Yukarı Çık




4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 

           
Sabahın ilk ışıklarıyla başlayıp gün batımına kadar süren bok toplama işi, Nafız için çok zor geçmiyordu. Yeni hayatının ilk gününde yaşadıkları, bu dünyada bir kişinin hayatını her an kaybedebileceğini acı şekilde kendisine öğretmişti. Eski hayatının medeni kuralları burada işlemiyor, güçlü olan canının istediğini yapabiliyordu.
Sallabaş ve Nafız takım olarak çalışmaya başladıktan sonra, pek sorunla karşılaşmadan yaşıyorlardı. Domuzkuyruk, gerçekten çok tecrübeli bir orktu. Savaşçı bölümüne girişlerini yasaklamış, sadece levazım ve avcı bölümlerinde çalışmalarına izin vermişti.
Sallabaş’ın savaşçıların arasında bu cüssesiyle dolaşması, belayı bağırarak kendisine çekmesi anlamına gelirdi. Buna nazaran avcı bölümünde bazı sorunlar çıksa da, birkaç kırık kemikten sonra etraf sütliman olmuştu.
Her akşam yemekhane artıklarından çektikleri ziyafet sonucu, Nafız önceki hayatının standartlarını yakalayabilmişti. Yeni doğan zamanında ki tuhaflığı bir nebze giderilmiş olsa da, Sallabaş tarafında işler bambaşka boyutlara ulaşacaktı.
Düzenli beslenme 2,5 metreye yakın boy, yetişkin bir orkun iki buçuk katı kafa yapısı, kabilede bulunan hiçbir orkla kıyaslanamayacak kadar kalın dişler ve kaslara yol açmıştı. Yeni doğan zamanında yaşadığı denge problemi, vücudunun gelişimiyle son bulduğundan, kabile içindeki en heybetli ork görünümünü üzerinde taşıyordu.
Günden güne uzayan boyu ve gelişen yapısı, en son gün doğumuyla nihayete erişmiş olsa dahi, haberler çoktan Kalındiş’ in kulağına ulaşmıştı. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan Kalındiş, zamanın geldiğine kanaat getirdi. Elinin bir hareketiyle yardımcısı çadırına giriş yaptı.
”Gün doğumuyla ava çıkıyoruz! Hazırlıkları tamamla!”
Gözlerinde soğuk bir ifadeyle yardımcısına emrettiğinde, yumrukları sımsıkı kapanmış vaziyetteydi.
Karınlarını doyurmuş çadırlarına dönerken Nafız’lar gayet neşelilerdi ta ki karanlıktan bir figür önlerine çıkana dek.
”Bölüm başkanı, sizi çadırında bekliyor”
İlk gün onları Domuzkuyruk’ un arkasına taşıyan orklardan biri sessizce konuştu. Çadırına girdiklerinde, Domuzkuyruk asık suratla onları beklemekteydi.
”Çocuklar, yarın av partisine katılıyorsunuz, ret edemeyeceğim bir emir olduğundan sizi uyarmam lazım”
Hızlı ve sessiz bir şekilde konuşan orkun gerginliği, suratından okunuyordu.
”Korktuğum başıma geliyor”
Nafız içten içe bu günün geleceğini düşünse de, böyle erken olacağını tahmin etmiyordu. İkisi de şefin soyunu rahatsız etmişlerdi, bu işin bir bedel ödemeden kapanacağını düşünmek hayalperestlik olurdu.
”Av partilerine her zaman birkaç eleman veririz, bu normal bir olay fakat bu sefer ikiniz özel olarak isteniyorsunuz.”
Sözlerine devam eden Domuzkuyruk, en kötü haberi vermeden önce derin bir soluk aldı.
”Partinin başında Kalındiş şahsen bulunacak!”
Konuşmasını bitirmesiyle, çadırın içine ölüm sessizliği çöktü. Normal bir av partisinde küçük de olsa şansları olabilirdi ama olayın başkahramanı işini kendi görmek için geliyordu.
”Efendim ne yapabiliriz, lütfen bir tavsiye verin bize. Hiç umut yok mu?”
Birkaç sakin günden sonra yavaş yavaş düzelen psikolojisi tekrar yıkıldığından, Nafız gözyaşlarını tutamaz oldu. Önceki hayatında fotokopicide çalışan sıradan bir insandı, evden işe işten eve giderken en fazla hıyar eniştesiyle nasıl uğraşacağını düşünürdü.
Yenidünyasında aniden birçok ölüm kalım durumu yaşayınca Nafız’ da kayış kopmuş, dizlerinin üstüne çökmüştü.
”Kaçacaksınız, ilk fırsatını bulduğunuzda hem de. Bu akşam olursa daha iyi, olmazsa av sırasında kaçmanız lazım, aksi durumda sizi bekleyen tek şey ölüm”
Yalvaran gözlerle baktığı Domuzkuyruk, en son duymak istediği şeyi söylemişti Nafız’a.
”Çıkalım, kaçmamız lazım!”
Kolundan yakaladığı Sallabaş’ı alarak çadırdan dışarı fırlayan Nafız, kötü bir sürprizle karşılaştı. Bu güne kadar dağın yamacında görünmeyen savaşçılar, sanki her yerdeydiler.
”Sanırım yarını beklemekten başka şansımız yok’’
Usulca kolunu bıraktığı Sallabaş’ın önünde bokçu çadırına yürürken, savaşçıların onlara güldüğünü hissedebiliyordu. Çadırın önüne geldiklerinde, iki savaşçıyı giriş kapısının önünde gördüler.
”Çadır dolu, dışarıda yatacaksınız!”
Bu kişiler sırıtarak konuşurken, aralık kapıdan boş çadırın içi görünüyordu.
”Yeter ulan göt oğlanları, bari bu gece rahat uyuyayım!”
Sinirlerine hâkim olamayan Nafız, savaşçıların suratına haykırdı
”Sen bize karşımı geliyorsun, ha ha ha, gece gece eğlence çıktı”
İki savaşçı oyuncağını bulmuş çocuk gibi neşeliydi. Önlerinde duran az gelişmiş orkla nasıl eğleneceklerinin düşüncesine dalmışken, boğazlarını sıkmak için gelen eli görmemeleri gayet normaldi.
Nafız, kafasının üstünden geçerek savaşçıların boğazına giden ağaç gövdesi kalınlığındaki kolların sahibini çok iyi tanıyordu. Hızla arkasına döndüğünde, Sallabaş’ın bıkkın bir halde havaya baktığını gördü.
”Uykum var, bunları ne yapayım”
Sallabaş’ın baktığı yere doğru kafasını çeviren Nafız, ayakları yerden yarım metre yüksekte iki askeri görünce neşeyle bağırdı.
”Salla bir kenara gitsin, elini kirletmene değmez”
Bunun üzerine Sallabaş, ellerinde çırpınan iki savaşçıyı bir iki silkeleyip yana doğru savurdu. Arkasındaki devasa orka bakan Nafız, ‘yarının işini yarın hallederiz, bu yaratık yanımdayken belki bir çıkış bulabilirim’ düşüncesiyle çadıra giriş yaptı.
Sabahın ilk ışıkları kabilenin üstüne vurduğunda, av partisi yola çıkma hazırlıklarını bitirmek üzereydi. Yüzün üzerinde avcı ve yirmiye yakın levazım görevlisi, yamacın eteğinde hazır bekliyordu. Kalındiş’ in önderliğinde gelen yirmi savaşçıyla beraber ıssız steplere doğru yola çıktılar.
Kabilenin bulunduğu bölge, çorak steplerin tam ortasında yer almaktaydı. Yarım ork boyunda bir kaç otsu ağaç haricinde, yetişen bitki görmek mümkün değildi.
Av partisinin hedefinde, kabileye yarım gün uzaklıktaki Yüce Dağ vardı. Her bir veya iki gün dönümü sonunda av partileri düzenlenip, büyük kayıplar sonucunda kabilenin et ihtiyacı karşılanıyordu.
Uçsuz bucaksız steplerde ilerleyen grupta Nafız, hayal kırıklığıyla etrafa bakınırken buldu kendisini. Levazım bölümü her zaman av gruplarının arka kısmında yer alır, önden ilerleyen avcıların elde ettiği ganimetleri taşıma görevini üstlenirdi. Nafız’ın bu durumdan faydalanarak kaçma fikri, Kalındiş’ in yanında getirdiği askerlerin yarısını arka tarafa yerleştirmesiyle suya düştü.
”Tam da şefin torunundan beklenildiği gibi, bizi arka tarafa yerleştirerek tüm grubu güvence altına alıyor.”
Arkaya yerleştirilen askerlerden biri, hayranlık içinde konuştu.
”Şefimizin torunu siz sefil levazımcılara bile değer veriyor, minnettar olmanız lazım!”
Başka bir ork levazımcılara aşağılar şekilde bakarken konuştu
İçinde bulunduğu durumun sıkıntısı dışında, arkalarından gelen savaşçıların salak salak konuşmaları da Nafız’ı darlıyordu. Nihayetinde Yücedağ’ın eteklerine ulaşılınca, askerlerin konuşmaları son bulacaktı.
Yüce Dağ içerisinde çeşit çeşit vahşi yaratığın yaşadığı, çevresinde ki koşulların aksine yüksek ağaçlara ve sık bitki örtüsüne sahip bir yerdi.
Genelde avcılar dağın eteklerinde avlanır, nadiren iç kısımlara yönelirlerdi. İç kısımlara girildikçe zayiat arttığından, dağın eteklerindeki av yeterli olduğu müddetçe kalanına girilmezdi.
Şefin değerli torununun aralarında bulunması nedeniyle, avın dağın girişinde tamamlanması kesin gibiydi. Son olarak Kalındiş ‘ten gelecek komutu bekliyordu herkes.
”Bugün burada, çok büyük bir amaç uğruna bulunmaktayım! Biliyorsunuz, her av partisinde bu dağda birçok kardeşimizi kaybediyoruz!”
Orkların hayran bakışları eşliğinde konuşan Kalındiş, heyecanla devam etti
”Bunun tek bir suçlusu var, oda Yücedağ’ın Kralı olan zalim yaratık. Ben, büyük şef Ayıboğan’ın torunu Kalındiş, bu eziyete son vereceğim!”
Kükreyerek konuşan Kalındiş’ in sırtındaki bozkurt postu, heybetine heybet katıyordu.
”Avcılar ileri! Kara Mağara’ya kadar durmadan ilerleyeceğiz!”
Emri alan orklar, savaş naraları atarak dağın içlerine doğru koşmaya başladılar. Günün başından beri böyle bir karışıklık bekleyen Nafız’ın gözlerinin içi parlıyordu. Sallabaş’ın kolunu tutup arkasını döndüğünde, iki savaşçı orkun orada olduğunu görüp irkildi.
”Siz ikiniz, Kara mağara için geleceksiniz!”
Konuşma bittiğinde, diğer on savaşçı orkun da katıldığı bir ekiple ön tarafa doğru ilerlediler. Kalındiş’ in yanına vardıklarında, avcı grubu çoktan dağın içlerinde kanlı savaşlara başlamıştı. Aldıkları gazla beraber avcılar azgınca saldırıyor, öldürdükleri yaratıkların ve kendilerinin akıttıkları kanlarla dağı kırmızıya boyuyorlardı
Avcıların yoğun çabaları ve ağır kayıpları eşliğinde Kara Mağara’nın girişine ulaşıldığında, savaşçılar hiçbir şekilde mücadeleye katılmamıştı. Nafız bu durum karşısında çok şaşıracaktı, ellerinde bulunan baltalara rağmen neden müdahale etmemişlerdi. Ortamın bütününde vahşi kıyım sürürken, savaşçı grubu kargaşadan yararlanıp dağın zirvesine koşarak gelmişti.
”On taneniz burada beklesin, kalanlar benimle içeri giriyor!”
Kalındiş savaşçı grubuna bakarak konuştu.
”Ben gireceğim! Hayır, ben gireceğim!”
Savaşçı orklar heyecan içinde bağrışmaya başladı. Yoğun itiş kakışın ardından şanslı on ork mağaraya girdiğinde, sevinçleri yüzlerinden okunuyordu.
”Ne talih, bu gün olanlara tanık olacağım”
”Kalındiş kabilenin tarihini değiştirecek ve ben tam buradayım”
Kalındiş önderliğindeki savaşçılar mağaranın girişindeki tüneli geçip içeride bulunan açık alana geldiklerinde, sesleri bıçak gibi kesildi. Kafataslarından oluşan bir dağ ve onun üstünde oturan yaratığı gören çoğu savaşçı ork, ilk defa yüreklerinde korkuyu hissedeceklerdi.
———————————————————————————————————————————-
Sevdiğim! Çaresizliğimden gayrı hiçbir kabahatim yok benim.
Ahmet Arif
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.