Merhabalar.
Epey olmuş, başka da pek yazan yok. Dedim ki "Yazayım!". Ama bu sefer sıfır konuyla girip manga veya anime ilintili bir yazıyla/konuşmayla çıkacağım. Yani, umarım (beceriksiz bir gülüş). Neysem, başlayalım.
Bir önceki yazıda bir seriye başlayacağımı duyurmuş, üstüne yazıyı yayınlamamıştım. Gidip o kadar araştırıp -ki hakikaten çok şey varmış, bu araştırdığım çizerimiz hakkında diğerlerine nazaran az bilgi olmasına rağmen- bir yazı yazmaya oturdum. Bir buçuk saate yakın yazdım ve faremdeki " forward" adlı müthiş tuşla direkt site üzerine yazdığım yazıyı yok ettim. Sonra haliyle epey sinirlenip küstüm ve yazı daha bir gecikti. Kusuruma bakmayınız bu konuda, artık daha dikkatliyim hiç yazmıyorum. Şaka elbet, onu yazmazsam duramam. Araştırdıklarım yüzünden çizgi roman dergisi bile çıkarmayı düşünürken bu olmaz.
Çizgi roman dergisi derken mizah dergileri dediğimiz dergiler bir zamanlar epey çizgi roman doluymuş. Şu zamanlar var olan mizah dergisi sayısı bir elin parmağını geçmiyor maalesef. Onlar da çizgi romandan ziyade karikatür ağırlıklı. Oğuz Aral beyefendi Gırgır'ı çıkardığında derginin neredeyse yarısı ve belki biraz fazlası çizgi romandı. Aral çizgi romanı ilerletmek istiyordu, kendisi de zamanındaki -Gırgır'dan çok önce, normal olan- dergilerde çizgi roman çiziyordu. Aral profesyoneldi, yazan-çizen'i ayrı öyküler yayımlıyordu. Sağlam öyküler sağlam çizgilerle birleşiyordu -mangada da var bu, Satoshi ve Mamoru'nun da vardı öyle galiba. İkisi de ünlü yönetmenler-. Hatta bırakalım yazan-çizen ayrılığını, o öykü içinde çizilecek daha karmaşık, ayrıntılı bir nesneyi de bazen onu en iyi çizene rica ederlerdi -roket, uzaylı, mekanik eşyalar...-.
Konu ve anlatım iki önemli parça. Her alanda. Konu iyi olmazsa çekemiyor ya da tüketilince ve değersiz olduğu anlaşılınca bir daha yüzüne bakılmıyor. Ölümsüz olamıyor! Ha, konu güzelken anlatamayıp konuyu düzgün aktaramamış veya konuyu basitleştirmiş olan anlatım da her şeyi mahveder. Basit bir konu bile iyi bir anlatımla ne kadar muhteşemleşir. Kız Kardeşler filmi vardı mesela, Emin Alper'in. Konusu böyle ahım şahım değildi, hatta anlatım özgün bir ilginçlik içermiyordu -bu konuda Memento'yu izleyerek özgün-ilginç anlatım ve güzel konuyu görebilirsiniz- ama çok güzel bir anlatım tonu vardı. Hoş bir film, tatlı bir ton. Bu filmde pek görmesek de anlatım tekniklerindeki ilginçlikleri seviyorum. Satoshi'nin kafa karıştırı ve uyumlu anlatımı... Nolan'ın -Paprika ve Inception meselesi de- da öyle, belirsiz ve ilginç anlatımı... Memento da kendine has ters anlatım yapıyordu. Panik Odası'ndaki tempolu anlatım ve mekanik kamera... Bunun gibi zekice anlatımlar hoş, elbette mantıklı bir senaryoyla -lütfen kendi içinde mantığı olsa da Kill La Kill ve Dead Leaves'ı hariç tutalım, onlar böyle çok güzel-.
Eveet, şöyle bir şeyler konuşmuşum. Keyifle okuduysanız ne mutlu.
İyi günler, sağlıcakla kalın.
Kamil