SUAT GÖNÜLAY
Gençken
Selamlar herkese. Aradan epey uzun bir zaman geçti ve yine birlikteyiz. Karanlık öyküler çizerlerinden birini daha ağırlıyoruz, karşınızda Suat Gönülay. Keyifli okumalar dilerim.
Suat Gönülay, 27 Mayıs 1965’te Samsun, Bafra’da doğdu. Küçüklüğünden, ortaokul yıllarından itibaren çizgi romancı olmak istiyordu. Ama buna rağmen yayınlanan ilk işi Çivi mizah dergisinde bir karikatürdü. Lise yıllarında Lak-Lak dergisinde çizmeye başlayarak profesyonelliğe adım attı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’ni kazandı fakat tüm vaktini çizgi romana ayırmak için okulu bıraktı -Galip Tekin’deki gibi-. Lak-Lak’taki çizgi roman çalışmaları gösterimdeki filmlerin birer uyarlamalarıydı. Belki de sinematografisindeki gelişkinliğin bir sebebi de bu. Suat Gönülay gerçek bir yönetmendir; kamera açıları, diyalogları, hikayeye hiç dahil olmayışı… Galip Tekin’den bahsetmiştik, o bir hikaye anlatıcısıydı. Hikayeyi bize gerçek/gerçeküstü havada anlatım halinde ve aracılı olarak sunuyordu. Güzel bir tarzdı bu, sanki hikayenin aktarılarak biraz değiştiği ama yine de bir gerçek olduğu havasını veriyordu. Suat Gönülay ise araya hiç girmeden, elinde kamerasıyla bize gördüğü şeyleri gösteriyor. Onu hiç görmüyoruz, bilmiyoruz. Biz sadece o gerçekliği izliyoruz, bize tüm gösterdiklerini. Hatta hikayeler öyle akıyor ki karakterler kendilerini yaratıyor, onları çizer oluşturmuyor. Aşağıda Vakur Barut’la ilgili olan yazıda bunu daha iyi görüyoruz.
https://i.ibb.co/cTrSd6b/vakur.jpg
1984’te Günaydın Arkadaş dergisinde bantlar çizmiştir. Buradan sonra ise kendi stilini oluşturduğu Gırgır ve Fırt’ta çizdi. Arada bu kadrodan ayrılıp Limon dergisine kurucularıyla beraber geçmiş ve bu sayede özgün çizgisinin en büyük fırsatını bulmuştur. Kendisinin de belirttiği gibi, eğer Limon ve Limon’daki denemeleri olmasa bu çizgisini yakalayamazdı. Limon’da çizdikten sonra Gırgır’a geri dönmüş; burada Galip Tekin, Oğuz Aral gibi kalemlerin fantastik/bilimkurgu öykülerini ve bunlarla beraber kendi öykülerini çizmiştir. Deli İbrahim’in Hazineleri, Baltalar Elimizde ve Son Kuvvacı gibi uzun metraj çizgi romanları da burada çizmiştir. 1989 itibariyle de uzun süre çizeceği Dıgıl’a geçmiştir. Dıgıl’daki çizim tarzı da artık oturmuştur, her ne kadar öykünün temasına uyumlu farklı denemelerde bulunsa da. Ayrıca Dıgıl’ın yönetimini 8 aylığına Galip Tekin yerine üstlenmiştir. Bundan sonraki dönemde Hasan Kaçan’ın teklifiyle Hıbır dergisine geçmiş ve burada adını epey duyuracak “Örtmenim Canım Benim”i yazıp çizmiştir. Bu seri o kadar ünlü olmuştur ki 1993’te çıkan Star gazetesi mizah eki Çizgili Pijama’da yeniden yayımlanmıştır. Hıbır’daki 1 yılın ardından, çalışmalarını Leman’da ve Akşam gazetesinin eki Kadayıf’ta sürdürmüştür. Kadayıf’ın gazetece dağıtılması sonrası, aynı ekipten çıkan arkadaşı Sencer’in yönetimindeki Kazandibi’nde de hem Sencer’e destek olmuş hem de çizimler yapmıştır. Fakat bu derginin ömrü kısa olmuştu, 4 sayıyla beraber yayını kesildi. Bütün bunlar arasında kimi yayınladığı çizgi romanlar Joker Yayınları’nca 91 Ağustos’unda albümleştirildi (albüm: bir çizerin parça işlerinin toplanmasıyla yayımlanan kitap). İlerleyen yıllarında L-Manyak, Penguen, Rodeo Strip gibi dergilerde çizerliğini sürdürdü. Sonsuz Cuma Günü adlı bir roman da yayımladı. Uykusuz dergisinin yayınevi olan Mürekkep Yayınları da Ben Yaşarım ve Halkım İstesin Hemen adlı albümleri yayımladı. Suat Gönülay bir ara çizerliği bıraktığını duyurdu fakat sonraki yıllarda Penguen dergisinde ve Gececi’nin Galip Tekin Ustaya Saygı ekinde konuk olarak çizdi. Ayrıca Yunanistan, Selanik’teki 2003 Kültür Olimpiyatları’nda Adolf adlı öyküsüyle Türkiye’yi temsil etti.
Şimdi biraz daha tarihi bilgilerden çıkıp diğer kısımlara bakalım. Ben Suat Gönülay’ın öyküleriyle Galip Tekin’inkilerle yakın zamanda tanıştım. L-Manyak’taki öykülerinin bir derlemesini okudum. Öykülerin öyle bir havası vardı ki; gariplerdi, gerçeklerdi fakat anormallerdi. Tüm o olanları komediyle, karanlığıyla, tedirginliğiyle izliyordum. Herhangi bir şey olabilecek gibi ama olan herhangi şeyin mantığa bir aykırılığı yok. Büyük bir gerilim… Öykülerin tasarımı, anlatım biçimi ve çizgileri özenle hazırlanmıştır. Levent Cantek’in dediği gibi sanırım: “Hep iyi bir çizer değildi Suat Gönülay fakat hep iyi bir anlatıcıydı. Kendi çabalarıyla, tüm uğraşlarıyla çizgisini de güçlendirdi.” Heavy Metal’in o çılgınlığını, tedirginliğini, aşina olmadığımız havasını bize yerel öykülerle yaşattı. Ben yazıdan önce Gönülay’ı pek tanmıyordum ve araştırırken çok ağırıma giden, beni etkileyen kısımlar oldu:
87’deki röportajdan bir soru:
KORSAN: Ekonomik şartların dışında düşünülecek bir soru: neden çizgi roman yapıyorsun?S.G.: Çizgi-roman beni yaşama bağlayan biricik varlığım. Hayatımın temel amacı roman çizmek ve yazmaktır. Yaşadıklarımı, yaşamak istediklerimi, okuduklarımı harmanlayıp çizgi romana dökmek tek zevkim. Becerebildiğim bir kaçış ve iyi bir tepki yolu.
Bu röportaj elbette eski ve insanlar değişir fakat yine de hayali çizmek olan bir kişiyi göz önüne alınca bilemiyorum. Diğer etkileyen şey ise Necdet Şen’in Suat Gönülay’ın “Kaynana Noktası” çizgi öyküsünü yorumlaması sonrası yazdığıydı:
“Demek ki, çizgi roman mutlaka kendisi çapsız olduğu için okuyucunun da çapsız olduğunu var sayan kolaycı çizerler tarafından çizilmek zorunda değilmiş. Çizgi roman usta ellerde derinlere de dalabiliyormuş.Bu çizgi romancı Salıpazarı'ndan aldığı ucuz tişörtler giyiyor. Dolayısıyla, holding patronlarının masalarında güllâbîcilik yapma ve onlar tarafından büyük sanatçı ilân edilme şansı pek yok. Onun çizgi roman yapabilmek için kalan tek şansı Kazandibi dergisinin yaşayabilmesi. Yoksa o yine evinde oturup kahve üstüne kahve içerek ağır felsefe kitaplarına gömülecek, biz de ortalıkta çizer diye “patron dibi” yalayan kifayetsiz muhterislere talim edeceğiz sanatçı diye.”
Çizgi roman ve birkaç şeyden önce ufaktan bir son nokta koyayım. 2016 yılında atılan şu tweet’le https://twitter.com/ertanozyigit/status/811303515851202560 umutlanıyoruz. Yukarıda ağırıma giden şey de buydu: İnsan denilen varlık öğrenir ve sonra paylaşır. Paylaşmak için bir yol seçer, Suat Gönülay’ın yolu buydu ve ben ve de benim gibi onu seven birçok çizgisever, çizer onu sahalarda görmek istiyor. Çizmeye devam etmesini büyük bir özlemle bekliyor olacağız ve şu ana kadarki tüm emekleri için minnetimizi sunarız.
İki röportaj:
http://yenikoloni.blogspot.com/2006/06/gecmis-zaman-olur-ki-suat-gonulay.html
http://derinhakikatler.blogspot.com/2017/08/suat-gonulay.html
Necdet Şen’in analizi:
http://derkenar.com/necdet-sen+suat-gonulay-1
Levent Cantek’ten bir okuma:
http://derinhakikatler.blogspot.com/2010/03/guvensizligin-hikayecisi.html
Vakur Barut hakkında Devrim Kunter’in bir etkinliği:
Unutmadan, aşağıdaki çizgi romanı da içinde bulunduran Galip Tekin Ustaya Saygı ekinin linkini paylaşayım (ÇizgiDiyarı’ndan alınmıştır.):
http://www.mediafire.com/file/zhuwki3sno8vbwa/Gececi+-+Galip+Tekin+Ustaya+Sayg%C4%B1yla+-+Say%C4%B1-1in+eki.rar/file
Sırada ise Galip ve Suat var (“!” ÇOK ÖNEMLİ NOT: AŞAĞIDAKİ ÇİZGİ ÖYKÜ ARGO VE KÜFÜR İÇERMEKTEDİR):
Kaynaklardan:
Okuduğunuz için teşekkürler, sağlıcakla kalın.
Kamil/Birket