"Ah! Evet evet bunu duydum. Sessiz ol seni duyabilir. Bu gerçektende... ıggh sadece bunu düşünmek bile midemi bulandırmaya yetiyor."
"Bak bak işte şu geçen çocuk"
"İnanamıyorum böyle biri hala nasıl bu okula gelebiliyor buradan atılması gerek"
Bu acımasızca... bu gerçekten acımasızca. Ben... ne yapacağımı bilmiyorum. Ben gerçekten de ne yapacağım?!!
He xianzi titreyen ellerini saklamak için tırnakları avucunu kanatana kadar parmak uçlarını avucuna bastırdı. Belkide kendi hakkında kulağına gelen tüm söylentiler bugüne kadar varsaydığı kendi gerçekliğinden çok daha doğruydu. Belkide, o gerçekten mide bulandırıcıydı ve bu açıdan en yakın arkadaşını fütursuzca sevecek kadar ileri gitmişti. İnsanlar hislerinde haklıydılar belki, ama tüm dünya karşısına geçse ve ne kadar iğrenç olduğunu yüzüne tükürsede He xianzi bu sevginin sahte olmadığını bilecek kadar gerçeklikteydi.
Şu anda kalbi hiç olmadığı kadar yanıyordu. Beyni donmuştu. İnsanların kendinden nefret ettirecek bakışları onu yavaş yavaş bir düşünceye sürüklüyordu.
İnsanların küçümseyici ve aşağılayıcı bakışları görüş açısına bir çift ayakkabı girdiğinde üstünden alınmıştı. Bir adım... ve bir adım daha.
Ayaklar tam önünde durduğunda kalbi neredeyse çıkacakmış gibi atıyordu. Öyleki He xianzi kalbinin artık duracağını hissetti. Omzuna astığı çantanın kolunu iki eliyle kavradı ve yere sabitlenmiş gözünü ilk defa kaldırmaya cüret edebildi.
O onun en yakın arkadaşıydı. Ve 5 yaşından beri yanından ayrılmadığı çocukluk arkadaşı. Ona ne zaman aşık olduğunu hatırlamıyordu. Muhtemelen ilk hayranlığı 7 yaşında cebinden para çalıp onu itip kakan çocuklara karşı koruduğu zamandı. O... Çok güzeldi ve ayrıca onun gözünde en büyük kahramanıydı. Bu ne olursa olsun asla değişmeyecek yegâne hissiydi.
Yinede ne yaşarsa yaşasın her gece uykuya dalmadan önce düşündüğü gözler onun her gün bakmaktan sıkılmadığı zümrüdü andıran gözleriydi. Ve ne yaparsa yapsın değişmeyecek olan şey onun kaderinde yazılı olan karşılıksız aşkıydı.
Bu kadar sene boyunca beslediği hisler hayatı boyunca hiç değişmemiş ve her geçen gün artıyor olsada He xianzi Wâng Lei den bir kere bile bir karşılık beklememişti. Hatta He xianzi ömrü boyunca bu sırrın kendisiyle beraber mezara kadar geleceğini biliyordu.
Çünkü o yanındayken ona bahşettiği bir çift tebessüm bile tüm gününün mutlu geçmesine ve gece olduğunda rüyalarını süslemesine yetiyordu.
Böylece He xianzi bu hissini tam 12 sene boyunca kalbinin en derin yerinde gizli bir hazineymişçesine sakladı.
Tâ ki o hayatını alt üst eden olaya kadar. Tam 2 gün önce Wang Lei aniden hiçbir neden yokken okulun popüler kızlarından olan Li mei ile çıkmaya başladı. Wang Lei okul hayatı boyunca neredeyse hiçbir kızla konuşmak için bile muhatap olmazdı. O aşka ve o tür şeylere asla ilgili değildi. Ve her zaman kızların dırdırcı yapılarından yakınarak onlardan hep uzak durmuştu. Bu bir bahaneydi ve Wang Lei nin asıl nefret ettiği şey aşk ve yakınlıktı.
Yinede bu He xianzi nin Wang Lei de bulduğu en sevindirici özellikti. Ama şimdi durup dururken bu kadar safşatalı bir kızla kurduğu yakın mesafe aşkı şüphesiz kalbine şu andan daha fazla bıçak batmasına sebep oluyordu.
Açık konuşmak gerekirse He xianzi o anda yaşadığı şokla aklı başından giderek hissettiği tüm duyguları hiç olmadığı kadar açığa çıkardı. Çünkü hissettiği tek şey yoğun bir şekilde hayal kırıklığı ve karşısındaki kızı parçalama isteğiydi.
Bu dürtüyü bastırmak şüphesiz kolay işti, ancak gözlerinden okunan hayal kırıklığı Wang Lei tarafından doğrudan ve apaçık bir şekilde okunmuştu. O gün Wang Lei düz bir ses ve düz bir yüzle ona verdiği bu tepkinin sebebini sormuştu. Sanki o hep birşeylerden eminmiş gibi. O hep birşeyleri biliyormuş gibi....
Sakince ve düz bir şekilde gözlerinin içine bakmıştı. Gerçeği duysa nasıl bir tepki verecekti? He xianzi anın oluşturduğu gerginlikle gömleğinin ucunu kavradı. Şaşkınlık ve endişeyle yanan yüzü Wang Lei nin iki kaşının birden sorgularcasına kalkmasına neden oldu. O... her zamanki gibi fütursuzdu. He xianzi o anda bile aklında yüzünün ne kadar tapılası olduğunu ve dudaklarının heitang çiçeklerinden bile daha güzel bir renge sahip olduğunu tartışıyordu.
Bakışlarını agrasiflikle geriye çevirdi ve bu öngörülemez bir şekilde açık olan soruyu anlamamazlığa vererek reddetti.
Tabiki böyle bir tepki verecekti o kendisinin sahip olduğu 12 senelik en yakın arkadaşıydı. Böyle güzel bir kızla çıkmak için neden kendisine danışmamıştı ki! Bu ona kızması için yeterli bir sebepti. O gün Wang Lei yi böyle bir bahaneyle kandırarak geçiştirdi. Ama muhtemelen yüzünden her şeyi okuyan Mei bu bahaneyi asla yutmadı ve tam o an Wang Lei nin önünde acımasız bir şekilde herkezden sakladığı gerçekliği suratına çarptı.
"Yalan söyleme! Üçümüzde senin Wang Lei yi benden kıskandığını biliyoruz."
Bu sözlerle yere çivilenen gözleri ani şokla beraber irice açıldı. Bu... ne demek? Yani gerçekten az önce hissettiği şey doğrumuydu? Wang Lei ona karşı olan duygularından haberdarmıydı?
Peki bu zamana kadar neden lanet olasıca bir cümle bile söylememişti? Tüm bu zaman boyunca neden bir fare gibi peşinde dolaşmasına izin vermişti? Bu... onun hoşuna mı gidiyordu yoksa sadece onunla dalga geçerken eğlenmek mi istemişti? He xianzi içinden histerik bir şekilde güldü.
"Salak olma. Bu zamana kadar Wang Lei nin sana yanında durması için izin verdiğine şükret. Ben olsam değil bir kaç gün bir kaç dakika bile yanımda durmana izin vermezdim. Ne kadar mide bulandırıcı göründüğünün farkında değilmisin sen? Senin yerinde olsam gider kendimi bir yerlerden atardım. Dönde bunun için Wang Lei den özür dile."
Benim yerimde olsan gerçekten intihar edebilirmiydin!!! Bunu yapabilirmiydin ki!!?
Sıkı sıkıya tuttuğu gömleğinin ucunu bıraktı ve He xianzi ilk defa o anda içinde acizlik olmayan gözlerle karşısındaki ucuz ve adi olan kıza baktı. Kızın iğrenme ve tiksinti duyan gözleri o anda şaşkınlıkla açıldı.
"Ben herşey için özür dileyebilirim. Hatta seni iğrendirdiğim için bile. Ama asla seninkinden daha dürüst ve gerçek olan duygularım için özür dilemem."
Bu sözlerin etkisiyle He xianzi ilk defa dönüp Wang Lei ye bakma cesareti gösterdi. O... ondan gerçekten utanıyordu. Ve ona uzun süredir beslediği hislerden. He xianzi elini kalbine götürdü. Bu... Bu çok fazla acıtıyordu. Oysaki hayallerindeki zümrüt yeşili gözler ona her zaman sevgi ve samimiyetle karşılık verirdi. Boş versene! Bu ne yaparsa yapsın asla gerçekleşmeyecek acınası bir hayalden başka bir şey değildi.
Yinede He xianzi söylediği tüm sözlerin gerçek olduğunu her şeyinin üzerine yemin edecek kadar çok biliyordu. Hatta Wang Lei nin de buna inandığını ümit ediyordu. Ama bu, He xianzi nin duygularını kabul ettiği anlamına gelmiyordu ve Wang Lei kaç hayat yaşarsa yaşasın He xianzi ye karşı asla bir şeyler hissetmeyecekti. Yinede Wang Lei yi sevdiği bu 12 sene boyunca onunla olan hiçbir andan nefret edemedi. Bir gün sevgisi tükenecek olsa bile bu güzel duyguları ve yaşadığı anları güzel hatırlamak istiyordu.
Eğer O gün Wang Lei donuk bakışlarını üzerinden geçirip hızla yanından uzaklaşmasaydı gözyaşlarını daha fazla tutabileceğini düşünmüyordu. O gün ömründe hiç ağlamadığı kadar ağladı. Bütün gün ve bütün gece. Hatta ertesi gün bile.
Ve bugün o anda ona bakmaya cesaret eden bakışları, gözlerindeki acıma ve tiksinti ifadesini gördüğünde tekrar ağlamak istedi.
Buradaki tüm insanların bakışlarını kendine yedirebilirdi. Ama onun her zaman için tepkisiz olan donuk gözleri. Tek bir istisna yaparak ona yöneldiğinde bu duyguyu kaldıramadı. Kalbi parçalanacak gibi ağırıyordu.
İçinde patlayan onlarca duyguya rağmen ağzından küçük bir iniltiyle "Ben... ben üzgünüm." Dedi. Sesi bir çiy kadar yumuşaktı. Bu kadarı sınırın eşiğiydi. Her an patlayıcı bomba gibi olan kalbi Wang Lei nin gelmesiyle beraber sessizleşen koridorda histerik bir tını yaratıyordu.
Bakışları sağa kaydığında ona alayla ve küçümsemeyle bakan bir çift kibirli gözle karşılaştı. Mei ortalamanın üstünde güzel ve çekici olabilirdi ama bu kız asla Wang Lei nin tipi deyildi. Onun tatlı ve sessiz kişileri tercih ettiğini biliyordu. Buna rağmen üzerinden kibir akan bu kız onun karakterine tamamen tezattı.
Wang Lei ağırlığını öne verdiğinde He xianzi yavaşça arlanan dudaklarınından ne tür cümleler çıkacağından korktu.
"Üzgünüm mü?"
He xianzi sert ama yumuşak bir şekilde söylenen bu iki kelimeden oldukça irkildi. İnce ve solgun yüzü her zamankinden daha fazla solduğunda He xianzi söyleyeceği cümlenin devamını duymak istemedi. Artık her şeyin netleştiğini hissettiğinde Wang Lei He xianzi ye doğru iki adım daha yaklaştı, sanki aralarından sert bir rüzgar uğulduyordu. He xianzi nefesini tuttu. Başını kaldırmasada üzerindeki aşağılayıcı bakışları hissedebiliyordu.
Wang Lei sertçe yutkundu. Bu hareketi muhtemelen diyecek çok şeyi olduğunu gösteriyordu. Ama ağzından tek ve yıkıcı bir cümle çıktı.
"Bunu o iğrenç duyguları bana karşı beslemeden önce düşünecektin."
He xianzi tamamen afalladı. Sırt çantasını tutan ince beyaz boğumlu parmakları daha fazla titremeye başladı. Onları daha da sıktı. Yinede güçlü görünmeliydi. Ama bedeni bu direnci sanki vücuduna çok görmüştü. Gözleri hızla kızarmaya başladı, ince ve kavisli kaşları hiç olmadığı kadar çatıldı. Bu cümleleri duymak hayal ettiği senaryonun çok daha ötesindeydi. Oysa kendini her şeye hazırladığını düşünüyordu. Bir kez daha yanıldı ve kendine lanet etti. Buraya gelmeden diktiği tüm duvarlar onun tek bir cümlesiyle tuzla buz olmuştu.
"Sakın bir daha adımı hatırlama. Senin bendeki varlığın bile yeterince rahatsız edici." Ve arkasına bile bakmadan hızla çekip gitti.
Sessizlik öldürücüydü. Wang Lei nin sözleri öldürücüydü. He xianzi de ardına bakmadan koşarak okuldan ayrıldı. Okuldan bir kaç sokak dönene kadar yerden başını kaldırmadı. Sanki tüm bu insanlar artık sır olmayan bu küçük hikayesini biliyordu. Sonunda kendine boş bir ağaç bulduğunda uzun zaman önce göz yaşı sızan gözlerinden bu defa küçük yağmurlar yağdı. Sonraki saatler bunu durduramadı. Durması için de bir sebep yoktu.
Şimdi ne yapması gerekiyordu. Neden yanında ne yapması gerektiğini söyleyecek kimsesi yoktu? He xianzi tüm gün gece olana kadar içi boş bir duyguyla ağladı. İri mavi gözleri artık şişmekten açılmıyordu. Küçük dolgun dudaklarını susuzlukla yaladı ve kendini bu noktaya iten kaderine bir kez daha içinden sövdü. Artık boş ve hissiz hissediyordu. Sanırım biri onu gelip bıçaklasa bile teslim olmuş bir av gibi katiline boyun eğerdi. Gözünü diktiği sokaktan uzun süredir tek bir insan bile geçmemişti. Yerinden güçlükle kalktı ve her günün alışkanlığı olarak ayaklarının onu eve götürmesine izin verdi.
Artık etrafındaki insan sayısı azaldığında ve yağmur gökten boşanırcasına indiğinde kendini daha da kaybolmuş ve yalnız hissetti. He xianzi bu duruma düşmek için hangi büyük hatayı işlemişti? Aklından bu sorular geçtiğinde beynindeki yankılanan seslere karşı kendine engel olamadı. Sanırım cevabını apaçık ve acı bir şekilde bugün suratına yeterince vurulmuştu.
Sessizlik beyninde bir çığ gibi büyüdü ama He xianzi bu sessizliği hiçbir şekilde bozmak istemedi. Sadece uzun bir dinlenme molası istiyordu ve samimiyetle içinden geldiği gibi gülümsediği günlere geri dönmek. Nereden bakarsanız bakın annesi gittiğinden beri gerçekten gülümseyebildiği dakikalar bir elin parmaklarını geçmemişti. Annesinin ona benzeyen simasını ve gülümsemesini beyninde canlandırdı. Ne varki beyninde netleşen canlı görüntü her geçen gün biraz daha eskiyordu.
He xianzi düşüncelerinde kaybolurken bir an için adımları yavaşladı ve her gün okula giderken baktığı vitrin camına doğru başını kaldırdı. Bedeni iğrenmeyle titredi.
Gecenin karanlığında ona ayna olan vitrin camı yüzündeki tüm acizlik ve eziklik görüntüsünü tekrardan suratına çarptı. Bu gözleri her zaman sevmişti çünkü Wang Lei her zaman gözlerini en güzel mavi tonuna sahip olduğunu söylerdi ve ayrıca bu gözler ona annesinden kalan en güzel özellikti. He xianzi aynadan yansıyan aciz görüntüsüne kaşlarını çattı.
Acıyla büzülen gözleri tutmaktan yorulduğu bir kaç damlayı daha sessizce akıttı. He xianzi artık silmeye uğraşmamayı düşündü. Nasıl olsa yenileri, eskisinden daha hızlı şekilde kendini tekrar kirletecekti.
Yağmur iyice hızlandığında adımlarını eve doğru yönlendirdi. Kalabalık cadde saatin kaç olduğunu umursamayacak şekilde canlılık doluydu. Bir süre sadece insanların gürültülü atmosferini dinledi ve omzuna çarpıp geçen insanlara bakmakla yetindi. Çünkü onları umursayamayacak kadar yorulmuştu. Hissettiği tek şey gürültülü olması gereken bu yerin öldürücü sessizliğiydi.
He xianzi o gün ve o özel anda başını kaldırmak gibi bir hata yaptı. Göğsüne değip geçen acı hissi eğer gerçek bir yara olsaydı defalarca kan kusmasına sebep olurdu.
Bir çift yeşil göz şimdi yağmurun nahoşluğu altında yine her zamankinden güzeldi... __________________ ...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar
*Not: Yorum Yazmadan Önce;
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.