Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




121   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   123 


           
***

"Bu kadar geç olmasına rağmen içecek misin?"

"Kendim için değil, babam için."

Akşamın geç saatlerinde, su içmek için odaya giren Jennette dolaptan bardak alan Ijekiel ile karşılaşmıştı. Born 299, Roger Alpheus'un en sevdiği alkoldü ve çok da güçlüydü.

"Sanırım bugün kendini iyi hissediyorsun."

"İyi ve kötü zamanlarım oluyor."

Pikniği güvenli bir şekilde bitirdikten sonra, Dük Alpheus, dışarıdan fazla belirgin olmasa da iyi bir ruh halinde gibi gözüküyordu.

Dük Alpheus'un karısı, kocasının, Jennette'in yoğun ısrarlarıyla birlikte kendisi tarafından ev sahipliği yapılan piknik hakkında derinden endişelenmesine rağmen, 
bugünkü ziyafetin oldukça başarılı olduğu sözlerine inanarak rahatlamış gibi gözüküyordu.

Piknikten sonra, ancak Jennette, bir zamanlar Prenses Athanasia ile her seferinde buluştuğu zaman olduğu gibi, kelimelerle kolayca anlatamadığı hassas bir ruh hali içindeydi ve artık Ijekiel ne düşündüğünü bilmediği bir yüz ifadesiyle at arabasının penceresine bakıyordu.

"Ben de içmek istiyorum."

"Olmaz, hâlâ çok küçüksün."

Jennette, bir elinde şişe diğer elinde iki tane bardakla birlikte ondan uzaklaşan Ijekiel'i izledi. Sonra, aniden, Ijekiel'in dirseğine kadar kıvrılmış kazağının altındaki koluna gözü çarptı.

"O zaman, iyi geceler, Jennette."

Gözleri , tam olarak iki yıl önce incinen sol koluna bağlanmıştı.

Zamanla, Ijekiel'in kolu iz bile bırakmadan tamamen iyileşmişti, ama Jennette yine de yaranın oluştuğu yerde sanki hâlâ izleri kalmış gibi endişe duyuyordu.

"Yarın yeni bir elbise almaya gideceğim. Benimle gelecek misin?"

Jennette düşüncesizce sırtı ona doğru dönük olan Ijekiel'e doğru seslendi. Mırıldanan ses Ijekiel'in adımlarını durdurdu.

Hafifçe kafasını ona doğru çevirdi ve her zamanki gibi cevap verdi.

"Eğer istiyorsan olur."

"Sen istemiyor musun?"

Bu durumda Jennette'in tekrar sorması hiç beklenmedik bir gelişme olmuştu.

Bir süre sonra, Jennette hızlıca Ijekiel'in karşısında gülümsedi.

"Teşekkür ederim. Yarın dışarı çıkmayı dört gözle bekliyorum."

Sanki hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek arkasını döndü.

Ama Jennette'in Ijekiel'e karşı dönen yüzü, onu gördüğü zamankinden çok daha kasvetliydi...

Her zaman böyle söylüyorsun. İlk önce ben senden istemeseydim, bunu benim için bir an bile kendi isteğinle yapmazdın.

Bir süre arkasında takırdayan adım sesleri, kısa bir süre sonra kayboldu.

Jennette tekrar arkasına baktığında, orada artık kimse yoktu. Sessizce boş koridora baktı ve sonra yavaşça ilerlemeye başladı.

'Eğer istiyorsan olur.'

Küçükken, bunun çok hoş olduğunu düşünmüştüm.

Doğru...

En başından beri bu zulmü nezaketle karıştırmıştım...

***

"Lütfen bana bir saniye izin verin."

Bunu söyledikten sonra, Jennette, Prenses Athanasia'nın bahçesinden dışarı çıktı.

Zemindeki yumuşak çimler her adım attığında küçük sesler çıkartıyordu. Çiçeklerle dolu çiçek bahçesinden ne kadar uzaklaşırsa, o kadar yavaş çökmeye başlamıştı.

Ancak bazı nedenlerden dolayı, midesi ne kadar sakinleşirse, beklenmedik bir şekilde huzursuz zihni o kadar kargaşa içerisine giriyordu.

Jennette bir an neden bunu yaptığını anlayamadı.

Ah, bu tuhaf. Çay partisi eğlenceli ve genç leydilerle sohbet etmek de eğlenceli. Ve en sevdiğim Prenses de oradayken, neden ben oradan uzaklaşmak istiyorum?

'Bayan Margarita ve Genç Efendi Alpheus aynı bir kız kardeş ve ağabey gibi, değil mi?'

Çimlerle dolu bahçeden tamamen dışarı çıktığında, adımlarının sesi kulaklarında yankılandı. Bir şekilde Jennette'in aklına iki yıl önce Prenses Athanasia'nın on 
beşinci doğum günü balosu geldi.

O zaman, Ijekiel'in kolu incinmişti bu yüzden katılamamışlardı, ama aslında, o gün onun baloya gitmemesinin çok daha güzel olacağını düşünmüştü.

Neden olduğunu bilmiyordu. Prenses'i görmek istiyordu, ama aynı zamanda istemiyordu da. Bunun çok çelişkili bir düşünce olduğunu biliyordu, ama neden böyle 
düşündüğünü anlayamıyordu.

Bir sebepten dolayı, o gün gördüğü Prenses Athanasia, birlikte havai fişekleri izlediği zamanki Prenses Athanasia'dan çok farklıydı.

Ama bir şekilde, kendisinde de aynı çay partisindeki leydilerin dedikleri gibi düşünceler vardı.

'Genç Efendi Alpheus neden nişanlı değil'

'Hoşlandığı birisi yok mu?'

Evet, biliyordu. Bu çok saçma bir düşünceydi. Bu dünyada sadece tek bir prenses vardı ve onun dünyadaki en sevdiği insanlardan biri prenses olacaktı.

Ama bir noktadan sonra, Prenses Athanasia'nın her geçen gün bir çiçek gibi açtığını görünce, ne olduğunu bilmediği bir şey yüzünden kovalanıyor gibi hissediyordu.

'Ancak bazı insanlar o gün Genç Efendi Alpheus ile bir Leydi'yi tatlı kafesinde gördüklerini söylediler.'

'Bayan Margarita bunu bilmiyor muydunuz?'

Nedenini anlamıyordu ama oldukça gergindi. Bu şekilde birisi tarafından yakalanmak istemiyordu.

'Evet, ne kadar yakın olursak olalım, onun hakkında her şeyi bilmemin imkânı yok.'

Jennette, Zümrüt Sarayı'ndaki insanların bakışlarından uzaklaşarak bir hedefi olmadan yürümeye devam etti.

Sonra, bir süre, çok fazla yürüdüğünü fark etti. Etrafına bakındığında tuhaf bir sahne gördü.

Zümrüt Sarayı'ındaki bahçeden çok daha farklı bir hava yayan mor çiçekler, güneş ışınlarıyla birlikte açık mora boyanmıştı.

Galiba yanlış yoldayım. Burası neresi?

Jennette içten içe utanmıştı. Yolunun üzerinde herhangi bir saray hizmetçisiyle karşılaşmamış olması tuhaftı ve çok boş bir zihinle yürümüştü.

Ahh, olamaz.

Ancak hemen sonra, Jennette sonunda bu garip durumun neden olduğunu fark etti.

"Kimsin sen?"

Gözlerinin önünde, koyu altın rengi saçlar rüzgârla birlikte dalgalanıyor ve pırıltılı bir şekilde parlıyordu. Önündeki adam gerçek bir mücevher gibiydi.

Ah, doğru ya. Bu kişiyle buluşmak için buraya geldim.

"İmparatorluk Sarayı'nda istediğin şekilde dolaşamazsın."

Duygusuz soğuk ses kulak zarlarına girdi. Jennette karşısındaki kişiye bir süre dikkatlice baktı ama sonra içindeki yoğun duyguların üstesinden gelemedi ve ağzını araladı.

"Ben..."

O an aklında hiçbir şeyi düşünememişti.

"Beni hatırlamıyor musunuz?"

Üç yıl önce, yüzümü sadece debutante günümde gören babam. Ruhuma kazınmış gibi etkilendiğim o günü çok net hatırlıyorum. Belki de aynı o gün olduğu gibi bugünkü karşılaşmamız da bir kaderdir?

"Senin yüzünü hatırlamak için bir sebebim mi var?"

Ama Claude, ona karşı öncesine göre çok daha keskin bir tonla konuşmuştu. Ona bakan soğuk gözler yüzünden Jennette hiçbir şey söyleyemedi.

"Sarayda bu saatte bir yabancı varsa, Athanasia'nın çay partisine davetli olan kişilerden olmalısın."

Kısa süre sonra gözlerini araladı ve kendi kendine mırıldanırken Zümrüt Sarayı'nın olduğu yöne doğru baktı. Prenses Athanasia'nın ismini söylerken ki gözleri ve dudaklarından çıkan ses, biraz önce Jennette ile konuşma şeklinin aksine çok daha nazikti.

Ona sadece bir yabancı olarak davranan Claude'u izlerken, Jennette kalbinde ağır bir baskı hissetti.

"O zaman şimdilik gitmene izin vereceğim."

Bir süre elleri titredi ve ardından parmağındaki yüzüğe uzandı.

"Kendini şanslı say. Eğer Athanasia'nın konuğu olmasaydın, iznimi almadan sarayıma giren birisinin geri dönmesine asla izin vermezdim."

Ancak sonunda, Jennette parmağındaki yüzüğü çıkaramadı. Kısa bir süre sonra ellerini aşağı indirdi.

"Bir daha olmayacak. Bir kez daha, seni İmparatorluk Sarayı'nda bu şekilde dolaşırken görürsem, seni gördüğüm o gün, korkunç şeyler olacak."

Üzerinde cıvıldayan kuşların sesini duydu. Karşısında açan mor renkli çiçekler ve yaza gelirken büyüyen parlak yeşil bitkiler.

"Seni uyarıyorum, bir daha asla benim karşıma çıkma."

Ama kulağına çarpan ses ve kendisine bakan gözler, birazcık bile sıcaklık göstermeden soğuk bir maviydi. Göz kamaştırıcı güneş arkasını dönen Claude'un arkasından, batıyordu.

Cik cik cik.

Nerede olduğunu bilmeyen Jennette yok olan gün ışığı gözlerini parlatırken yalnız başına kalmıştı.

Karşısında sıcak bir renk şöleni vardı, ancak bir şekilde kış mevsiminin ortasına tek başına atılmış gibi hissetmişti.

...Soğuktu.

Ve yalnızdı.

Ancak, burada onu sıcak tutacak kimse yoktu.

Jennette gözlerini kapatmak için ellerini kaldırdı.

Hayatında ilk kez, tamamen yapayalnız kalma korkusu onu yuttu.

***

"Sağında oturan kadın mıydı?"

"Ne?"

"Kara kurt ya da her neyse, seninle o saçmalık hakkında konuşan kız."

"Pü- evet..."

Lucas'ın ani düşüncesiyle birlikte, ağzımdaki sebze suyunu tükürdüm. Ah, bu Lily'nin benim sağlığım için yaptığı özel sağlık suyu!

Yere dökülen sebze suyunu büyü kullanarak sildikten sonra, kekeledim.

"B-Birden bunları neden söylüyorsun?"

"Bence o oldukça şüpheli."

Çok hızlı anladın!

Sadece kısa bir süreliğine de olsa çay partimi ziyaret ettiğini biliyorum ama bu kadar şüpheli bir şeyi nasıl fark edebildin?

He, yoksa sen gittikten sonra arkandan kara kurt unvanını mırıldanan zambak kızı duydun mu? Hayır... eğer duymuş olsaydı, şu an bu şekilde konuşamazdı.

"O kızın nesi şüpheliymiş?"

"Misafirlerinin arasında en çok bana ilgi duyan kişi o gibi gözüküyor."

Ahh, saklayamaz, tabii! Zambak kız sana kafayı takalı tam üç yıl oldu. Lucas çay partilerinin ana konusu olduğu için en başından beri bunu saklaması imkansızdı.

Yine de, buna rağmen zambak kızı korumak istiyorum.

"Neden şimdi bu ilgini çekti?"

"Narin bir yüzüm var."

"Ne bu şimdi?"

"Işık gibi parlayan yemyeşil gözleriyle bana bakıyordu ve diğer kızların tamamen sarhoş olduğunu düşünmelerini sağladı."

"Işık gibi parlayan mı?"

Elbette, dikkatini başka yöne çevirmek için uyguladığım yöntem Lucas için işe yaramadı. Sözlerim saçmaymış gibi güldü.

"Helena... Helena seninle değil, büyüyle ilgileniyor!"

"Ah, büyüyle mi?"

"Aynen! Seninle hiç ilgilenmiyor! Seni narsist!"

Kendimi tamamen tutamayıp Lucas'a bağırdım. Sonra Lucas kanepenin kolluğuna oturdu ve bana baktı.

"Peki neden bu kadar çok gerginleştin?"

"Gerginleştim mi? Ne zaman?"

"Korkuyorsun ve yavaşça sakinliğini kaybediyorsun."

"Ne zaman kaybetmişim?"

Can havli ile reddettim.

"Ah, ama düşünmesi ilgi çekici."

Lucas beni sorgulamadı ancak sanki gerçekten çok meraklıymış gibi kendi kendine mırıldanmaya başladı.

"Hiç hatırlamıyorum ama daha önce senin karşında birisini öldürdüm mü?"

Tanrım, lütfen kendini öldür. Böyle uğursuz bir sesi gayet normalmiş gibi nasıl çıkarabiliyor?

"Ya da, herhangi başka bir şey?"

Uh, hayır, yaptığını hatırlamıyorum.

"O zaman neden bu kadar endişelisin?"

Ah, doğru...

Bir anda, Lucas'ın kelimelerini duyduğumda, neden bu kişinin karşısında gerginleştiğimi merak ettim.

"Vay, yani kendini katillerden uzak tutuyorsun gibi gözüküyor. Ama hiçbir şey yapmamama rağmen bana katil olabilecek birisi muamelesi yapıyordun..."

"Ah, hayır..."

"Bu dünyada benim kadar zararsız ve nazik başka bir büyücü yok. Kalbim kırıldı. Bunun sorumluluğunu nasıl alacaksın?"

Şey... bir şeyler yanlış ilerliyor. Açıkçası, sadece zambak kızı Lucas'ın sorularından korumaya çalışıyordum ancak neden şimdi Lucas tarafından soru yağmuruna tutulan benim?

Bir anda derin bir nefes aldım.

Olmaz, burada kaybedemezsin!... Bir dakika... zararsız ve nazik bir büyücü mü? Ne tarafa gülmem gerekiyordu. Bu tamamen yalan!

Lucas'ı Yakut Sarayı'nın bahçesinde ilk gördüğüm zaman da aynısını söylemişti. O zamandan sonra, Lucas her boş bulduğu zamanda beni tehdit etmişti. Sık sık Blackie'yi yiyeceğini söylemişti...buna rağmen, bunlar sadece öylesineydi.

Oops, sonra aniden ilk karşılaşmamızı hatırladım.

"Doğru, benimle ilk kez karşılaştığında o tuhaf köpükleri oluşturmuştun!"

"Köpük mü?"

"Evet! Blackie'mi çalmaya geldiğin zaman etrafımda patlattığın sabun köpüklerini hatırlamıyor musun! Bana tuhaf bir şey yapmaya çalışmamış mıydın?"

"Ah, doğru."

Bana kaşlarını çatan Lucas, sonunda hatırlayabilmiş gibi gelişigüzel bir cevap verdi.

Bekle...ah, doğru mu? Ah, doğru da ne?! Biraz önce "Ah, doğru" mu dedin sen?!

"İlk başta onun bir hayal olduğunu düşünmüştüm, ancak ne kadar çok düşünürsem, o kadar tuhaflaştı! Yanlış hatırlamıyorsam, sabun köpüklerinin kokusu beni nefessiz bırakmıştı! "

"Ne diyorsun sen, onlar sadece normal sabun köpükleriydi."

Bana nazik davranışı hakkında soru sorduğum zaman, Lucas bir süre duraksadı ve mırıldandı.

"Sadece hayatında daha önce hiç büyü görmediğin için, öylesine yaptığım bir büyüydü."

Aha, yani o sabun köpüklerini bana bedavadan mı gösterdin?

"Saçmalama. Eğer seni birazcık bile tanıyorsam, yedi yaşındaki bir kız hayatında ilk kez büyü görmeye meraklı olduğu için herhangi bir çıkarın yokken iyilik yapacak birisi değilsin."

"...."

Aksini ispat ettikten sonra kısa bir süre sessizce durduk. Ama Lucas sessizliğini korumaya devam ettikçe ben de utanmaya başlıyordum.

Lu-Lucas...baksana... Neden hiçbir şey söylemiyorsun? Neden bilmiyorum ama şu an çok komik gözüküyorsun. Yoksa şu an içinden "Olamaz, yakalandım!" ya da "Başım belada!" gibi şeyler mi düşünüyorsun?

Gözlerimi kırpıştırırken, o şekilde bana bakan Lucas, ruh halini değiştirerek gülümsedi ve ağzını araladı.

"Yalan söylemiyorum. O sadece normal sabun köpüğüydü."

"Gerçekten mi? Emin misin?"

"Evet, ne zaman seni kandırdığımı gördün?"

Ö-Öyle değil, ama şu an biraz şüpheli davranıyorsun!

"Eğer normal sabun köpüğü değildiyse de ne olmuş? O köpüklerle seni öldürmeye çalıştığımı düşündüğünü söyleme bana? Beni gerçekten böyle birisi olarak mı düşünüyorsun? Vay be, kalbim yine kırıldı."

Canı yanmış gibi davranan genç ve acınası oğlanın yüzünü gördüğümde, sorumu soramadım. Güzelliğe karşı savunmasızdım ve Lucas içinde nasıl birisi olursa olsun yakışıklı bir gençti, bu seferlik ona inanalım. Tabii, yüzündeki üzülmüş ifadenin tamamen sahte olduğu çok belli.

Ah, şimdi düşündüm de, beni etkisizleştirmek için güzelliğini kullanıyor!

"Ve görünüşe göre o zamanlarda, seni nefessiz bıraktığını düşündüğün o şeyleri yakalamak için etrafta zıpladığını ve yaygara çıkarttığını hatırlamıyor gibi 
gözüküyorsun. "

"Ama öyle değildi..."

Bunun doğru olabileceğini düşündüm ama yine de şüphelerimden vazgeçemedim. Sonra daha fazla dayanamayacakmış gibi konuştu.

"O zaman hadi şimdi kontrol edelim. "

Elini havada salladığında etrafında yuvarlak köpükler oluşmaya başladı.

Ah, uzun zaman oldu! On yıl önce gördüğüm köpükleri tekrar gördüğüm zaman biraz mutlu oldum.

"Her neyse, bekle bir dakika, yüzüme fazla yaklaştırmasana!"

"Dikkatlice doğrulamak istemiyor muydun?"

Lucas homurdandı ve konuştu, ama beni gıcık etmeye çalışıyor gibi gözüküyordu. Off! Köpükler yüzüme doğru yaklaşmaya ve patlamaya devam ediyor!

"Bak, hiçbir şey olmuyor, değil mi? Gördün mü?"

Evet, öyle birisi olmadığına inanacağım. Hem senden şüphelensem de ne olabilir ki? Senden on yıl önce ne olduğunu kanıtlamanı isteyemem.

Ayrıca, bunun normal sabun köpüğü olduğunu düşünmenin ruh sağlığım için daha iyi olacağını düşünüyorum.

"Bana eski günleri hatırlatıyor."

Hafifçe vurarak odadaki köpükleri patlatmaya başladım.

"O zamanlarda çok sevimliydin."

"Şimdi bile sevimliyim."

"Oha!"

Köpükleri patlatmaya devam etmek yerine Lucas'a gülmek için kafamı çevirdim. Ama gözlerimin gördüğü kişi genç Lucas değildi!

"Ha, ne kadar sevimli olursam olayım, bana fazla âşık olma. Ben de popüler olmaktan bıktım."

On yaşındaki bir çocuk haline dönen Lucas, yüzünde muzaffer bir gülümsemeyle şaşkınlıktan ağzı açık kalmış beni izliyordu. Ancak, sinir bozucu gözükmesi gereken yüz ifadesinden nefret etmemiştim, hatta iyi ruh halindeymiş gibi davranıp saçımı okşadım.

Vay, bu gerçekten Lucas'ın mini versiyonu!

Uzun zamandır unuttuğum Lucas'ın sevimliliği bana bir yıldırım gibi çarpmıştı. Huck, bütün özellikleri etrafında toplamışsın! Bu alaycı sesini duyduğum zaman seni ısırmak istiyorum! Mini Lucas ise kolayca ölüm saçan sevimliliğini etrafa saçıyordu.

Ancak bundan daha çok başka bir şey ilgimi çekmişti.

"Ben de, senin gibi vücudumun yaşını değiştirebilir miyim?"

"Sen mi?"

Lucas, parlayan gözlerime baktı ve eliyle çenesine dokundu. Kısa bir süre sonra kıyafetinin kolundan küçük bir parmak ortaya çıktı. Aghh, bu kadar sevimli olmak zorunda değilsin!

"Düşüneyim, sen..."

Gözleri vücudumu tamamen süzerken sesli bir şekilde yutkundum. Ve söylediği kelimelerle bütün beklentilerim suya düştü.

"Belki bir yüz yıl sonra..."

Yüz mü? Sayı olan yüz mü?

O zamana kadar yaşlı bir nine olmuş olurum! Hatta belki kendi yaşımı bile hatırlayamam ve yarın aniden ölecek miyim onu bile bilmiyorum! Bunun bile imkânı var!

Ugh, yine de... Şey... Durum kulağa ne kadar saçma gelse de Lucas böyle bir şey için yalan söyleyecek birisi değil.

Yani, büyü becerilerimi kanıtlamak için yüz yaşına kadar uğraşmamın gerekmesi biraz hiç de adil değil, değil mi? Uh, huh ama sanki...

"Ne zamandan beri bunu yapabiliyorsun?"

"Öğrenmek mi istiyorsun?"

Lucas iğneleyici bir sesle konuşarak bana baktı. Şu an sanki 'Şimdi beni kendinle mi karşılaştırıyorsun?' ya da 'Eğer öğrenirsen çok sinirlenirsin!' dercesine gibi bakıyor.

Off! Kanepeye uzandım.

Yüz yaş... Tam yüz yaşındayken! Bu ne böyle, o zaman geldiğinde bir çocuk gibi davranan nine gibi bir şey olacağım! Pes ediyorum, pes ediyorum!

Şimdi düşündüm de, Lucas da, Jennette de, Ijekiel de küçükken çok sevimliydi. Tabii ki ben de sevimliydim. Hmm hmm.

"Hmm, biraz garip."

Çay partisinde gördüğüm Jennette'i düşündüm.

Beklenmedik bir anda Jennette bahçeden ayrıldıktan, uzun bir süre sonra yüzünde bir gülümsemeyle geri döndü. Ama bana mı böyle geliyordu, çünkü yüzünde biraz yalnızlık duygusu hissettim?

"Garip mi? Ney?"

Bana kendi kelimelerimle soru soran Lucas'a gözlerimi çevirdim. Hâlâ çocuk halinde, kafasını yana eğiyordu.

Bir süre Lucas'ın yüzüne baktım ve kendimi tutamadan ellerimi ışık hızıyla hareket ettirdim.

"Ah, yumuşacık~." Vayy! Uzun zaman önce beni sinir eden pirinç keki yanakların!

"Ahh, nazik olsana!"

Lucas'ın yanaklarını iki taraftan tutarak yanlara doğru uzattım. Mini Lucas'ın yanakları avuçlarımın içinde sanki yapışkan pirinç keki gibi gerginleşti. Sürpriz saldırım fazla mı beklenmedikti bilmiyorum, Lucas itaatkâr bir şekilde olduğu gibi durdu ancak yine de kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

"Hey, bu bir ceza mı?"

"Ne yedin de yanakların bu kadar yumuşak oldu? Bu kesinlikle hilekârlık!"

Elbette, onu umursamadan yanağına acımasızca dokunmaya devam ettim. Eğer şimdi dokunmazsam, daha sonra ne zaman mini Lucas'ın kocaman yanaklarına laf yemeden dokunabileceğim?

"Hey, hemen... bı... rak...."

"Ah, ne yapmalıyım, ellerim yanaklarına yapışmış olmalı! Çekemiyorum!"

Yanakların beni hipnotize ediyor! Sen korkunç birisisin, sadece yanağın beni bağımlı yapıyor!

Eğer sadece 'bırak' sözlerini duysaydım hemen bırakırdım, ancak yumuşak yapışkan pirinç kekine benzeyen yanaklarına yazık olur! Yanakları çekilirken, mini Lucas'ın ağzı sadece kısa sesler çıkarabilir. Ne güzel!

"Bunu yapma."

"Ah...Aaaa!"

Bir anda, mini Lucas yetişkin Lucas'a dönüştü!

"Ha, seni rahatlamıyor muydu? Yoksa artık bırakacak mısın?"

Alçak bir ses kulağımda yankılandı.

Gözlerim kırmızı gözleriyle buluştuğunda, ellerimi Lucas'ın yanaklarından çektim.

"Ne oldu, biraz önceki gibi ovmak istemiyor musun?"

"Hımp, istemiyorum! Artık yapışkan pirinç kekine benzemiyorlar! "

"Sadece bakarak nasıl anlayabilirsin?"

"Biliyorum işte!"

"Huysuz."

Ne!

Ne! Lucas'ın dedikleri beni sinirlendirdi. Elimi kaldırdım ve büyümüş Lucas'a vurdum.

"Hâlâ duruyor musun? Sana değişmemeni söylemiştim, hemen eski haline döndün! "

"Ah, ama ilk önce yanaklarımı sıkan sen değil miydin?"

"Kapa çeneni!"

Aniden büyümeden önce beni uyardın mı?! Beni korkuttun. Bu bir suç, geri dön hemen! Ne yazık ki, sana bir kere daha vurmam gerekiyor!

Lucas komik bir şekilde reddetti, ama o zamandan beri ona vuruyordum. Şu anki Lucas, mini haline geri dönene kadar ona vurmaya devam ettim.

***

Sakin geçen bir öğleden sonrasında, Lucas bir anda dün olan şeyi hatırladı.

'Doğru, benimle ilk kez karşılaştığında o tuhaf köpükleri oluşturmuştun!'

Soru soran sesi zihninden bir kez daha geçti. O sırada, Lucas'ın kaşları çatılmıştı.

'Ne diyorsun sen, onlar sadece normal sabun köpükleriydi.'

Neden o zaman öyle yalan söyledim?

Lucas'ın zihninde çok keskin bir soru vardı.

Aslında, on yıl önce kutsal hayvanı kovalayan kızı il gördüğünde, onu öldürmek istediği konusunda haklıydı... O şekilde, o yaratığı çalmakta zorluk çekmeyecekti.

Ancak kız hayatında ilk kez büyü gördüğünü söylediğinde, büyü gücünün çok tuhaf olduğunu hissetti. Gördüğü şeyler, ona daha önce hiç hissetmediği bir duygu hissettirmişti. Bu yüzden önündeki kıza son bir elveda hediyesi olarak sabun köpükleriyle bir gösteri sundu.

Elbette, Athanasia'nın da düşündüğü gibi bu normal bir sihir değildi, aslında sabun köpükleri patladığında etrafa yayılan kokuyu koklamaya devam ederse, oksijen yetersizliğinden öleceği belliydi. O zamanlar onun planını altüst eden şey Athanasia'nın kutsal hayvanı Blackie'idi.

Lucas, tekrar ve tekrar düşündü.

Gerçek bir hayvan bile olmamasına rağmen, nasıl o kadar zeki olabiliyor? Sadece çok az mana kullanabiliyor olmasına karşın küstah ve benim büyümü kırıyor. Tabii, uzunuykumdan yeni uyanmıştım, bu yüzden zayıfladığımı hissediyordum.

Geçmişte, o şansı kaybetmem bir utanç olabilirdi, ancak şimdi de o kadar kötü değil, çoktan dünya ağacını yedim.

Her neyse, işte öyleydi.

Neden Athanasia'ya 'Onlar sadece normal sabun köpükleriydi.' diyerek yalan söylemişti.

Lucas şu zamana kadar hep berbat bir hayat yaşamıştı ve asla kendi şartlarında yalan söylemezdi. Yalan söylemek söz konusu olduğunda, çoğu zaman konunun sebebinin ya eğlenceli olması ya da sinir bozucu olmasıydı.

Ancak dün Athanasia'ya yalan söylemesi farklıydı.

Lucas, normalde dünkü durumda 'Ah, evet seni öldürmeye çalışıyordum.' gibi bir şey derdi. Aslında neredeyse 'Evet öyleydi.' ya da 'Evet, ama o gün seni öldürememiş olmam ne kötü.' gibi bir şey demek üzereydi.

Ancak ona dikkatle bakan göz bebeklerini görünce 'Doğru bildin.' cümlesi dudaklarından çıkmamıştı.

Daha sonra Lucas, Athanasia'nın o daha küçükken ona ne yaptığını bilmesini istemediğini fark etti...

"Hey, Kule'nin merdivenlerini onarmak için daha fazla kişiye ihtiyacımız var."

Lucas, kafasını eğdiğinde, büyücü sonunda ağzını açmış ve yanındaki arkadaşlarına göz ucuyla bakıyordu.

"Eğer şimdi birlikte gidersek çok daha iyi olmaz mı, hızlı olmaz mı?"

Ama neden büyücüler bir anda uzun zamandır umursamadıkları Kule'yi tamir etmek için bu kadar hırslandılar?

Sebebi neydi? Kara Kule'nin Büyücü'sü geleceği için mi korkmuşlar ve Kule'yi onarmaya başlamışlardı?

Ama Lucas'ın o maymuna benzeyen sahtekâr için zahmete katlanmak zorunda kalması için hiçbir sebep yoktu...

Lucas bacaklarını masaya çaprazlayarak belirsiz bir şekilde cevap verdi.

"O zaman sen git, Bir Numara."

"Neden ben bir numarayım?"

Öfkeli sesler hızlıca yükseldi.

Kule'nin büyücülerine göre Kule'nin müdürü rahat bir şekilde yaşadığı için miydi? Bir Numara unvanından artık bezdiği için, hiçbir şekilde dinlemiyordu.

"Benim gidip yardımcı olmamdansa senin gidip yardımcı olman çok daha hızlı olmaz mı?"

Deneyim açısından büyücüler arasındaki en genç ve Kule'ye geçen sene gelen yeni yetmeydi. Tabii, dış yaşta Lucas on yedi yaşıyla birlikte en gençti, ancak asıl büyücüler için asıl önemli olan şey fiziksel yaş değil, büyü becerisiydi.

Ancak Kule'ye geldikten kısa bir süre sonra, en genç büyücü olan Lucas'ı görmezden gelerek korkunç bir şey yaptı.

Ve sırıtan Lucas için, 'yeni büyü formülü için onunla çalışma ortağı ol' diye azarlandıktan hemen sonra gururu kırılmıştı.

Elbette, son gurur parçaları hâlâ duruyordu, ama yine de Lucas'a karşı saygılı biçimde konuşması gerekiyordu.

Tam yanında rahat bir şekilde oturan Lucas'ı izlerken kalbinden gözyaşlarını sildi.

O herifin yüzünü gördüğüm an onun diğer büyücülerden farklı olduğunu anlamalıydım! Ugh! O olanlardan pişmandı ama artık çok geçti.

Kısa bir süre sonra, Lucas'tan 'Bir Numara' unvanını kazandı.

Şey, hayat çok acı verici... Hayat çok saçma! En harika büyücülerin olduğu bu Kule'ye geldiğim zaman dünyada birçok dahi vardı ve sonunda yolumun açıldığımı hissetmiştim! Ama onlardan biri tam şu an karşımdaki arsız küçük oğlanmış!

Anlayışlı gibi davranarak konuyu değiştirdi.

"Müdür bana mananın işleyişi hakkında araştırma yapacağını ve Kule'nin tamirini bize bıraktığını söyledi. Buraya büyü çalışmaya geldim... Sonunda Prenses'in saçını alabildiği için çok heyecanlıydı ve yalnız başına araştırma yapm-"

"Ne? Kimin saçı dedin?" (Çn: Dede... Kaç dede...)

Ve şimdiye kadar ilk kez Lucas onun dırdırına ilgi göstermişti.

"Prenses'in saçı."

"Nereden aldı?"

"Geçen sefer Prenses'in ona verdiğini duydum. Prenses'in manası hakkında araştırma yapmak isteyen büyücüler sadece bir veya iki tane değil, yani hepsi bunun 
hakkında ilgili-"

"Şu an laboratuvarda olduğunu söyledin değil mi?"

"Kim, efendim?"

"Sana laboratuvarda olup olmadığını soruyorum?"

"Size biraz önce müdürün hâlâ laboratuvarda olduğunu söyledim. Sağır mısınız?"

"Şimdi de bana laf mı yetiştiriyorsun?"

Oops!

Lucas ile konuşmaya devam eden Bir Numara, omuzlarını silkti. O, bir şey diyemeden önce, Lucas'ın kızıl gözleri ona bakıyordu...

Tehlike Alarmı! Tehlike Alarmı! Bu adamla ilk kez karşı karşıya geldiğimde uğursuz bir şeylerin olacağını hissettim.

Bir Numara, aceleyle saygıyla eğildi ve özür diledi.

"Hayır, öyle bir şey... Sadece sizin sorularınıza olabildiğince çabucak cevap vermek istemiştim...."

"Her zaman sızlama. Konuşmak için zamanın yok muydu? Eğer tekrar bunu yaparsan, kolayca seni dilsize dönüştüreceğim. Güzel, değil mi? "

"Huck! Daha sakin olacağım!"

"Hadi o zaman işimizi yapalım."

"Mmm...."

Lucas'ın omzuna dokunduğu Bir Numara, hızlıca yaşlandığını ve bir köşede titreyerek kıvrıldığını hissetti.

"Şimdi gitsem iyi olur."

Ve sonra oturduğu yerden kalkan Lucas'a refleks olarak sordu.

"Ah, nereye gidiyorsunuz?"

"Laboratuvar."

Az önce yaptıkları konuşmayı düşünerek, Lucas'ın gittiği laboratuvarın şefin olduğu yer olduğundan emindi. Sonra dikkatlice sordu.

"Neden orada...??"

"Başkasında benim olan şeyin olması sıkıcı."

Benim? Ne oluyor lan?

Arkasındaki soru soran bakışları görmezden gelerek, Lucas odayı terk etti.

Bir süre sonra, bazı korkutucu seslerle birlikte Kara Kule'den büyük bir haykırış yükseldi.

Hemen sonra, Kule'nin müdürü hıçkırarak araştırma odasından attı kendini.

"Lucas... Lanet olası herif, bütün değerli araştırma eşyalarım kül oldu."

Bir hafta boyunca ağladığı söyleniliyor...

***

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


121   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   123 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.