Mya arabadan indi. Yanında birkaç görevli haricinde tamamıyla düşman topraklarında hatta düşman kralın sarayının önündeydi. Roxa krallığındaydı. Mya'nın ülkesi Sentya 3 krallıkla yıllardır savaş içindeydi. Ateşkes antlaşmaları olsa bile birbirleri ile kalıcı bir barış yapamayan Sentya, Pupan, Roxa ve Jura arasında ilk düşen Pupan olmuştu. Roxa ve Jura'nın şiddetli bir kapışması sırasında güçsüz düşmüş birliklerini geri çekmek isterken birçok Sentyalı'nın Tanrı'nın hediyesi çok azının da şans ve tesadüf dediği bir olay gerçekleşti. Pupan ordularının hazırlanıp saldırmak için geri çekildikleri Midabor ovasında çok büyük bir patlama meydana geldi. Ordunun o kadar büyük bir kısmı yok oldu ki diğer iki ülke ile geçici bir barışta bulunan Sentya ortamdaki boşluğu fırsat bildi ve ülkeyi baştan aşağıya işgal etti. Sentya kralının kendisini imparator ilan etmesi ve yepyeni bir ülkenin tüm kaynaklarını ele geçirip kullanacak olması Roxa ve Jura'nın savaşırken bir anda yönlerini Sentya'ya çevirmelerine sebep verse de artık çok geçti. Hem karşılıklı savaştan yeni çıkmış iki ülkenin dost olamayacak kadar birbirinden şüphelenmesi, ordularının Sentya sınırlarına ulaşamaması ve Sentya'nın aldığı motivasyonla birçok şehirlerini kaybettiler. Bugünlerde dayanmaya çalışsalar da Sentya imparatoru iki ülkeyi de fethetmeden duracak gibi değildi. Roxa kralı yapılan darbeyi öğrenince çok mutlu olmuştu çünkü yeni otorite yeni kurallar ve en önemlisi de imtiyazlar demekti. İç işlerle uğraşan her yeni oluşum dış sorunları en kısa sürede çözmek için her fırsatı değerlendirir savaşta kazandıkları toprakları masada kaybederdi. Darbeci lortların elçisini de bu yüzden seve seve kabul etmişti. Ama tahmin edemeyeceği bir şey vardı. Darbecilere darbe çoktan yapılmış ve birazdan o darbeyi yapan beyazların hanımı kendilerini de avuçlarına almaya çalışacaktı. Mya çok şık giyimli bir hizmetli ve bir sürü de uşak tarafından karşılandı. Bazı uşakların elçiye eğilip selam verirken bile güzelliğine aldanıp kafalarını kaldırmaları gözünden kaçmamıştı. "Önce güvenlik." dedi hizmetli sesinde küçümseyen bir ifade sezilebiliyordu. Birkaç kadın hizmetli Mya'nın diğerleri de arkadaki elçi heyetinin üstünü aramışlardı. Hepsi temiz çıkınca hizmetli tekrar konuştu. "Kral sizi bekliyor lütfen benimle gelin." dedi hizmetli diğerlerinden uzun kıyafetleri zeminde süzülürken arkasını döndü. Bir tempoda ilerleyerek açılan saray kapılarından içeriye doğru girdi. Mya kendi ülkesindeki sarayının daha güzel gözüktüğünü düşünmeden edemedi. Birlikte avluyu geçip saraya girdiler. Giriş onları mor işlemeli kırmızı halılarla karşıladı. 2 büyük sütun sağa ve sola konmuş çok yüksek olan tavanı tüm güçleriyle tutuyordu. Sütunlar siyah dumanların geçtiği gri mermerlerden oluşurken tavan ve duvarlar ise bembeyazdı. Sütunlar arasında giriş kapısının karşısında tam da üst kata çıkan bir merdiven bulunuyordu. Elçi heyeti ve önlerinde hizmetli merdivenleri çıkıp sarı kapıların önüne geldiler. Hizmetli iki kapı kolundan da tutup var gücüyle itti ve kapılar açıldı. Giriş gibi yüksek tavanlara sahip bir odaya geldiler. Burası taht odasıydı. Girişten biraz daha küçüktü. Odanın sonunda devasa pencereler önünde, yüksekte bulunan tahta giden yolun yanlarında ara ara heykeller konmuştu. Duvarlarda ise kraliyet ailesine ait portreler yer alıyordu. Her birinin önünde de şık giyimli askerler vardı. Hizmetli kapılar açıldığı gibi hemen kenara çekildi. Mya arkasında da birkaç hizmetlisi ile ilerlemeye başladı. Kral tahtında oturmuş kafasını eline dayamışken toparlandı. İçeri gelen beyaz saçlı kadının gözünde daha iyi bir imaj oluşturmak için hemen dik oturdu. Yanında kraliçe oturuyordu ve kıskanmadan edemedi. Yanlarında ise Mya'nın bakan olduğunu düşündüğü bir adam ayaktaydı. Mya kralın tahtına çıkan merdivenlerin birkaç metre önünde durdu. Başıyla kralı selamladı. Arkasındaki hizmetlileri de onu taklit etti. Kral temsilciye eliyle işaret edince Mya kafasını kaldırıp hemen krala gözlerini dikti. Kral göbekli, kahverengi uzun sakalları olan saçlarının kelleşmeye başlayan kafasını altından bir taçla kapatan biriydi. Üzerindeki kıyafetleri koyu maviydi ve hepsi pırıl pırıldı. "Büyük davanızdaki başarınızdan dolayı sizi ve meclisinizi tebrik ederim hanımefendi..." "Mya." "Mya! Sizi tebrik ederim." Kocasının birine ilk defa hanımefendi dediğini duyan kraliçe yan gözlerle ona sinirli sinirli bakarken toplantının hemen bitmesini istedi. "Teşekkür ederim Kral Botulf. Çok naziksiniz." "Umarım iyi bir yolculuk geçirmişsinizdir. Yorgun musunuz?" Kralın konuyu uzatacağını sezen Mya konuyu kısa kesti. "Aslında bakarsanız çok iyiyim. İsterseniz hemen antlaşmayı konuşalım sonra vaktimiz olacaktır eminim." Kral öne doğru doğruldu. Kolayca ikna edilen bir çocuk gibiydi. "Tabi tabi haklısınız. Sentya'nın ele geçirdiği topraklarımızın geri verilmesini sağlarsanız biz de sizin ateşkes isteğinizle çok iyi anlaşacağız." "Üzgünüm ama buraya ateşkes için değil ülkenizin Sentya'ya bağlanması için geldim." Kral afallamıştı. Az önceki kibar adamdan geriye hiçbir şey kalmamıştı tükürükler ağzından fırlarken. "Ülkemin Sentya'ya bağlanması mı! Siz kendinizi ne sanıyorsunuz!" "Haklısınız." diye iç geçirdi Mya. "Son zamanlarda insanlara hep bir şans verme gibi bir zayıflığım oluştu." Gözlerini krala dikti. Gözleri kırmızıya bürünürken konuştu. "Bana itaat edin!" Kral bir tekrar çocuk gibi sakinleşti. Kral, kraliçe ve bakan üçü de hep bir ağızdan "Emredersiniz." diyebildi. Mya tatmin olmamış hissediyordu. Bu histen kurtulamıyordu. Eskiden hiç böyle değildi. Şu an da bunları düşünecek zaman değildi. Kralın masum ifadesi sayesinde yüzünde bir gülümseme belirdi. "Sentya ile barış yapacaksınız Sentya İmparatoriçesine sadakat yemini edeceksiniz. Yani bana!" Üçü birden merdivenlerden indi ve Mya'nın tam önünde durup diz çöktü. Saray görevlilerinin gözleri fal taşı gibi açıldı. Kendi kralları ne yapıyordu da bir elçinin önünde diz çökmüştü. Yoksa aklını mı kaçırmıştı. Birbirlerine bakıyorlardı. Kral, kraliçe ve bakan yeminlerini ettikten sonra Mya onlara ilk emirlerini verdi. "Tüm askerlerinizi Jura'ya yollayın. Bundan sonra bu ülkeyi yöneten valim olacaksın Botulf." Kral "Evet." diye bağırırken yanından geçip tahtın önüne geldi. Babasının yapması gerekenleri şimdi kendisi yapıyordu. Bir bir tüm hatıralar gözünün önünden geçerken tahta oturdu. "Siz de diz çökün." dedi Mya duvarların önündeki askerlere. Askerler ellerine silahlarını alırken kralın sesi bir bomba gibi patladı. "DİZ ÇÖKÜN SİZİ İŞE YARAMAZLAR!" Bu korkutucu emir karşısında önce şaşıran ve kitlenen askerler sıra sıra diz çöktü. Taht odasındaki herkes diz çökmüşken Mya kendisine dönüp diz çökmeye devam eden krala bir emir daha verdi İmparatoriçe olarak. "Tüm ülkene Sentya'nın bir parçası olduğunu duyur Botulf." Sıcak tahtında geriye doğru yaslandı. "Karşı çıkan herkesin icabına bakmayı da unutma."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.