1.[size=1][font=Times New Roman] [/font][/size]Bölüm: Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. James zar zor gözlerini açarken sol gözünden akan kanla tekrar kapattı. Sıcak sıkıca kapattığı gözlerini yakıyordu ve yaşaramayacak kadar susuzdu. Muma zar zor bakarken tekrar gözlerini yumup aklından geçirdiği eğitimi son kez planladı. "Basıncı hisset." sözlerini kulaklarında bir kez daha duyduğunda James derin bir nefes verdi. Nefesinin algılanması ve düzensizleşmesi üzerine kontrol birimleri “Theseus 01” yola çıkmıştı. Onlar, James’in yaptığı her harekette kontrole gelen bir avuç korkaktı James için. "Artık tüm güç sende." dedi bir ses. James gözlerini açtığında dizleri üstünde vücudunun yarısı acıya dalmışken elleri kanla kaplıydı. Betonun üzerinde dizleriyle durup saçları rüzgâr ile uçuşuyordu, gözünden akan yaşları fark etmemişti. Boynundaki mil basılmış gibi yanan acıyı unutmuştu. Yıkık dökük binanın karşısında her bir tahta parçasının görülebileceği bir yerdeydi. Büyük iki metrelik zırhı olan omuz eyeri takmış bir adam elindeki çift taraflı kılıcını sırtına takıp bir anda gözden kayboldu. Arkasında bıraktığı kanla kaplı his James’te “mavi” rengini uyandırmıştı. "Anne." dedi James. Kelime dudaklarından döküldüğünde sanki vücudu kendisini uyarmıştı, kalkmaya çalıştığı anda şok etkisiyle başı sarsıldı. Adımı atamadan yere yığıldı. Gözlerini açıp kapatmaya çalışırken kıpkırmızı bukleli uzun saçlı, deri giyinen ve beyaz kürk ile desteklenmiş şapkasını arkaya atmış bir kadını gördü. Kadın alaycı bir yüzle James'e baktı. Uzun bir süre James o bakış üzerinde gibi hissetse de uykuya dalmıştı. Kadın, iğreniyor gibiydi. Bu sefer “kırmızı” rengini hissetmişti. Omuzlarındaki zincirleri hissedince gözlerini açtı, dalıp gitmişti ve aynı hayali yine görmüştü. Her şeyin değiştiği o günü. Metal bir hapishanenin içinde ayda bir değiştirilen mumdan ve bir ses akması için olan boru dışında elektronik hiçbir şey yoktu bu kafeste. Kafes Fernelium denen metalden yapılmıştı, James okul derslerinden elmasın allotropu olduğunu hatırlıyordu. "Basıncı hisset." diye geçirdi. Birkaç sene önce onu bu karanlık kafese koymuştu “Birleşik” Shiren. Ülkesine sırt döndüğü söylenmişti. Çocukluğundan beri Yeshilli hikayelerinin fanıydı oysaki. Yabancı ülkelerin gizli bir silahı olması ön görülüyordu. Ancak James sadece ailesine ne olduğunu merak eden ufak bir çocuktu bunca zaman, artık olmasa da. Doğum günü annesiyle kavga etmiş ve geceyi dışarıda geçirmişti, sabah bir depremle uyanmış ve evine doğru koşarak gitmişti. İyi olduklarını kontrol etmek istemişti, ancak asla yapamadı. Sokaktaki büyük göçük ve devamında yıkılan evlerle Copycat ailesinin yaşadığı büyük evin yerinde molozlar duruyordu. James bu noktadan sonrasında hatırladığı hiçbir şey yoktu. Sanki ebediyen bu kafeste durmuştu. Kapısı açıldı, içeri bölükler girerken James'in birkaç santim kıpırdamasıyla lazerlere dokunabileceği bir mesafeden vücudu lazerlerle dikey ve yatay olarak bir zırh altına alındı. Nefes verirken göğsünü bir milim fazla şişirse göğsü kesilecekti. Askerler ellerindeki silahlarla nişan aldı. Bembeyaz giysilerinin üzerine gri zırhlar giymişlerdi. Onları yöneten gibi görünen önlüklü bir adam, Dr. Neshi, yaklaştı. James'i alnından kontrol ederken hayatsal belirtilerini öğrenmek için lazeri her noktada geçirdikten sonra James'in acıya hiç tepki vermemesi ile askerler ve doktor sırayla kafesi terk etti, lazerler kesildi ve kapı kapandı. "Yapamadım." diye geçirdi James. "Üzgünüm, içeri giren hava ile ‘basınç’ hissini kaybettim." James karanlıkta beklemeye döndü, hayatının elinden kayışını bir kez daha anımsamasıyla gözlerini yumdu. Karanlıktaki o yüzü hatırlamaya çabaladı hem çok tanıdık gelen hem de hiç tanımadığı o yüzü her anımsayışında aklına birkaç bilgi bırakılıyordu. Watt arabasını sola çekip park etti. Maskesini yüzüne geçirdi, duygu değişimlerine göre insanın direkt mimiklerini anlayabileceği bu özel maskeye ek olarak kafasına bir fötr şapka taktı. Belindeki kemeri sıkıp arka ceplerine silahları yerleştirip sırtına çelik uzun bir sopa aldı. Buldum, diye geçirdi. "Shiren'in uzun zamandır bir şey sakladığı kesindi, Bay Queen'in kaybolmasıyla bir ilgisi var mı göreceğim." diye geçirdi. Bay Queen dediği kişi birkaç gün önce eşiyle beraber kaybolmuş ve oğulları da ortalarda yoktu. Onların yolculuklarının kesildiğine inanıyordu. Bu bir suikast olmalıydı. “Queen’in dostu olmaz zaten” diye geçirdi. Araçtan indi. Bu dar sokaktaki boş fabrikanın alt katında Shiren'in “52” dediği yer olmalıydı. Birkaç adım atıp sırtındaki sopayı alıp sağ kolunun altına koydu. "Her ne varsa ortaya çıkaracağım.” Bina’ya girdi. Alt kat girişi için birkaç saniye eski dostunun verdiği cihaz ile bulmacalar çözdü. Merdiven açıldığında alt kata geçti, silahlı iki adamın ortasından hiçbir şey yokmuşçasına geçti. Kimse fark etmedi. “Klasik Shiren.” diye geçirdi. “Kafalarındakine o kadar odaklanmaktan, gizliyi saklıyı aramaktan benim kadar sakin bir adam önlerinde dursa bile hissedemezler. Devlet’in en kötü yanı?!” James yavaşça tekrar gözlerini açtı, bayırlar ve çimenler bulunan bu alan güzel mavi bir gökyüzüne sahipti. James nefes verdiğinde karşısındaki saçı toplu, eski moda Japonlar gibi giyinen bir adam vardı. “Basınç eğitimin tamamlandı.” dedi adam. James sesi hiç yadırgamamıştı, nerede olduğunu bilmese de onun için bir önemi yoktu. Bir yerlerde vücudu hala zincirliydi. “Kapıyı açtıklarında dediğini yapamadım.” “Yapmamayı seçtin.” “Öyle bir şey yapmayacağımı tahmin ediyor olmalısın.” “İçinde güç var, ama bir tutsaksın. Tutsak olmak istiyorsun.” “Sadece delirdim, basınç gerçek değil.” James duvarlar arkasından gelen kemik kırılma seslerine anlam verememişti. Daha önce duymamıştı aslında. Ama kendini yabancı da hissetmemişti. “James, tanışamadık. Çünkü ihtiyacın yoktu.” “Tanışmak bir ihtiyaç mıdır?” diye sordu James. “Bazı durumlarda bilmemek gücün olmalı. Benim kim olduğuma sen karar ver, senin için neysem. Basıncı sadece inanarak kullanabilirsin. Tutsak olmana asla sonlanmayacak. Ama bu gerçeğe ne kadar inanmazsan o kadar uzak durur senden.” James gözlerini kırptı, tekrar eski kafesteydi. Gözlerini yumdu, vücudu üzerinde bir zırhmışçasına durması gereken “basıncı” düşündü. Gelen seslerdeki konuşmalar boğuktu James anlayamasa da birisinin ona yaklaştığını düşündü. “Yapmalısın James, dışarısının sana ihtiyacı var.” James nefes verdiğinde zincirleri kırıldı. İfadesiz yüzü beş yıl sonra ilk defa hafif bir gülümseme edinmişti. Zincirlerin kopmasıyla düştü. Kafese yaklaştı muma baktı. Her zaman dokusunu merak etmişti. Mumu tuttu, tadını merak ettiği için hafifçe tadına baktı. Mumu yerine bıraktı. Kurtulmasını kutlamaktansa meraklı bir çocuk gibi duvarları inceledi. İçindeki ses kaybolmuştu. Dışarıdaki sesler yükselmişti. Havalandırması bile filtreli olan kafesten dışarısı gözükmüyordu. James psikolojik rahatsızlığı olduğunu sandı. Peki o zaman nasıl zincirlerden kurtuldu? Gerçek olmalıydı. Watt son adamın da kafasına acımasızca sıktı. Kanlanan üstündekileri çıkardı. İnce bir kazak, kemer ve pantolon. Böyle polise benziyordu, iki silah askısı vardı. “Lafımı geri alıyorum. Shiren birkaç adamı eğitebilmiş. Ama dürüst olacağım Shiren, Bay Queen’le anlaşamasa da neden bu kadar güvenlik var? Belki de yanlış yere gelmişimdir.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar
*Not: Yorum Yazmadan Önce;
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.