Yukarı Çık




10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 


           
Devasa çadırın ortasında, şef Ayıboğan zırhını giyinmiş, elinde baltası savaşa hazır bir şekilde bekliyordu. Kendisini ne kadar hazırlarsa hazırlasın, kapıdan giren bu ürkütücü yaratığın onu korkutmasını engelleyemedi.
”Dışarıda ki onca savaşçı, nasıl bu kadar kolay yenilir. Delibalta, hainleri öldür hemen” dedi Kaplanyürek.
Bulunduğu noktadan geriye çekilecek bir yer kalmamıştı, son sahne burada oynanacaktı. Yeni bir savaşçı şefi her zaman bulunurdu ama kendisi ölürse her şey bitmiş olacaktı.
Aldığı emirle beraber sırtındaki silahını çeken Delibalta, kapıdan giren haine doğru saldırıya geçti. Adını silahı baltayı kullanmadaki yeteneğinden alan savaşçıların şefi, sıra dışı bir atak yapmayı planlıyordu. Kanla kaplı şekilde kendisine koşan bu yaratığa silahı kafasının üstünde yaklaşarak, yukarıdan aşağıya doğru bir parçalama hareketi yapacakmış izlenimi verdi.
Delibalta, düşmanının vuruş mesafesine girmesine iki nefes kala, ileri büyük bir adım atarak bel hizasında yatay bir kesme hareketine geçiş yaptı.
Gizli saldırısından, bu zamana kadar kurtulan kimse olmamıştı. Diğer orku nasıl öldüreceğini düşünmeye başlarken, silahının havayı kestiğini hissettiğinde kendisi için çok geçti. Başka bir rakip için, sürpriz saldırı olarak kullanılabilecek bu hamle, Nafız’a ağır çekim bir sahneyi izliyormuş hissi verdi. Hasmının hareketlerini okuma konusundaki müthiş tecrübesi ve olağanüstü hızıyla, Nafız başka bir ligin oyuncusuydu artık.
Baltadan sırtını yere paralel hale getirerek kaçınan Nafız, kayarak önünden geçtiği Delibalta’nın karnını hançeriyle boydan boya yardı. Hareketini bitirmesiyle, rakibinin sırtına bir kedi çevikliğiyle çıkarak bacaklarıyla belini sardı.
Kollarını da boğazına doladığını Delibalta’nın kulağına doğru eğilerek ”Şiişşş! Şimdi uslu bir çocuk olup yerinden kıpırdamıyorsun” derken, işaret parmağıyla hasmının dudaklarına bastırıyordu.
Rakibinin sırtına çıkarak onu aşağılamasının verdiği öfkeyle gözleri kıpkırmızı olan savaşçıların şefinin, şakaklarında çıkan damarlar neredeyse patlayacak hale geldi. Boyunduruktan kurtulmak için elleriyle rakibinin kafasına saldıran Delibalta’nın karnından yere bir parça bağırsak düştüğünde, diğer savaşçılar henüz neler olduğunun farkında değildi.
”Sana az önce ne dedim, madem duyduklarını anlayamıyorsun, bu kulaklara ihtiyacın yok sanırım!”
Lafını bitiren Nafız, ısırarak Delibaltanın bir kulağını kopardı. Ağzındaki kulağı yere tükürdüğü sırada, Delibalta’nın acı çığlığı eşliğinde Alyon’ da çadırın içine giriş yaptı.
Alyon, çadırın içinde istim üstünde bekleyen savaşçılara seslenerek ”Sizlere de son bir şans vereceğim, hemen çadırı terk edin ya da burada son nefesinizi verin” dedi.
Alyon’ un sesi tamamen değişmişti, çıkan sesin sahibini tanıyan Nafız hayretle kendisine baktığında, onun gözleri çadırın içindeki bir kişinin üzerindeydi. Nafız’ın ani hareketi yüzünden yarası açılan Delibalta’nın bağırsakları zeminine düştüğünde, savaşçı orklar kararlarını verebildiler.
Ellerindeki baltalarla çadırın dışına doğru delikler açarak kaçışan orklar, bir zamanlar heybetiyle göz kamaştıran çadırı çingene bohçasına çevirdiler.
”Küçükdomuzcuk, görüşmeyeli epey değişmişsin ama görüyorum ki seni pençelerinden kurtardığım o beyaz ayının postunu hala saklıyorsun”
Alyon, ork şefi Ayıboğan’ a bakarak konuştu. Bu sözleri duyan Ayıboğan’ın rengi attı, soluğu kesildi ve elleri titremeye başladı.
”Hayır, o öldü! Sen kimsin? Olamaz o sen değilsin, kimden duydun bunları?”
Kekeleyerek konuşan Ayıboğan, sonbahar rüzgârlarında savrulan bir yaprak gibiydi.
Alyon, olayların başından beri çadırın içinde diz çökmüş vaziyette duran baba oğula ”İkiniz dışarı çıkın ve beni levazım bölümünde bekleyin!” dedi.
Domuzkuyruk gücünü ve yapabileceklerini çok iyi bilen bir orktu. Karşısında duran kişinin onun dengi olmadığını anladığında, itiraz etmeden verilen emiri uyguladı.
”Hiç bir yere gidemezsiniz, izin vermiyo…”
Kaplanyürek çadırdan çıkan baba oğula bağırırken, Nafız’dan gelen tekmeyle nefesi kesildi. Bir saniye sonra kendini çadırın dışına uçarken bulduğunda, sırtındaki kaplan postu kafasına geçmişti.
Dışarıda toplanmış kalabalık, acı içinde kıvranan Kaplanyürek’ in yanına doğru koşarken, gelen uyarı ile durdular.
”Kim benden izinsiz elini sürerse, ellerini keserim!”
 Kalabalığa cinayet niyeti taşıyan gözlerle bakan Nafız, yerdeki Kaplanyürek’i tekmeleyerek çadırdan aşağıya, levazım bölümüne götürmeye başladı.
Levazım bölümüne gelindiğinde, onca yolu yuvarlanarak inen Kaplanyürek’ in her yeri yara bere içindeydi. Nafız, paçavraya dönen Kaplanyürek’ in bir direğe bağlanmasını emrettikten sonra, yüksekçe bir yere çıktı.
”Benim adım, Kan Tanrısı Nafız! Levazım bölümündeki orklar, öne çıkın! Direğe bağlı olan bu kanı bozuğa, sırayla tokat atacaksınız. İçinizden kendini tutan olursa, gün doğumunu göremeyeceğini şahsen garanti ederim!”
Baştan aşağı kanla kaplanmış bir halde konuşan Nafız, ay ışığı üzerine düşerken ölümün vücut bulmuş hali gibi görünüyordu. Dilde dile yayılarak, bir fırtınaya dönüşecek olan Nafız’ın efsanesi, tam olarak bu gece başlıyordu.
Bu sıralarda, çadırın içinde yalnız kalan Alyon ve Ayıboğan konuşmaya devam ediyordu.
”Bana ihanet etmenin ödülü, bu küçük kabilede bulunan bir avuç yeteneksiz orka hükmet mi oldu Küçükdomuzcuk?”
Alyon karşısında duran orka küçümseyerek bakarken, konuşmaya devam etti
”Her zaman bir korkaktın ve ölene kadar öyle kalacaksın ama soyundan gelen çocuğunu gizlice koruman hoşuma gitmedi değil. Oğluna bir zamanlar söylediğim ismi koymanın hatırına, sana acısız bir ölüm vereceğim. Umarım yaptığın onca şeyden sonra, benden biraz daha merhamet göstermemi istemezsin.”
”Alyon, beyim gerçekten sen misin? Hayal mi görüyorum nasıl oluyor bu!”
Geçmiş hayatından bilinmeyen detayların yüzüne söylenmesiyle şaşıran Ayıboğan, merakla sordu.
”Benim Küçükdomuzcuk, kendisinin ve sevdiğinin canını sana emanet ederek, hayatının en büyük hatasını yapan kişiyim, Alyon ‘um. Merak ettiğin bu vücut ise, benliğimi miras alan kişiye aittir.” Sorusuna cevabını alan Ayıboğan için olaylar netleşiyordu. Öldü sandığı kişi, kendisini bir zindana bağlamıştı ve bunca sene sonra gelip onu bulmuştu.
”Mirasçımdan tek isteğim oldu, intikamımı alması! Mirasımı alıp benliğimi özümserken sana ve büyük kardeş dediğiniz o kalleşe duyduğum öfkem baki kaldı. Halefime yapacağım iki iyilik daha var şimdi, seni ve o kalleşi kendi ellerimle öldürmek. Bir tanrı varsa, sanırım bu sefer benim yanımda!
Her şey ortaya çıktıktan sonra konuşmalar bitti, iki ork birbirlerinin gözlerine bakarak, adeta eski günlere yolculuk yapıyorlardı.
——————————————————————————————————————————————————————-
MutIu oImak mı istiyorsun. OI!
Lev Tolstoy
 
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz.
https://www.youtube.com/channel/UCFLFkHspxIWOS_quuhWnOEA

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12