
Bölüm 45: 10. Kısım
Yakın Savaş – III
Senaryo daha yeni başlamıştı, şimdiden mi?
Orijinal hikayeyi hatırlamaya çalıştım ama bu kadar erken bir saldırı hiç hatırlamıyordum. Bu değişkenlerin ortaya çıktığı anlamına geliyordu.
Farlar sönüp etraf karanlığa gömüldü ve insanların konuşma sesleri duyuldu.
“Ah, sonunda Chungmuro’ya vardık.”
“Cidden, senaryoyu bitirmeleri çok uzun sürdü.”
“Şşt, sessiz olun. Duyacaklar. Ayrıca senaryoların istasyonlar arasında farklı olduğunu bilmiyor musunuz?”
İnsanlar silahlarıyla yaklaşırken onları izledim. Bir savaşta en önemli şey ilk kimin öne çıktığıdır. Ben bir adım attıktan sonra, Lee Hyunsung ve Jung Heewon beni takip etti, Yoo Sangah da onların arkasında kaldı. Lee Gilyoung ise hâlâ uyuyordu.
Kaç saniye geçti? Karanlığın içindeki dört kişi bu tarafa doğru yürüdüler. Ağzımı açtım.
“Orada durun.”
“Ha? Aman aman.”
Gelenler doğrulttuğum kılıcı görünce oldukları yerde kaldılar. Yanlarında beyaz motorlar vardı. Silahların çekildiğini duydum ama bir erkek sesi daha hızlıydı.
“Bekle bir dakika. Sakin ol. Korkudan dilim tutuldu resmen.”
“Silahlarınızı bırakın ve yavaşça bu tarafa gelin.”
Adam silahını bırakıp iki elini kaldırarak yaklaştı. Işığın içine girdiğinde, adamın verdiği izlenim fena değildi. Hatta oldukça iyi bir izlenim bırakıyordu. İnce gözleri hafif kıvrımlıydı.
“Bu kadar temkinli olmanıza gerek yok. Savaşmaya gelmedik.”
“O zaman neden geldiniz?”
“Ufak bir tanışmayla başlayalım. Ben Kang Ilhun, Dongdaemun Grubu’nun yönetimine yardımcı oluyorum.”
Kang Ilhun? Aklıma kimse gelmiyordu. Dahası, Dongdaemun yardımcı temsilcisiydi… İşler garipleşmeye başlamıştı.
[Özel beceri, Karakter Listesi etkinleştirildi.]
Beceri işe yaradığına göre, roman karakteriydi.
[Karakter Bilgisi]
İsim: Kang Ilhun
Yaş: 31
Sponsor: Utanmaz Dedikoducu
Nitelikler: Dedikodu Uzmanı (Sıradan)
Özel Yetenekler: Silah Eğitimi Sv. 2, İletişim Sanatı Sv. 3, Dedikodu Yayma Sv. 1.
Damga: Kargaşa Çıkarma Sv. 1.
Genel İstatistikler: Dayanıklılık Sv. 12, Güç Sv. 13, Çeviklik Sv. 13, Büyü Gücü Sv. 10.
Genel Değerlendirme: Maalesef sponsorunu yanlış seçtiğinden kendini geliştiremedi. Ancak kullanılabilecek iyi yeteneklere sahip bir kişidir. Yalan gerçek fark etmez dedikodular yayabiliyor, bu yüzden dikkatli olun.
Dedikodu Uzmanı… Bu adamların zamanı gelmişti. Kang Ilhun sabırsızca bana baktı.
“İsmin…?”
“Kim Dokja.”
“Ah, Kim Dokja-ssi…?”
Kang Ilhun adımı duyunca şaşırdı. Ancak, bu sadece kısa bir an içindi.
“Tanıştığımıza memnun oldum, Dokja-ssi. Bayrak sende olduğuna göre, istasyon temsilcisisin değil mi?
“Evet.”
Önce bayrağımın rengine sonra da etrafımdaki insanlara dikkatlice baktı. Bizim taraftaki gücü teyit etmek için yapıyordu. Keskin gözleri vardı ama ne yazık ki yanlış rakiple karşılaşmıştı.
“Yeterince baktıysan, sadede gel.”
“Haha. Özür dilerim. Güvenlik konusunda da endişelenmemiz gerekiyor.” Kang Ilhun panik yapmadan konuşmaya devam etti. “Bir kez daha söylüyorum, savaşmaya gelmedik. Ya iyi bir teklifle geldik deseydim?”
Kang Ilhun’un ekibini inceledim. Hiçbirinin bayrağı yoktu.
“Buna nasıl inanabilirim?”
“Hmm, kuralları okuduysan biliyor olman lazım? Savaşmaya gelseydik, temsilciyle birlikte gelirdik. Sadece temsilci bayrak direğini işgal edebilir.”
Evet. Onu anlamamak için aptal olmak lazım zaten.
“Teklifiniz nedir?”
“İttifak istemeye geldik.”
Bu sözler üzerine Chungmuro üyeleri mırıldanmaya başladı. Kang Ilhun bir şey hatırlamış gibi kafasını salladı.
“Ah, Chungmuro yeni açıldığı için haberiniz yok. Aslında, dördüncü senaryo başlayalı iki gün oldu.”
“…İki gün mü?”
Yoo Sangah’ın refleks olarak mırıldanmasına Kang Ilhun başını salladı.
“Evet, üçüncü senaryonun içeriği ve süresi istasyonlar arası değişiyor… bilmiyordunuz galiba?”
“Ah…”
Üçüncü senaryo yeni bitse de ben bunu zaten biliyordum. Orijinal hikâyede de Chungmuro diğer istasyonlara kıyasla senaryoya daha geç dahil olmuştu. Başka bir deyişle, bilgi açısından eksik başladık.
Durum böyle olunca, Kang Ilhun’un ittifak teklifi çok cazip geliyordu. Bilgi gerekliydi ama şu anki gücümüzle boyumuzu aşardı. Sorun diğer tarafın ne kazanacağıydı?
“Kabul etmesi zor bir teklif. Art niyetli olup olmadığınızı bilmiyorum.”
“Hrmm, sen de haklısın. Her türlü ittifaka güvenmeyeceksin, o yüzden önce ittifaktan ne elde edeceğimizi belirteceğim. Kısaca, Chungmuro bizim ‘hedef’ istasyonumuz değil.”
“Buna nasıl inanabilirim?”
“İster inan ister inanma. Ama en azından bir düşün lütfen. Hedefimiz Chungmuro olsaydı, istasyonumuzun ana gücünü getirirdik buraya. Dürüst olacağım, bayrak direkleri en kolay istasyon yeni açıldıktan sonra işgal ediliyor.”
Pek ikna edici değildi.
“Hedef istasyonumuz Dongdaemun ise ne yapacaksınız?”
“Haha, bu konuda endişelenmenize gerek yok. Bizi hedef alan istasyonu zaten biliyoruz. Size boş yere gelmedik.”
“Anlıyorum. Hedeflerimiz farklı olduğu için birbirimize yardım ederek senaryoyu temizleyelim… demek istediğiniz bu mu?”
“Aynen. Böyle bir zamanda birbirimize yardım etmek güzel olmaz mı?”
Kang Ilhun gülümsedi ve başını salladı. Ben sessiz kalınca Yoo Sangah benim yerime ağzını açtı.
“Bir sorum var.”
Kang Ilhun, Yoo Sangah’a sırıttı.
“Evet, ne oldu güzel kız?”
“Neden Chungmuro’ya geldiniz? Dongdaemun’dan geldiyseniz, bize gelmeden diğer istasyonlarla ittifak kurabilirdiniz.”
Beklenmedik derecede keskin bir soruydu. Kang Ilhun biraz şaşkın görünüyordu.
“Oh, o konuda… size söylediğim gibi, Chungmuro yeni açıldı. Yani, diğer istasyonlar çoktan ittifak kurdu bile. Ama Chungmuro’nun… haha, sormak zorundayım, Chungmuro kimseyle ittifak yaptı mı?”
Hrmm…
“Hayır, yapmadık.”
Kang Ilhun sözlerim karşısında mutlu görünüyordu.
“O zaman Dongdaemun ile bir ittifak kurun. Pişman olmayacaksınız. Hepsinden önemlisi, bu senaryo için garantili ‘galibiyet planı’mız var.”
“Galibiyet planı mı?”
“Evet, aslında grubumuz bu senaryonun gizli sırlarını biliyor.”
Kang Ilhun sırıttı ve son darbeyi vurdu.
“Bizimle ittifak yapmayı kabul ederseniz size söyleyeceğiz.”
[hr]
Bir süre sonra fikir alışverişinde bulunmak için Yoo Sangah, Lee Hyunsung ve Jung Heewon ile oturduk. Yoo Sangah konuştu.
“Ne yapalım? İttifak kuralım mı dersiniz?”
“Bence hayır. Onlara güvenemiyorum. Canımı sıkıyor.”
Jung Heewon konuştuktan sonra Lee Hyunsung fikrini söyledi.
“Ancak bu senaryo hakkında bilgi sahibi olmaları hiç de fena olmaz. Elbette, Heewon-ssi’nin de dediği gibi onlara tam olarak güvenemeyiz ama…”
Sonunda bana baktılar. Omuz silktim.
“O zaman şimdilik…”
Kararımızı verdikten sonra, Chungmuro İstasyonu’na bakan Kang Ilhun ve Dongdaemun Grubu’nu çağırdık.
“Temsilcinizle görüştükten sonra karar vereceğim.”
“Oh, öyle mi?”
“Temsilciniz nerede?”
“Dongdaemun’da. Sakıncası yoksa, size rehberlik edeceğim…”
“Lütfen.”
Geldikleri motorların arka koltuklarına bindik. Yanıma aldığım kişiler Lee Hyunsung, Yoo Sangah ve Jung Heewon’du. Lee Gilyoung, Gong Pildu ile birlikte geride kaldı. Bunun nedeni Kapsamlı İletişim’i fazla kullandığından henüz uyanmamış olmasıydı. Tabii ki Lee Gilyoung’u koruması için emir vermeyi unutmadım.
“O zaman gidelim.”
Motorların çalıştırılma sesi duyuldu ve hareket etmeye başladık. Yaklaşık 20 saniye geçtikten sonra ağzımı açtım.
“Bu arada Kang Ilhun-ssi.”
“Evet?”
“Onlar, Chungmuro hakkında başka bir şey söylediler mi?”
“Ha? Ne gibi…”
“Örneğin, buraya gelince Yoo Joonghyuk adında çok korkunç bir adamla karşılaşacaksınız gibi…”
“Haha, ne diyorsun…”
İşaret verdiğim an ekip aynı anda motorların arka koltuklarından atladı.
“Yoo Sangah-ssi!”
Yoo Sangah Bağlama İpini kullandı ve dört motosikleti birbirine bağladı. Motosikletler birbirleriyle çarpışırken kükreme duyuldu.
Kwaaaang!
“Aaaagh!”
Dongdaemun üyeleri yere çakılırken çığlık attılar.
Neyse ki, Yoo Sangah’ın tavana bağladığı ip sayesinde ekip güvenli bir şekilde havada asılı duruyordu. Emniyet kemeri sayılabilirdi. Yoo Sangah, Örümcek Adam’a benziyordu şu an.
Kang Ilhun yerde uzanıp bağırırken üstü başı toz içindeydi.
“Ne yapıyorsunuz?”
“Ne mi yapıyoruz? Asıl size sormak istiyorum bunu.” Karanlık tünele baktım. “Bizi pusuya düşürmek istiyorsan gizliliği biraz daha yükseltmen lazım.”
Mutlak His’e sahip olmamama rağmen anlamam için yeterliydi. Kang Ilhun bir şeylerin ters gittiğini fark edip çığlık attı.
insanlar ortaya çıktı. Bunu biliyordum. Bayrağımı hedefliyorlardı.
[Karakter ‘Jung Heewon’ ‘Yargı Saati’ özel becerisini etkinleştirdi.]
[Mutlak İyi takımyıldızları becerinin kullanılmasını kabul etti.]
[‘Yargı Saati’ etkinleştirildi.]
“Eh? Reddederler diye düşünmüştüm… çok karışık değil mi?”
Jung Heewon şaşkın bir ifadeyle güldü.
“Kötü insan bulmak zor.”
Jung Heewon soğuk bir sesle konuştu ve kılıcı karanlık tünelde parladı. Şeytan Avcısı’nı kullandığı için gözleri kızarmıştı. İnsanlar katledilirken kanlı ışık karanlığı süpürdü.
“Ne?”
“Manyak kız…! Aaaagh!”
Seokeok! Seokekeok!
10 kişiyi de sorunsuz bir şekilde öldürdü. Gizli zindanı temizlendikten sonra Jung Heewon’un istatistiklerinin ne kadar yükseldiğini gösteren bir sahneydi bu.
Ben de En Saf Kılıç Gücünü kullandıp Kang Ilhun’u kolayca bastırdım. Birkaç saat önce Yoo Joonghyuk ile uğraşıyordum. Bu adam bana vız gelir.
“Dokja-ssi, Chungmuro…!”
Lee Hyunsung’un çığlığına kafamı çevirdim ve Chungmuro’da bir kargaşa olduğunu gördüm. Biz Chungmuro’dan çıkar çıkmaz pusuya düşürülmüşlerdi. Kang Ilhun’u bağlaması için Yoo Sangah’a bırakıp Chungmuro’ya koştum.
İstasyonda kaos yaşanıyordu. Ama bir süre durup izlemeye karar verdim. Önce kontrol etmem gereken bir şey vardı.
“Bu piçler de ne böyle!”
Myeongdong yönünden koşarak gelen düzinelerce grup üyesi Chungmuro halkına silah sallıyordu. Bu arada, taşıdıkları silahlar tanıdıktı.
“Kim-ssi’nin silahı bu!”
Myeongdong’a doğru yola çıkan Toprak Sahipleri İttifakı üyeleri çoktan bu adamlar tarafından öldürülmüştü demek. Gruplarını kaybeden göçebeler, canlı jetonlar olarak görülüyordu.
En dikkat çekici düşman, kafasına bandana gibi kırmızı bir bayrak bağlamış biriydi.
“Kontrolü sonra ele geçiririz! Şu anlık bayrağı koysam yeter!”
Aynen öyle. ‘Temsilci’ oydu.