Yukarı Çık




47   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   49 


           
Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe


 
https://monomanga.com/wp-content/uploads/2022/11/titlepage800.png


Bölüm 48: 10. Kısım

Yakın Savaş – VI

Yanlış görmemiştim. Adımı duyunca gözleri anında büyüdü.
“Sakın…?”
Yüzümü dikkatle inceledi. Bana öyle dik dik bakınca Yoo Joonghyuk’un Hayatta Kalma Yolları’ndaki tanımı aklıma geldi. Detaylı bir anlatım yoktu ama ‘yakışıklı’ kelimesi özellikle iliştirilmişti. Ve benim yüzümse…
Kurgusal payı vardır illa değil mi?
“Ne oldu?”
“Ah, bir şey yok.”
Sesi kibarlaştı. Kafasının içinde neler olduğunu bilmiyordum ama muhtemelen karmaşık bir durumdaydı.
En azından bir şey kesindi. Önümdeki adam belli ki Hayatta Kalma Yolları’nı okumuştu.
Karakter Listesi’nde gözükmüyor olması ve Yoo Joonghyuk’un adını duyunca şaşırması da işin cabasıydı.
Gözleri aceleyle yanımdaki Lee Hyunsung’a döndü.
Nitelik Keşfi… Anlıyorum. Bilgi mi topluyordu? Ağzımı açmadan önce Lee Hyunsung’u gözlemlemesi için ona biraz zaman tanıdım.
“Küstah. Nereye baktığına dikkat et.”
“…Ha?”
Lee Hyunsung’un ismini doğruladı, ayrıca karakter penceremi Nitelik Keşfi ile görüntüleyemediğini de fark etti. Hayatta Kalma Yolları’nı nereye kadar okuduğunu bilmiyordum ama Yoo Joonghyuk’u tanımlamak için kullanılabilecek birkaç ayırt edici becerisi vardı.
Bunlardan biri, evrensel tespit ve tespit becerilerine karşı koruma sağlayan SS becerisi Bilgenin Gözü idi. Şimdiyse benim bu ‘Bilgenin Gözü’ne sahip olduğumu sanacaktı.
“Beni B sınıfı bir beceriyle dikizlediğini fark etmeyeceğimi mi sandın?”
Kasılmalar adamın gözlerinden başlayıp yüzüne doğru yayıldı.
Sonra gözleri sırtımda taşıdığım kırmızı bayrağa kaydı. Tam tahmin ettiğim gibi, Yoo Joonghyuk hakkında bulabileceği kanıtların bir sınırı vardı.
“Seni orospu çocuğu…!”
Gruptaki adamlardan biri durumu anlamadan bana mızrağını doğrulttu. Jung Heewon ve Lee Hyunsung’un öne çıkacağı anda…
Peeok!
Adamın kafası patladı ve kırmızı kan fıskiye gibi etrafa sıçradı. Arkasındaki grup hemen çığlık attı. Fışkıran kanın arkasından ciddi görünümlü bir adam gördüm.
…Şu piç kurusuna da bak sen? Kalabalığın içinden yavaşça bana doğru yürüdü.
“Özürlerimi sunuyorum. Sizin gibi seçkin biri böylesine korkunç bir manzara görmek zorunda kaldı.”
“Kimsin sen?”
Adam benim soğuk ses tonum karşısında yüz ifadesini kontrol altında tutmaya çalıştı. Oldukça iyiydi aslında. Ben onun yerinde olsaydım, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi görünürdüm.
“Kendimi tanıtayım. Adım Lee Sungkook. Dongmyo İstasyonu’nun yardımcı temsilcisiyim.”
Bana yaklaşıp önümde eğildi. Hoşuma gitti. Sonra tam teşekküllü Yoo Joonghyuk cosplayine başladım.
Onu bir güzel tersledikten sonra ağzımı açıp soğuk sesimle konuştum.
“Dongmyo İstasyonu mu? İyi. Şimdi defolun.”
“…Ha?”
“Burası artık benim istasyonum, çıkın gidin.”
Bu adamın ağzı açık kaldı.
“Ne…”
“Beni dinlemeyecek misin?”
Dongmyo bayrağının asılı olduğu direğe baktım. Lee Sungkook geç de olsa ne demek istediğimi anlamıştı.
“Bu imkansız. Zaten ele geçirilmiş olan bir istasyonu transfer edemezsiniz…”
“Beni aptal mı sanıyorsun? Yardımcı temsilci değil misin?”
“Evet?”
“Yardımcı temsilci istediği zaman istasyonu transfer edilebilir. Bunu bile bilmiyor musun?”
“…!”
“Üç dediğimde vermemiş olursan, kafanı uçururum. Bir.”
Lee Sungkook’un yüzü sertleşti. Adamlar yavaşça etrafımı sararak kötü bir atmosfer yaydılar. Jung Heewon ve Lee Hyunsung gergindiler çünkü neden aniden böyle çılgınca bir şey yaptığımı bilmiyorlardı. Konuşmaya devam ettim.
“Şaka yapıyorum gibi mi geliyor? İki.”
Romanı 10 yıl önce okuduğundan hatırlamayamamış mıydı acaba? Yoo Joonghyuk’un kim olduğunu unutmuş gibi duruyordu. O zaman tazeleyelim hafızasını.
[Özel beceri ‘En Saf Kılıç Gücü Sv. 2’ etkinleştirildi.]
[İnanç Kılıcı etkinleştirildi!]
Chiiiiiing!
Lee Sungkook’un yanan beyaz kılıcın ardındaki solgun yüzünü gördüm. Tavuk oyununa¹ benzetebilirdim bu durumu.
Beni Yoo Joonghyuk olarak tanıması, onun kim olduğunu biraz olsun bildiği anlamına geliyordu.
Yoo Joonghyuk’un ne kadar acımasız olduğunu hatırlarsa, bu oyuna asla devam edemezdi.
Ya Yoo Joonghyuk’u doğru düzgün tanımıyorsa? Yine de fark etmezdi. Oyunu oynayacak ve kaybedecek gibi olursak kaçacaktım. Artık yeterince gücüm vardı.
O anda, Lee Sungkook aceleyle bağırdı.
“B-bekle! Vereceğim!”
Bu velet, Hayatta Kalma Yolları’nı okumuş ama doğru düzgün okumamış.
“Gerek yok.”
“…Ha?”
“Çok geç cevap verdin.”
“Ve?”
“Burası yetmez. Dongdaemun’u da verin.”
Jung Heewon yanımda şaşkın, harekete geçmeye hazır gibi görünüyordu. Ama yapamazdı.
Rol yapmalıydım. Çünkü ben artık Yoo Joonghyuk’tum. Ve onu Yoo Joonghyuk olduğuma inandırmak için daha fazla saçmalamalıydım.
Kılıcımı Lee Sungkook’a doğrulttum ve ilan ettim.
“Vermezsen, anlaşma olmayacak.”
“Ama…!”
“Tekrar üçe kadar sayacağım. Bir.”
Lee Sungkook’un ifadesi değişti. Artık benim Yoo Joonghyuk olduğuma emin olmaya başlamıştı. Karşısında bir romanın ana karakteri duruyordu.
Nasıl başa çıkacaktı? Burada nasıl davrandığı, gelecekte bu adamlarla olan ilişkimi belirleyecekti.
“Size Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı’nı verebilirim! Ama…”
“Ama?”
“Dongdaemun’u teslim etme yetkim yok… Sakıncası yoksa temsilcimizle görüşmek ister misiniz?”
Harika bir cevaptı. İstediğim seviye enayilik buydu işte.
Lee Sungkook konuşmaya devam etti.
“Yoo Joonghyuk-nim, namınız çok meşhur. Temsilcimiz de sizi görmeyi dört gözle bekliyor. Lütfen grubumuza Yoo Joonghyuk-nim ile konuşma şansı verin.”
“Beni tanıyor musun?”
“Yoo Joonghyuk-nim’i nasıl tanımam?”
Lee Sungkook bunu söylediği anda ağzını kapattı. Garip bir şey söylediğini düşünmüş olmalı. Sonuçta Yoo Joonghyuk bu kadar erken ünlü olamazdı.
“H-her neyse, bana eşlik ederseniz onur duyarım.”
Ona bakarak cevap verdim. Evet, bu seviye kabul edilebilirdi.
“Tamam, yolu göster.”
Lee Sungkook’un ifadesi aydınlandı ve gereksiz bir iki cümle ekledi.
“Merak etmeyin. Yoo Joonghyuk-nim’e zarar vermeyeceğime Kral Şerefi üzerine yemin ederim.”
[Dongmyo İstasyonu’nun yardımcısı Lee Sungkook ‘Kral Şeref’i üzerine yemin etti.]
[Eğer ki Lee Sungkook bu yemini bozarsa, sizin tarafınızdan cezalandırılabilir.]
Ne harika bir adam. Ama gerçekten Yoo Joonghyuk olduğumu düşündüyse doğru şeyi yaptı. Yoo Joonghyuk’u beklediğimden daha iyi tanıyordu sanki?
O zaman bedelini ödeyecekti.
“Bana zarar mı verecekmişsiniz? Siz mi?”
“Elbette, hiçbirimiz Yoo Joonghyuk-nim’e parmak bile süremeyiz. Ha, haha. O zaman… bu taraftan.”
“Bir dakika.”
“Evet?”
Bayrak direğini işaret ettim.
“Ver şurayı bana.”
“…”
[Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı’nın transferini aldınız.]
[Mevcut Ele Geçirilmiş İstasyonlar: Chungmuro (Ana Üs), Myeongdong, Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı]
[Kırmızı bayrağın başarı puanları yükseliyor.]
Bayrak gözlerimin önünde değişiyordu.
İyi bir başlangıçtı.
Hayır ama, çok kolay olmadı mı?
“Gidelim.”
Lee Sungkook’un titreyen omuzlarını izlerken kendimi tuhaf hissettim.
Yoo Joonghyuk olarak yaşamaya devam etsem süper olmaz mıydı?
 
[hr]
Lee Sungkook bize Dongmyo İstasyonu’na kadar rehberlik etti.
Dongmyo üyeleri kimliğimi bilmiyorlardı ama Lee Sungkook’un tavrı o kadar inatçıydı ki itiraz edemediler.
Bizimkilerle birlikte grubun arkasından yürüdüm. Lee Hyunsung bana bakıp ağzını açmadan önce tereddüt etti.
“Affedersin, Dokj…”
Kuk!
Jung Heewon anında fark edip Lee Hyunsung’un karnına vurdu. Ciğerlerinden patlayan rüzgârın sesi duyuldu ve Lee Hyunsung inledi.
Jung Heewon’dan beklendiği gibi. Ne olduğunu tam olarak anlamasa da ruh haline nasıl uyacağını biliyordu.
Ağzımın kenarından mırıldandım.
‘Söylemesem de ne yapacağını biliyor musun?’
‘Evet, az çok.’
Jung Heewon’a ve ardından Lee Hyunsung tarafından taşınan Kang Ilhun’a baktım. Şu anda en önemli kişi o adamdı.
‘Gözünüz üzerinde olsun. Anlaşıldı mı?’
Jung Heewon başını salladı ve önümde diz çöküp abartılı bir sesle bağırdı.
“Anlaşıldı, Joonghyuk! Emrinizi yerine getireceğim!”
Gören herkesin aklına ortaçağ şövalyeleri gelirdi. İşin komik yanı, şaşıran Lee Hyunsung’un da aynı şeyi yapmasıydı.
“E-emrinizi yerine getireceğim…!”
Önde giden Lee Sungkook bu iki sesi duyunca şaşırdı. Utanç verici de olsa işime gelmişti. Lee Sungkook’un iç düşüncelerini okuyabilseydim şöyle olurdu muhtemelen:
「 Gerçekten Yoo Joonghyuk. 」
Lee Sungkook bakışlarımla karşılaştı ve hızla başını öne çevirdi. Ana karakter olmak böyle hissettiriyordu demek.
Çok geçmeden Dongmyo İstasyonu’na vardık.
Platformda çok sayıda insan olduğuna göre oldukça güçlü bir gruplardı. Lee Sungkook’un grubu gibi silahları olan bazı insanlar dışında çoğunun silahı yoktu.
Muhtemelen başka istasyonlardan gelen ve gruplarını kaybeden gezginlerdi.
“Daha hızlı!”
“P-peki.”
Dongmyo üyeleri tarafından denetlenirken yer sıçanlarını katlediyor ya da ekipman yapmak için canavarların cesetlerini parçalara ayırıyorlardı.
‘Köle’ sınıfı. Krallar çağında yaygın bir manzaraydı.
Jung Heewon kaşlarını çattı.
“Burası gerçekten krallık bile değil…”
Jung Heewon’la konuştum.
“İğrenme. Burada bekle, etrafa bir bak.”
“Tamammm…”
Jung Heewon’u görmezden gelip çevreyi gözlemlemeye başladım. Diğer değişkenleri hesaba katmak içindi.
Dongmyo orijinal romanda oldukça önemliydi. Eğer doğru hatırlıyorsam… bu yerin temsilcisi ‘neet’ idi.
Ama Kâhinler araya girdiğinden hikâye muhtemelen değişmiştir. Lee Sungkook’un kafasının arkasına baktım.
Bu noktada iki sorum vardı. Birincisi, Lee Sungkook’da da Hayatta Kalma Yolları’nın kopyası var mıydı? İkincisi, kaç tane kâhin vardı?
Ve eğer üçüncü bir soru daha soracak olursam, benimle aynı ‘becerilere’ sahipler miydi?
Öyle görünmüyordu. Aksi takdirde ilk başta Nitelik Keşfi yerine Karakter Listesini kullanırdı.
Ayrıca, Karakter Listesi’ni kullandığım zaman Dördüncü Duvar’a sahip gibi görünmüyordu. Başka bir deyişle, Lee Gilyoung gibi bir vakaydı.
Ben 3.000’den fazla bölüm okumuştum. Sadece birkaç bölüm okuyanların benimle aynı avantajları alması haksızlık olurdu zaten.
Açıkçası, kitaba da sahip olduklarını sanmıyorum…
Bu arada, Lee Sungkook neye bu kadar sert bakıyordu? Telefonun içine girecekti neredeyse.
[Çeviklik için 5,000 jeton yatırıldı.]
[Çeviklik Sv. 20 -> Çeviklik Sv. 30]
[Vücudunuzda inanılmaz bir çeviklik yatıyor.]
Lee Sungkook’a arkasından hayalet gibi yaklaştım.
“Öyle dik dik neye bakıyorsun?”
“H-Hah? Hiç!”
Aceleyle telefonunu sakladı. O kısacık anda ekranı biraz görebildim. Sarı bir arka plan ve tanıdık konuşma balonları.
Eğer gözlerim yanılmıyorsa… Ekranda gördüğüm kesinlikle bir sohbet odasıydı.
…İnternet mi? Burada mı?
 
[hr]
[1]Tavuk oyunu modeli, aynı şeritten karşı yönde son hızla seyreden iki genç sürücünün cesaretlerini göstermek amacıyla oynadıkları ve yıllar önceki bir Hollywood filminden esinlenerek geliştirilen popüler bir oyun modelidir.”Chicken” [tavuk] denmesinin sebebi direksiyon kırmanın korkaklık olduğu fikrine dayanır. Fakat oyunun asıl önemi, oyun kuralları dahilinde oyunculara hangi hamleyi yapmaları gerektiğini söyleyecek kesin bir verinin olmamasıdır. Diğer bir ifadeyle, akıllı olan adamın direksiyonu kırıp çarpışmadan kaçınması gerekir.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


47   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   49