Bölüm 49: 10. Kısım
Yakın Savaş – VII
İnternet, nasıl olabilirdi ki?
Senaryo başladığından beri dokkaebi kanallarının devreye girmesiyle Seul’ün her yerinde internet kesilmişti.
Hayır, bir dakika. Burası Dongmyo İstasyonu. O zaman internet olması mümkündü.
Lee Sungkook tedirgin bir ifadeyle bana baktı ve ağzını açtı.
“Affedersiniz, Yoo Joonghyuk-nim?”
“Ne?”
“Geldik. Temsilci içeride bekliyor.”
Platformun ortasına kabaca kurulmuş orta büyüklükte bir çadır gördüm. Temsilcinin elinde neler neler varmış böyle.
“Hadi girelim.”
Lee Sungkook başını eğip beni içeri yönlendirdi. Çadırın içi oldukça lükstü. Bu kadar eski püskü bir çadır için inanılmaz derecede lükstü.
Kırmızı bir halı ve lüks bir otelden çalınmış gibi görünen bir yatak. Toplantı için kullanılıyor gibi görünen yuvarlak masayla beraber, üstünde bilgisayar olan küçük bir masa daha vardı.
En ilginç şey, içerdeki çocuğun internette gezinmeye odaklanmış olmasıydı. Gilyoung’dan birkaç yaş büyük görünüyordu. Gözlerinin altında koyu halkalar vardı ve pijamalarıyla sandalyede oturuyordu.
Kollarında sıkıca tuttuğu lacivert bir bayrak vardı. İnanılmaz. Bu çocuk Kral Yolu’nu çoktan yarılamış.
[Özel beceri, Karakter Listesi etkinleştirildi.]
[Karakter Özeti]
İsim: Han Donghoon
Yaş: 17
Sponsor: Perdenin Ardındaki Gölge
Nitelikler: Münzevi Asil Neet (Kahraman)
Özel Beceriler: Geniş Alan İnternet Sv. 5, Yorum Manipülasyonu Sv. 3, Klavye Saldırısı Sv. 3, Az Yiyen Sv. 6, Ses Dalgası Engelleme Sv. 2…
Stigma: Varla Yok Arası Sv. 2
Genel İstatistikler: Dayanıklılık Sv. 10, Güç Sv. 10, Çeviklik Sv. 19, Büyü Gücü Sv. 26.
Genel Değerlendirme: Münzevi Asil Neet tipinin zirvesinde olan bir kişi. Geniş alan İnternet becerisi, dokkaebi kanalları aracılığıyla belirli cihazlara sanal bir LAN kablosu kurabilir.
Kamuoyunu kışkırtma konusunda inanılmaz bir yeteneği var ancak zihinsel savunması zayıf. Sponsoru enkarnasyonunun şu anki durumundan hiç memnun değil.
* Şu anda güçlü bir hipnoz altında.
Çok net hatırlıyorum. Dongmyo’nun kralı. Bu çocuk yakında Gölgelerin Münzevi Kralı olacaktı normalde. Ama zavallı kral çocuk internetteki yorumlara cevap vermekle meşguldü şu an.
-Seul’ün izole olduğu doğru mu? Gangnam’da arazi fiyatları düşecek~~ Zenginler ağlıyor
┗ Sadece Seul değil, dünyadaki tüm başkentler izole olmuş. Tokyo, Pekin, hepsi kubbenin içine hapsolmuş durumda.
┗ Seul’ü kurtarmak için bir plan yapılmamış mıydı? Dün başlamıştı hani?
-Ama içerideki tüm insanların özel güçleri var şimdi ㅋㅋㅋㅋ Fantastik fanı değilim, uydurmuyorum. Cidden.
┗ Canavarlar gelince tam fantastiğe döndü zaten olay.
Uzun zamandır aşina olduğum internet ekranı şimdi bakınca garip geliyordu. Bir kez daha her şeyin gerçek olduğunu hissettim. Gerçekten yaşanıyordu. Şu anda içinde bulunduğumuz durum buydu. Kubbenin dışında birçok insansa hâlâ gerçeği bilmiyordu.
Çocuk kralın parmakları hareket etmeye başladı.
-Siz hiç Kâhinleri duydunuz mu? Ne olduklarını bilmiyorum ama bu durumun sırlarını bildiklerini iddia ediyorlar ㅎ ㅎ
[Karakter ‘Han Donghoon’ Yorum Manipülasyonu Sv. 3’ü etkinleştirdi.]
Aktivasyon mesajı ortaya çıkar çıkmaz, çocuğun mesajının altında düzinelerce yorum belirdi.
┗ Buna kim inanır ki?
İlk başta ben de öyle düşünmüştüm ama… Kısa bir süre önce bir kehânetlerini gördüm ve hepsi gerçekleşti. Ciddiyim.
┗ Gerçekten mi? Neredeymiş bu Kâhinler? Adres gönder.
Yorum büyük bir hızla internette yayılmaya başladı. Şaşırtıcıydı. Becerisini böyle kullanıyorlardı demek.
“Temsilci Han Donghoon?”
Lee Sungkook’un seslenmesiyle çocuk başını kaldırdı.
“Misafir geldi. Merhaba de.”
Han Donghoon’un çökmüş gözleri bana döndü.
“M, me, m, merhab…a.”
Han Donghoon normal bir durumda değildi.
Hayatta Kalma Yolları’nda ‘Seul’ün Yedinci Kralı’ olarak anılan bu çocuk şimdi çok bitkin görünüyordu. Aslında kitapta da insanlardan uzak duruyordu ama bu kadar değildi.
Han Donghoon sendeleyerek kalktı ve tırnaklarını yerken yuvarlak masadaki bir sandalyeye oturdu.
Lee Sungkook tatmin olmuş gibi gülümsedi.
“Şimdi, Yoo Joonghyuk-nim. Temsilciyle konuşmaya başlayalım.”
Han Donghoon’a baktım ve güldüm.
“Konuşmak mı? Ne konuşması?”
“Ha?”
“Şu an benimle dalga mı geçiyorsun?”
Han Donghoon’un gözleri boştu.
“…Temsilci bu mu?”
Belli ki çocuk bu istasyonun temsilcisiydi. İsim olarak. Ama…
Temsilci kelimesi ‘asıl temsilci’ olduğu anlamına gelmiyordu.
“Benimle daha ne kadar dalga geçeceksin? Beni bir kuklayla mı konuşturmak istiyorsun?”
Arkama baktım ve Lee Sungkook’un ellerinin titrediğini gördüm. Muhtemelen Bilgenin Gözü’nün bunu bile öğreneceğini düşünmemişti. Bir şeyi kontrol etmek için telefonunu açtı ve iç çekti.
“…Yoo Joonghyuk-nim, normalde böyle değilimdir. Affet lütfen.”
“Bu istasyonun gerçek temsilcisi sensin. Öyle değil mi?”
“Evet.”
“Başka kaç kişi biliyor?”
“Sadece birkaç üst düzey yönetici.”
Güçlü yeteneklere sahip bir kişiyi korkuluk olarak kullanmak ve istasyonun kontrolünü ele geçirmek. Hayatta Kalma Yolları’nda sıkça kullanılan bir stratejiydi ama bunu kendi gözlerimle görmek garip geldi.
“Asıl temsilci sensen neden beni buraya getirdin?”
“Diğerlerinin dikkatini çekmemek içindi. Fark ettiniz mi bilmiyorum ama çadırın etrafında bir Ses Dalgası Engelleme becerisi var.”
Bunu bekliyordum aslında. Han Donghoon’un yeteneklerinden biriydi.
“Çok önemli sanırım.”
“Evet. Yoo Joonghyuk-nim, sizin için de bizim için de önemli.”
“Sizin için de mi?”
Lee Sungkook derin bir nefes aldı ve ağzını açtı.
“Ben bir kâhinim. Daha doğrusu, onlardan biriyim.”
Nihayet istediğim bilgiyi alıyordum. Sessizce bir sonraki sözlerini bekledim.
“Yoo Joonghyuk-nim, şu anda hissettiğimiz sevinci tahmin dahi edemezsiniz. Meslektaşlarım ve ben Yoo Joonghyuk-nim için bu büyük zafer gününü bekliyorduk.”
Bana mı öyle geliyordu? Garip garip konuşmaya başladı sanki.
“Sizin özel yeteneğinizi biliyoruz. Öldükten sonra geçmişe dönmenizi sağlayan bir mucize. Bu dünyada sadece Yoo Joonghyuk-nim böyle özel bir güce sahip!”
Takımyıldızlara gelecek filtre konusunda biraz gergindim ama dinlemeye devam etmeye karar verdim.
“Muhtemelen bu hayatı çoktan birkaç kez yaşadınız. Korkunç düşmanlara karşı savaştınız ve insanları kurtarmak adına bu dünyanın varlıklarına karşı mücadele ettiniz. Tek başınıza, yalnız anılara katlanmak… Yüce ruhunuza saygı duyuyoruz.”
Piç, ne güzel de yağ çekiyor. Yoo Joonghyuk duysa gözyaşlarına boğulurdu. Olur da ilerde yine depresyona girerse, ona bunları söylerdim.
“Ama geçmiş regresyonlarınızdan anlamış olmalısınız ki… Olağanüstü bir güce sahip olsanız bile, gelecek felaketlere karşı tek başınıza savaşamazsınız.”
Üstelik, haklıydı da.
“Yoo Joonghyuk-nim, bu hayatınız farklı olacak. Çünkü biz buradayız. Biz Kâhinler kutsanıp size yardım etmek için gönderildik.”
Vay vay, şuna bak sen?
Lee Sungkook belli belirsiz gülümsedi.
“Merak ediyor olmalısınız. Önceki seferlerimde ortaya çıkmayan bu adamlar neden şimdi aniden ortaya çıktı? Eminim kafanız karışmıştır ama umarım bize güvenebilirsiniz. Çünkü biz 10 yıl önce bugün için bir vahiy almıştık.”
“…Vahiy?”
“Evet. Bizim dünyamızda Kâhinler arasında gizlice paylaşılan bir ‘vahiy’ var. Yoo Joonghyuk onun içinde var ve yaşayan bir efsane. Tüm geçmiş ve geleceği kaydeden tek bir vahiydir.
Bekle. Sakın bana vahiyin “o” olduğunu söyleme?
“Bana inanmıyor olabilirsiniz. Yoo Joonghyuk-nim’in Lee Hyunsung’u yanına alacağını biliyorduk. Sizinle gelmemiş olsalar da muhtemelen Kuruntusal Şeytan Kim Namwoon ve Deniz Amirali Lee Jihye de sizinledir. Ama onlar yeterli değil. En azından, vahiye göre…”
Gerginliğimi gizleyip sordum.
“Vahiy nerede?”
“Maalesef hasar görmüş ve orijinalini bulamıyoruz. Endişelenmeyin. Her birimiz vahyin bir parçasını hatırlıyoruz. Bu parçalar sayesinde sizinle birlikte doğru yolda yürümeye hazırız.”
…Ohu.
“Her zaman yaptığınız gibi ilerlerseniz, Yoo Joonghyuk-nim… yine öleceksiniz. Ama bizimle farklı olacak.”
Lee Sungkook daireler çiziyordu. Yavaşça gözlerimi kapatıp “Anlıyorum.” dedim.
Lee Sungkook aceleyle konuşmayı kesti. Belki de gergindi. Yoo Joonghyuk’un Yalan Saptaması vardı ama…
Elbette ben o yeteneğe sahip değildim. Ama sahip olsaydım bile, hikayesi Yalan Tespit tarafından yakalanmazdı. Çünkü Yalan Tespiti bu tür yalanları ayırt edemezdi.
Bu yüzden daha da fazla gerildim.
“…Şaşırtıcı.”
Rol yapmıyordum. Şaşırmanın ötesinde şok olmuştum. Harika bir ‘plan’dı. Kısacık bir süre içinde oluşturulmuş bir plan. İnsan yaratıcılığı gerçekten harikaydı.
“Adın Sungkook mu demiştin?”
“Evet, Yoo Joonghyuk-nim.”
Hayatta Kalma Yolları kitabını baştan yazabilirdim. Ölüp duran ana karaktere yardım etmek için okuyucular bir vahiy alıp roman dünyasının dışından mı geldiler? Bu, gerçek Hayatta Kalma Yolları’ndan daha heyecan vericiydi. Ama hepsi bu kadardı.
“Daireler çizip durma.”
Bu kadar.
“Sadede gel.”
Hazırlıkları duydum ve konuşma zamanı geldi.
“Geleceğin vahiyini aldığınıza göre ne yapacaksınız?”
Lee Sungkook hemen cevap verdi.
“Sizinle ile ittifak kurmak istiyoruz. Yani sözde ittifak, ama aslında astınız olacağız…”
Komik adamdı. En sonunda, amacı bu muydu? Ana karakterin otobüsüne binmek mi?
“Anlıyorum. İttifak oluşturmak istiyorsun.”
“Evet.”
“İlginç bir teklif.”
“Bunun anlamı…”
Parmaklarımı masaya vurdum.
“Ama sıralama yanlış.”
“Ha?”
“Ne idüğü belirsiz insanlarla nasıl ittifak kurabilirim? Eğer benimle ittifak kurmak istiyorsanız, ilk olarak kim olduğunu tanıtmakla başlaman gerekmez mi?”
“K-kim olduğumu… Zaten…”
Sandalyeden kalkıp odadaki pelüş yatağa oturdum. Ardından bacak bacak üstüne attım ve ilan ettim.
“Diz çök.”
“Ha?”
“Diz çök.”
Lee Sungkook bir an için utandı ve yüzünü gizleyerek sandalyesinden indi. Dizleri yavaşça yere değdiğinde ağzımı açtım.
“Bana niteliklerini söyle.”
Kral adayının üzerindeki güçlü hipnozu gördüğüm an, bu adamın niteliğini tahmin etmiştim. Ancak emin olmam gerekiyordu.
Lee Sungkook karmaşık gözlerle bana baktı. Aklından muhtemelen bin türlü şey geçiyordu. Şöyle düşünebilirdi:
「 Yoo Joonghyuk, Bilgenin Gözü ile bilgilerimi görebilir. 」
「 Zaten biliyor, neden bilgilerimi soruyor ki? 」
Lee Sungkook konuşmadan önce bir an bocaladı.
“Benim niteliğim… Hipnozcu.”
Beklendiği gibi, Hipnozcu’ydu.
“Anlıyorum.”
Başımı sallayınca Lee Sungkook’un yüzü aydınlandı. Sınavı geçtiğini düşündü.
“Hepsi bu mu?”
“…Ha?”
Lee Sungkook’un gözleri titredi.
“…B-Bir tane daha var.”
Başımı salladım.
“Söyle.”
“Dokuzuncu…”
“Dokuzuncu mu?”
Lee Sungkook utanmış gibi yavaşça başını eğdi.
“Dokuzuncu… inen.”
Anlıyorum. Bu velet, 9…
…Hayır, bekle. O zaman kaç kişi vardı?