Hiçbir yere hareket edemiyor. Bir yandan Gümüş Engereğin zehri, adamları, diğer yandan Katedralin deneylerinin verdiği hasar ve Anhelm.
Çıkmaz sokaktaydı.
Ama zehir bedeninden kalksaydı bile? Güçsüzdü. Hiçbir şey yapamazdı.
Ve yönsüzdü de.
İstediği şey neydi?
Bir yol.
İçini dışarı vuracak, ömrünü adadığı bu yanılsamanın ne olduğunu bulabilecek bir yol. Çünkü artık bir serap uğruna yürümek istemiyordu.
"Hakikat" demek istedi. Bir duraksadıktan sonra dedi.
"Bilgi istiyorum"
O bile tam olarak ne istediğini bilmiyordu.
"Başlangıç..nerede? Hayır başlangıç değil..merkez..."
Merkez?
"Hayat ağacı?" Kız duraksadıktan sonra çocuğa tüm ciddiyetiyle baktı.
"Şaman olmak istiyorsun"
Emin bir şekilde dedikten sonra sustu.
"Bu sadece bir efsane-"
"Öyle değil" Regal sözünü kesti.
[Bilgenin Gözü] yeteneği ona sadece kısıtlı bilgiler sağlasa bile. Bu yeteneği kullanarak kıza baktığında, kalbini saran bir sarmaşık silsilesi görüyordu.
"Hayat Ağacı" Bu imge birden aklında canlandı.
Yaşamın merkezi.
"Söyle bana Ymir." Kıza ismiyle hitap etti. Kız ismini söylememesine rağmen. [Bilgenin Gözü] ona kabaca bilgi veriyordu.
Ymir irkildi.
Sonunda pes etti.
"Hayat Ağacı.." Kız yutkundu ve sonra sustu.
"Başka bir boyut. Başka bir evren. Gitmen gereken asıl yer"
Bir süre sessiz kalarak önündeki kıza baktı. "Bana ölmemi söylüyorsun?"
Dünya ağacı, dünyadaki ilk insanın evidir. Bütün ağaçların atası ve en yaşlı ağaç. Gövdesi dünyada, dalları gökte ve kökleri yer altında olan ağaç üç evreni birbirine bağlayan bir köprüyü andırır.
Ortada olan gövdesi, bulunduğumuz dünyaya, yani Araf’ı simgeler.
Göğe çıktıkça tabir edilen cennete ve aşağıya indikçe cehennemin katlarına inileceği söylenilen bir efsanedir. Elbette ağaçla iletişime geçebilecek kimseler özellikle şamanlardır.
Ve şaman olmanın ilk şartı: ölü olmaktır.
"..."
Derin nefes aldı. Ne isterse istesin yapamaz.
Gümüş Engereğin zehirleri hala damarlarındaydı ve o katolik kilisesi tarafından hala takip ediliyordu ve ölene kadar peşini bırakmayacak gibi görünüyorlardı.
Duraksadı.
"Ölene kadar"
Mırıldandı.
Eline baktı. Ete ve kemiğine. Yeni girdiği vücut. Uzun zamandır ölü olan ve hareket edip, çürümemek için ruh özüyle beslediği bir kabuktan ibaretti. Düzgün bir doktor muayene etseydi şayet. Nefes alışının bile sadece refleks olduğunu, içindeki o ciğerlerin uzun zamandır hareketsiz durduğunu anlardı.
Başını kaldırdı ve zaten ölü olduğunu anlayan o kadına, ölü gözlerle baktı.
Kız, hedef alınma hissi ile ürperdi ve başını eğdi.
"Bir şaman nasıl olunur?"
Sorduğu soru üzerine kız sessizce başını eğdi.
"Karargahın kuralları, bir sey almadan başka bir şey verilemeyeceğidir"
Kızla göz göze gelince sessizce dedi. "Bak bana. Ömür görebiliyor musun?"
Sahip olduğu tek şey canı iken, zaten uzun zamandır ölüdür.
O sadece takıntılı bir kötü ruhtan başka bir şey değildi.
Eline baktı.
Bu beden çürüyor.
Zehir her şeyi olmasından daha kötü hale getiriyor.
İçindeki kan uzun zamandan beri akmayı bırakmıştı.
Tüm bedeni o soğuk, donmuş, pıhtılanmış kanla doluyken.
Bu dünya onu tamamen reddediyordu. Kaderi. Bedeni. Hayat, yaşam ve her şey.
Zaten dışlanmıştı.
Belki de bu bedeni terk edip yeni bir bedene yerleşmenin zamanı gelmişti. Tıpkı bir parazit gibi. Girdiği konak bedeni ele geçirip istila etmek. Odaklanmış, o açgözlü ve yapışkan gözlerle kıza baktı.
Sağlıklı bir beden.
Güçlü, sağlıklı ve bağımsız bir beden.
Onu istiyor.
Zincirler tarafından vurulmuş bu aşağılanmış bedene nazaran.
O an, en derin ve açgözlü bataklığın dibine düştüğünü hissetti. Yapmaması gereken arzularını şeytan kulağına fısıldıyordu.
Al onu.
Öldür onu.
O bedeni ele geçir.
Böylece güçlenebilirsin.
Sanki herşey küçüldü de kadının bedeni büyümüştü. Lezzetli bir av misali. Onu öylesine çeldi ki.
Öylesine kıskanç ve haset hissetti ki. Almasa bile bu bedeni parçalayıp leşçillere yem etmek, kendi sahip olmadığıklarını başkalarının sahip olmasını izleyemezdi. Yok et. Parçala.
Kendisi bu bataklıktan çıkamıyorsa ona tepeden bakanların ayaklarına yapışırdı. Sonuna kadar onları da sürükleyecekti. Batıracaktı. Yok edecekti. Kendi sahip olamadıkları bu hayatı cehenneme çevirecekti.
Günaha bulaşmak için o yoğun dürtüler. Sapkın bir kafir olmanın verdiği şevkle. Çenesini kastı ve geri çekildi.
Bunu yaparsa kadının ruhu parçalanıp onun tarafından yutulurdu.
Kız o yoğun karanlığı hissettikten sonra araya beş metreden fazla mesafe açmıştı ve diken üzerinde durmaya devam ediyordu.
"Kendimdeyim"
Hala ele geçirilmedi.
Henüz.
Daha kendi karanlığı tarafından yutulmadı. Bir süre duraksadı. Kendini tamamen toparladıktan sonra sahip olduğu tek şeyin kendi ruh özünü oluşturan büyü gücü olduğunu fark etti.
Bir parça ruh özünü alnında topladı, küçük bir bilye boyutunda olan bu ruh bedeninden ayrıldığı anda bedeni sıtma hastası gibi titreyerek soldu.
Elindeki bu siyah bilye, onun ruhunun parçasıdır.
Ömür satmaktan daha kıymetli. Sonuçta ömür bu hayatta geçerliyken ruh her ömürü etkileyen kemik parçaydı.
Kız büyük açgözlülükle açılmış iri gözlerle elindeki parçaya baktı.
Ağzının suyu akıyordu. Buna fiyat biçemeyecek kadar donakalmıştı. Uzun zamandır böyle lezzetli bir şey yememişti! Öksürdü ve kendini topladı.
"Sana hayat ağacının yerini söyleyeceğim"
Regal gözlerini kıstı ve avucunu kapatıp bilyeyi onun gözünün önünden çekti. "Gerek yok. Bunu ben de bulabilirim" Sonuçta [Bilgenin Gözü]’ ne sahipti.
Kız isteksizce elindeki ruh boncuğuna baktı.
"Pekala.. tamam.. öyleyse..." Bir süre lafı ağzından geveledi ve sanki kendi canından parça veriyormuşçasına isteksizce Regal’a, gerçekten onun isteyeceği sonunda eline isteksizce tutuşturdu.
Regal aldığı eşyaya memnuniyetle bakarken sonunda boncuğu kadına bırakarak o yeri terk etti.
***
Geri döndüğünde Anhelm neredeyse çıldırmıştı.
"Ne yaptın sen?!" Yakasına yapıştı. Elbette aptal değildi, uyku ilacı etkisinde bir madde aldığını ve bu fırsatla Regal’ın ondan kaçabildiği doğruydu.
Ona hiddetle hırlıyor, ilk defa kontrolü kaybetmenin verdiği sinirle onunla kavga ediyordu.
Kadın onu duvara itip suratına sert bir tokat attığında içindeki o ince mantık çizgisinin de koptuğunu hissetti.
Kadına ölü gözlerle baktı. Yavaşça ayağa kalktı.
"Sinirlerimi bozuyorsun artık" Küçük ve narin elleri kadının bacağına tutunduğunda kadın bir anlık kramp hissederek ayakta duramadı. Anhelm o kadar dikkatsizdi ki o daha gardını alamadan sol eli kadının gözlerini kapattı.
"Sana tatlı bir rüya göstereceğim’’ kulağına ninni gibi fısıldarken yavaşça nefes vererek kadının başını duvara itti.
Kadın hipnoz olmuş gibi kaskatı ve hareketsizdir.
"Sana deneyin asıl yüzünü göstereyim" kendi kuru dudaklarını yalayıp bir an gülümsedi. O sırıtışın uğursuz ve karanlık bir hissiyatıyla.
Elinden aldığı şeytan tohumunu kadının ağzına attı ve çenesini kapattırdı.
Çekirdek bir anda hareket belirtisi gösterdiğinde kadın boğazından yukarı taşan basınçla ağzından kan fışkırdı. Nefes alamayan o sessiz çığlıklarla, onu çiğ çiğ yemek ister gibi Regal’e bakıyordu.
Ama sonunda şeytan tohumu, bir parazit gibi konak bedene yerleşip beynini içten tüketmeye devam etti. Kadının önündeki çırpınışları, garip ve sapkın bir zevk edasıyla izledi.
Bedenin her şekilde yamulmasını ve şekilden şekle girmesini ve o çarpık yüz ifadesine baktıkça tatmin olmaktan da öte, kalp atışlarını hissedebiliyordu. Gülmekten kırışan gözlerinin kenarlarıyla. O ince bir gülümseme olamayacak kadar sapkındı.
Zavallıca ölmemek için çırpınan kadının bedeni.
Neden hareketlerinin her bir şekli onun için birer sanat gibidir? Sonunda aklını mı kaçırıyordu?
Ahah..
Asla aklı başında biri olmamıştı ki.
Deliydi.
Çenesini sert bir şekilde kaldırdı ve kadının o acı dolu çarpık ifadelerini izlemek için daha da yakınına geldi.
Refleksle kadının gözyaşları akıyordu, acı aklını çıldırtıyordu. Dayanamıyordu ve dayanamadı da. Beynindeki o solucan her kıvrımında dolaşıp her sinir ağlarını paramparça ederken.
"Yalvarırım, dursun şu acı"
O titrek nefesiyle birlikte her kelime, bir öncekinden daha anlamsız ve boş hale geldi.
"Dua et" Fısıldadı kadının kulağına.
"Olmayan Tanrına yalvar"
Alt kesimin tanrıdan başka bir şeyi yoktur. Orta kesim üst kesime, üst kesim de paraya tapardı.
Kendini her zaman üst kesimden gören Anhelm için, dua edecek kadar aşağılık bir konuna indirildikten sonra bile asla kabul olmayacak umutsuzluğa bağlanamadan yitip gidecekti.
Sonunda kadın, bedeni şok yemiş gibi sarsıldıktan sonra yerde hareketsizce yattı. "Hmm" bir süre düşünerek bedene baktıktan sonra mırıldandı.
"Yazık.." Kan gerekiyordu ama onun kanı zaten pıhtılaşmıştı ve o kan denilen şey de asla sahip olamazdı.
Öyleyse yapması gereken en iyi şey onu kendi ruhuyla beslemekti ki. Bedenine değilde ruhuna bile bağımlı bir hizmetçi haline gelsin.
Ufak, mercimek tanesi boyutunda katılaşmış ruh özünü Anhelm’in dudaklarına ittikten sonra kadının gözünün yavaşça açılmasını izledi.
O bakışlar öylesine boştu ki.
"Tabii..beyni yendi sonuçta.." şeytanın tohumu...ne günahkar bir şey..
"Sen ilk parçamsın.."
Ve asla da son olmayacaktı.
-Devam Edecek-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.