"Senin burda ne işin var?"
"Laoron!!" yüzümdeki şaşkınlık sesime de vurmuştu.
Parmağımdan yüzüğümü çıkardı.
Siyah uzun saçlarım özgürlüğüne kavuşmuş gibi rüzgarla dans ederek yüzüme indi.
Kız vücudumun hafifliği ve narinliği erkek bedeninden sonra beni bir kuş gibi hissettirdi.
O parlak gülümsemesini yaptı ve
"Erkek halinle şu anki durumumuzun garipliği artıyor o yüzden şimdilik seni böyle görmeme izin ver." dedi
"Ne diyorsun?! Yüzüğü geri ver ya yakalanırsam!" diye çıkıştım.
"Burda mı? Ne kadar koştuğumuzun farkında mısın? Şuan ormanın en diplerindeyiz. Geri dönüş kolay olmayacak." dedi .
Birden etrafa baktım, her tarafımız birbirinin tıpkısı uzun ağaçlarla çevriliydi.
"Üzerimden ne zaman ineceksin avcı?"dedi.
Afallamış ve utanmış bir şekilde hemen yana kaykıldım ve cevap bekler nitelikte gözlerimi suratına diktim.
"Aa pekala eninde sonunda yakalanacağımı biliyordum ama bu kadar çabuk olacağı aklımın ucundan geçmiyordu. Sırada ne diye arkama geçtin ki? Yemek için direnirken beni yakalamaman için de içimden dua ediyordum. Her neyse artık burdayız yani buraya gelme amacımı açıklayabilirim." dedi ve ağaca dayanarak oturma pozisyonuna geçti.
Hareketlerini gözümle takip ederken konuşmasını bekliyordum.
"Pekala aslında ben büyücüler loncasına bağlı bir kraliyet şövalyesiyim. Ama savaşa katılmak zorunda değildim çünkü geçen aylarda kariyerime ticaret ile devam edip yeni büyülü eşyalar üretmek için istifamı verdim. İstifamı zar zor kabul eden kaptan geri döndüğümü görünce senin gibi üzerime atladı, hemen kabul etti." dedi alaycı bir ifadeyle.
"Neden geri döndün?" diye sordum.
İçimden benim için olabileceği geçiyordu ama fazla masalımsı.
"Savaşlara bayılırım ne zamandır adam kesmiyorum biraz hünerlerimi gösteriyim." dedi.
"Agh"gözlerimi devirdim.
Yine kahkalarıyla " Seninle dalga geçmek çok eğlenceli! Kim savaş sever ki manyak?!"
Puahahah*
Tamam benim için yeterli, kendimi bu gizli yetenek komedyen için boşuna yormuşum huysuz bir tavırla ayağa kalktım ve saçımdan dal ve yaprakları çıkardım.
Bir kaç adımla geldiğimiz yöne doğru ilerledim.
"Senin için-" dedi.
Sesi duygulu ve çekingendi.
Arkamı döndüm ve gözlerinin içine baktım.
Deminki alaycı adam gitmiş şimdi de saf,masum Laoran gelmiş gibiydi. Ruh halleri katman katmandı ve hepsini hızlı bir şekilde ustalıkla değiştirebiliyordu.
"Senin için. Sonuçta benim saygıdeğer müşterimsin, sana bir şey olmasını istemem. İlk savaş deneyimin, yardımcı olmalıyım."dediğinde etkilendim.
Benim kalbim hiç boş durmaz zaten hemen buldu böylesini...
Sonra hiç durmayan çenesiyle konuşmaya devam etti
"İlginçsin sonuna kadar devam edebilecek misin? Kendi başına nasıl babanı koruyabileceksin ve dediğin şeyleri nerden biliyorsun? Tüm bunlar seni gördüğümden beri aklımdan çıkmayan sorular. Böyle bir eğlenceyi ilk elden görmem gerekti." dedi.
Vazgeçtim. Etkilenmiyorum.
2.söylediği daha mantıklı.Buraya beni ’eğlencesini’ izlemeye gelmiş. Millet de ne dertler var ya.
"Çekirdeğini de getirdin mi bari ? Keyifli izlemeler." dedim umursamaz sesimle ve yüzüğü geri taktım.
"Çekirdek mi o ne alaka ya-" Bu dünyadan olmayan kavramlarla konuşmamın sonucunda kafa karışıklığını arttırmış bir şekilde çıkışa doğru ilerledik.
...
"Size yemek kalmadı. Burda sona kalan dona kalır kuralı geçerli." dedi 20lerin başında gözüken saçları turuncu ve kıvırcık olan yemek dağıtım görevlisi kız.
Bunu kabul edemezdim. Çok fazla enerji harcadım, sabahtan beri bir yerlere koşturuyorum.
"Sayıya göre yapmadınız mı? Kim fazladan aldı?" diye çıkıştım.
Kız gözlerini devirdi .
"Dediğim gibi erken gelecektiniz. Aha şuradaki adamlar aldı. Bünyeleri için bizim verdiğimiz kadarı yetmemiş olmalı." dedi ve güldü.
Parmağıyla gösterdiği adamlar bizim birlikteki iri adamlardı. Karınlarının doyma sevinciyle kahkalarla ve yüksek volumde konuşuyorlardı.
Onları görünce garip hareketler yapan küçük kardeşlerinden utanmış biri gibi kafamı çevirdim.
Sinirli halimle Laorona döndüm aradan sıvışıp kaçmaya çalışıyordu. Kıyafetinden tuttum.
"YEMEĞİN VAR MI?!" dedim hararetli bir şekilde.
Aç olunca ister istemez sinirlenen bir insanım ama zaten kızgın olduğum için bu hat safhada.
"Ü-Üzgünüm! Bize ekstradan ara öğün veriyorlar. Söz benimkini sana vereceğim." dedi.
Kraliyet şövalyelerine ara öğün mü? Bu düpedüz adam kayırmacılık. Neyse ben yiyeceğime bakarım.
"Her neyse şimdilik görüşürüz." dedim ve bizim çadıra doğru hızlı adımlarla gitmeye koyuldum.
Bu adamdan biraz korkuyorum arkamdan çok şey söylüyor, kendimi dram dolu bir dizide gibi hissediyorum sonra.
...
Çadırın içi full adam doluydu ben de dışarıya çıkıp gecenin resmini izlemek istedim.
Gökyüzü sayamayacağım kadar çok yıldızla doluydu ve aralarında hepsinden özel bir hilal vardı. Baktıkça gözlerim ışıldıyordu.
Kural 2: Sosyalleş. Ne kadar çok insan tanırsan o kadar çok yaşama olasılığın artar. Birbirinizin arkasını kollayacağınız arkadaşlar edin.
Kitabım bu sefer arkadaş edinmemi önermişti. Bir sonraki hamlem belli oldu.
{"Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak... Yalnızca senin gülen yıldızların olacak! Ve üzüntün hafiflediğinde beni tanımış olmak hep seni mutlu edecek, dostum olarak kalacaksın. Benimle gülmek isteyeceksin. Bunun için de arada bir pencereni açacaksın... Dostların gökyüzüne bakıp bakıp güldüğünü görünce çok şaşıracaklar! Onlara ’Yıldızlar hep güldürür beni!’ diyeceksin. Deli olduğunu düşünecekler. Sana nasıl bir oyun oynadığımı görüyorsun..."} (Küçük Prens adlı romandan - Antoine de Saint Exupery.)