Orijinal Yaratıcı mı? Klein şaşıp kalmıştı, ancak hemen sonra, Yaşlı Kohler’dan aldığı istihbaratı hatırladı. Son zamanlarda, Doğu Bölgesi’nde, rıhtım ve fabrika alanlarında orijinal Yaratıcı’nın inancı hakkında vaazlar veren insanlar ortaya çıkmıştı. ’O’nun gerçekten ölmediği, her insanın, her nesnenin bedeninde var olmaya devam ettiği inancını yaymaya çalışıyorlardı. ’O’na yürekten bir şekilde hizmet eden kişinin ölümden sonra kurtarılacağını ve ’O’nun krallığına gireceğini iddia ediyorlardı. Ayrıca yaşamlarında da her gün et yiyebilmek gibi muazzam gelişmeler olacağından bahsediyorlardı. Bu, Aurora Düzeni’nin mutasyon geçirmiş Yaratıcı teorisine çok yakındı, bu nedenle Klein bunun arkasındaki gizli örgütün onlar olduğuna karar vermişti. Lanevus olayından sonra yoksulların çoğuna değer vermeye başladıklarını düşünüyordu. Şimdiden insanları sokaklar dökecek kadar küstahlaştılar ha? Klein birkaç saniye düşündükten sonra adama cevap verdi, "Duymuştum..." Orta yaşlı adamın yüzünde bir gülümseme belirdi. "O halde, yaklaşan kıyameti de biliyorsunuzdur? Orijinal Yaratıcı’nın inananlarını korumak için bir sığınak yaratacağını biliyor musunuz?" Klein bir an için, Aurora Düzeni’nin çevresine yavaş yavaş sızmak için sohbete uysal bir şekilde devam etmeyi düşündü, böylece kanıtlar ve ipuçları elde ederek onlardan intikam alabilirdi. Ancak dikkatli bir şekilde düşündüğünde bunun çok tehlikeli olabileceğini hissetti. Bunu tek başına yapması çok yorucu ve zahmetli olacaktı, üstelik başarılı olacağı da garanti değildi. Bu nedenle sonunda, Makinecilik Kolektif Zihni’ne haber verip meseleyi resmi kuruluşlara bırakmaya karar verdi! "Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum!" Klein, orta yaşlı adamın yanından geçip arkasından bağırmasına aldırmadan ilerlemeye devam etti. Yol boyunca etrafını dikkatle gözlemlemiş ve sezon bitimi sebebiyle işlerini kaybeden işçilerin ve tekstil makinelerinin verimlilik artışının bir araya geldiğini gördü. Bilinmeyen kimselerin vaazlarını dinliyor, onlar tarafından teselli ediliyorlardı. Doğu Bölgesi, rıhtım ve fabrika alanı araştırmaları tamamlanalı iki ay oldu. Neden üç kilise ve parlamento henüz somut bir önlem almadı? Bu meseleye daha çok önem vermeliler. Mevcut durumu fark etmemeleri imkansız... Daha büyük balıklar için kurulmuş bir tuzak mı bu? Ancak çok riskli ve kolayca kontrolden çıkabilir! Klein düşünceli bir halde Backlund Köprüsü bölgesine yöneldi. Öğle vakti, Cesur Yürekler Barı henüz açılmıştı ve içeride neredeyse hiç sarhoş yoktu. Yalnızca yakınlarda çalışan işçiler sade bir öğle yemeği yemeye gelmişti. Klein işçilerin arasına karışıp on peni karşılığında domuz sosisli beyaz ekmek ve bir bardak Southville birası aldı, bu insanların arasında zengin gibi görünüyordu. Sakin bir şekilde karnını doyurup birasını bitirdikten sonra barmene baktı. "Kaspars Kalinin burada mı?" Hazır gelmişken sıradan mermilerinin bir kısmını yenilemeyi düşünüyordu. Barmen başını kaldırıp ona baktı. "Uzun süredir buraya gelmiyorsun galiba? Kaspars öldü. Geceleri huzursuz uyuyormuş, bu nedenle kendisini sıkıca sarıp sonunda da boğulmuş. Heh heh, böyle bir şeyin gerçekten olacağına pek inanmıyorum. Bu tarz şeyler yalnızca hayalet hikayelerinde olur, ancak o siyah-beyaz köpekler böyle anlattı." Siyah-beyaz köpekler derken siyah-beyaz ekose üniformalı polisten bahsediyordu. Kendi kendine boğularak mı ölmüş? Bu olay mistisizmle bağlantılı gibi görünüyor... Acaba Gül Düşünce Okulu’ndan gelen Yüksek Dizi Beyonder, Sharron ve Maric’i bulamadığı için öfkesini Kaspars’tan mı çıkarmak istedi? Bu durumda, Kaspars da Bayan Sharron’a ulaşamıyormuş demek ki... Belki de çoktan Backlund’dan ayrılmışlardır. Kaspars Beyonder dünyasının tehlikelerine hazır değilmiş. Onun yerinde ben olsam Cesur Yürekler Barı’na dönmezdim. Biriktirdiğim tüm parayı alıp başka bir şehire geçerdim... Ancak normal şartlar altında Yüksek Dizi Beyonderlar böyle sıradan insanlarla uğraşmamalı. En fazla, sonuçlarını düşünmeden bir medyumluk ritüeli yaparlardı... Kendini beğenmiş Gül Düşünce Okulu’ndan da bu beklenirdi. Yüksek Dizi bir Beyonder’ın böyle bir şey yapması... Klein şaşkındı, aynı zamanda da karaborsa silah satıcısı için üzülmüştü. Barmen bardakları silerken anlatmaya devam etti, "Bir şeyler almak istiyorsan, yeni bir satıcı var." "Kim?" Diye sordu Klein merakla. "Yaşlı Adam. 3 numaralı bilardo odasında," dedi barmen başını kaldırmadan. Bunu duyan Klein hemen kalkıp bilardo odasının kapısını tıkladı. "Girin." Dedi içerideki ses. Bu ses çok tanıdık... Klein kapıyı açıp içeri girdi. Masanın yanında çok da yaşlı görünmeyen bir oğlan vardı. Eski bir palto giymiş, kahverengi bir melon şapka takmıştı ve parlak kırmızı gözleri vardı. Bu, Klein’ın Backlund’a ilk geldiğinde tanıştığı Ian’dı. O zamanlar Klein, Dedektif Zreal’ın kayboluşunu araştırma görevini üstlenmiş ve sonunda üçüncü nesil fark makineleri hakkındaki yazıtlar üzerine çıkan bir çatışmaya dahil olmuştu. Bunun sonucunda da Loen Krallığı’na gönderilen Intis büyükelçisini öldürmek için Aurora Düzeni’nden Bay A’ya yüklü bir meblağ ödemek zorunda kalmıştı. "Dedektif Moriarty?" Ian şaşkındı. Kendisini daha büyük göstermek için bıyık bırakmıştı. Klein gülümseyerek içeri girip kapıyı kapattı. "Uzun zaman oldu." Aslında Ian’ı burada gördüğüne şaşırmıştı, ancak meselenin ardındaki detayları düşündüğünde bunun mantıklı olduğunu fark etmişti. Klein’ın Cesur Yürekler Barı’na gelip Kaspars’ı bulması Ian sayesinde olmuştu. Bu oğlanın kesinlikle burada bağlantıları vardı! "Evet. İki ay boyunca Pritz Limanı’ndaydım, oradaki adamlar çok vahşi ve acımasızdı. Çocuklar için en ufak bir sevgi bile beslemiyorlardı, bu nedenle Backlund’a dönüp iyi olduğum şeyi yapmaktan başka seçeneğim kalmamıştı. Kaspars öldüğünde de kariyer değiştirmeye karar verdim." Ian bir an duraklasa da Klein cevap veremeden devam etti, "Bay Dedektif, size iki istek borçlu olduğumu hiç unutmadım." Bu kadar açıklama yapmana gerek yok, geçmişte yaptıkların umurumda değil. MI9’dan kaçışının şüpheli olduğunu düşünüyordum evet, ancak pek de umurumda değil... Klein hafifçe başını salladı, "Karaborsa silahlarla uğraşmanın yanı sıra bilgi de satıyorsun galiba?" "Evet," dedi Ian sakince. "Ne bilmek istiyorsunuz? Ücret almayacağım." Çok dobra... Öncesinde başıma gelenlerden dolayı suçlu mu hissediyor acaba? Klein masada duran ıstakayı alıp bilardo topuna vurarak kırmızı topu doğrudan orta cebe indirdi. Sonra da kibar olmayan bir şekilde duruşunu dikleştirdi, "Son zamanlarda herkes Aptal’ın inananlarını arıyor. Pek çok kişi bu kimseleri bulanlara ödül vereceğini ilan etti. Bu konuda bir bilgi edinebildin mi?" Ian bir an düşündükten sonra cevap verdi, "Hayır. Hatta Bay Aptal’ın hiç inananı olmadığından şüpheleniyorum, çünkü kimse bir ipucu bulamadı." ...Boşa kurşun atmak diye buna denir... Klein sessizce gülümsedikten sonra devam etti, "Ayrıca, bir ödül daha var. İnsanlar Azik Eggers adında bir öğretmeni arıyor. Bu ödülü kimin teklif ettiğini öğrenmek istiyorum, böylece işe girip girmeyeceğime karar vereceğim. Heh, birilerini bulmaya çalışmak zaman alan bir iş." Ian birkaç saniye tereddütle etrafına bakındıktan sonra kısık sesle cevap verdi. "MI9." MI9 mu? Kutsal Piskoposluk değil... Bu işin altında gerçekten de Ince Zangwill var gibi görünüyor. Bay Azik ile MI9 arasında çatışma çıkarmaya mı çalışıyor? Belki de bilmemesi gereken bir sırrı biliyordur? Klein birkaç saniye düşündükten sonra gülümsedi, "Görünüşe göre ödülün kandırmaca olduğundan endişe etmeme gerek yok, ancak MI9’un Azik Eggers’ı aramasının sebebinin adamın bazı sırlar bilmesi olduğunu düşünüyorum. Eğer öyleyse, ödülü aldığım gün son günüm olabilir." Ian ellerini açık bir şekilde havaya kaldırdı. "Bu konuda bir şey bilmiyorum. Benim tek verebileceğim ipuçları." "Güzel öneri." Başka soracak sorusu olmayan Klein sıradan mermilerini yenilemek için beş soli harcadıktan sonra Cesur Yürekler Barı’ndan ayrıldı. Sokağın karşısından kiralık bir araca bindikten sonra dışarıdaki kasvetli havayı izleyerek düşünmeye başladı. Aniden efkarlanmıştı. Kaspars Kalinin öldü, bu da Bayan Sharron ve Maric’in bu ’üsten’ vazgeçeceği anlamına geliyor. Onları bulmam zor olacak... Yardımıma ihtiyaç duydukları bir güçlükle karşılaşmadıkları ya da kalıntılarda gömülü olan şeytani ruhla alakalı aşamaya ulaşmadıkları sürece tabii... Bu ihtimallerin dışında, büyük olasılıkla onları bir daha göremeyeceğim. Arkadaşım sayılırlar, iki kez işbirliği yaptık. Yüzümü gizlemeden, bir Beyonder olarak onlarla etkileşime girebilirim. Arzu Misyoneri olmasa, mistisizm hakkında rahat bir şekilde konuşabildiğim Emlyn White gibi bir tuhaflığa sahip olacaktım yalnızca. Neyse ki. Neyse ki... Düşüncelere dalıp gitmiş olan Klein, zihninde yankılanan eterik bir sesle kendisine geldi. "Bir şey mi var?" Klein aniden ürperdi, ancak karşısında oturan kişiyi gördüğünde rahat bir oh çekti. "Bayan Sharron, hep böyle aniden mi ortaya çıkarsınız?" Gotik elbiseli Sharron sessizce Klein’ın karşısında belirmişti, yüzü hala her zamanki kadar solgundu. "Bir dahaki sefere pencereye tıklarım." Sharron ifadesizce başını salladı. Soruyu tekrarlamıyor, ancak bakışlarını da Klein’dan ayırmıyordu. Aniden pencereye tıklamak mı? Bu da en az aniden belirmen kadar korkutucu... Klein doğrudan aradığı Beyonder malzemesinden bahsetmek yerine merakla sordu, "Yüksek Dizi Beyonder gitti mi?" "Evet," dedi Sharron kısaca. Bu gelişme Klein’ı biraz rahatlatmıştı, "Bu bir tuzak da olabilir..." O sırada aklına bir şey gelmişti, hemen ekledi, "Sırlar Kitabı’nı bitirdim, başka kaynaklarımdan, İlkel Ay’a dua etmenin sorunlar getirdiğini öğrendim. En iyisi bunu denememek." "Pekala." Sharron bir an durakladıktan sonra eterik sesiyle devam etti. "İlkel Ay ve Zincirlenmiş Tanrı birbirlerinin baş düşmanı gibi görünüyor." Dizi değiştirebildikleri için mi? Ya da başka bir sebebi mi var? Klein birkaç saniye düşündükten sonra asıl önemli olan konuya geçmeye karar verdi. "Bayan Sharron, İnsan Tenli Gölge’nin özelliğini nerede bulabileceğimi biliyor musunuz?" Sharron sessizce dinledikten sonra başını salladı. "Evet."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.