Infinıverse Potası’nın üzerindeki Demirci Ocağ’ı, Genesis ve Yineleme’nin Kalp Atış’ı gibi hafifçe titriyordu.
Bir kez daha bedenimde duruyordum, Direniçler’imin imkansız ağırlığının ikinci bir deri gibi üzerime çöktüğünü hissediyordum.
Ruination ve Infinıverse yakındaydı, Varoluşlar’ı canlı ve egemendi. Bakışlarım kısa bir süre onlara takıldı.
Parlak ve soğuk olan Ruination, yeni bir o Otorite’yi Varoluş’a Dokuyor’du, etrafındaki havayı sarsan parlak bir Yıkım Yapı’sı.
Yıkım’ın Varoluşsal Boyutsal bir Kafes’i.
Parıldıyordu.
Atıyordu.
Yıkım’ın vaadiyle sessizce uluyordu.
Çiçek açtığı anda, katılaştığı anda, anlamıştım.
Hafifçe gülümsedim.
çünkü artık o da benimdi.
Başarılı olduğu anda, Rezonans bana doğru uzandı, ona olan kırılmaz bağım sayesinde bana bahşedilen bir Otorite İpliğ’i.
Be onunla birlikte, Yıkım’ın Kafesler:ini oluşturabilirdim.
Yeni bir Yol.
İhtiyacım olan şeyi hızlandırmak için yeni bir Yol.
Sadece Bob için değil.
Sadece Mawbeararlar için değil.
Sadece Aetheron Cael’zhyr, Boşlukta’ki Solgun olan için değil.
Ama dışarıdaki tüm görünmeyen tehditler için.
Onlar’a karşı hafif adımlarla yürümeyecektim.
Yol’u ayaklarımın altında ezip, geçecektim.
Anahtar? Kafesler. ..
Sadece daha fazlasını biriktirmek değil.
Emrim altındaki her Gerçek Kaynak’tan onları oluşturmak.
Şu anda Primarch Seviyesi’nde Kaynak başına Dokuz ile Sınır’lı olsam da,
Çok sayıda Gerçek Kaynağ’ım vardı.
Pota’ya öz attım, Yağmur’u, Genesis’in Kutsal Gözyaşlar’ını hissettim, Cild’imi kapladı.
Sessiz olsa bile, Varoluş’um ağır geliyordu.
Yük olarak değil.
Güç olarak.
Diğer Gerçek Kaynaklar’ı da Primarch Seviyesi’ne yükseltecektim.
Onların Dokuz Kafesi’ni oluşturacaktım.
Sayılar artana kadar, Karmaşıklığ’ın üzerine Karmaşıklık, Saflığ’ın üzerine Saflık ekleyecektim.
İhtiyacım olan oranlar artık uzak hedefler değil, kaçınılmaz kilometre taşları olana kadar.
Hedefim açıktı.
Yol’um belliydi.
Ve böylece harekete geçtim.
El’imi, Pota’nın çarpıcı, yakıcı kalbi olan Demir Ocağ’ına doğru uzattım.
Yağmur etrafımı sardı.
Hava titredi.
Varoluş, Emir’le ya da Otorite’yle değil, davetle nazikçe içe doğru Katlan’dı.
Güç istemiyordum.
Onu talep ediyordum.
Eritme Pota’sı her zaman benimdi.
Şimdi, bunu hatırlayacaktı.
Infınıverse’nin Demirci Ocağ’ı üstümde nabız gibi atıyordu.
İçimdeki Demirci Ocağ’ı, Autognoz Yaşam Motor’um ve Yaşam Çark’ım, onu yansıtıyordu, kalp atışları daha derin, daha gerçek bir şeyle Senkroniz’e olmuştu.
Ve Sonsuz Manam, Sonsuz Olasılıklar’ın Dipsiz Rezervuar’ı, Mühür’lü derinliklerinde kükrüyordu.
Gözlerimi kapatmıştım.
Uzanmıştım.
Dışarıya değil.
İçeriye.
Gerçek Egemenliğ’in bulunduğu yere.
Soyum’un Güc’ünü çağırdım, Köken Prime Osmontian Sonsuzluk, Saflığ’ı ve Karmaşıklığ’ı o kadar yoğundu ki, kendi Eksen’ine çökmek üzereydi.
Varoluş’un Kendisi’nin Saflığ’ı olan Quintessence’yi çağırdım.
Kahraman, Anlatı’nın ve Kontrol’ün Eksen’inide.
Sonsuzluk, Son’un Reddi’ni.
Yağma, Miras Üzerindeki Hakimiyet’i.
Tiranlığı...
Şarkı Söyleyenler’i...
Veritarch’ı...
Yıkım, Son’un Müjdesi’ni.
Cevap verdiler.
Gürültüyle değil.
Varoluş’un Kendi’si Bükülerek.
Onlardan çektim, yukarıdan Yağan Demirci o Ocağ’ından, içimdeki Demirci Ocağ’ından, Sonsuz Mana’dan.
Bir İplik.
Bir Emir.
Mutlak, Tekil İrade Eylem’i.
Varoluş Çatla’dı ve Pota titredi.
Ve sonra, Kafesler oluştu.
Dokuz tane.
Dokuz Varoluşsal Boyutsal Yıkım Kafes’i.
Her biri Çöküş ve Entropi’nin çığlık atan Fraktal’ı, her biri Egemen bir sanatla Dokunmuş Yıkım Kafes’i idi.
Dudaklarında hafif, hüzünlü bir gülümseme belirdi.
“Kendimi olağanüstü sanıyordum. Buna inanıyordum.“
İçini çekti.
“Ama bunu izlemek...“
Romulus aşağıya baktı.
“...Bu, sadece yürek parçalayıcı.“
Tanık sessizdi.
Arthur da.
Şimdi hissediyorlardı, ağırlığı.
Benimle onlar arasındaki korkunç, muhteşem farkı.
Ama ben?
Duydum.
İşledim.
Ve Rwddettim.
Gurur duymadım.
Onaylanma hissetmedim.
Kendimi kimseyle karşılaştırmadım.
Sadece kendimle.
Benden önce gelenle.
Aşmam gerekenle.
Her zaman bendim.
Yine.
Ve yine.
Ve yine.
Ta ki, başkalarının Algılayamadığ’ı bir Varoluş’un hatta Öte’sinde Tepesi’nde tek başıma durana kadar.
Tüm Masallar saygıdan değil, Kaçınılmazlık’tan eğilene kadar. Ama o zaman bile, Yol’umun gerçekten Sonsuz olduğunu garanti edebilmek için daha fazlası olmasını diledim.[Not: Noah, daha ne istiyorsun? Daha ne olacak? Daha ne olmasını istiyorsun? ]
Etrafımdaki fırtına şiddetlendi.
Her Yeni Kafes parladı.
Her Kafes çığlık attı.
Her Kafes itaat etti.
Saflık ve Karmaşıklık kabardı.
Sayılar çığ gibi yukarı doğru yükseldi.
Ve ben bunun merkezinde duruyordum.
Etkilenmemiş değil.
Yüceltilmiş değil.
Ama Kaçınılmaz.
Quintessential.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.