Noah, cüppesinin kenarını tutan narin Ele bakmıştı.
Sigrid Ivano’nun eli küçüktü, tereddütlüydü, ama bir kez bile bırakmamıştı. O’nun ihtiyatlılığı onu rahatsız etmiyordu. Aksine, bu, O’nun göründüğü kadar Naif olmadığını kanıtlıyordu.
Ancak, Katlanmış Uzay’da yardımsız hareket edememesi bir sorundu şu anda bile ondan hiçbir Otorite veya Konuşma akmıyordu.
Yavaş bir hareketle koluna uzandı ve onu yırttı. Altın İplikler parıldıyordu, Kendi Varoluşsal Boyutsal Kafesler’iyle iç içe geçmiş ince kumaş, parlak bir İp haline gelmişti.
O’nu havaya kaldırdı, sesi sakindi. “Hâlâ Uzay’da çırpınıyorsun. Seni bana bağlayıp, taşıyalım da kaybolmayasın, ne dersin?“
Sigrid, gözlerini kırptı, dudakları şaşkınlıkla açıldı. Sonra keskin ve kararlı bir şekilde başını salladı.
Güzel.
Altın kumaşın ucunu aldı ve dikkatlice bir kez bileğine doladı. Diğer ucunu da kendi bileğine doladı. Bağlantı, O’nun Rezonans’ıyla hafifçe parıldadı.
Tepki yoktu. Direnç yoktu.
Sadece bir bağ. Basit ve zarif.
Gülümsemeyle ustası Etheopa’ya bakmıştı.
Şimdiye kadar keskin ve sarsılmaz olan gözleri bulanıklaşmıştı. Sigrid’in -Jiçbirinin Dokunamadığ’ı bu korkunç Anomali- Noah’ın O’nu bağlamasına, onunla birlikte süzülmesine, O’na güvenmesine izin verişini izlemişti.
Tüm bunlar olurken, hiçbiri bunun farkında değildi... Çünkü onlar Kehanet’in kurallarına uyuyorlardı!
Etheopa nefes verdi. “Gidelim.“
Yanında, Usta Shen tembel bir gülümsemeyle Kabağ’ını kaldırdı. “Son birkaç yıldır Köken Mucizesi’nin koruyucusu oldum,“ dedi sanki bir Hikaye anlatır gibi. “Bu Onur:u ben üstleneceğim.“
Tek Parmağ’ını Kıvrımlar’a Dokundur’du.
HUUM!
Altın Reng’i Karmaşık bir dalgalanma oluştu ve parlak bir kemer şeklinde açıldı - Gongfu, Kısmet ve Mühürlenmiş Kader Perdeler’iyle parıldayan süslü bir Geçit. Sadece Varoluş’un Usta’sı Manipüle Edebileceğ:i bir Otorite’yle nabız gibi atıyordu.
Geçit açıldığında, Kalysta yaklaştı.
Sigrid, içgüdüsel olarak gerildi, ama Kalysta yumuşak bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“Merhaba.“
Bir an sonra, Sigrid dikkatlice başını salladı, parmakları hala hayatı buna bağlıymış gibi Noah’ın İp’ini sıkıca tutuyordu.
Noah hiçbir şey söylemedi.
Zaten hareket etmeye başlamıştı.
Bir düşünceyle, Sigrid’i arkasında bırakarak, ileriye doğru süzüldü. Sigrid, O’nun Otoritesi’nin içinde garip bir şekilde süzülüyordu, hareketleri hala dengesizdi, ama İp O’nu yakın tutuyor, Portal’ın Perdesi’nden geçerken, O’nu sabit tutuyordu.
Noah’ın gözleri eşikten ayrılmamıştıö
Çünkü hemen ötesinde, Örtülü Frekans Katmanlar’ının altında sessizce bekleyen, ihtişamın girişi vardı.
Peçeli Güneş Katmanlar’ının Köken’i.
Altın Perde’den geçtikleri anda her şey değişti.
Dış Güneş Katmanlar’ının parlak ışıltısı kayboldu, Çöküş’ün Altın ışıltısı daha eski, daha derin bir şeyle yer değiştirdi: Ufku olmayan bir Genişlik.
Sessiz ihtişamın hakim olduğu geniş, düz bir alana vardılar.
Ayaklar’ının altında ve başlarının üstünde, Sayısız Saydam İplikler Katmanlar arasında Dokunup, çözülüyordu - Kader ve Alın Yazı’sı İplikler’i, görünmez bir okyanusta yılanlar gibi akıyordu. Bazıları Altın parıltısıyla hafifçe ışıldarken, diğerleri Soluk, Gümüş’e yakın tonlarda parlıyordu.
Yavaş, Kıvrımlı Sarmallar’la dans ediyor, Döngüler ve Örgüler oluşturuyor, sanki Varoluş’un Kader’ini izlercesine, uzaklara kayboluyorlardı.
Ve tüm bunların merkezinde...
Bir Geçit.
X şeklinde.
Kızıl-Altın Reng’indeydi ve Gizem’le sarılmıştı.
Eski bir Anıt gibi dik duruyordu, Birkaç Saniye’de bir bilinmeyen bir Güc’ün dalgalanmasıyla titreşiyordu. Etrafındaki Alan Potansiyel ile titriyordu. Kapalı Formu’nun arkasında Anlatılamaz Harikalar titreşiyordu.
Bu Geçid’in dibinde, bacaklarını çaprazlamış ve tamamen sakin bir şekilde oturan bir Kadın vardı.
Varoluş’un Usta’sı.
Sakin bir Otorite yayıyordu, mor cüppesi sıvı ışık gibi akıyordu. Etrafında, On İki Primarch meditasyon yapıyordu, auraları sessiz bir Güçl’e uğulduyordu. Her biri farklıydı - Keskin çizgilerle Karmaşıklık ve Saflık içinde yanıyorlardı, Kafesler’i Eski Ağaçlar’ın Kökler’i gibi Kıvrımlar’a dalgalanıyordu!
Noah’ın Gözler’i kısılmıştı.
Görüş’ü değişmişti.
Durum Paneller’i Gözler’inin önünde sessizce açıldı ve her Prmarch’ın yanına dizildi.
CQ: 902.000 SU. PQ: 886.400 SU.
CQ: 712.000 SU. PQ: 777.777 SU.
CQ: 999.999 SU. PQ: 998.000 SU.
Her biri için korkutucu ve görkemliydi.
Çevrede, Usta Shen ve diğer Varoluş Ustalar’I ortaya çıktı, ardından Kader’in Gerçek Frekansı’ndan düzinelerce Primarch geldi.
Her biri korkutucu Güç Dalgalar’ı taşıyordu.
Hareket etmeseler bile, Varoluşlar’ını ezip, geçecekmiş gibi görünüyorlardı.
Konuşmadılar. Hiçbiri.
Yine de hepsi Noah ve Sigrid’e, sonra da uzaktaki geçide baktılar.
Sessizce. Dikkatlice!
Neden?
Neden bu kadar güçlü Primarchlar, onlardan çok daha büyük olmalarına rağmen böyle davranıyorlardı?
“Güç,“ diye düşündü Noah, dudakları hafif bir gülümsemeye kıvrıldı.
Yukarı baktı, Gözler’i sakin bir şekilde, Varoluş’un Akış’ı hakkında anlamaya başladığı bir Felsefe’yi düşündü.
O Felsefe’ye verdiği isim... Ham Güç ve Gerçek Güç.
Bu ayrım, Ateş içinde açan bir Çiçek gibi zihninde yeşerdi ve şimdi bir Aydınlanma gibi daha da pekişti.
Ham Güç, onların taşıdığı Enerji’ydi - Karmaşıklık ve Saflığ’ın görünür, şiddetli ifadesi idi.
O’nun önünde Göksel Titanlar gibi oturan Primarchlar, birkaç hareketle O’nu Varoluş’tan Silebilecek Güçteydiler.
Ama hiçbiri cesaret edemedi!
Çünkü Ham Güç tek başına yeterli değildi.
Başka bir tür Güç daha vardı - Çoğu’nun konuşmadığı veya düşünmediği Tür’den.
Gerçek Güç.
Anahtar’ı çağıran Anomali’ye bağlı olarak, bu kutsal yere girebilmesinin nedeni buydu.
Oturmuş Primarchlar’ın hiçbiri onu tehdit etmedi, hareket etmedi veya soru sormadı.
Sigrid’in güvendiği tek Varoluş oydu.
O, Varoluş’un Yaşayan Köken Anahtar’ını elinde tutuyordu.
O, Ölemeyecek bir Bağlanmamış Yaşayan Paradoks’tu.
Sadece bu bile O’na çok az Varoluş’un Ulaşabileceğ’i bir Güç veriyordu.
Yıkıcı bir güç değil, ama Etki Güc’ü. Konum. Korku. İyilik. Çevre ve diğer Varoluşlar tarafından etkileniyordu.
Şu anda bile, Varoluş’u ikiye bölebilecek Varoluşlar’ın arasında duruyordu, ama kimse O’na karşı konuşmaya veya hareket etmeye cesaret edemiyordu.
Çünkü o anda, hepsinin en çok istediği şeye sahipti.
Ve bu... O’nu Dokunulmaz kılıyordu.
Şimdilik.
Ama O kör değildi.
Gerçek Güc’ün Değişken olduğunu biliyordu. Değişken. Bağlama, Konum’a ve Desteğ’e göre değişiyordu.
Eğer Hannibal Usta ile kapalı bir alanda yalnız kalsaydı?
Onun “Gerçek Güc’ü“ sis gibi yok olurdu ve Hannibal’ın Ham Güc’ü hüküm sürerdi, çünkü bu Varoluş istediği her şeyi yapabilirdi.
Kabul ettiği bir gerçek.
Planladığı bir gerçek.
Çünkü sonunda... İkisine de sahip olacaktı.
Ham ve Gerçek.
Ve o zaman geldiğinde?
Kimse O’nun izni olmadan onun önünde konuşamayacak ya da hareket edemeyecekti!
Arkasında, Sigrid sessizce süzülüyordu, bileği, yırtık cüppesinin parıldayan Altın İp’i ile O’nun bileğine bağlıydı. Hiçbir şey söylemedi, geniş Gözler’i Primarchlar’dan Ayaklar’ının altında kıvrılan Kader İplikler’inin Deniz’ine merakla bakıyordu.
Noah, O’na bakmadı. Bakmasına gerek yoktu.
Sadece nazikçe çekerek, onu ileriye, geçidin önündeki Oturan Varoluş Efendisi’ne doğru yönlendirdi.
Köken Mucizesi’ne doğru!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.