Akşamın kutlamaları coşkulu bir başarıyla sona ermişti, ancak Prens nişanını iptal ettiğini ilan eder etmez salon bir anda sessizliğe büründü.
Lüks bir ziyafet salonunun ortasında, omuzlarına kadar uzanan uzun sarı saçlı, yakışıklı bir genç duruyordu. Kralın en büyük oğlu, Prens Elliot. Ve onun arkasında, ateş kırmızısı iki atkuyruğu ile zarif bir genç kadın vardı.
İkisi de bakışlarını, Prens’in yardımcılarından biri tarafından götürülmekte olan bir soylu kadına dikmişti.
Kadının çikolata kahverengisi saçları toplanmıştı ve mevcut durumu ne olursa olsun, tuhaf bir şekilde sakindi. Prens’in eski nişanlısı Rachel, Dük Ferguson’ın en büyük kızı.
Baron kadının iki atkuyruğu, Elliot’un arkasında titriyordu; Elliot ve tüm yardımcıları Rachel’a ölümcül bakışlar fırlatırken.
“Rachel. Bir parça utanma duygun varsa, hemen Margaret’tan özür dileyeceksin!”
Rachel’ın her iki yanında duran iki kişi, kollarını bükerken sözlerine katkıda bulunuyordu. Şato içinde baş şövalye olan Sykes Abigail ve Rachel’ın küçük kardeşi George Ferguson, ikisi de onun üzerine yüklenerek azarlıyordu.
“Cadı, hak ettiğini buluyorsun! Diğer soylu kadınları sen kışkırttın!” “……Lütfen, günahlarını dürüstçe itiraf et abla. Ferguson ailesinin adını daha ne kadar lekeleyeceksin?”
Bu adamlar, artık hareket edemeyen bir kadını suçluyor, yalnızca ağzını kullanabilen Rachel’ı mahkûm ediyordu.
Ama ne derlerse desinler, Rachel’ın gözlerindeki ateş sönmüyor, soğuk bir ifade takınarak Prens’e geri bakıyordu.
“Hiçbir şey yapmadım, bu yüzden senin sevgiline özür dilemeye gerek yok.”
Beyaz porselen teni, koyu kahverengi saçlarıyla tezat oluşturduğunda daha da etkileyici görünüyordu.
İnce pembe dudaklar, safiyane gözler, koyu kobalt renginden bile daha yoğun.
Doğuştan soluk yüzü olgun bir dokunuş taşırken, gözleri hem keskin hem de zekice bir ifade yayıyordu.
Üzerinde taşıdığı elbise, göz alıcı olmaya çalışmaktan ziyade, giyenin hatlarını sakin bir şekilde ortaya çıkaran bir tasarıma sahipti.
Rachel, Elliot ile aynı yaşta olmasına rağmen, sade ve sakin görünümüyle olduğundan daha olgun bir izlenim veriyordu. Suçlamaları sessiz bir tonda tekrar ederken, bu imajını koruyordu.
Prens öfkesini üstüne boşaltmaya devam ettikçe, Rachel’ın tavrı, tekrar ettiği sözlerin giderek daha inandırıcı hale gelmesini sağlıyordu.
Prens sinirlenmişti.
Aslında Rachel’ın tavrı her zamanki gibi olduğundan, Elliot’u daha da öfkelendiriyordu.
Neden bu kadar isyankar……!
Rachel daha önce hiç onunla kavga etmemiş ve her zaman son derece ölçülü davranmıştı. Gelecekteki kocasıyla bir soylu kadının alması gereken örnek bir tavır sergiliyordu; bu muhtemelen onun Prens’in nişanlısı seçilmesinin de kısmen sebebiydi…… fakat bundan dolayı, bir sorun çıkarsa sebebi Elliot’un huzursuzluğuydu.
Prens’in aklı dağıldı….. Başından beri bu kadını sevmemesinin nedenlerinden biri, onun tavrıydı. Elliot’un çevresindeki yetişkinler hâlâ onu çocuk muamelesi yapma alışkanlığını kırmamıştı. Rachel böyle davranınca, Elliot’un olgunlaşması için ne kadar çaba sarf etmesi gerektiği daha da belirginleşiyordu……
Tüm bu baskı ve karşısındaki tavır, Rachel’ın “süper kadın” edasını kıracağını düşündü, ama tek sonuç, nişanlısını cezalandırma isteğinin daha da artmasıydı.
“Artık yeter Rachel. Davranışlarını gözden geçirmen için verdiğim zaman boşa geçti.”
Elliot çenesini kaldırdı ve Sykes, Rachel’ı zindana doğru sürüklemeye başladı.
“Rachel, hayat uzun. Kendi hayatının tadını hapiste çıkar.”
Elliot’un alayına karşılık olarak Rachel’ın yüzü, ilk kez sakin ifadesinden farklılaştı. Ama bu, Elliot’un istediği aşağılama değil, alaycı bir gülüştü.
“Evet, Majesteleri. Bolca eğleneceğim ve uzun, keyifli bir hayat süreceğim.”
Aniden ortaya çıkan bu duygu, Prens’i şaşkına çevirdi; Dük’ün kızı daha önce böyle bir ifade göstermemişti…… fakat Prens, sözlerinin anlamını çözmeye çalışmadan önce Rachel, öfkeli Sykes tarafından salondan çıkarıldı.
Rachel, nişanlısının saçma teoriler ve mantıksız sözler söylemeye devam etmesini soğukkanlılıkla izledi. Bu adama karşı yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Erkeklerin zihinsel olarak çocukça tavırlarından kurtulmaları daha uzun sürer denir…… ama bu aptal, yıllar önce yetişkin olması gereken biriydi.
Rachel’ın, kendisi için hiçbir anlamı olmayan bu kadını taciz etmek istemesi tamamen saçmaydı; ayrıca bu adam tarafından azar işitmek zorunda kalması oldukça sinir bozucuydu.
Kraliyet nişanlısını eğitmek ne kadar zor olabilirdi ki?
Ve etraflarındaki insanlar, olan biteni anlamadan kahkahalarla gülüyor, adeta adalet yerini bulmuş gibi mutlu görünüyorlardı. Hepi beyinlerini kaybetmiş miydi?
Aslında Rachel, Prens Elliot ile evlenmek ya da kraliçe olmak istememişti. Bir dükün kızı olarak sadece ailesinin görevlerini yerine getiriyordu. Peki neden bu aptalı, annesiymiş gibi peşinden sürüklemek zorundaydı…..?
Rachel, başlangıçta sadece ailesel zorunlulukla bu aptal Prens’in eşi olmayı kabul etmişti ve tüm bu saçma oyunda aslında oldukça kayıtsızdı. Elliot’un söylediklerini umursamıyor, bir an önce işin bitmesini istiyordu.
Tam Rachel böyle düşünürken, “Rachel, hayat uzun. Kendi hayatının tadını hapiste çıkar.” artık poker yüzünü koruyamadı. Soğuk görünümünün yerini büyük bir gülümseme aldı; gerçek duyguları dışa vurdu.
“Evet, Majesteleri. Bolca eğleneceğim ve uzun, keyifli bir hayat süreceğim.”
Bunu yapacaktı. Bu adam, geleceğinin ne olacağını anlamıyor muydu?
Prens, bu kararı aceleyle vermiş gibi görünüyordu, ama aslında niyetleriyle ilgili haberler Rachel’a çoktan ulaşmıştı. Rachel, en azından elde ettiği bilgilerin bir kısmının yanlış olacağını düşünmüştü ama…
Görünüşe göre ona fazla güvenmişti. Her şey yolundaydı. Bu, hazırlıklarının boşa gitmeyeceği anlamına geliyordu; nişanları tamamen iptal edilmişti. Bu beklenti, Rachel’ı gülümsetmeye yetiyordu.
Rachel’ın kalbi, Sykes onu zindana götürürken bile ateş gibi yanıyordu; ama dış görünüşünü koruyordu.
Prens’in emriyle, kendisine uygulanan kraliçe eğitimini unutabilir ve rahat bir hayat sürebilirdi.
Son yıllarda kullanılmamış olan kraliyet sarayının zindanında… Rachel, gelecekteki hayatını düşünerek heyecanlanıyordu.
Artık acı veren kraliçe eğitimi yoktu. Dakikası dakikasına planlı programlar yoktu. Boş ve işe yaramaz bilgiler öğreten aile eğitmenleri yoktu, rahatsız eden sesler yoktu ve bol bol kitap okuyabileceği fırsatlar vardı. İstediği her şeyi yapabilecek, istediği zaman çay molası verebilecek ve öğlene kadar uyusa kimse kızmayacaktı.
Rachel için zindandaki yaşam, istediğini yapabileceği bir zaman dilimi olmuştu.
Ayaklarını kontrol ederek, güneşli geleceğe doğru ilerlemeye devam etti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.