“Sadece birkaç Damla Kan çalmak için plan yap. Başkalarının asla riske atmayacağı şeyleri feda et. Yapılması gereken Her Şey’i... Her Şey’i yap. Çünkü ben kim olduğumu biliyorum... Başkalar’ının doğuştan zirvede olduğu dağları tırmanmak zorunda olan biri.“
Cesed’e yaklaştı, El’i hayali kalbe uzandı.
“Daha yükseğe tırmanmak istiyorsam, vermem gerekir. Almamam, Çalmamam, Hile Yapmamam... Vermem gerekir.“ Yüzündeki ifade, kararlılığı Aşan bir azimle sertleşti. “Diğerler’i Her Şey’den Felsefe olarak bahseder. Schrodinger Şiir gibi tartışır. Ama ben... O’nu para birimi olarak anlıyorum.“
Her iki elini obsidiyen kalbe koydu ve O’nun aç kalp atışlarını hissetti.
“Ey Erken Yaratığ’ın Cesed’i, sana veriyorum... Her Şey’imin Yarısı’nı. Hayatımı, Ölüm’ümü, Varoluş’umu ve Her Şey’imi... Her Şey’imin Yarısı’nı alabilirsin. Bana Güç ver yeter!“
HUUM!
Başlangıç’ta sadece sessizlik vardı.
Bu bir Ceset’ti, Kaçınılmazlık değildi. Yanıt vermemeliydi, yanıt veremezdi, yanıt verme mekanizması yoktu.
Ve yine de...
BOOM!
Obsidiyen Işık, temel bir şeyin duyulduğunu ve kabul edildiğini gösteren şiddetle patladı.
Diviticus bunu hissettiğinde nefesini tuttu... Her Şey’inin yarısı, borçlu olduğu şeyi talep eden acımasız Yerçekimi gücüyle çekiliyordu.
Bu his, acıyı aşarak, Yokluğ’a dönüştü, sanki her An’ının, her Düşüncesi’nin, her Olasılığ’ının Yarı’sı koparılıp, hayali kalbe besleniyormuş gibiydi!
Obsidiyen ışık sütunu hem O’nu hem de cesedi yuttu, Varoluş bu kadar derin bir dönüşümü kontrol altına almaya çalışıyordu! Güç O’na akın etti... Kendi Güc’ü değil, ödünç alınmış, çalınmış, fedakarlıkla kazanılmış bir Güç. Sıradan Dükler’in sahip olduğu Güc’ü Aşıyor’du!
“Onların Yetenekler’inden Yoksun olsam da,“ Diye ilan etti, Ses’i Aynalar’ı titretmeye yetecek kadar Güçlü’ydü, “Saf azim ve Çaba’yla zirveye çıkacağım! Hediyeler’le ya da Miras’la değil, başkalarının düşünmeye bile cesaret edemeyeceği bedelleri ödemeye hazır olduğum için! Ben...“
O’nun arkasında, zafer anında fark edilmeden, ceset hareket etti.
Fazla değil... Sadece Başı hafifçe döndü, gözleri açıldı ve Ölüm’ün Silmiş olması gereken derin bir farkındalığı barındıran Gözbebekler’i ortaya çıktı.
O Gözler’in içinde, basit bir Uyanış’ın Ötesi’nde bir farkındalık gizleniyordu.
Uyuyan, bekleyen, izleyen bir İrade harekete geçmeye başlamıştı.
Ceset, Diviticus’a ilgi, açlık ya da O’nun kontrolün kendisinde olduğunu varsaymasına eğlenceyle bakıyordu.
O, O’nu daha da uyandırmak için Her Şey’inin yarısını vermişti. Ama belki de... Belki de o zaten uyanmıştı ve böyle bir fedakarlıkta bulunacak kadar çaresiz birini bekliyordu.
Fedakarlığını kontrol, ödemesini Güç’le karıştıracak birini bekliyordu.
Aynalar Binler’ce Olasılığ’ı yansıtıyordu ama hiçbiri Diviticus’un o açık gözleri fark ettiğini göstermiyordu.
Hiçbiri, onun belki de bir şeyi uyandırmadığını, sadece beslediğini fark ettiğini göstermiyordu.
Hiçbiri, O’nun gerçek bir kontrol sergilediğini mi, yoksa en tehlikeli yanılsamayı mı sergilediğini ortaya koymuyordu... Cesetler’in sadece öyle göründükleri için Öl’ü Kaldıklar’ına olan inancı.
Bu... Büyük bir kontrol, İllüzyon Yanılsaması’ydı!
—
Aşkınlık Paradoksal Katlar’dan uzakta.
Varoluş’u Aşkınlıklar’ın tanımladığı Aşkınlık Elemental Katlar’da, diğer Aşkınlıklar’ın bile kaçındığı bir bölge vardı.
Burada, Sonsuz Buzul Varoluş Çarklar’ı boşlukta dönüyordu... Bazılar’ı Katlar’ın parçaları kadar büyük, diğerleri düşünceler kadar küçüktü, hepsi de akıl almaz bir soğukluk üreten sonsuz hareket halinde donmuştu.
Sıcaklık sadece düşük değildi; Kendi Kimliğ’ini veren Sıcaklığ’ın yokluğuydu, o kadar derin bir soğuktu ki, Katlar arasındaki Boşluklar’da hayatta kalabilen Köken Venerant Varoluşlar’ı bile içeri girer girmez Ân’ında donardı.
Çarklar mekanik bir hassasiyetle dönüyordu, Buz’lu yüzeyleri hiçbir şeyi yansıtmıyordu, Işık bu kadar soğukta yansıma yaratacak kadar yavaş hareket ediyordu.
Sonra, donmuş sessizliği kesen bir obsidiyen ışık parladı... Diviticus ve cesedini yutan ışığa ürkütücü bir şekilde benziyordu. Işık aydınlatmaktan çok, her zaman orada bekleyen gerçekliğin çatlaklarını ortaya çıkardı.
Katlar’ın çinde devasa bir yırtık açıldı, kenarları, buraya bağlanmaması gereken bir yerden zorla giren bir şeyin neden olduğu özel hasarla pürüzlüydü.
Varoluşta bir Yırtık!
Yırtıkta sadece Ölüm ve Sonlar görünüyordu... sürdürülebilir veya devam ettirilebilir Her Şey’in agresif Yokluğ’u.
Çevre’nin Anlaşılmaz soğuğu bile, sanki Sıcaklık Ölüm’ünden daha temel bir Son’u fark etmişçesine, o yırtıka girmek istemiyordu.
Saniyeler, asırlarca süren bir ağırlıkla geçti.
Sonra, devasa Onsidiyen-Kızıl Gözbebekler’i yırtıkta göz açıp, kapayıncaya kadar ortaya çıktı.
Görünmüyorlardı... Göz kırpıyorlardı, sanki hep oradaymışlar gibi, sadece kapalıymışlar gibi. İçgüdüler’ini Aşan bir amaçla ilerliyorlardı, Öl’ü Şeyler’in sahip olmaması gereken Duygular gösteriyorlardı.
İlk önce şaşkınlık geldi, beklenmedik bir uyanışı ima eden türden. Sonra, korkutucu bir şekilde, sevinç... Basit bir mutluluk değil, duyumdan mahrum bırakılmış bir Şey’in yeniden hissedebildiğini keşfetmesinin derin coşkusu.
Kat Sakinler’i öldürecek, Kavramlar’ı bile kristalleştirip, parçalayacak soğuk... Bu Öl’ü Varoluş bunu harika buldu!
Çünkü soğuk hâlâ bir sıcaklıktı!
Sıcaklık hâlâ bir Varoluş’tu Ve nerede olursa olsun, Donmuş Ölüm bile Canlı’ydı!
Gözbebekler’i kararlılıkla parladı ve etraflarında bir Vücut belirdi... Ya da belki de yırtıkta ortaya çıkarak Onlar’a katıldı.
Bir Kedi, ama sadece kabusların rüya olduğu şekilde. Şekli tamamen İskelet gibiydi, kemikleri kristalize boşluktan oyulmuş gibi görünüyordu.
Omurgası’ndan Kanatlar uzanıyordu, her bir kemik tüyü Kavramlar’ı Kesebilecek kadar keskindi. Arkasında üç kuyruk sallanıyordu, her Bir’i Sıvı olmayan ama Sıvılaşmış bir Son’la damlayan zehirle kaplıydı... Dokunduğ’u her şey sadece Ölmek’le kalmayacak, geriye dönük olarak hiç yaşamamış olacaktı.
O’nun Güc’ü zayıf Dükler’i solgunlaştırırdı!
Yaratık bir kez ağzını açtı.
En yakınındaki dönen Varoluş Çarklar’ı... Binlerce yıldır dönen devasa Yapılar, O’nun ağzında kayboldu.
Yapılar değil de Lokma gibi Yutuldular!
Ürettikleri Soğuk, kapladıkları Alan, İçerdikleri Tarih, Matematik ile Ölçülemeyen Hayat... Hepsi, ona göre miyavlamak için gerekli olandan daha büyük görünmeyen Çeneler’in içinde kayboldu!
Ölümcül Beden’i, yeni bulunan Güç ve hayatla nabız gibi atıyordu, Kemikler’i biraz daha az şeffaf hâle geldi, şekli biraz daha gerçekçi oldu.
Etrafına, bunun rastgele bir ortaya çıkış değil, hesaplanmış bir varış olduğunu gösteren bir zeka ile baktı.
Duraksamadan, keşfetmeden, rastgele bir yöne doğru fırladı... Ancak bu Yaratığ’ın hiçbir Özelliğ’i rastgele bir şey yaptığını göstermiyordu.
Anlaşılmayı Aşan bir amaçla hareket etti, geride sadece bozulmuş bir Alan ve İmkansız bir tüketimin hatırası kaldı!
Not: Bu Bölüm’ü boşverin de... Güncel de Adui Ney’den bahsetti? Omniverse’den bile çok çok daha büyük bir Gezegen’den bahsetti. Belki Frekanslar’a eşdeğer. Ahahahahahahahahahaha. Siz’e soruyorum: Luo Zheng, Yang Kai, Gu Chuanse, Zhou Fan... Bu Mcler, En Güç’lü Final’deki Hâlleri’yle İnfinite Mana’daki tek bir Gezegen’i hatta Gezegen’in içindeki Şehir’i ya da Ada’yı yok edebilir mi? Daha durun yeni başlıyoruz. Yetmez, Yetmez Bu bile çok küçük kalıyor. Neden Her bir Gezegen’imiz Sonsuz Vadiler’e Eşdeğer olmasın? Ya da Ölçek 1’e Eşdeğer Her Bir Gezegen... Hayır Hayır Bu bile çok küçük. Çünkü Her Şey yeni başlıyor. Şimdi, Darısı Infınıverse’nin her bir Gezegen’ine. Sınırlar’ını kaldırdığı için bu Ân Meselesi. Bu Arada Adui’ye ne önerdim biliyor musun? Tonlarca Önerim Arasından Adui İnfinite Mana neden 12,000-14,000 Chapters sürmesin dedim. Ve bu önerim beğeni aldı. Adui gerçekten beni dinliyor. Belki İnfinite Mana 5000 Bölüm de bitecekti ama çevirmen Kardeş 7000 diye diye O’na doğru gidiyoruz. Hatta Öte’sine. Ama bu bile çok küçük kalıyor. 12,000-14,000 Chapters’e ne dersiniz? Hayâl etsenize belki de Roman’ın yarısında bile olmadığımızı. 7000.Bölüm e geldiğimizde Roman’ın sadece yarısında olduğumuzu. Hahahahaha. Hahahahaha. Ama şu bir gerçek ki: Siz’e şunun Söz’ünü veriyorum. 7000 Bölüm’ü geçecek. 12,000-14,000 Bölüm’e gelecek olursak Adui Okuyucular’ını dinliyor. Mümkün. Zaten Adui’de Roman yazmayı çok sevdiğini söylemişti. Muhtemelen, Çevirmen Kardeş lütfen dur. Yeter dediğinizi duyar gibiyim. Ben en Çok Diğer Mcler’e acıyorum. O kadar Güçleniyorsunuz Final’deki Hâller’inizle bile İnfinite Mana’nın Sıradan Bir Gezegen’ini yok edemiyorsunuz? Bunun anlamını biliyor musunuz? Ve daha 4000.Bölümde’yiz. Önümüzde gerçekten upuzun bir yol var. Çok Uzun. Çok ama Çok Uzun. Ben Siz’e bizzat söz verdim. Ne dedi bu Çevirmen Kardeş’iniz? Kardeşim Okuduğun Seri İnfinite Mana’nın Tek bir En sıradan Gezegen’inden daha büyükse bana o Seri’yi öner de okuyayım. Siz’e bunun sözünü verdim. Ve Şimdi her şey kontrolden çıkıyor. Çaktırmayın İnfinite Mana okumayanlar en güçlüsünün Luo Zheng, Yang Kai, Yan Sen falan olduğunu düşünsün. 🤫🤫🤫🤫🤫🤫
Not: Birisi İnfinite Mana’nın Kozmolojisini Baştan Sona Yazarsa ben Fazla Uzun Tutmayacağım şu anki kozmolojiyi ele alırsak Şu’nu Demek Zorunda:
Gezegen: Bu’na Sıradan Gezegen olarak bakmayın. Çoğu Seri’nin Son Kozmolojisi’nden daha büyük. Gezegen İnfinite Mana da Omniverseler’den bile çok daha büyüktür. Infıneverse de ise şu anda Kozmos Büyüklüğ’ünde Sınırlı.
Not: Hahaha. Bruh! Adui’ye başka şeyler de önermeliyim. Bu durumu daha abartalım. Mesela Adui Her Yeni Kozmolojiyi’ye geçtiğimiz de bu Yeni Kozmoloji’nin Gezegenler’i bir önceki Kozmoloji’nin büyüklüğünü anlamsızca aşsın. Sâdece bunla da sınırlı kalmayalım. Neden sınırlı kalalım? O Gezegen’in içinde bulunan Moleküler, Atom, Quark, Lepton neden Sonsuz Vadi kadar büyük olmasın?
Not: Evet, öyle bir şey istiyor ki bu Çevirmen kardeşiniz o diğer Seriler’in Son Kozmoloji’si İnfinite Mana In The Apocalypse Roman’ının Moleküller’inden bile daha küçük olsun. Hahahahahahahaha. Hahahahahahahaha. Bunu Acil önereyim. Şimdi değil de akşam öneririm. Hahahahahahahaha. Hahahahahahahaha. Diğer Seriler’e acıyorum be. Tek bir Moleküller’den bile daha küçük olacak. Tek bir Moleküller’den. Dostum akla hayale sığmıyor. O zaman İnfinite Mana’nın Kozmoloji’sini Gezegenler’den ziyade Moleküller’den başlatalım. Adui bunu sana net önereceğim. Getirirsen var ya ortalık yıkılır. Resmen Şaka Kozmoloji’sine döner buralar. Birisi İnfinite Mana’yı ölçmeye çalışsa diyeceği tek şey bu Şaka Roman’ı. Çok da öneme almaya gerek yok. 😆
Not: O zaman izninizle İnfinite Mana’nın Kozmolojisini Lepton dan başlatıyorum. Lepton, Quark ve Atom diye gitsin.
Luo Zheng: Sonunda Tonlarca Yıl Harcadım Anlamsız Büyüklükteki yeri aştım. Tek bir Moleküller’in bu kadar büyük olması da saçma, Hmm burası da neresi?
Yan Sen: Ben böyle saçma bir şey görmedim. Nasıl bir Yer’e geldik ki Molekül’ü bile bizim Son Kozmolojimizden daha büyük. Burası daha da saçma derecede büyük gözüküyor.
Yang Kai: Son Kozmolojimde bu kadar zaman harcamadım. Ve burası daha da anlamsızca daha mı büyük?
Quark’ın Vatandaş’ı: Quark’a hoş geldiniz.
Luo Zheng: Quark?
Yan Sen: Quark?
Yang Kai: Quark?
....
....
Hep bir ağızdan biz Evimize dönelim. 😆 Anladınız siz. Dostummm.... Okuyucular siz ne düşünüyorsunuz? Bir şey diyin? Okuyucular yorum yapma kabileyetini kaybetti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.