Khor, artan bir kafa karışıklığıyla etrafına bakmaya devam etti, Minik Beden’i hafifçe titriyordu, sanki Varoluş’u bile O’nun Varoluş’undan emin değildi.
Var olmaması gerektiğini söylediğinde, sözleri o kadar ağır basmıştı ki, Kıyı’nın ışığı titremeye başlamıştı.
Noah, O’nu incelerken yüzü ağırlaşmıştı.
O, çok fazla şeyi temsil ediyordu... Güc’ü önceleyen Güç, asla tatmin edilemeyecek açlık. O’nun Varoluş’u güvenli cevapları olmayan sorular ortaya çıkarmıştı.
İlk yaptığı şey, Kaçınılmazlık Tohumu’ndan ortaya çıkan şeyle hissettiği Bağ’ı kontrol etmekti.
Bu bağlantı, ikinci bir kalp atışı gibi Varoluş’u boyunca titriyordu... Sarsılmaz, Geri Döndürülemez, Mutlak.
Bu bağlantı sayesinde, Kadın’ın kafa karışıklığını, parçalanmış anılarını, kendi Varoluş’unu anlamaya çalışırkenki verdiği mücadeleyi hissedebiliyordu.
İsteseydi, bu bağ aracılığıyla İradesi’ni dayatabilir, kendi uzuvlarını kontrol ettiği gibi Kadın’ı da tamamen kontrol edebilirdi. Yine de... Kadın’ı gerçekten kontrol edemeyeceğini de hissediyordu!
Khor gibi biri söz konusu olduğunda, sarsılmaz bir bağ gerçekten sarsılmaz mıydı? İmkansız’ı kendi alanı hâline getirmiş Bir’i için?
Az önce çıktığı Arsa’da temkinli adımlar attı, her adımında olması gerekenden daha derin izler bırakıyordu, sanki Minik Beden’i Varoluş’un gerçekten taşıyamayacağı bir ağırlık taşıyormuş gibiydi.
“Ne demek var olmamalısın?“ Diye sordu Noah, zihninde dolaşan düşüncelere rağmen Ses’ini sabit tutarak.
Khor, O’na baktı ve küçülmüş Beden’inde bile Gözler’i hatırladığı gibiydi... Bir uçurum kadar derin, dibe ulaşmaktansa Sonsuz’a kadar düşmenin daha iyi olabileceğini düşündüren Derinlikler barındırıyordu.
O Gözler şimdi, tam olarak uyuşmayan Hâfıza Parçalar’ını bir araya getirmek için çabalıyordu.
“Evet, Yabancı, ben var olmamalıyım.“ Ses’inde, kafasının karışıklığına rağmen bir kesinlik vardı. “Sonuçta, Yaşayan Paradoks öyle karar verdi. Varoluş’umun Son’a ermesini istedi ve bunu gerçekleştirdi. Ben’im Olduğum, Olduğum ve Olabileceğ’im Her Şey’in Yok Edilmesi.“
BOOM!
Sözler, Noah’ın tüm Varoluş’unu titreten bir Güç’le Kıyı’da yankılandı.
“Yaşayan Paradoks mu?“ Noah’ın Ses’i, aniden anladığı için keskinleşti.
Khor, aniden başını tuttu ve sanki bunu söylemek bir şeyi tetiklemiş gibi Altın Kumlar’ın üzerine diz çöktü.
Küçük Beden’i, O’nu içermemesi gereken Şimdiki Zaman’la, Milyonlarca Yıl Öncesi’ne uzanan anıları uzlaştırmaya çalışırken titriyordu.
“Görünüşe göre Hâfızam ve Varoluş’un parçalanmış,“ Dedi, Kavramlar’ı ısırıp, geçecek kadar keskin olan dişlerini sıkarak. “Söylesene, Yabancı... Hangi Çağda’yız?
Durakladı, ifadesi daha da endişeli hâle geldi.
“Her şey... Bulanık geliyor. Benim bildiğim Varoluş’un Karmaşık olmadığı şekillerde Karmaşık. Temel Güçler çoğaldı, bölündü, uzmanlaştı. Sanki basit bir tablonun kopyalanıp, kopyalanıp, bir kütüphane hâline gelmesini izlemek gibi. Bu ne?“
Noah, bu değişimleri görmemesi gereken birine nasıl açıklayacağını düşünürken, bakışları kasvetli hâle geldi.
“Bu zaman, İlk Katlar’dan Milyonlar’ca yıl sonra,“ Dedi dikkatlice. “Günümüzde Kimse İlk Yaratıklar’ı görmedi. Onlar Mit, Efsane, İbretlik Hikayeler hâline geldi. Kimse Yaratığ’ın nerede olduğunu bilmiyor, hatta hala var olup, olmadığını bile. Yaşayan Varoluşlar biliniyor ama görülmüyor, doğrudan müdahalesi o kadar nadir ki, bazıları onların gerçek olup, olmadığından şüphe ediyor.“
Khor, kumdan yavaşça kalktı, hareketleri Fizik Kurallar’ının hâlâ hatırladığı gibi işleyip, işlemediğini test ettiğini gösteriyordu.
O’na, birçok anlam içeren hafif bir gülümsemeyle baktı.
“Erken Yaratıklar’ın Yol’undan mı yürümüyor musun? Sen, bir ibretlik Hikaye misin?“ Bakışları, farkına vararak, çevrelerini taradı. “Ve burası... Erken Örtülü Kıyı değil mi? Görünüşe göre, birileri Erken Yaratıklar hakkında bir şeyler biliyor...“
Noah, sessiz kaldı ne onayladı ne de yalanladı. Bazı gerçekleri yüksek sesle söylemek tehlikeliydi, özellikle de bu gerçekler ilk kez ortaya çıktığında var olan Varoluşlar’a
Khor’un adımları giderek, aağlamlaşırken, her hareketiyle Varoluş’una olan güveni artarken, O’nu yakından izlemişti.
“Bu da ne?“ diye sordu sonunda. “Şu anda burada olman nasıl mümkün olabilir?“
Khor, Kaçınılmazlığı’n Tohumu’nun yetiştirildiği Arsa’dan tamamen çıktı, Minik Ayaklar’ı, hissetmeyi yeniden öğrenen birinin özel dikkatiyle Altın Kumlar’a dokundu.
Erken Örtülü Kıyı’yı ilk kez doğru düzgün hissetti, farkındalığı burada gelişen imkansız Ekosistem’i kapsayacak şekilde genişledi.
Kıyı’nın Sakinler’i, merak ve içgüdüsel bir tedirginliğin karışımı olan ifadelerle O’na döndüler.
O’nun ne olduğunu anlamayan Varoluşlar bile, Temel bir Şey’in değiştiğini hissedebiliyorlardı!
Onlar’ın ilgisine, uzun süredir yalnız kaldığı için herhangi bir takdirin... Eşsiz olduğu hissiyle özel bir zevkle gülümsedi.
“O zamanlar benim Varoluş’um İmkansızlıklar’ı Norm hâline getiriyordu,“ dedi, Ses’inde hatırladığı Güc’ün ağırlığı vardı. “Bir Varoluş’un imkansız gördüğü şey, bir başkası için sadece Nefes Akmaktır. İmkansız ve Kaçınılmaz olan, genellikle aynı şeydir, sadece farklı Zamansal Konumlar’dan bakıldığında.“
Bir Ân durdu, sanki Kıyı’nın tadını çıkarıyormuş gibi.
“Ama evet, benim için bile bu yeni bir şey. Ölüm’ü anlıyordum... Yeterince sık karşılaştım. Son’a ermeyi deneyimledim... Yaşayan Paradoks bunu garantiledi. Ama geri dönüş? Kaçınılmazlığ’ın Kendisi’yle Yeniden Doğmak? Bu kimsenin hesaplarında yoktu.“
Noah’a döndü, Gözler’i Katlar’ı Aşan bir Bakış’la.
“Sana Kaçınılmazlığ’ın Tohumu’nu verdim,“ Dedi, Tekil Artikel özel bir ağırlık taşıyordu.
“Sıradan bir Tohum değil, benim kişisel olarak yetiştirdiğim bir Yohum. Elbette benim Dokumalar’ımın İplikler’ini içeriyordu... Varoluş Yol’umun bir parçası olan tüm Kaçınılmazlıklar benim izimi taşır. Ama Çökmüş Dokumalar’ımın ondan doğması...“
Gerçek bir şaşkınlıkla başını salladı.
“Ben bile şaşkınım. Sadece bir Tohum olmalıydı. Güçlü, evet. Muhteşem bir Şey’e dönüşebilecek, elbette. Ama beni Mutlak Yok Oluşum’dan Yeniden Oluşturabilecek mi? Tohumlar böyle çalışmaz. Hiçbir şey böyle çalışmaz.“
Parlak Kıyı’ya bir kez daha baktı, Kutsal Ağaçlar’ı, İmkansız Yaşamlar’la dolu Akvaryum’u, mekanik bir adanmışlıkla çalışan Bakıcılar’u gözlemledi. Gülümsemesi daha samimi, daha az yapmacık hâle geldi.
“Ama madem buradayım...“ Gözler’ini kapattı ve Kıyı’dan daha fazlasını içine çeken bir nefes aldı. “Varoluş Anlaşılmazdır ve her şeyi dengelemenin yollarını bulur. Kaostan Düzenler ortaya çıkar. Entropi’den Düzen kristalleşir. Yeterli zaman verilirse İmkansız olan Kaçınılmaz hâle gelir.“
Gözler’ini açtı, Minik Beden’ini Aşan bir kesinlikle parıldıyordu.
“Nedenini açıklayamasam bile, Yabancı... Varoluş’un tadını bir kez daha çıkaramaz mıyım?“ Küçük kollarını genişçe açarak, sadece Noah’a değil, Kıyı’ya, belki de Ötesinde’ki Varoluş’a seslendi.
“Buradakilerin önünde, Varoluş’un önünde, ben, Khor, var olduğumu ilan ediyorum. Ben varım. Açım. Devam ediyorum. Kaçınılmaz olarak geri döneceğim!“
BOOM!
Not: Önümüzdeki bir kaç bölüm içinde ne oluyoruz diyeceksiniz? Çevirmen Kardeş bu Roman nasıl 14.000 Bölüm Sürsün diyeceksiniz. Normalden bu Son Cilt olması gerekiyor diyeceksiniz.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.