Yukarı Çık




4133   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4135 


           
Bölüm 4134: Bu, Yemin Ederim! III


Ve tüm bunların ortasında...


“Henüz ölüm saatimi ilan etme, Yabancı.“


…!


WAA!


Zayıf bir ses yankılandı!


Zayıftı, ama oradaydı.


Kıyı’ya çöken sessizlik ağır ve boğucuydu.


Katlar bile akışını durdurmuş, az önce yaşananların karşısında nefesini tutmuş gibiydi.


Altın Kumlar’ın üzerinde, her Varoluş donmuş duruyordu, yüzlerinde kasvet ve şokun izleri kazınmıştı!


Tüm gözler, artık gökyüzünden süzülen narin, kırık bir tüy hâline gelmiş Khor’un küçük figürüne çevrilmişti.


Noah, vücudu yakıcı, tanıdık olmayan bir acı ile alevler içindeyken, öfkesinden doğan bir zarafetle hareket etmişti. 


Yukarı doğru uçtu, Tiran İrade’si onu yok etmeye çalışan acıyı yendi. Ona uzandı, kolları kendi acısının girdabında bir çapa gibiydi.


Elleri onu kavradığında, zayıf bir yaşam hissi, onun muazzam Varoluş’unun zayıf bir kıvılcımı ona geri döndü.


Onu kucakladı, bakışları parçalanmış yıldız ışığı ve obsidiyen parçalarından yapılmış gibi görünen delik deşik vücudunu taradı. Bir zamanlar çok canlı olan Cildi, artık sayısız yaranın bulunduğu soluk, ıssız bir tuval gibiydi.


Gözlerine baktı ve orada, bilincinin parçalanmış hâli arasında, zayıf bir gülümseme gördü.


“Henüz gitmeyeceğim, Yabancı,“ diye fısıldadı, Ses’i eski gücünün kırılgan bir yankısı gibiydi. “Varoluş’un adaletsiz olduğunu söylemiştim, sadece bu noktayı vurgulamak için bu kadar çabuk bir örnek olarak kullanılacağımı beklemiyordum.“


Sözler’i zayıf olsa da, eski bilgeliğinin tanıdık ağırlığını taşıyordu.


On’a sıkıca sarıldı, Varoluş’unu saran sürekli, yakıcı acıyı görmezden geldi - Sanki Ruh’u, hiç tanışmadığı bir Varoluş’un canavarca merakını tatmin etmek için ateşe verilmiş gibi hissettiren bir acı idi. 


Gözler’i, İlkel ve dizginlenmemiş bir öfkeyle dolu olarak gökyüzüne baktı ve başka hiçbir şeyin aşağı inemeyeceğini onayladı!


Bakışlarındaki Zulüm Fiziksel bir güçtü, tek bir boş hareketle onu bu yakıcı ıstırap hâline getiren düşmana karşı sessiz bir intikam sözüydü.


Kollarında, Khor’un sesi, hâlâ zayıf olsa da, tekrar yankılandı. “O Otorite, o saldırı, Gilgamesh’in sayısız yıl önce, senin Verdant Eternia Kabilesi’nden ayrılmandan sonra, Erken Katlar’da bıraktığı, Bilinçli bir Otorite Demet’iydi. Artık gerçek bir bilince sahip değildi ve onunla artık hiçbir bağlantısı yoktu, ve O, zaman döngülerinden sonra nihayet hedefini bulduğunu bile bilmiyordu. Sen ve Sen’in Erken Kıyın ... Güvende olmalısınız, Yabancı.“


...!


Konuşmaya devam etti, sesi sönmekte olan bir köz gibi gidip, geliyordu. “Az önce geri döndüm, Gilgamesh’in Otorite’si gibi kimlik ve amaçla dolu bir Şey’i Yutmak, Varoluş’umun daha önce tam olarak içeremediği bir şeyi içime çekmek gibiydi. Acı vericiydi, ama Varoluş’um stabilize olduktan sonra, Açlığ’ım Yuttuğ’um Şey’i sindirecek ve eskisinden daha büyük olacağım. Varoluş adil değil, evet, ama tüm bu zorluklar da fırsatların önünü açacaktır. Bu benim olacak. Sen’in için... O Otorite’nin bir kısmı hâlâ sana dokunuyor ve Varoluş’unu Büyük Ölçü’de Sınırlıyor, ama o bile... Bir fırsat olabilir. O acıyı fırsata çevirmenin yolunu bulman gerekiyor.“


Onu kendine yakın tuttu, gözleri korkunç bir kararlılıkla parlıyordu!


Etraflarında, diğerleri yavaşça hareketlenmeye başladı, şokları yerini az önce olanların farkına varmaya bıraktı.


Noah ve Khor’un etrafında toplandılar, sessiz, kederli koruyucuların oluşturduğu bir çember!


Khor, onların ciddi yüzlerini görünce, hafifçe gülümsedi.


“Neden cenaze töreni varmış gibi toplanıyorsunuz? Gidin ve işlerinize dönün.“


“...“


Büyük bir sessizlik kaldı.


Bir zamanlar çok canlı olan Kıyı, ortak bir dehşetle ışığı sönmüş, sessizleşmiş gibiydi.


O anda, göz kamaştırıcı Beyaz bir Işık’la örtülü bir figür kalabalığın içinden geçti.


Alnı hâlâ yaralı olan Sigrid, Düzen’in Göz’ü parlak, soğuk bir Işık’la titreşirken, Khor’un yanına diz çöktü.


Bakışları sabit ve sarsılmazdı ve konuşurken, Ses’i Temel bir Yasa’nın ağırlığını taşıyordu. “Arzuladığın şeyi sindiremeden önce Varoluş’unu dengelemeye çalışıyorsan... O zaman ben sana bu Denge’yi sağlayacağım. Bunu yapamazsam, ben gerçekten Düzen miyim?“


BOOM!


Sigrid’in Alnında’ki Göz’den, Saf, Mutlak Düzen’in bir Işın’ı olan korkunç bir Beyaz Işık fışkırdı.


Bu Işık, Khor’u parlaklığıyla kapladı, Yaşayan Düzen’in Dokumalar’ı, var olan en eski Kaçınılmazlıklar’dan Bir’ini gerçek ve tam anlamıyla sardı.


Sigrid’in sesi, Varoluş’un Kendisi’nin itaat edeceği bir emir olarak yankılandı. “Düzenli ol. İstikrarlı ol!“


Parlak ışık, zafere giden yolu açtı.


Khor’un vücudu aydınlandı, üzerindeki sayısız yara kayboldu ve Vücud’u Saf, Obsidiyen Işık dalgalarıyla parlamaya başladı.


İyileşme ve Yeniden Oluşum Sürec’i başlamıştı, Kaos’a dayatılan Düzen’in Güc’ünün bir kanıtı olarak.


Khor’un bedeni, artık Obsidiyen Işık’la kaplı bir Koza’da süzülürken, iyileşmeye başladı.


Kafasını salladı, dudaklarından yumuşak, yorgun bir iç çekiş kaçtı.


Sigrid ve Noah’a baktı, Ses’i kırılgan bir fısıltıydı: “Ağır bir şey olduğunda, onu kazanca çevirin ve ilerlemeye devam edin. Benim Varoluş’um şu anda Açlığ’ı sindiriyor ve ilerliyor, peki ya Sizler?“


Noah, onun sözlerini dinledi, Lanet’in yakıcı acısı ona sürekli olarak çaresizliğini hatırlatıyordu.


Khor’a, onun için çok şeyden vazgeçen küçük figüre baktı ve Gözler’i derin, zorba bir öfkeyle parladı!


Bakışları, onun için her şeyi riske atan diğerlerine, halkına, ailesine kaydı.


“Gilgamesh’i tanımıyorum,“ Diye haykırdı Noah, Sözler’i tüm Varoluş’a karşı korkutucu, heybetli bir bildiri gibiydi.


“Gilgamesh’in hayatta mı yoksa ölü mü olduğunu bilmiyorum. Ama hayatta olsun, Öl’ü olsun, Kendi Varoluş’um üzerine yemin ederim ki, İlk Lider Gilgamesh’in Varoluş’unu yıkacak olan Varoluş ben olacağım! Bu... Bir sözdür!“


BOOM!


Kendi Varoluş’u üzerine Yemin Ediyormuşçası’na konuştu ve etrafındaki tüm Varoluşlar onu dinledi.


Khor onu duydu. Orada bulunan diğer herkes onu duydu. Söz, intikam ve öfkenin fiziksel ağırlığıyla Kıyı’da asılı kaldı.


Noah, onu savunmak için ayağa kalkanlara dönüp, baktığında, bakışları parlak kalmıştı.


Gözler’i, öfkeli bakışını gören Anne’si Amelia Osmont’a takıldı. Anne’si, ona sakinleşmesini söylemedi, sadece şefkatle iç geçirdi.


Bunun yerine, O’nun öfkesine denk bir şiddetle başını salladı, Gözler’i Zalim bir öfkeyle parlıyordu.


Noah da karşılık olarak başını salladı. Sözünü tutacaktı.


Ozymandias’ın hâlâ karmaşık bir şekilde bağlı olduğu Maymun’un Cesed’ine doğru yürümeye başladı.


Gözler’ini kapattı ve Varoluş’u boyunca yayılan acımasız, yakıcı Lanet’in uğultusunu hissetti, Gilgamesh’in Güc’ünü sürekli hatırlatan bir uğultu.


Bir Lanet mi? Varoluş’u üzerine mi? Gözler’i Zalim bir ışıkla parladı.


Buna tahammül edemezdi. Varoluş Adaletsiz miydi? Tamam! Varoluş’a ne kadar Adaletsiz olabileceğini gösterecekti![Not: Ne diyeceğimi bilemiyorum.]


Ozymandias’ın önünde dururken, vücudunda daha önce hiç olmadığı kadar Zorba dalgalar yükseldi.


Diğer benliğiyle göz göze geldi, sesi alçak ve tehlikeli bir hırıltıydı. “Beni bağlayan Kısıtlamalar’a Açlık Duy. Yut... İlk Lider’in bu sefil Lanet’ini!“


HUUM!


Kendi Dokumalar’ını kullanarak, üzerine konulan Lanet’i bozacaktı, O’nu alçaltmaya çalışan Varoluş’a karşı bir başkaldırı Eylem’i olarak.


Orada dururken, Vücud’u yanarken,nkorkunç bir kararlılıkla doldu, Ozymandias’ın binlerce Dokunaç’ı O’nu çevreledi, Efendisi’nin İradesi“ne itaat etmeye hevesliydiler!


Adui


Yaratıcının Düşünceler’i. 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


4133   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4135