Yukarı Çık




4293   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4295 

           
Bölüm 4294: Yol Nedir? IV


Varoluş’un Yol’u.


Yaşam’ın Yol’u!


Bazıları, iyi yaşamın akıl ve ahlaki ilkelerle yönlendirilen, bilgi ve kendini geliştirme arayışıyla elde edilen bir yaşam olduğunu söyler.


Diğerleri ise, akıl kullanarak, tepkileri kontrol etmek ve amaçlarla uyum sağlamak, değiştirilemeyenleri kabul etmek ve şimdiki anda mutluluk bulmak suretiyle zorlukların üstesinden gelinmesi gerektiğini söyler!


Değiştirilemeyenleri kabul edin.


Yine diğerleri ise Yaşam’ın Yol’u... Kader’in sevgisi olduğunu söyler.


Acı ve zorluklar da dahil olmak üzere, hayatında olan her şeyi bütünün gerekli bir parçası olarak sevmek.


Ancak Varoluş’un Yaşam Yol’unu, Varoluş Yol’unu gerçekten bulabilmesi için... Kozmolojiler’i nasıl anladığınıza dair bir çerçeve geliştirmesi, ardından bu çerçeveye dayalı olarak Yaşam seçimleri yapması ve yeni bilgilere ve içgörülere açık olması gerekir!


Bazıları, Varoluş’un Yol’unu bulup, mükemmelleştirmesinin yolunun bu olduğunu söyler... Kim bilir, haklı mıydılar, haksız mıydılar!


En Erken Katlar’da.


Matematiğ’in keşfedilip keşfedilmediğini tartışan aynı parlak Kat Sakinler’i, kendilerini Dünyalar’ının uzak gökyüzüne bakarken buldular.


Gece, mükemmel, derin bir siyahtı, yıldızları şiddetli, neredeyse çaresiz bir ışıkla parlatacak kadar mutlak bir Hiçliğ’in Tuval’iydi.


Yıldızlar, siyah kadife üzerine dökülmüş elmaslar gibi boşluğa dağılmıştı, uzak, soğuk ve güzeldi, her biri onun sadece uzanabileceği, ama asla Kavrayamayacağ’ı bir Dünya’nın vaadiydi.


Bir iç çekiş kaçtı dudaklarından, serin gece havasında küçük bir sis bulutu gibiydi. 


“Yalnız mıyız?“ diye fısıldadı ilgisiz yıldızlara. “Bütün bu enginlikte, bu görkemli, korkutucu ve Güzel Varoluş Genişliğ’inde... Ben, gerçekten boş bir salona bağıran yalnız bir ses miyim? Bu olamaz. Sayılar, Olasılıklar... Hepsi başka Varoluşlar olması gerektiğini haykırıyor. Orada Sayısız şey olmalı. Merak eden başka zihinler, gören başka gözler, uzanıp, bu büyük, sessiz gizemin yüzüne dokunmaya çalışan başka eller.“


O, bir Bilim Adam’ı idi ve Olasılıklar’la doluyken, zarif, inkar edilemez mantığına olan inancıyla, ikna edici bir şekilde konuştu!


Ama her zamanki gibi, önceki yüzlerce gece gibi, gece gökyüzü sakinliğini korudu.


Hiçbir şey değişmedi. Yıldızlar cevap vermedi.


O döndü, kendi Küçük Vararlığ’nın tanıdık ağırlığı omuzlarına geri yerleşti ve Planetarium’un sıcak, tanıdık ışığına doğru yürümeye başladı.


Ancak döndüğü anda geri sıçradı, kalbi göğsünde çılgınca, dehşetle atıyordu.


Arkasında... Üç Başlıklı Kadın vardı. Yüzlerini göremiyordu. O kadar derin, o kadar mutlak bir karanlık içindeydiler ki, gözlerini kırpıp, kısarak, baktığında bile bu perdeyi delip, geçemiyordu.


Onların Şekli, sanki Fizik Kanunlar’ı onların huzurunda bir adım geri çekilmiş gibi, onu boğucu ve rahatsız hissettiren bir hava yaratıyordu.


Ama o Zeki bir zihne sahipti ve korku, Analiz edilmesi gereken başka bir değişkendi. Onlara sakin bir şekilde, imkansızın karşısında sabit, Bilimsel bir sorgulama tonuyla sordu: “Kimsiniz? Ve burada ne yapıyorsunuz?“


Onların cevabı imkansız, korkunç bir güzellikteydi. Üç farklı sesle, mükemmel bir uyum içinde konuştular... Biri tiz ve melodik, biri düşük ve yankılı, biri kuru, akademik bir fısıltı... Hepsi aynı anda, aynı kelimeleri söylüyorlardı!


Ses, kulaklara bal gibi geliyordu, sormayı bile düşünmediği soruların cevaplarını vaat eden tatlı, baştan çıkarıcı bir melodi.


“Biz... BU Dokumacılar’ız.“


...!


BU Dokumacılar!


Parlak Zekalı Bilim İnsan’ı bunu duydu ve gözlerini kırptı. Sonra, yavaş ve dikkatli bir hareketle cebine uzandı ve telefonunu çıkardı. Kadınlardan uzaklaştı, başparmağıyla numarayı çevirmeye başlamıştı bile.


“Tamam,“ dedi, sesi sakindi, ama yeni, keskin bir pratiklik vardı. “Bir saniye bekleyin. Güvenliği çağırıyorum.“


...!


Ancak telefonu kulağına dayadığında, Telefon’un bozuk olduğunu fark etti. Sadece şarjı bitmiş değil, tamamen, Kavramsal olarak çalışmaz haldeydi.


Ve daha da korkunç olanı, etrafına baktığında, az önce yanında olan tanıdık ağaçları bulamamıştı.


Bu bölgenin tamamı, onun rahat, öngörülebilir Dünya’sı, artık izole ve karanlıktı, sadece geniş, sessiz gece gökyüzü görünüyordu.


İçinde, nefret ettiği, ürpertici, mantıksız bir korku yükselmeye başlamıştı. 


“Bu da ne?“ diye sordu, sesi artık biraz daha titriyordu. “Kimsiniz siz?“


Ancak o anda üç kadın tekrar konuştu, senkronize sesleri nazik, neredeyse azarlayıcı bir soruydu. “Her gece yıldızlara uzanıyorsun. Neden bir adım atıp, onları kendi gözlerinle görmüyorsun?“


Parlak Bilim İnsan’ı, şimdi geri adım atmış olsa da, özünde hâlâ bir Bilim adamıydı ve bir anda sinirlenmeye başlamıştı. 


“Birincisi,“ diye başladı, sesi keskin, öğüt veren bir tonda, “sadece ’bir adım atıp’ yıldızlara ulaşmak imkansız. Mesafeler Astronomik. En Yakın’ı Işık Yıl’ı uzaklıkta. Ve bunu yapabilsem bile, ikinci olarak, Uzay’ın Vakum’unda İnsan Vücud’una ne olacağını biliyor musunuz? Atmosferik Basınç Eksikliğ’i, Kanımdaki Nitroje’nin Kabarcıklar oluşturmasına neden olur, bu durum Ebullizm olarak bilinir. Akciğerler’im patlar. Dilimdeki ve Gözlerimdeki nem buharlaşır. Aniden Donar ve aynı anda Radyasyon’a maruz kalırım. Bu çok tatsız ve çok kesin bir ölüm olur.“[Not: Yeni bilgiler hayırlı uğurlu olsun.]


…!


Dokumacılar, onun ayrıntılı, Bilimsel ve tamamen doğru Analiz’ini sakin bir şekilde dinlediler.


Başlarını salladılar, yavaş, senkronize bir hareketle, bu hareket herhangi bir tehditten daha rahatsız ediciydi. “Hiç Uzay’a çıkmak için bir adım atmayı denedin mi?“ diye sordular, sesleri nazik ve ısrarcı bir dürtü gibiydi.


“Uzay’da hayatta kalıp, kalamayacağını hiç test ettin mi? Denemeden nasıl bilebilirsin ki?“


…!


Bu sorular karşısında, Bilim İnsan’ı yeni bir rahatsızlık dalgası hissettiler. “Ne demek denemeden nasıl bilebilirim? Ne olacağını çok iyi biliyorum. Bilim bana ne olacağını söylüyor. Dünya’nın işleyişi, Doğa’nın işleyişi bana ne olacağını söylüyor.“


…!


Yol.


Bunu söylediği anda, BU Dokumacılar konuştu, birleşik sesleri artık yeni ve derin bir ağırlık taşıyordu.


“Bütün bunlar... Sadece başkalarının doğanın ne olduğuna karar verdikleri şeyler. Sen farklısın. Senin Varoluş Yol’un özel, diğerlerine kıyasla benzersiz. Gerçeklik olarak bilinen şey, senin için Gerçek Olmayabilir. O’nu Bükebilir ve Değiştirebilirsin. Ya da Varoluş’u. Her neyse. Bir adım atabilir ve o tek adımla gerçekten Uzay’a çıkabilirsin. Doğa’nın yanlış olduğuna karar verebilirsin. Uzay’da olduğunda, sadece hayatta kalabilir ve nefes almaya karar verdiğin şeyi soluyabilirsin. Kalbin atmaya devam edecek, ciğerlerin çalışmaya devam edecek. Bunun senin Yol’un olduğuna karar verebilirsin. Senin doğan. Neden... Denemiyorsun?“


…!


Neden denemiyor? Zeki Bilim İnsan’ı, bu Kadınlar’dan, unutulmuş, aydınlanmamış bir çağdan kalma cadılar veya büyücüler gibi davranmaya çalışan bu şarlatanlardan bıkmıştı.


Bilim tek gerçekti. Mantık tek yoldu.


Bu yüzden, onları uzaklaştırmak, iddialarının saçmalığını kanıtlamak için, derin, yorgun bir küçümsemeyle iç geçirdi.


“Tamam,“ dedi. “İşte başlıyorum. Bir adım atıyorum. Ve Uzay’da, Virgo Yıldız Kümesi’nin önünde görüneceğim... Ne dersiniz?“


Üç kapüşonlu figüre son bir kez öfkeyle baktıktan sonra, Zeki Bilim İnsan’ı tek bir adım attı.


Ve...


WAP!


Üç kapüşonlu kadının önünde ortadan kayboldu!


Birbirlerine baktılar ve yüzlerinin altındaki derin, aşılmaz peçelerin altında, ince bir gülümseme belirdi. Ürkütücü bir eşzamanlılıkla konuştular, sesleri sessiz, korkunç ve kesin bir hüküm gibiydi.


“Şimdi... Yaratığ’a karşı kullanılan temel silahlardan biri devreye girdi...“


...!



Not: Bir şey anladınız mı? 😂. Neyse Adui gene önemli bilgi verdi öğrenmeye bakın siz. 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

4293   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4295