Yukarı Çık




4492   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 4493: Seni Kutsal Şey’e Saygısız Vahşi! II


Bu, gerçekten işe yaradı mı?


Noah, imkansızın önünde gerçekleşmesini izlerken, gözleri parıldıyordu.


Bu, Medeniyet’in Merceğ’inden bir Ânlık Analiz’le yapılan, riskli bir kumar gibiydi. Aethon’a bakmış ve Varoluş’un özündeki gerçeği görmek için Magma ve Fırtına’nın Katmanlar’ını soyup, çıkarmıştı. Bulduğu şey basit ve derindi. Aethon, gururundan çok halkını önemsiyordu.


Bu, gerçekten mantıklı olan İlk düşman mıydı?


Noah, Mavi-Altın Kar Taneler’inin, Yabancı bir Cennet’ten inen kutsamalar gibi Elemental Lejyon’un derisine yerleşmesini izledi. Onların saygıyla gözlerini kapatmalarını izledi. Onların, Elemental Üstünlüğ’ünün maskesini mükemmel bir inançla takan Mana ve Açlığ’ın Medeniyet Otoritesi’ne, Primus Manası’na saygılarını sunmalarını izledi.


Onlar kabul ettikleri anda, onun Varoluş’u sarsıldı.


Bu, bir tökezleme ya da yanlış adım değildi, sanki Varoluş’unun Sınırlar’ı aniden daha önce ona ait olmayan bir bölgeyi kapsayacak şekilde genişlemiş gibiydi.


Derin bir büyüklük hissi onu sardı, bu his onun iliğinde titreşti ve kemiklerinde yankılandı. Doğru seçimi yapmıştı!


Noah, her konuda farklı açıları tartışır ve karşılıklı ödünleri hesaplardı. Her Eylem, Varoluş’la yapılan bir işlemdi. Aethon’u bağışlamak, On Binler’ce Sekstilyon düzeyindeki Varoluş’tan hemen elde edilecek olan Ganimet’ten vazgeçmek, Geleneksel Ânlamda Fetih ve Tüketim’le elde edilecek Hasad’ı Biçilmemiş olarak bırakmak anlamına geliyordu.


Ama bu enginlik kemiklerine yerleşip, bilincine yayıldıkça, bu takasın sadece adil olmadığını anladı.


Bu, büyük bir soygundu.


Çünkü gözlerinin önüne gelen görüntüler basit bir deneyim ya da Ganimet değildi, şiddet yoluyla elde edilen sıradan bir Güç Birikim’i de değildi.


Bunlar ihtişamdı.


>Anlaşılmaz eylem onaylandı.>


>Varoluş Yol’unda daha da ilerledin.>


>Mana Yol’unub benzersiz Özelliğ’ini aktif olarak kullandın.>


>Analiz: Mana mevcuttur ve her yere yayılmıştır. Mana, Temel Otorite, Sayısız Dokuma’nın temel Yapı Taş’ıdır. Mana’nın Katalizör’ü olmadan ateş yanmaz, buz donmaz, toprak sertleşmez.>


>Mana’nın Otorite’nin En Üstün Formu olduğunu kanıtlayarak, şunu başlattınız:>


>MANA’NIN MEDENİYET’İ İŞGAL’İ.>


>Hedef: Elementler’in İlkel Medeniyet’i.>


>Durum: Bu Medeniyet’in Temeller’ine hak iddia ettin.>


>Saygı gösteren Varoluşlar’ın sayısı bütüne göre azdır, ancak onların kabulü Kavramsal bir ihlali temsil eder. İlkel Medeniyet’in büyüklüğünü ve Hasad’ını Doğrudan Emmek için bir yol açtın.>


Noah sözleri okudu ve gözleri yoğun bir yoğunlukla parladı.


Etrafında, Mavi-Altın kar fırtınası amacında çılgınca ciddi hâle geldi. Daha Hızlı dönüyordu, kar taneleri biriken Otorite’yle ağırlaşıyor ve Savaş Alan’ını Mutlak Mana Üstünlüğü’nün Egemenlik Alan’ına dönüştürüyordu.


O anda hissetti, korkunç bir Hasat akını, onu güçle boğmakla tehdit eden Göksel bir Deniz’in Sonsuz Dalgalar’ı gibi Varoluş’una doğru çöküyordu.


>Kusursuz Hasat İniyor.>


>Kaynak: Medeniyet İstila’sı.>


>Hedef: Elementlerin İlkel Medeniyet’i. >


>İddia edilen Hasat başladı. Bu Güc’ün yoğunluğu, önceki Tüm Hasatlar’ı Aşıyor.>


>Element Medeniyet’inin Temeller’i, Tezgâh’ın Çok Ötesi’ne Uzanıyor.>


> Ve Tezgâh’ın içinde kendini daha da büyük bir şekilde ifade ediyor. Siz bütünün içinden Emiyorsu’nuz.>


>Mana ve Açlığ’ın İlkel Medeniyet’i altında, yeni bir özellik ortaya çıktı: Mana ve Açlığ’ın Türev Medeniyetler’i.>


>Artık şunu yürürlüğe koyabilirsiniz: Mana’nın Parlaklığı altında Elemental’in Türev Medeniyet’i.>


...!


Vay canına.


Ne?


Noah, anlayışından geçen sonuçları işlerken, Zihni Hız’la çalışıyordu.


Türev Medeniyet’i mi?


O, bu Güc’ün yalnızca BU Yaratığ’a ait olduğunu, yalnızca Varoluş’un İlkel Medeniyet’inin, Boş Varoluş Yol’u veya Çaba Medeniyet’i gibi Türevler üretebileceğini düşünmüştü. Bunlar, Varoluşsal Otorite’nin Mutlak Zirvesi’ne ayrılmış ayrıcalıklardı. Ama şimdi... Kendi Medeniyet’i bunu yapabilir miydi?


Çünkü Mana temeldir. Çünkü Mana her yerdedir. Çünkü Primus Mana’nın herhangi bir Element’e dönüşebileceğini kanıtlamıştı!


Oh!


Hasad’ın, kıtaların çarpışmasıyla Mimar’ın Surlar’ına çarptığını hissetti. Medeniyet’inin duvarları her geçen ân daha kalın, Daha Yüksek ve Daha Mutlak hâle geliyordu. Rakip bir İlkel Güc’ün Temel’ini Yiyor ve O’nu kendi sokaklarını döşemek, kendi anıtlarını inşa etmek, kendi yükselişini beslemek için kullanıyordu!


Bu, derin ve görkemli bir değişimin yaşandığı bir Ândı. Tarih’in sayfalarına geçecek bir zaferdi! Tabii, bu Tarih ne kadar kısa olursa olsun.


Ama seçimlerin her zaman tepkileri vardır.


Her eylem, kasıtlı olsun ya da olmasın, hoş karşılansın ya da korkulsun, eşit ve zıt bir tepki doğurur.


Noah, Kavrayan Parmaklar’ıyla Birincil Medeniyet’in temellerine uzanmış ve onu bir hırsızın cesaretiyle sarsmıştı.



Ve elbette o evin sahibi bunu fark etmişti.


Bu, yatak odasının kapısını açıp, başkasının karısını oradan almak gibiydi... Elbette bunu yaparken, seni göreceklerdi!


“Seni Kutsal Şey’e Saygısız, Lanet Olası Vahşi.“


BOOM!


Ses derin, korkutucu ve mutlak bir sesiydi.


Havadan ya da herhangi bir Fiziksel kaynaktan değil, öfkeyle titreyen Atomlar’ın kendisinden geliyordu.


“Bu ne cüret?“


...!


O anda her şey dondu.


O anda her şey dondu.


Kar, düşerken, durdu. Rüzgar, sanki görünmez bir bıçakla kesilmiş gibi ulumayı kesti.


Varoluş’un Kendi’si, Uzay ve Zaman’da bu tek noktaya aniden odaklanan dikkatin ağırlığı altında titremişti. 


DUM. DUM. DUM.


Davullar korkunç bir ritimle çalmaya başladı. Deriden ve Tahta’san yapılmış Davullar değil, Donmuş Ateş ve Elemental Boşluklar’dan yapılmış Davullar, Varoluş’un Kendisi’nin Temeller’inden Dövülmüş Enstrümanlar. Bir senfoni Savaş Alan’ına yayılmaya başladı, Gözlemlenebilir Varoluş’un her frekansında, tek bir kelimeyi haykıran yükselen bir kreşendo ortaya çıkmıştı. 


ELEMENTAL!


ELEMENTAL!


ELEMENTAL!


Farkına vardığında, gözlerini kocaman açtı.


Aethon’un ve karda diz çökmüş boyun eğmiş Lejyon’un Ötesi’ne baktı. Arkaya, henüz saygı göstermeyen, belirsizlikleri nedeniyle tarafsız kalan, uzaklarda dağılmış Elemental Medeniyet’i üyelerine baktı.


Gözleri Kızıl-Altın ışıkla parladı.


Işığın parlaklığı, göz çukurlarından yoğun bir şekilde yayıldı ve onların bireyselliklerini ve seçimlerini yok eden bir yoğunlukla göz çukurlarından parladı. Artık kendi kararlarını veren bağımsız askerler değillerdi, Varoluşlar’ı bunu kaldıramayacağı ve şok edici bir şekilde vücutlarını eritmeye başladığı için, çok daha büyük ve çok daha korkunç bir şeyin boş kaplarıydılar. Korkunç bir bilinç üzerlerine çöküyordu. Bu bilinç, Mabed’in Dokusu’na acımasız bir kaçınılmazlıkla giriyor, Mesafe ve Boyut Engeller’ini sanki bu Kavramlar sadece Kibar önerilermiş gibi yırtıp, geçiyordu.


Gürleyen ses artık ağızlarından çıkıyordu, mükemmel ve korkunç bir senkronizasyonla konuşuyordu, bu da bedenleri parçalanırken, bile kelimelerin savaş alanında yankılanıp, çoğalmasına neden oluyordu. Bu Varoluş umursamıyordu.


Tıpkı Noah ve Khor onu çökertmek üzereyken, BU Yaşayan Paradoks’un Kaplar’ını korumak için indiği gibi.


BU Yaşayan Elemental... İnmeye çalışıyordu.


Diğerlerinden farklı olarak, o buraya oyun ya da Felsefi bir tartışma için gelmemişti.


O’nun Medeniyeti, O’nun Temel’i, yeni yetme bir hırsız tarafından işgal edilmişti. Bir hırsız kasasına girmiş ve hazineden aktif olarak çalıyordu, ve o da suçluyu suçüstü yakalamak ve bu cüretkarlığa bir ders vermek için gelmişti! Noah’ın bakışları, tehlikeli bir şeye dönüşen şiddet ve öfkeyle parladı.


O, iniş yapan Varoluş’un önünde korkmadı.


Özür dilemedi, açıklama yapmaya çalışmadı veya merhamet dilenmedi.


Hazırlandı. Anlaşılmaz Bir Fırsat, Cennet’in Kapı’sı gibi onun önünde açılmıştı.


Ve aynı derecede tehlikeli bir durum da bununla karşılaşmak için inmişti!

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

4492   Önceki Bölüm