Yukarı Çık




38   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   40 

           
39.Bölüm: 9.Kısım – Bilge Güneş Balığı (3)



   [Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’, nasıl bir sahtekârlık yaptığını merak ediyor.]

   [Takımyıldızları 200 jeton sponsor oldu.]

Taş kağıt makasın kazananı hemen belli oldu.
Lee Gilyoung’un yüzü hafifçe kızarmıştı, Jung Heewon ise memnun görünüyordu.

Lee Jihye ise çökmüş bir halde yere oturdu.

    “…Bu saçmalık!”

Ne yazık ki Lee Gilyoung’un aklını okuyamıyordum, bu yüzden iki ampul ona gitti.

   “Şey… bana vermek zorunda değilsin…”

   “Al.“

Sevimliydi. Gilyoung’un başını okşadım.

Ayrıca Jung Heewon da iki Dayanıklılık Artırıcı Ampul kazandı.

Heewon gülümseyerek aldı.

   “Teşekkür ederim. Dayanıklılığımla bu zamana kadar çok zorlanmıştım.”

Ampul alamayan tek kişi Lee Jihye’ydi.

   “Nasıl olur da 20 oyunun 18’ini kazanırsın? Hile mi yaptın?”

   “Sadece taş kağıt makasta iyiyim.”

   “Gerçekten böyle mi yapacaksın? Bir tanecik bile veremez misin…”

   “Senin Yoo Joonghyuk’un var ya.”

Lee Jihye’nin mızmızlanmalarını görmezden gelip ampulleri topladım.

Bu sırada Jung Heewon, homurdanan Lee Jihye’nin omzunu sıvazlayıp parıldayan kılıcına bakarak konuştu.

   “Canım benim, dünya adil olmalı.”

       * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Dudududu.

Helikopterin pervanelerinin sesi duyuldu. Lee Gilyoung uzaktaki dinozor adasına bakarak sordu.

   “Hyung, bunu bir sonraki kata götüremiyor muyum?”

Büyük peygamberdevesi Lee Gilyoung’un kucağında oturmuş, onunla konuşuyordu. Peygamberdevesi, antenlerini Lee Gilyoung’un çenesine sürttü.

   “Maalesef götüremezsin.”

Lee Gilyoung üzgün bir ifadeyle peygamberdevesine sarıldı.

   “...Kendine iyi bak, Titano.”

Kıııık.

Ona şimdiden bir isim bile vermişti.

Ne yazık ki Sinema Zindanı’nda yaratılan canavarlar başka bir kata taşınamıyordu. Ancak eşyalar diğer katlara götürülebilirdi. Örneğin, bende stat artıran ampuller ve şu anda elimde tuttuğum eşya vardı.

   [Tiran T-Rex’in DNA Ampulü]

Altın renkli ampul, bu filmi seçmemin en etkili nedeniydi. İçildiğinde tüm statları 30 dakika boyunca 10 seviye artıran bir eşyaydı. Sinema Zindan’ı dışında kullanılamaması gibi bir dezavantajı olmasına rağmen, zindanın son katını bu eşya olmadan geçmek imkânsızdı. Özellikle de Yoo Joonghyuk düşündüğüm en kötü durumda ise.

Lee Gilyoung’un serbest bıraktığı peygamberdevesi havaya doğru uçtu ve karanlık gökyüzü çökmeye başladı.

   [İlk ‘Kapanış Jenereği’ne ulaşıldı.]

   [Oyuncular: Kim Dokja, Jung Heewon, Lee Jihye, Lee Gilyoung.]

   [Ödül olarak 500 jeton kazandın.]

Bir baş dönmesi hissettim ve yeniden zemin kata döndük.

Kaçtıktan sonra, duvara asılı film posteri yırtılmıştı. Bu güvenle tamamladığımızın kanıtıydı. Lee Jihye şikâyet ediyordu.

   “Birkaç kat daha böyle mi geçeceğiz?”

   “Yoo Joonghyuk çoğunu çoktan bitirmiştir, düşündüğünden daha hızlı olacak.”

Yürüyen merdivenden ikinci kata doğru yöneldik. İkinci kattan itibaren salon, dar ve kapalı alanlarıyla alışıldık bir sinemaya benzemeye başlamıştı.

   “Bir değişiklik yok mu?”

Ne kadar beklesek de ikinci kattaki ortam değişmedi. Ne kamera görünüyordu ne de gösterim başladı. Daha dikkatli bakınca ikinci kattaki tüm posterlerin yırtılmış olduğunu gördük.

Lee Jihye bir şey fark etmiş gibiydi.

   “Sadece sağlam olan posterler mi filme dönüşüyor yani?”

Yırtılan posterlere tek tek baktım.

Guillermo del Toro’nun yönettiği Pacific Rim… dev robotların dövüştüğü film, ha? Yazık. Poster sağlam olsaydı, Sertleştirilmiş Eldivenler ödülünü alabilirdim.

Christopher Nolan’ın yönettiği Inception… bunun yırtılmış olması iyi oldu.

  “Vay, ben bunu izlemek istiyordum.”

Lee Jihye’nin baktığı postere göz attım.

   “Süper kahramanları sever misin?”

   “Evet.”

   “İyi ki yırtık. Yoksa bundan sonra nefret edebilirdin.”

   “…Anladım.”

Yırtık posterin üzerinde yeşil bir canavar bize doğru kükrüyordu.

Doğruca üçüncü kata çıktık.

   “Burada da aynı.”

Üçüncü kattaki tüm posterler de yırtıktı. Yoo Joonghyuk burayı da tamamen temizlemişti. İyi bir şeydi çünkü üçüncü katta bir sürü tehlikeli film vardı
.
 James Wan tarafından yönetilen Son Durak… Yoo Joonghyuk o herif bunu nasıl halletti?

   “Beklediğimden daha hızlı yukarı çıkıyoruz gibi?”

Jung Heewon’un neşeli sesinin aksine, her kat çıktığımızda içimde bir gerginlik oluyordu. Sinema Zindanı’nı geçmek biraz şans gerektirirdi. Her kattaki posterlerin bazıları Hayatta Kalma Yolları’nda yer almıyordu. Yoo Joonghyuk bütün filmleri temizlememişti.

Dördüncü kata girdiğimizde sistem mesajı belirdi.

   [Dördüncü kata girdin.]

Posterleri incelememe fırsat kalmadan spot ışığı üzerimize düştü.

Jung Heewon iki elini birleştirip dua etti.

   “Lütfen hayalet filmi olmasın…”

Jung Heewon’a baktım, o da hemen açıklama yaptı.
   “Hayaletleri kılıçla öldüremiyorsun.”

…Sebep buydu.

   [Gösterim başladı!]

Arka plan değişti ve gözlerimizi açtığımızda bir geminin baş kısmında deniz meltemi yüzümüze çarpıyordu.

   “Bu…?”

Ağzımda tuz tadı vardı ve önümde uçsuz bucaksız bir ufuk uzanıyordu. Deniz manzarası karşısında büyülenmiştim. Her gün çalıştığım için birkaç yıldır seyahate çıkamamıştım.

   “Hangi film bu?”

Yanımdaki Jung Heewon uzun bir elbise giymişti. Yolcu gemisinin içinden keman sesi geliyor, insanların coşkulu sesleri duyuluyordu.

Bir filmden fırlamış gibi inanılmaz romantik bir atmosferdi…

Oh, bu filmin ne olduğunu biliyorum. Ardından Lee Jihye’nin sesi duyuldu.

   “Ah, bir anda hızlanıyor…”

Arkamı döndüğümde Lee Jihye’nin kustuğunu gördüm. Jung Heewon hızla yanına koşup sırtını sıvazladı. Uzun süre kustuktan sonra Lee Jihye konuştu.

   “Ah, deniz tutuyor beni.”

   “Önemli değil, kus gitsin.”

…Bunu uzun zamandır merak ediyordum. Sadakat ve Savaş Dükü neden Lee Jihye’yi seçmişti? Hayır, romanı okumuştum ama… hiç merak etmemiştim.

   “Unnie… bu film şey değil mi? Batan gemi.”

   “Öyle görünüyor.”

   “Yani… Unnie de ‘Kate Winslet’ mi oluyor?”

Lee Jihye, Jung Heewon’un elbisesine imrenerek baktı, sonra bana döndü.

   “O zaman ahjussi… DiCaprio mu? Uweeeek!”

Bunu söyledikten sonra kusmasını izleyince biraz homurdandım.

Tam o sırada Lee Gilyoung arkamdan fırladı.

   “Hyung!”

Lee Gilyoung’ın üzerinde resmi kıyafetler vardı. Bu kıyafetler bana bir yerlerden tanıdık geliyordu… Her neyse, herkes toplanmıştı.

   “Zaman yok.”

Gemi artık batıyordu. Ne yazık ki bu filmin çözümü Hayatta Kalma Yolları’nda yer almıyordu. Titanik’i nasıl halledebilirdik? Denizle dövüşerek mi?

İlk yorumu Lee Jihye yaptı.

   “Gemi nasıl olsa batıyor. Bizim de mi batmamız mı gerekiyor?”

  “Bu biraz…”

Sinir bozucuydu. Keşke bu filmde ezip geçilecek net bir düşman olsaydı.

   “Hyung, kötü adamı arayalım.”

Bu, Lee Gilyoung’ın fikriydi.

Bu filmde gerçekten belirgin bir kötü adam var mıydı bilmiyordum. Ama aklıma başka bir şey gelmediği için fikri takip etmeye karar verdim.

   “Öyleyse kötü adamı halledelim.”

Hareket etmeye başladık. Bu arada… bu filmin kötü adamı kimdi? Titanik’i en son izlediğimde...

 Ama endişelenmeme gerek kalmadan kötü adam bizi buldu. Temiz takım elbise giymiş bir adam bize doğru bakıyordu.

   “Jack Dawson!”

Bekle, Jack Dawson… DiCaprio’nun oynadığı karakter değil miydi?

Ama adam bana bakmıyordu.

   “…Ben mi?”

…DiCaprio, o muydu? Lee Gilyoung’a bakarken iç çektim.

      * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Bir süre sonra filmin kötü adamı olduğunu düşündüğümüz kişiyi kaçırdık.

Ama sinema efendisi tepki vermedi. Kaçırmak yeterli olmamıştı…

Bir an tereddüt ettim ve ardından konuşmaya başladım.

   “Öyleyse…”

   “Hadi öldürelim.”

Lee Jihye kılıcını çekti ve vücudu bağlanmış hâlde çırpınan adama doğrulttu.

   “Sinema sahibi psikopat değil mi? O zaman cevap, onu hızlıca öldürmek olmaz mı?”

Ben de öyle düşünüyordum. Hayır, bundan emindim.
Hayatta Kalma Yolları’ndaki benzer bir filmin çözümü tam olarak buydu.

Ancak Jung Heewon adama dehşet içinde baktı ve beklenmedik bir şekilde şöyle dedi.

   “Ama… gerçek bir insana benziyor.”

   “…Ha?”

   “Bu bir film ama… o gerçek bir insan gibi.”

Jung Heewon’un bunu söylemesi şaşırtıcıydı; birkaç gün önce zayıfları hiç tereddüt etmeden halletmişti.
Ama şöyle bir şey de demişti:

   ‘Bir katil olabilirim ama bir canavara dönüşmek istemiyorum.’

Lee Jihye sordu.

   “Unnie, şimdi böyle duygusal şeyler söylemenin zamanı mı? Onu öldürmek istemiyor musun?”

   “Hayır, mesele o değil…”

   “İnsanları kurtarmak güzel bir şey. Ama bu adam ölmezse ölecek olan biziz. Biz kesinlikle yaşıyoruz ama bu adam sadece bir karakter!”

Karakterler…

Lee Jihye’nin sözleri beni bir an duraksattı.

Jung Heewon bana baktı.

   “…Sence de öyle mi?”

   “Bu adam ‘gerçek’ biri olsa bile, yine de kötü biri! Onu öldürmek neden kötü olsun ki?”

Lee Jihye’nin sözleri doğru olabilirdi. Bu adam kesinlikle senaryonun kötü karakteriydi ve kötü şeyler yapacaktı. Yani onu öldürmek sorun olmazdı.
Komik olan, bunun Hayatta Kalma Yolları’nda Yoo Joonghyuk’un sık sık dile getirdiği mantık olmasıydı.

Ben daha ağzımı açamadan Lee Jihye hızla kılıcını çekti.

   “Off, bu ne ya? Usta şu an ölüyor olabilir!”

Kılıç aşağı indi ve adamın göğsüne saplandı. Kan fışkırdı. İnanılmaz derecede gerçekçiydi. Ardından bir sistem mesajı duyuldu.

   [Sinema sahibi filmin değişen sonundan memnun.]

   [Geminin kıç tarafında üst kata çıkan bir geçit açıldı.]

   “Gördünüz mü? haklıymışım.” Lee Jihye zafer kazanmış gibi bağırdı.

Çözüm, elbette yanlış değildi. Sinema sahibi kabul etmişti ve takımyıldızları da yaptığımız eylemler için bize jeton verecekti. Bu jetonlarla hayatta kalacaktık.

Bu, dünyayı yok eden bir yaşam tarzıydı.

   [İkinci ‘Kapanış Jenereği’ne ulaşıldı.]

   [Oyuncular: Kim Dokja, Jung Heewon, Lee Jihye, Lee Gilyoung.]

   [Ödül olarak 500 jeton elde ettin.]

Titanik’ten bir ödül eşyası elde edemedik. Bu yüzden doğrudan bir sonraki kata çıktık ve sistem mesajının yönlendirmesini takip ettik.

   [Beşinci kata, ödül odasına girdin.]

Yürüyen merdivenden yukarı çıkar çıkmaz, nihayet ödül odası göründü.

   “Ödül odası mı? Burada film yok mu?”

   “Bu bir sergi salonu. Filmlerde kullanılan orijinal dekorların sergilendiği bir yer olmalı.”

Aslında biliyordum ama bir kez daha bilmezlikten geldim. Cam tüplerin içinde çeşitli film dekorları yer alıyordu. Çeşitli filmlerden ana karakterlerin kullandığı ekipmanlar ve kostümler, sahne aksesuarları…

İşin komik yanı bunların artık dekor olmamasıydı.
Jung Heewon bir cam tüpe yaklaştı ve bağırdı.

   “Tanrım, şuna bak!”

   [Mikazuki Munechika – Replika]

A-seviye kılıç.

Jung Heewon’un gözleri cam tüpe bakarken parladı ve ben de başımı salladım.

   “Sonunda doğru düzgün bir kılıç elde ettin, Heewon-ssi.”

   “Whoa…”

İlk bakışta bile gerçekten muhteşem bir kılıçtı. Eski groll boynuzu bıçağıyla kıyaslanamazdı ve Lee Jihye’nin kılıcından da geri kalır bir yanı yoktu.
Jung Heewon kılıcı elinde sallamaya başladı.

   “İnanılmaz değil mi? Hem hafif hem de düzgün hareket ediyor!”

Jung Heewon’u daha önce hiç böyle görmemiştim.

   [‘Jung Heewon’ karakteri sana derinden minnettar.]

Bu bir şey değildi.

 Sinema Zindanı’nı hedeflemenin asıl amacı beşinci katın ‘ödülüydü’. Sinema Zindanı, erken safhalarda eşya toplamak için çok iyi bir yerdi. Özellikle Jung Heewon, bu silahla çok daha güçlü hâle gelecekti.

   [Ödül eşyaları kişi başı iki adetle sınırlıdır.]

Gerçek bir ‘yıldız kalıntısı’ değil, sadece film dekoruydu ama bu replika, orijinal eşyanın özelliklerinin taşıyordu.

A seviye eşyalar, ilk senaryolarda resmen hile gibiydi.

Bu arada, Yoo Joonghyuk buradan çoktan geçmişti. İki eşya zaten yoktu.

   “Eşyalarınızı seçin. Her birimiz yalnızca iki eşya alabilir, bu yüzden dikkatli seçin.”

Jung Heewon’a, Yoo Sangah’ın kullanabileceği bir eşya seçmesini, ben de Lee Hyunsung için bir şey bulacağımı söyledim. Bu kullanılabilir gibi görünüyordu.

   [Herakles’in Kalkanı – Replika]

 A-seviye kalkan.

Güzel… Eski Demir Kalkan ile kıyaslanamaz bir eşyaydı. Lee Hyunsung’un bana karşı sadakatle parlayan gözlerini düşündüm ve içim şimdiden ısındı.

Süper kahramanların hayranı olduğunu iddia eden Lee Jihye, köşeden bir eşyayı çekmeye çalışıyordu.

   “Ah, neden bunu çekemiyorum?”

Yanına yaklaştım. İşte buydu.

   [Mjolnir – Replika ]

A-seviye körelmiş silah.

Yıldırım tanrısı Thor’un çekici. Gerçek bir yıldız kalıntısı olsaydı inanılmaz bir eşya olurdu… yine de, orijinalinin kalitesi o kadar inanılmazdı ki, replikasının performansı bile oldukça iyiydi.

Kıpırdamayan çekici tutup inleyen Lee Jihye’yi izledim.

   “Bu, sadece özel biri tarafından kullanılabilen bir eşya değil mi?”

   “Lanet olsun, ben özel değil miyim?”

O sırada, Lee Gilyoung arkadan yaklaşarak Mjolnir’e uzandı.

   “Hey velet! Bu benim…”

Lee Gilyoung, elleriyle Mjolnir’i hafifçe kaldırdı. Çekici etrafında salladıktan sonra bana baktı.

   “Hyung, bunu alabilir miyim?”

   “Evet, iyi görünüyor.”

Lee Jihye bir kez daha şok içinde kaldı.

    “Neden tek şanssız olan benim…?”

Onu görmezden geldim ve kalan eşyalara göz attım. Bakalım neler kalmıştı.

   [Dıştan Güçlendirilmiş Suit– Replika]

A seviye zırh.

İlerde ne olacağını bilmiyordum ama savunmamı güçlendirmekte fayda vardı. Kıyafet, giydiğim anda kollarımı ve bacaklarımı sardı.

   [Dış saldırılardan alınan hasar %10 düşürüldü.]

   [Düşman tespit etme yeteneği geliştirildi.]

   [Öncekine göre daha çevik hareket edebilirsin.]

Biraz rahatsızdı ama hiç yoktan iyiydi. Özellikle de sonunda bizi bekleyen dövüşü düşününce.
Hazırlıklar artık tamamlanmıştı.

Zindanda büyük bir değişiklik olmadığına göre Yoo Joonghyuk hâlâ hayattaydı. Altıncı katı hızlı geçersek belki yedinci katta karşılaşabilirdik. En kötü ihtimalle, sekizinci kattaki boss’la savaşıyorsa… en azından yaşıyordu.

Şimdi gidip şu lanet regresörümüzü geri alalım.




Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

38   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   40