Yanlış görmemiştim. Adımı duyar duymaz adamın gözleri bir anda büyüdü.
“Yoksa…?”
Yüzümü dikkatle süzdü. O anda aklıma geldi; Hayatta Kalma Yolları’nda Yoo Joonghyuk’un dış görünüşü nasıl tanımlanıyordu? Hayatta Kalma Yolları, Yoo Joonghyuk’un görünüşünü sık sık betimler. Joonghyuk’u tanımlamak için en çok kullanılan sıfat ise ‘yakışıklı’ydı. Görünüşümle… sanırım üstesinden gelebilirdim.
“Ne var?” dedim.
“Ah, hiçbir şey.”
Ses tonu bir anda daha saygılı hâle geldi. Aklından neler geçtiğini bilmiyordum ama kafasının şu an oldukça karışık olduğu belliydi.
En azından bir şey kesindi: Karşımdaki adam Hayatta Kalma Yolları’nı okumuştu.
Karakter Listesi’nde kayıtlı olmaması ve Yoo Joonghyuk adını duyduğunda irkilmesi bunu doğruluyordu.
Gözleri aceleyle yanımdaki Lee Hyunsung’a kaydı. Nitelik Tespiti… Anlıyorum. Bilgi mi topluyordu? Lee Hyunsung’u incelemesi için bilerek biraz zaman verdim, sonra ağzımı açtım.
“Küstah herif. Gözlerini nereye diktiğine dikkat etsen iyi olur.”
“…Hıh?”
Lee Hyunsung’un adını doğrulamış, aynı zamanda Nitelik Tespiti ile benim karakter penceremi göremediğini fark etmişti. Hayatta Kalma Yolları’nın ne kadar okuduğunu bilmiyordum ama Ama Joonghyuk’un yüzünü tanımadıysa, varsayımlara dayanarak fazla bir sonuca varamazdı.
En mantıklı ihtimal, evrensel tespit ve tespit savunmasını aynı anda yapabilen SS-dereceli Bilge’nin Gözü yeteneğine sahip olmamdı. Ve şimdi, benim Bilge’nin Gözü’ne sahip olduğuma ikna olmuş olması muhtemeldi.
“B-sınıfı bir yetenekle beni dikizlediğini fark etmeyeceğimi mi sandın?”
Adamın yüzündeki kasılma gözlerinden başlayıp tüm yüzüne yayıldı. Ardından bakışları sırtımda taşıdığım kırmızı bayrağa kaydı. Tahmin ettiğim gibiydi. Yoo Joonghyuk hakkında bulabileceği kanıtların bir sınırı vardı.
“Senin ben...!”
Grubun içindeki adamlardan biri durumu kavrayamamıştı ve mızrağını bana doğrulttu. Jung Heewon ile Lee Hyunsung öne atılmak üzereyken...
Peeok!
Adamın kafası patladı, kan bir fıskiye gibi etrafa saçıldı. Grup bir anda çığlık attı.
Kan perdesinin ardından, ciddi görünümlü bir adam belirdi.
…Şu piçe de bir bakın.
Kalabalığın arasından ağır adımlarla bana doğru yürüdü.
“Özürlerimi sunarım. Sizin gibi seçkin birinin böyle korkunç bir manzaraya tanık olması hoş olmadı.”
“Kimsin sen?”
Soğuk ses tonum karşısında ifadesini toparlamaya çalıştı. Oldukça iyiydi. Ben olsaydım kalbim yerinden fırlardı.
“Kendimi tanıtayım. Adım Lee Sungkook. Dongmyo İstasyonu’nun yardımcı temsilcisiyim.”
Adam yaklaşıp önümde eğildi. Hoşuma gitti. Ardından tam anlamıyla Yoo Joonghyuk cosplayine başladım.
Bir kez daha sertçe bakıp buz gibi bir sesle konuştum.
“Dongmyo İstasyonu mu? Anladım. Şimdi defolun.”
“…Ne?”
“Burası artık benim istasyonum. Çıkın gidin.”
Adamın ağzı açık kaldı.
“Ne demek istiyorsun...?”
“Şaka yapıyor gibi mi görünüyorum?”
Dongmyo’nun bayrağının dikili olduğu direğe baktım. Seongguk’un sözlerimi anlaması biraz zaman aldı.
“Bu… bu imkânsız. Zaten ele geçirilmiş bir istasyon...”
“Beni aptal mı sandın? Sen yardımcı temsilci değil misin?”
“E-evet?”
“Yardımcı temsilci, grubunun kontrol ettiği istasyonu devretme yetkisine sahiptir. Bunu bile bilmiyor musun?”
“..!”
“Üçe kadar sayacağım. Bayrağı çekmezsen, boynunu keserim. Bir.”
Lee Sungkook’un yüzü taş kesildi. Adamlar etrafımı sarmaya başladılar, tehditkâr bir hava yayıyorlardı. Jung Heewon ile Lee Hyunsung, neden bir anda bu kadar çılgınca davrandığımı anlayamıyorlardı.
Konuşmaya devam ettim.
“Şaka yaptığımı mı sanıyorsun? İki.”
On yıl önce okuduğu romanı hatırlamak zor muydu? Yoo Joonghyuk’un nasıl biri olduğunu unutmuş gibiydi. O hâlde hafızasını tazelemem gerekiyordu.
[Özel yetenek En Saf Kılıç Gücü Sv.2 etkinleştirildi.]
[İnanç Kılıcı etkinleştirildi!]
Chiiiiiing!
Beyaz alevlerle yanan kılıcın ardında Lee Sungkook’un bembeyaz kesilmiş yüzünü gördüm.
Bu artık geri adım atmama oyunuydu. Yoo Joonghyuk’u hatırlamak demek, onun ne kadar acımasız olduğunu da bilmek demekti. İlk turlardaki Yoo Joonghyuk’un ne kadar merhametsiz olduğunu gerçekten hatırlıyorsa, bu oyunu sürdürmesi imkânsızdı.
Ama ya Yoo Joonghyuk’u yeterince iyi tanımıyorsa? Yine de fark etmezdi. Kaybedecek gibi olursak oyunu oynar, sonra kaçardım. Artık yeterince gücüm vardı.
Tam o anda Lee Sungkook telaşla bağırdı.
“B-Bir dakika! V-Vereceğim!”
Bu velet Hayatta Kalma Yolları’nı okumuştu. Ama doğru düzgün değil.
“Gerek yok.”
“…Ne?”
“Çok geç cevap verdin.”
“Efendim?”
“Burası yetmez. Dongdaemun’u da ver.”
Yanımdaki Jung Heewon şaşkın bir ifade takınıp gerçekten delirip delirmediğimi soran bir bakış attı. Evet, delirmek sorun değildi. Hayır, aslında delirmeliydim. Çünkü şu anda ben Yoo Joonghyuk’tum. Bunu onlara inandırmak için daha fazla kaos yaratmalıydım.
Kılıcımı Lee Sungkook’a doğrultup konuştum.
“Vermezsen, anlaşma olmaz.”
“A-Ama…!”
“Üçe kadar tekrar sayacağım. Bir.”
Lee Sungkook’un yüz ifadesi saniyesinde değişti. Artık benim Yoo Joonghyuk olduğuma inanmaya başlamıştı. Romanın başkahramanı karşısındaydı. Nasıl başa çıkacaktı?
Burada vereceği tepki, gelecekte bu insanlarla olan ilişkimi belirleyecekti.
“Size Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı’nı verebilirim! Ama…”
Mükemmel bir cevaptı. Tam da istediğim seviyede bir avdı.
Lee Sungkook konuşmaya devam etti.
“Yoo Joonghyuk-nim’in ününü herkes bilir. Temsilcimiz, Yoo Joonghyuk-nim’le tanışmayı dört gözle bekliyor. Lütfen grubumuza Yoo Joonghyuk-nim’le konuşma fırsatı verin.”
“Beni tanıyor musun?”
“Yoo Joonghyuk-nim’i nasıl tanımam?”
Lee Sungkook söyler söylemez ağzını kapattı. Garip bir şey söylediğini fark etmişti. Yoo Joonghyuk bu kadar erken ünlü olamazdı.
“H-Her neyse… Bana eşlik ederseniz onur duyarım.”
Ona baktım ve cevap verdim. Evet, bu seviye kabul edilebilirdi.
“Tamam. Yolu göster.“
Lee Sungkook’un yüzü aydınlandı ve gereksiz birkaç söz daha ekledi.
“Merak etmeyin. Kralımın Onuru üzerine yemin ederim ki Yoo Joonghyuk-nim’e zarar vermeyeceğim.”
[Dongmyo İstasyonu’nun vekili Lee Sungkook, ‘Kralın Onuru’ üzerine yemin etti.]
[Bu yemin bozulursa, Lee Sungkook’u cezalandırabilirsin.]
Ne kadar da harika bir adamdı. Ama beni gerçekten Yoo Joonghyuk sanıyorsa, doğru olanı yapmıştı.
“Bana zarar vermek mi? Siz mi?”
“Elbette hayır. Hiçbirimiz Yoo Joonghyuk-nim’e dokunamayız. Ha, haha. O halde… bu taraftan.”
“Bir dakika.”
“Evet?”
Bayrak direğini işaret ettim.
“Şunu bana ver.”
“…”
[Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı’nın devri alındı.]
[Mevcut İşgal Edilenler: Chungmuro (Ana Üs), Myeongdong, Dongdaemun Tarih ve Kütür Parkı]
[Kırmızı bayrağın başarı puanları yükseliyor.]
Bayrak gözlerimin önünde değişiyordu.
İyi bir başlangıçtı.
Hayır… bu fazla kolay değil miydi?
“O zaman gidelim.”
Lee Sungkook’un titreyen omuzlarına bakarken garip hissettim.
Acaba Yoo Joonghyuk olarak davranmaya devam etmek sorun olur muydu?
Lee Sungkook bize Dongmyo İstasyonu’na kadar rehberlik etti. Dongmyo üyeleri kim olduğumu bilmiyordu ama Lee Sungkook’un tavrı o kadar inatçıydı ki kimse itiraz edemedi.
Ekiple birlikte grubun arkasında yürüyordum. Lee Hyunsung tereddüt etti, bana baktı ve konuştu.
“Affedersin, Dokj—”
Kuk!
Jung Heewon hemen fark edip Lee Hyunsung’un karnına vurdu. Akciğerlerinden hava çıkma sesi duyuldu ve Lee Hyunsung inledi.
Jung Heewon’dan beklendiği gibi. Durumu tam anlamasa da havaya nasıl ayak uyduracağını biliyordu.
Ağzımın kenarından mırıldandım.
“Söylemesem de ne yapacağını biliyorsun, değil mi?”
“Evet, aşağı yukarı.”
Jung Heewon’a ve Lee Hyunsung’un taşıdığı Kang Ilhun’a baktım.
Şu an en önemli kişi oydu.
“Onu mutlaka kontrol altında tut. Anlaşıldı mı?”
Jung Heewon başını salladı ve garip bir hareket yapıp önümde diz çöktü ardından abartılı bir sesle bağırdı.
“Anlaşıldı, Joonghyuk-nim! Emrinizi yerine getireceğim!”
Gören herkes bunu ortaçağ şövalyelerine benzetirdi. Komik olan, şaşkına dönen Lee Hyunsung’un da aynısını yapmasıydı.
“B-Ben de emrinizi yerine getireceğim…!”
Grubun önündeki Lee Sungkook bu iki sesi duyunca iyice afalladı.
Utanç vericiydi ama sonuç iyiydi.
Lee Sungkook’un ne düşündüğünü okuyamıyordum ama okuyabilseydim muhtemelen şöyle olurdu:
「 Bu adam kesinlikle Yoo Joonghyuk. 」
Lee Sungkook’la göz göze geldik, sonra hızla bakışlarını öne çevirdi.
Ana karakter olmak böyle hissettirtiyordu demek. Kısa süre sonra Dongmyo İstasyonu’na vardık. Peronda oldukça fazla insan vardı; epey güçlü bir gruptular. Lee Sungkook’un grubundakiler gibi silahlı olanlar vardı ama çoğu silahsızdı.
Muhtemelen gruplarını kaybeden, başka istasyonlardan gelmiş gezginlerdi.
“Hızlanın!”
“P-Peki!”
Dongmyo üyelerinin gözetiminde yer sıçanlarını katlediyor ya da canavar cesetlerini parçalayıp ekipman yapıyorlardı.
Sözde ‘köle’ sınıfı. Krallar çağında sıkça görülen bir manzaraydı.
Jung Heewon kaşlarını çattı.
“Burası… gerçek bir krallık bile değil.”
Ben Jung Heewon’a döndüm ve konuşmaya başladım.
“Aceleci olma. Şimdilik burada bekle ve durumu gözlemle.“
“Peki, Peki…”
Jung Heewon’u görmezden gelip çevreyi gözlemlemeye başladım. Amaç, ek değişkenleri hesaba katmaktı. Dongmyo, orijinal romanda oldukça önemliydi. Yanlış hatırlamıyorsam… buranın temsilcisi o ‘bağımlı’ adamdı. Ancak Kâhinler devreye girdiyse, hikâye değişmiş olabilirdi.
Lee Sungkook’un kafasının arkasına baktım. Bu noktada aklımda iki soru vardı. Birincisi, acaba Lee Sungkook’da da benim sahip olduğum dosyadan var mıydı? İkincisi, kaç tane Kâhin vardı?
Üçüncü bir soru soracak olursam… benimle aynı ‘yetkinliklere’ sahipler miydi? Pek öyle görünmüyordu. Aksi halde en başta Nitelik Tespiti yerine Karakter Listesi’ni kullanırdı. Ayrıca Karakter Listesi’ni kullandığımda Dördüncü Duvar’a sahipmiş gibi de görünmüyordu.
Yani Lee Gilyoung’a veya Yoo Sangah’a benzer bir vakaydı.
Her neyse… ben 3.000’den fazla bölüm okumuştum. Onlar sadece birkaç bölüm okumuşken benimle aynı ayrıcalıklara sahip olmaları haksızlık olurdu.
Bu açıdan bakıldığında, ‘dosyaya’ sahip olmadıklarını varsaymak mantıklıydı, ancak yine de bir olasılık vardı...
Bu arada, bu adam neye bu kadar dikkatle bakıyordu?
En önde bulunan Lee Seongguk, bir süredir akıllı telefonuna bakıyordu.
[5.000 jeton çevikliğe yatırıldı.]
[Çeviklik Sv.20 - > Çeviklik Sv.30]
[Vücudunda olağanüstü bir çeviklik yatıyor.]
Bir hayalet gibi Lee Sungkook’a yaklaştım.
“Bu kadar dikkatle neye bakıyorsun?”
“H-Ha? Bir şey yok!”
Aceleyle telefonunu sakladı. Çok kısa bir andı ama ekranı gördüm. Sarı bir arka plan ve tanıdık konuşma balonları. İçime bir huzursuzluk çöktü. Gözlerim beni yanıltmıyorsa… Ekranda gördüğüm kesinlikle bir grup konuşmasıydı.
…İnternet mi? Burada mı? Şimdi mi?
Çeviri: Sansanson Son Kontrol: Hono
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.