Yukarı Çık




54   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   56 

           
55.Bölüm: 12.Kısım – Birinci Şahıs Ana Karakter Bakış Açısı (1)


En acı verici ölümlerden birinin yanarak ölmek olduğunu söylerler ve ben bunu az önce deneyimlemiştim. Beynimdeki her nöron sanki aynı anda ateşleniyormuş gibi hissediyordum.

   [Özel yetenek ‘Dördüncü Duvar’, zihinsel acıyı hafifletti.]

Acı yavaş yavaş azaldı. Bana yardım eden yine Dördüncü Duvar’dı. Bu yeteneğin yardımıyla her krizden sıyrılışımda, içimdeki o tuhaf his bir türlü kaybolmuyordu. Hayatta Kalmanın Üç Yolu artık bir kurgu değildi; ben tam içinde, bizzat yaşıyordum. Peki, sürekli hissettiğim bu ‘duvar’ tam olarak neydi?

·····

Hayır, böyle anlamsız düşüncelere ayıracak zaman yok. Öldürmeyen Kral niteliği sayesinde güvendeydim ve tekrar harekete geçmem gerekiyordu. Sadece kimseyi öldürmediğinizde elde edebileceğiniz özel bir nitelik… Öldürmeme Kralı. Adının aksine ‘öldürmemekten’ çok ‘ölmemek’ anlamındaydı, bazı koşullarla tabii.

Her hâlükârda, kısa süre sonra bedenime geri dönecektim.

Ya da en azından ben öyle sanıyordum.

   [Özel yeteneğinle yaşanan bir çakışma hatası nedeniyle, Öldürmeyen Kral’ın etkisi gecikiyor.]

Ha? Yetenek çakışması hatası mı?

   [Ölümün sayesinde, bilincin bedeninin kısıtlamalarından tamamen kurtuldu.]

   [Özel yetenek, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı 3. Aşama etkinleştirildi!]

Başım döndü. Hayır, bir dakika. Bu sefer ne oluyordu?

   「 “Kahretsin, o piç olmasaydı...” 」

Bir anda görüşüm bulanıklaştı ve etrafımdaki dünya aydınlandı. Ardından bir ‘sahne’ izlemeye başladım.

   「 Gong Pildu, peronun etrafındaki insanları gözlemlerken dudaklarını yaladı. Artık kaçamazdı. Düşünse de, bunu yapacak cesareti olmadığını herkesten iyi biliyordu.

   “Uh… Dokja hyung.”

Gong Pildu dizindeki ağırlığın baskı yaptığını hissedince aşağı baktı. Bacaklarında uyuyan çocuk yaklaşık 10 yaşlarındaydı.

   “Neden şu veledin dediklerini yapmak zorundayım ki…?”

Gong Pildu, uykulu Lee Gilyoung’a bakarken eski anıları bir anda gün yüzüne çıktı.

Küçük bir çocuk.

Evet, bir zamanlar Lee Gilyoung’un yaşlarında bir kızı vardı. Başını sallayıp iç çekti.

   –Pildu-ssi, yeter artık…

   –Baba. Daha ne kadar toprak sahibi olmaktan bahsedeceksin?

Bir zamanlar ailenin geçimini sağlayan kişiydi. Ailesini doyurmak, toprak almak için para kazanırdı. Şansı yaver giderse toprak sahibi olur, sonra insanlara kiralardı…

Zamanla ‘Chungmuro’nun Büyük Eli’ olarak tanınır oldu. Ancak çok geçmeden, o ‘büyük elin’ küçük ailesini bile koruyamadığı anlaşıldı.

   “Kötü değilmiş, değil mi? İnsanlarla iyi anlaşmak.”

Başını kaldırdığında güzel yüzlü bir kadın gördü. Yoo Sangah. İki gün önce Chungmuro’nun temsilci yardımcısı olmuştu.

   “Saçmalamayı kes de şu çocuğu benden al…”

   “Biraz önce gülüyordun ama...”

Gong Pildu yüzünü buruşturdu. Yoo Sangah tereddütle yanına oturdu.

   “Ahjussi, tam olarak ne kadar arazin var?”

   “Herkes kadar.”

   “Gerçekten mi? Mülk Sahibi niteliği olan tek kişi sensin. Toprak Sahibi İttifakı’nda toprağı olan pek çok insan var ama….”

  Pildu kıkırdadı.

   “Toprağa sahip olmak her zaman iyi bir şey demek değildir. Önemli olan, toprağın değerli olması. Fazla safsın.”

   “O zaman bir toprağı değerli yapan şey nedir?”

   “Pahalı toprak iyi topraktır.”

   “Bir toprağı pahalı yapan şey nedir?”

   “Birçok insanın istemesi.”

   “Senin toprağın öyle miydi?”

   “Evet.”

İstediği bir toprak değildi aslında. Gong Pildu, Yoo Sangah’ın gözlerine baktı. Bu kadının merakı tuhaf biçimde keskindi. Dışarıdan gülümsüyordu ama içten içe huzursuz hissettiriyordu.

Duduk. Duk. Duk.

Uzaktan bir ses geldi. Yoo Sangah’ın yüzü sertleşti, Lee Gilyoung ise Gong Pildu’nun dizlerinden bir anda sıçrayarak uyandı. Sırtındaki hamamböceğinin antenleri titredi.

Ku ku ku ku!

4. Hat, Hoehyeong’dan gelen tünel. Bir şey buraya geliyordu.

Yoo Sangah ayağa kalkarken Gong Pildu bir yetenek kullandı.

   [Karakter ‘Gong Pildu’, ‘Silahlı Bölge Sv.8’i etkinleştirdi!]

Gong Pildu dudaklarını ısırdı. Bu, belki de yalnızca büyük toprak sahiplerinin sahip olduğu bir sezgiydi. Ve şu an...

   “Hey! Toplanın!”

Bu, birinin toprağını elinden almaya çalıştığı hissiydi.

Dududududu!

Gong Pildu’nun taretleri karanlığa doğru aynı anda ateş açtı ve bir şeyler düştü. Yer sıçanlarıydı.

   “Saldırı altındayız! Gong Pildu-ssi’nin etrafında toplanın! Sabah çalıştığımız büyük çaplı düzeni uygulayacağız!”

Yoo Sangah bağırdı ve perona dağılmış insanlar koşmaya başladı.

   “A Grubu taretlerin yanında, B Grubu ateşin merkezinde, C Grubu Gong Pildu-ssi’yi koruyacak!”

İnsanlar önceden çalıştıkları şekilde düzenli saflar hâlinde hareket etti. Yer sıçanları, hızlı karşılık sayesinde birer birer düştü. Acil Durum Savunma’sının zamanlarına kıyasla çok daha kolaydı.

Onlarca yer sıçanı yere yığıldığında, Chungmuro üyelerinin aklından aynı düşünce geçti.

Kolaydı. Gerçekten de birlikte hareket etmeye değmişti.

Derken tünelden bir ses geldi.

   “Sanırım Hamelin’in Flütü bu iş için yeterli değil.”

   “Burası Yoo Jooghyuk’un istasyonu, 9.sınıf yer sıçanları tabii yeterli olmazdı. ”

Karanlıktan bir grup insan çıktı. Dört erkek, bir kadın.
Gong Pildu’nun yüzü sertleşti. Sebebini bilmiyordu ama bir şey kesindi. Bunlar şimdiye kadar karşılaştıklarından farklıydı.

  “Kahretsin… çabuk samuray kızı çağırın!”

   “Zaten buradayım.”

Jihye öne doğru adım atıp mavi bir kılıç çektiğinde havaya bir ürperti yayıldı.

   “Ve bana samuray deme. Dayak yemek istemiyorsan tabii.”

Huysuz cevabına rağmen Gong Pildu biraz rahatladı. Lee Jihye büyük bir güçtü. Yine de içindeki huzursuzluk geçmiyordu. Korkmuş bir hayvan gibi hırladı.

   “Siz kimsiniz? Nereden çıktınız?”

   “Gerçekmiş. Deniz Amirali ile Silahlı Kale Efendisi’nin takım olduğu.”

Bu bir cevap değil, alaya yakın bir sözdü.

Gong Pildu bağırdı.

   “Ne saçmalıyorsunuz? Hemen geri dönün yoksa ateş açarım!”

Ancak beş kişi Gong Pildu’ya bakmıyordu bile. Kendi aralarında konuşmaya devam ediyorlardı.

   “Ejderha avında kimler var?”

   “5, 6, 8 ve 9. Bir de havari olmayan biri var ama o da işe yarar”.

   “Yani Seul dışındakileri saymazsak beş kişi kaldık.”

   “Beşimiz yeter. Hadi bir an önce bitirelim.”

Öne çıkan ilk kişi, göbeği çıkık, otuzlu yaşlarında bir adamdı. Omzunda ‘7’ numarası yazıyordu. Kalın kaşları ve yağlı teni, Lee Jihye’yi alaycı bir ifadeyle süzdüğü sırada parıldıyordu.

   “Deniz Amirali’ni ben alırım. Deniz yokken bir şey yapamaz.”

   “Ne diyorsun lan sen, piç!”

Lee Jihye bağırarak ileri atıldı. Gong Pildu bunun kaçınılmaz olduğunu anladı ve taretlere mana yükledi.

   “Kahretsin, Geberin!”

Dududududu!

Pelerininin üzerinde ‘4’ yazan adam güldü.

   “On Kötü’den beklendiği gibi. Biraz daha geç kalsaydık, katledilirdik..”

   “3 ve 4 numara, Gong Pildu’yu siz alın. Dikkatli olun ve taretleri tek tek indirin.”

Alnında ‘3’ yazan adam başını salladı.

   “Evet… anladım. On Kötü’den biri için ikimiz yeteriz.”

   “2 numara, geri kalanını hallet.”

Yanağında ‘2’ olan kadın kaşlarını çattı. Elinde küçük bir flüt tutuyordu.

   “Niye küçük işleri ben yapıyorum?”

   “Senin için en uygunu bu.”

   “Peki sen ne yapacaksın?”

Koyu pelerinli, ‘1’ numaralı adam konuştu.

   “Ben bayrak direğini alacağım.”」

O an sahne bozuldu ve bilincim geri döndü.
Artık her şey anlam kazanmıştı.

 Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı. Daha önce, ihtiyozorun midesindeyken de benzer bir şey yaşamıştım. O zaman da Yoo Joonghyuk’u görmüştüm.

Ama bu sefer… inanılmazlardı. Havarilere karşı hazırlıklı olduğumu sanıyordum ama yanılmışım. Getirdikleri eşyalardan bile ne kadar titiz oldukları anlaşılıyordu.

Yer sıçanlarını kontrol eden Hamelin’in Flütü ve Gong Pildu’nun saldırılarına karşı savunma sağlayabilen Mana Etkisizleştiren Kalkan.

Gerçekten de Chungmuro’yu ele geçirmek, Yoo Joonghyuk’u yanlarına çekmek ve bu dünyayı yönetmek istiyorlardı.

Ama o kadar kolay olmayacaktı.

   「 “N-Ne? Deniz Amirali başta bu kadar güçlü müydü? Hey, bir terslik yok mu?”

İlk bağıran 7. Havari oldu. Lee Jihye’nin keskin kılıcı onu adım adım geri itiyordu. Doğaldı. Şu anki Lee Jihye, orijinal ‘üçüncü tur’dakinden çok daha güçlüydü.

   “Lanet olsun, şu iki taret neden bu kadar sağlam?”

3 ve 4 numaralar zor durumdaydı. Hamelin’in Flütü’nü çalan 2. Havari de Yoo Sangah’ın Bağlayıcı İpliği ve Lee Gilyoung’un Mjolnir’in Şimşeği yüzünden zorlanıyordu.

Sonunda öne çıkan 1. Havari oldu. Kaşlarını çattı, pelerininin içinden bir şey çıkarıp yaktı ve Chungmuro grubuna fırlattı.

Kwaaaaang―!」

Kulakları sağır eden bir gürültüyle Chungmuro peronu patlamalarla kaplandı.

Bir an ben bile sıçradım.

…Şu piç!

   [Kitle İmha Sınıfı Mana Mermileri]

Üst seviye canavarlara karşı büyük hasar vermesi zor olsa da insanlara karşı en güçlü toplu imha silahıydı. Gangseo ve Gangnam bölgelerinde çıkan bazı eşyalarla ve Dokkaebi Çantası’ndan alınan parçalarla yapılabiliyordu.

Demek ki o, havarilerin ‘kral’ıydı. Sırtındaki mor bayrak bunu kanıtlıyordu.

Toz çöktü ve Chungmuro peronu ortaya çıktı. Göğsüm sıkıştı. Havarilerde böyle şeyler varsa, durum hiç de iyi değildi.

Toz dağıldığında, yere yığılmış Chungmuro üyeleri göründü. İnsanlar kan tükürüyordu. Yoo Sangah ve Lee Gilyoung yerde yatıyordu. Gong Pildu bile Koruyucu Duvar’ı kullanmasına rağmen tamamen yara almadan çıkamamıştı.

   「 “Phew, şimdi gerçekten görülmeye değer bir manzara, değil mi?”

7. havari Jihye’yi saçından yakalayıp ayağa kaldırdı. Patlamaya yakın olduğu için herkesten daha fazla zarar görmüştü.

   “Yan karaktersen yerini bileceksin, sen de böyle düşünmüyor musun?”

   “Pislikler… Öhö!”

Lee Jihye, midesine yumruk yiyince çığlık attı.

   “Bu kızı alabilir miyim?”

   “Ne yapacaksın? Zamanımız yok.”

   “Onu şimdi öldürmek yazık olur. Henüz sonuna kadar okumadım, o yüzden tam bilmiyorum ama zaten harcanıp atılacak sahte bir kadın kahraman gibi bir şey değil mi?”」

Lee Jihye’nin küçük bedeni bir bez bebek gibi havada sallandı. Dudakları titriyordu. Bana bakıyordu.

   「 Ya…rdım… et… 」

Ani ve dürtüsel bir öfke zihnimi doldurdu. Bana yakışmıyordu bu.

Sonuçta Lee Jihye yalnızca bir ‘karakter’di.

   [Özel yetenek, ‘Dördüncü Duvar’ etkinleştirildi!]

   [Yoğun duygusal karmaşa nedeniyle Dördüncü Duvar’ın bazı işlevleri kısıtlandı.]

Bir an için görüşüm bulanıklaştı ve midem bulanmaya başladı.

   [Yoğun Duygusal Karmaşa, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı yeteneğindeki ustalığını önemli ölçüde artırdı.]

   [Bakış açısı birinci şahsa değiştiriliyor.]

Bilincim lastik bant gibi daraldı ve gerildi. Ardından gözlerimi açtım.

Gerçekten Chungmuro’daydım.

…Nasıl?

Lee Jihye titreyen gözlerle bana bakıyordu. Sadece o da değil, perondaki herkes bana bakıyordu.

Görüş alanım yavaşça ilerledi. Lee Jihye’ye doğru yürüdüm. Daha doğrusu, bedenim irademden bağımsız hareket ediyordu.

Bir adım, bir adım daha.

Yavaş ama kararlı şekilde ona yaklaşıyordum.

7. Havari kaşlarını çattı.

   “Sen… kimsin?”

Üzerime uymayan kıyafetler giymişim gibi rahatsız hissediyordum. Görüşümün yüksekliği, beş duyum… hepsi farklıydı. O anda ‘ben’in kim olduğunu anladım.

Gülmemek elde değildi.

Hoşuma gitmiyordu. Gerçekten hoşuma gitmiyordu.
Lee Jihye’nin dudakları hafifçe aralandı.

   “Ah…”

Elim, sanki milyonlarca kez yapmışım gibi kılıcın kabzasını kavradı. Parmaklarımın tutuşu garipti.

 Doğal ve güzeldi.

Hayatımda ilk kez hissettiğim bu müthiş duyguyla ürperdim.

Kılıç sessizce, kimsenin göremeyeceği kadar hızlı hareket etti. Ve sonra—



Bir şeyin içinden geçti.

Bir şey kesildi.

Ve bir şey yere düştü.

Bazıları dehşete kapıldı, bazılarının ağzı açık kaldı.
Lee Jihye’yi tutan 7. Havari yavaşça çöktü. Boynundan kan fışkırıyordu.

Ellerim hareket etti ve düşen Lee Jihye’yi yakaladım.

   “Ah, ah…”

Lee Jihye’yi nazikçe perona bıraktım. Gözlerimi kaldırdım; havariler bana bakıyordu.

İlk konuşan 3. Havari oldu.

   “Sen… kimsin?”

Ne kadar komik. Ne kadar aptalca bir soru.

Ağzımı yavaşça açtım. Sanki en başından beri bu adam benmişim gibi.

   “Ben Yoo Joonghyuk.”

Dünyadaki en soğuk ve en yalnız ses.

Uyuyan prens nihayet derin uykusundan uyanmıştı.

   “Ve siz burada öleceksiniz.”

 Chungmuro artık güvendeydi.

···

Bilincim Yoo Joonghyuk’un bedeninden ayrıldı ve yavaşça kendi bedenime geri döndü.

   [Özel yetenek, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı 3. Aşama devre dışı bırakıldı.]

   [Yetenek çakışma hatası normale döndü.]

   [Geciken Öldürmeyen Kral etkisi yeniden
 etkinleşti.]

   [Bedenin ölümden diriltildi.]



Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

54   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   56