Noah’ın, yakında savaşacağı BU Seviyesinde’ki bir Varoluş’u içeren Kafes’e bakarak, durduğu İlkel Genesis Sahili’nden bilinmeyen sayıda Gigaparsek uzakta, Ginnungagap’ın kaotik enginliğinin çok farklı bir bölgesinde başka bir sahne sonuçlanmak üzereydi.
Bu bölge, temas anında BU-Öncesi Varoluşlar’ı bileşen parçacıklarına ayıracak olan yoğunlaşmış istikrarsızlıktan oluşan Obsidiyen Nehirler’le doluydu.
Tor ve BU Yaşayan Köken, savaştıkları üç Bozuk Ginnu Yaşam Formu’nun üzerinde muzaffer bir şekilde süzülüyorlardı; Rakipler’i şimdi şaşırtıcı bir şekilde, Bozuk Bedenler’ini Ezici Otorite’yle saran Açlık ve Köken zincirleriyle bağlanmıştı.
Tor’un Obsidiyen-Kızıl zincirleri, tuttuğu Varoluşlar’ın Varoluş’unu sürekli tüketmeye çalışarak, Yiyip, Bitirici niyetle titreşiyordu. BU Yaşayan Köken’in Beyaz Altın zincirleri, bağlı Varoluşlar’ı en temel durumlarına geri zorlayarak, İndirgeme İlkesi’yle parlıyordu.
Bunlar, İlk Dil’i kullanma konusunda tam yetenekli Ginnu Yaşam Formlar’ı olsalar ve Varoluş’un kendisinden hiçbir baskı görmedikleri Ginnungagap’ta faaliyet gösterseler bile, yine de Tor ve BU Yaşayan Köken’e karşı başarılı bir şekilde duramamışlardı.
Yine de, Ortaya çıkan güç farkını düşünmek gerçekten korkutucuydu.
Tor, bağlı Ginnu Yaşam Formlar’ına Açlık’la parlayan gözlerle baktı, sesi yırtıcı bir tatmin taşıyordu.
“Onları yemek istiyorum. Üç tam Ginnu Yaşam Formu kesinlikle muhteşem bir ziyafet olurdu. Bu kadar Kadim ve güçlü Varoluşlar’ı tüketirsem, Açlığ’ımın ne kadar büyüyeceği hakkında bir fikrin var mı?“
BU Yaşayan Köken, sakin bir sabırla cevap verirken, bıkkınlıkla iç çekti.
“Onlar’ı kesinlikle Yiyemeyeceğ’ini biliyorsun, seni pervasız şey. Onlar’ı Ye ve Mutlak Hükümdarlığ’ın BU Temel Derinliğ’i bir Ginnu Yaşam Formu tek bir amaca odaklanmış şekilde bizi avlamaya başlasın. Eğer gerçekten denersen çok hızlı bir şekilde ayrılırım. O gazapla yalnız yüzleşebilirsin.“
Tor, isteksiz bir kabullenişle cevap verirken, yüzü rahatsızlıkla buruştu.
“Her neyse. Onları burada bağlı bırakıp, aramaya devam edeceğiz. Biz buradan gittikten çok sonra birileri eninde sonunda onları bulup, serbest bırakır...“
Cevabının ortasında, rahatça konuşurken, ifadesi aniden dramatik bir şekilde değişti.
Gözleri genişledi, bakışı yüzünde parlayan bir alarmla belirli bir Obsidiyen Nehir geçidine kilitlendi.
Tam o anda, Yoğunlaşmış Zamansal Otorite Akış’ı ezici bir Varoluş’la açarken, Nehir’den parlak mor obsidiyen ışık patladı.
Zaman Nehri’nin kendisinden biri dışarı çıktı; İnsan’sı formu imkansız desenlerle titreyen korkunç Mor Obsidiyen Alevler’le tamamen sarılmış ve yanıyordu.
Varoluş’un yüzü yoğunlaşmış Ateş’in altında zar zor görülebiliyordu, yanan Enerji’nin arasından sadece yüz hatlarının ipuçları seçiliyordu.
Belki yedi fit boyunda, hem güç hem de zarif bir inceliği ima eden bir Yapı’yla dik duruyordu. Beden’ini kaplayan Mor-Obsidiyen Alevler kaotik değildi, aksine kasıtlı bir amaçla hareket ediyordu; Sanki her titreme hassas bir şekilde hesaplanmıştı.
Yüzünden görülebilenler, keskin, aristokrat hatlar ve yoğunlaşmış mor ışıkla yanan gözlerdi. O Gözler sayısız çağın ağırlığını, Zaman’ı normal akışının dışından gözlemleyebilen birinin birikmiş bilgisini taşıyordu.
Bu Varoluş’un etrafındaki uzuayın kendisi, Hâm güçten değil Zamansal Bozulma’dan dolayı Bükülüyor ve Eğiliyor gibiydi. Geçmiş ve Gelecek formunun etrafında titriyor, O’nu aynı anda farklı pozisyonlarda gösteren ardıl görüntüler yaratıyordu.
Göründüğü anda, BU Yaşayan Köken normalde kendine güvenen sesinde alışılmadık bir temkinle konuştu.
“Neden buradasın?“
Alevler içindeki Varoluş, sakin bir bakışla ona bakarken gülümsedi; Sanki hala öğrenecek çok şeyi olan biraz büyümüş bir çocuğu izliyor gibiydi.
Konuştuğunda, sesi Çoklu Zamansal Frekanslar’da yankılanan görkemli ve heybetli bir ağırlık taşıyordu.
“Daha iyi soru neden değil, sevgili Köken, daha ziyade ne zaman. Beni özellikle Zaman’ın bu noktasına oldukça ilginç bir şeyin çektiğini söyleyeceğim. Özellikle bu konuma değil, ama tam olarak Zaman’ın bu Ân’ına. Büyüleyici, değil mi?“
Bir şey onu buraya çekmişti. Özellikle Zaman’ın bu noktasına.
Zamansal Özgüllük üzerindeki Vurgu, BU Yaşayan Köken ve Tor’un anında kasvetli hâle gelmesine neden oldu çünkü sadece son zamanlarda Zaman’da Yolculuk eden belirli bir Mutlak Canavar’ı düşünebiliyorlardı.
Takip eden ağır sessizlikte, BU Yaşayan Köken dikkatle konuşurken, hesaplayıcı bir odakla bu Varoluş’a baktı.
“Seni özellikle bu Zaman’a bir şeyin çektiğini söylemekle ne kastediyorsun? Sen de geri kalanımız gibi bu Zaman’da var olmuyor muydun? Neredeydin? Hayır, daha iyi soru ne Zamanda’ydın?“
En azından Mutlak Hükümdarlığ’ın BU Temel Derinliğ’i olması gereken Korkunç bir Güç Derinliğ’i ile dolu Varoluş, zar zor görünen yüz hatlarına hâlâ sabitlenmiş o rahatsız edici gülümsemeyle sakin bir şekilde BU Yaşayan Köken’e baktı.
Cevab’ı heybetli bir ağırlıkla geldi.
“Zaman, Köken. Zaman, Varoluş için o kadar kritiktir ki çoğu Varoluş önemini gerçekten kavramakta başarısız olur. Onu, doğrusal olarak, bir tepeden akan su gibi Geçmiş’ten Bugün’e ve Geleceğ’e akarken, deneyimlerler. Akıntıya kapılmışlardır, Nehri yukarıdan göremez, Zaman’ın aslında neyi temsil ettiğinin tam kapsamını anlayamazlar.“
“Pek çoğu, eğer birinin Zaman’ın kendisi üzerinde gerçek bir Hâkimiyet’i olsaydı, eğer senin Uzay’da hareket ettiğin aynı özgürlükle akıntıları arasında hareket edebilseydi, aksi takdirde tamamen imkansız olacak çok şeyi başarabileceğini fark edemez.“
Mor Alevler’i devam ederken, yoğunlaştı.
“Ben, şahsen Yetenekler’imle çok fazla şey yapmam. Gözlemlerim, sürdürürüm, belirli sınırların saygı görmesini sağlarım. Ama bu Güç’le var olduğum için, diğer herkesin Zamansal Manipülasyon Yol’uyla Varoluş’u ihlal etmesini engellerim. Varoluş’un olması gerektiği gibi devam etmesini korur, Nedenselliğ’in Bütünlüğ“ünü sürdürürüm.“
Gülümsemesi biraz daha genişledi.
“Eğer Zaman’da özgürce seyahat eden ve ben Olmayan, Zaman Çizelge’si boyunca değişiklikler veya gözlemler ya da müdahaleler yapan biri olsaydı, bu oldukça sorunlu olurdu, değil mi? Temel rolümün bir şekilde tehlikeye atıldığını ima ederdi.“
Tor ve BU Yaşayan Köken’in yüzleri bu korkunç Varoluş’u izlerken, belirgin şekilde ağırlaştı, ikisi de son zamanlarda Zaman’da hareket eden aynı bireyi düşünüyordu.
Alevler içindeki Varoluş bir kez daha gülümsedi ve garip bir neşe taşıyan bir sesle güldü.
“Hey, ikiniz neden bu kadar suçlu görünüyorsunuz? Rahatlayın! Kişisel olarak Zaman’ın herhangi bir ihlaliyle alakanız yoktu. Kimse Zaman’ın Bütünlüğ’ünü anlamlı bir şekilde gerçekten ihlal etmedi. İkiniz de gardınızı indirebilirsiniz.“
Tonu daha gündelik ve tanıdık bir şeye kaydı.
“Köken, ne zamandan beri bu kadar gergin ve sinirli oldun? BU Yaratık dışında tuttuğun bu yeni arkadaşlık kim? Son zamanlarda Paradoks ve diğerlerinden bile kasıtlı olarak uzak durdun, ki bunu merak uyandırıcı buldum. Ama önemli değil. Bu Zaman’da Ginnungagap’ta dolaşarak ne yapıyorsunuz? Bir konuda yardıma ihtiyacınız var mı? Gerekirse yardımcı olabilirim.“
BU Yaşayan Köken, dikkatlice ölçülmüş kelimelerle cevap verirken, sakin bir şekilde başını iki yana salladı.
“Hayır. Varoluş’un Kökenler’i hakkında daha fazlasını öğrenmeye çalışırken, etrafta dolaşıyoruz, kendi başımıza gayet iyi olmalıyız. Ginnungagap böyle araştırma ve keşif için mükemmel bir yer.“
Bu sözler üzerine, Alevler içindeki Varoluş rahatsız edici bir şekilde sessiz kalırken, şeytani bir şekilde gülümsedi, yanan bakışları bilen bir yoğunlukla ona sabitlenmişti.
Bu Varoluş sadece Birkaç Saniye sonra başını sallayıp, gündelik bir kesinlikle konuştuğunda, Tor’un gözleri tehlikeli bir şekilde kısıldı.
“Anlıyorum. Tamamen anlaşıldı. Eğer... Araştırmanızla ilgili herhangi bir yardıma ihtiyacınız olursa, bu belirli Zaman’da buralarda olacağım. Sadece bana seslenin ve ben görünürüm. Sonuçta, küçük özel kulübümüzde birbirimize bağlı kalmalıyız, değil mi? Bu Ölçek’te faaliyet gösteren bizler belirli bağları sürdürmeliyiz.“
Böyle sözlerle, sadece kayboldu.
Uzay’da değil Zaman’ın kendisinde; Formu Şimdiki Ândan titreyerek, çıktı ve şu anda evi dediği Zamansal Konum her neyse oraya döndü.
Tor, bıkkınlık ve gönülsüz saygı karışımı bir sesle hemen konuştu.
“Bu pek çok BU’nun korkudan altına ettiği Zamansal Şerefsiz miydi?“
BU Yaşayan Köken basit bir onayla cevap verirken, başını salladı.
“Evet. Farklı çağlar ve bölgelerde pek çok isimle anılır ama evet, sanırım Zamansal Şerefsiz kesinlikle onlardan biri sayılabilir.“
Bu sözler üzerine, Tor alaycı bir tonla konuşurken, genişçe gülümsedi.
“Oh, tertemiz Yaşayan Köken böyle Kaba bir Dil mi kullanıyor? Bunca zaman birlikte olduktan sonra gerçekten sana mı benziyorsun?“
BU Yaşayan Köken’in sakin cevabı her zamanki ağırbaşlı tonunu taşıyordu.
“Bana benzeyen tek şeyin, genel temkin nefretin ve tehlikeye olan çekimin. Hareket etmeye devam edelim. Onu bulamadığımız Zaman geçtikçe, tüm durumumuz daha tehlikeli hâle geliyor. Ve lütfen bu kadar çok konuşmamaya çalış.“
Tor’un cevabı, Köken’in arkasında süzülürken, ıslık çalmaya başlarken, geniş bir gülümsemeyle geldi.
“Sırf bir Yobaz bana söyledi diye konuşmayı bıraktığım gün, can sıkıntısından kendi Açlığ’ımı çökerteceğim gündür. Sen, sadece bana yetişmeye çalış.“
Böyle sözlerle, BU İlk Açlık gündelik bir hızla Kaotik Nehirler’in içinde kayboldu.
BU Yaşayan Köken bir an sonra sakin bir şekilde takip etti, arkalarında eninde sonunda keşfedilecek üç bağlı Ginnu Yaşam Formu bıraktı.
Ancak ayrılmalarından Ânlar sonra, tam ayrıldıkları alandan, sessiz Mor-Obsidiyen Alevler sanki aslında hiç ayrılmamışlar gibi tekrar titreşti.
Ve gerçekten, hiç ayrılmamıştı.
Yine de muazzam Duyusal Yetenekler’e sahip BU Sınıflandırmasında’ki iki Varoluş olan korkunç Tor ve BU Yaşayan Köken’in Algılar’ı, devam eden Varoluş’u tespit edememişti.
Zamansal Alevler’le çevrili Varoluş’un ana hatları, az önce kayboldukları yönü açıkça gözlemlerken, görülebiliyordu; Ağzında Varoluşsal bir gülümseme, gözleri muazzam hesaplayıcı bir sakinlikle doluydu.
Asla ayrılmamıştı.
Sadece ayrıldığını algılamalarını sağlamıştı.
Ve şimdi, gerçek amaçları hakkında şüphelendiğinden çok daha fazlasını bilerek, gitmelerini izliyordu.
Varoluş’ta güçlü olanlar vardı.
BU Sınıflandırması’na ulaşmış, Varoluş’u Yeniden Şekillendirebilen Medeniyet Otorite’si kullanan, Daha Düşük Varoluşlar’ı gündelik jestlerle çökertebilecek Güçler’e komuta eden Varoluşlar.
Bunlar, başkalarının korktuğu ve saygı duyduğu Titanlar’dı; İsimler’i hürmet veya dehşetle anılan Varoluşlar.
Ve sonra, o zaten Nadir Kademe’nin Ötesi’nde, Akıl Almaz Derece’de Güçlü Olanlar vardı.
Kıyaslandığ’ında BU Sınıflandırması’nı bile Sınırlı gösteren Ölçekler’de faaliyet gösteren Varoluşlar. Yetenekler’i Güc’ün ne başarabileceğine dair Geleneksel Anlayış’ı Aşan Varoluşlar.
Bazen, kendilerini Güçlü sayanların pek çoğu, o Akıl Almaz Derece’de Güçlü Seviye’de faaliyet gösteren birinin huzurunda durduklarını asla bilemezlerdi.
Böyle Varoluşlar’ın gözlerinin içine bakar, onlarla eşitmiş gibi konuşur ve onları ayıran gerçek uçurumu asla fark etmezlerdi.
Çünkü gerçekten Akıl Almaz Derece’de güçlü olanların Yetenekler’ini açıkça sergilemelerine gerek yoktu. Gözdağı vermeye veya tehdit etmeye ya da üstünlük göstermeye ihtiyaçları yoktu.
Sadece var oldular; Sessizce gözlemleyerek, ara sıra müdahale ederek, her zaman ifşa ettiklerinden çok daha fazlasını bilerek.
Gerçek Güc’ün doğası buydu.
Yok Etme Yeteneğ’i değil, Bilme Yeteneğ’i. Savaşma Kapasite’si değil, karşılığında Gözlemlenmeden Gözlemleme Kapasite’si.
Zamansal Varoluş gülümsedi ve gülümseme görkemli bir şekilde Varoluşsal’dı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.