Alevler, veri merkezinin yer altındaki servis girişini tamamen sardı. Bir zamanlar serin olan bodrum, ardı ardına gelen şok dalgaları ve kavurucu sıcaklıkla yerle bir olurken kıpkırmızı parlıyordu. Siyah duman, zaten boğucu olan yer altı havasını daha da ağırlaştırıyor, oksijen hızla tükeniyordu. Bu alanın içindeki canlılığa dair ne varsa silinip süpürülmüştü. Hazırlanacak ya da kendini savunacak vakti olmadan böyle bir patlamaya maruz kalan bir insanın hayatta kalma şansı yoktu. Ortaya çıkan manzara, insana buranın yeryüzündeki cehennem olduğunu düşündürecek kadar korkunçtu. Tam da bu yüzden Aikawa, boğuk bir sesle, “Kurtuldum… mu?” diye mırıldanırken dehşete kapılmıştı. Dışarıda, yerde yatıyordu; boğazı yanıyor, göz ucuyla cehennem ateşini izliyordu. Vücudunun alevler içinde kalması gerekiyordu. Kamyonun çarptığı anda yaklaşan ölümünü kabullenmişti—ya da kabullenecekti, eğer buna zamanı olsaydı. Ama Azrail’in tırpanı buna izin vermeyecek kadar hızlı ve acımasızdı. Ve yine de, alevler içinde bir sona ulaşmamıştı. Bunun nedeni, binanın içindeki saldırıdan onu kurtaran, kaçmasına yardım etmek için canla başla çalışan ve sonunda onu korumak uğruna kendini feda eden o kızdı. O kız—hayır, kız suretindeki o varlık—onun hayatını birden fazla kez kurtarmıştı. “…” Uzaklardan yaklaşan bir ambulansın sirenini duyabiliyordu. İs kaplı yanağını koluyla sildi, titreyen bacaklarının üzerinde doğruldu ve etrafına baktı. Onu kurtaran “kız”dan eser yoktu. Felaket o kadar büyüktü, alevler o kadar harlıydı, sarsıntı o kadar şiddetliydi ki ne olduğunu tam olarak kavrayamıyordu. Bildiği tek şey, son anda kızın dönüp onu korumaya çalıştığıydı. Hayatta kalabilmesini sağlayan da buydu. Aikawa o anı düşünürken yüzünü buruşturup eline baktı. Kolları ve bacakları hâlâ yerindeydi. Ayakta durabiliyor, yürüyebiliyor, düşünebiliyor, konuşabiliyordu. Bunların hepsi hâlâ mümkündü. “İşte bu yüzden… yapmam gerekeni yapmalıyım…” Sirenlere doğru bir adım attığında gözüne bir şey takıldı. Yarı römorklu kamyonun tekerleklerinin açtığı izde bir nesne duruyordu: oyuncak ayı şeklinde, çok amaçlı bir saat. Durmadan konuşan, kimi zaman esprili kimi zaman zehirli sözler söyleyen o ayıydı bu. Patlamada yok olmuş, artık işlevsiz hâle gelmişti. Ne makinenin içinden konuşan varlık ne de o kız artık buradaydı. Aikawa kendini toparladı ve o anda bir karar verdi. Ne olursa olsun, içinde kabaran bu duyguları boşa harcamayacak, onlardan bir şey yaratacaktı. Yakınlarda birkaç araç gıcırdayarak durdu, çok sayıda ayak sesi ona doğru koştu. Kısa bir süre sonra itfaiyecileri ve polisleri gördü. Yavaş adımlarla onlara doğru yürüdü.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.