Yukarı Çık




77   Önceki Bölüm 

           
78.Bölüm: 16.Kısım – Beşinci Senaryo (2)


   “Beni tanıyor musun? Nasıl?”

Yakından baktığımda, kadının ilk bakışta göründüğünden daha yaşlı olduğunu fark ettim. Kırklarda olmasa da, ince çizgiler onun en az otuz beş–otuz dokuz yaşlarında olduğunu belli ediyordu.
Sessizce nefes aldım, gözlerimi kıstım ve kasıtlı bir tonla konuştum.

   “Yanılıyorsun. Benim adım Yoo Joonghyuk. Kim Dokja, en nefret ettiğim adamın adı.”

   “…Yoo Joonghyuk?”

   “Evet. Vazgeçen liderine söyle aylaklık etmeyi bıraksın. Ne demek istediğimi anlamıyorsan, sadece ilet yeter.”

Yanımdaki Han Sooyoung’a baktım; şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Ona anlayacağı ince bir işaret verdim. Ne yapması gerektiğini biliyordu.

Kadın, Han Sooyoung harekete geçmeden önce yanıt verdi.

   “Kim Dokja olduğunu biliyorum. Boş yere yalanlarla vakit kaybetmeyelim.”

   [Karakter ‘Han Sooyoung’, ifadenin doğruluğunu onayladı.]

Han Sooyoung başını salladı. Bu kadın gerçekten kim olduğumu biliyordu.

   “Kralım, bu meteoritin sana teslim edilmesini emretti.”

Bir başka sürpriz. Sadece beni tanımakla kalmamış, meteoriti de teslim etmişti.

   “Siz kimsiniz?”

   “‘Gezginlerin Kralı’na hizmet ediyoruz.”

   “Oradaki maskeli kişi, sizin kralınız mı?”

Kadın başını salladı. Uzaktaki maskeli figüre baktım. Garip bir dejavu hissi veriyordu.

Yine de, bir şeyler tuhaftı.

   “Bir kral, ha… neden bayrak göremiyorum?”

   “Her kralın öyle önemsiz sembollere ihtiyacı yok.”

…Önemsiz semboller mi? Kadın devam etti.

   “Kralım, sana şunu iletmemi emretti: ‘Kuzeydeki felaketin sorumluluğunu biz üstleneceğiz. Geriye kalan dört felaket ise senin sorumluluğunda.’”

Soracak vakit bulamadan kadın arkasını döndü ve sanki söylemesi gereken her şeyi söylemiş gibi uzaklaştı.

   “Hey! Bu da ne demek şimdi? Gitmeden önce düzgün bir açıklama yapsana!”

Han Sooyoung peşinden bağırdı.

Kadın cevap vermedi, arkasına bile bakmadan yürüyüp gitti.

Han Sooyoung kaşlarını çatarak bana döndü.

   “Ne oluyor? Onu tanıyor musun?”

   “Sanmıyorum?”

Hemen ‘Karakter Listesi’ni etkinleştirdim.

   [Bu karakter ‘Karakter Listesi’nde kayıtlı değil.]

   [Karakter Listesini güncellemek, bu karakterin bilgilerini görmeni sağlayacaktır. Güncellemek ister misin?]

Sistem güncelleme döngüsü yeniden başlamıştı.
Başımı salladım.

   [Güncelleme tamamlandı.]

   [Bazı karakterler ‘Karakter Listesi’ne eklendi.]

Nitelikler penceresi açıldı ve yeni bilgiler ortaya çıktı.

   [Karakter Bilgisi]


İsim: Cho Youngran

Yaş: 37

Sponsor: Joseon’un En Büyük Şamanı
Özel Nitelikler: Firari Model Mahkûm (Sıradan), Adaletin İnfazcısı (Nadir)

Özel Yetenekler: Hapishane Kaçışı Sv.3, Sabır Sv.6, İnfaz Vakti Sv.3, Nişancılık Sv.4…

Stigma: Kılık Değiştirme Sanatı Sv.2

Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.30, Güç Sv.34, Çeviklik Sv.36, Mana Sv.28

Genel Değerlendirme: Şu anda değerlendiriliyor.

*‘Başlangıç Paketi’ şu anda kullanımda.

*‘Büyüme Paketi’ şu anda kullanımda.

Hımm, Joseon’un En Büyük Şamanı, ha?

   [Takımyıldızı ‘Joseon’un En Büyük Şamanı’, gözlerini temkinle üzerine dikti.]

Jeon Woochi¹ tarafından desteklenen bir enkarnasyonun çoktan var olduğunu düşünmek ilginçti. Üstelik ‘İnfazcı’ sınıfı, ‘Yargıç’ sınıfı kadar prestijli olmasa da nadir ve güçlü bir özellikti.

Astları bu kadar güçlüyse, acaba kralları ne kadar güçlüydü?

Hemen yeteneğimi etkinleştirdim ve maskeli figür üzerinde kullandım.

   [Bu karakter hakkında bilgiler ‘Karakter Listesi’ üzerinden erişilemiyor.]

   [Bu kişi ‘Karakter Listesi’nde kayıtlı değil.]

Gözlerim maskeli kralla kesiştiği anda, başıma keskin bir ağrı girdi.

Refleks olarak gözlerimi kaçırdım, kalbim deli gibi atıyordu. ‘Dördüncü Duvar’ hâlâ etkindi, ancak Minwoo’yla karşılaştığımda hissettiğim çalkantının bunun yanında hiçbir şey olduğunu içgüdüsel olarak biliyordum. ‘Öz Gerekçelendirme’ye sahip olsam da gücüne yeterince güvenmiyordum ve risk alamazdım.

Han Sooyoung’un sesi düşüncelerimi böldü.

   “Hey, iyi misin?”

   “…Yok bir şey.”

 ‘Dördüncü Duvar’ın tepki vermesi, bu kişinin benim için büyük bir öneme sahip olduğu anlamına geliyordu.

Başka bir deyişle, onun kim olduğunu biliyordum.

Elbette. O olmak zorundaydı.

Demek hayatta kaldın.

Ama hâlâ Seul’da olmasını beklemiyordum.

Her şey bir anda anlam kazandı. Sadık takipçilerin büyük grubu, hapishane üniformaları... Kralları o kişi ise, her şey yerine oturuyordu.

Gezginler harekete geçti.

Geldikleri yoldan geri yürüdüler, kusursuz bir disiplinle ve sarsılmaz bir kararlılıkla. Onların uyumu ve sadakati, şimdiye kadar gördüğüm hiçbir grupta yoktu.

Önlerinde maskeli lider vardı, sessiz bir otoriteyle onları yönlendiriyordu.

Tiran Kral gibi bir tacı veya Güzellik Kralı gibi ejderha giysisi yoktu.

Geride bıraktıkları enkazlara baktım. Yıkılmış jeton çiftlikleri, kurtardıkları hayatta kalanlar ve o hayatta kalanlara dağıttıkları battaniyeler ve malzemeler. Bu insanlar, hayranlık içinde, Gezginlerin ayrılışını izliyordu.

Unutmuştum.

Bir kral olmak için ne bayrak ne de taht gerekirdi.

Böylesi bir kralsız dünyada bile, hâlâ krallar vardı.

     * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Kısa süre sonra, geride bıraktıkları sarı meteoriti incelemeye başladım.

‘Ay Taşı’ olarak bilinen bu meteorit, bir zamanlar, diğer boyutların yıldızlarının yörüngesinde dönen bir asteroitti.

Aynen romanda betimlendiği gibiydi.

Dokunduğumda hissettiğim büyü sarsıntıları, opak çekirdeğinden yayılan hafif ışık ve yüzeyine kazınmış beyaz çizgiler; şüphesiz, bu sarı meteorit, felaketlere karşı direnme gücüne sahipti.

Bir süredir ona bakarken, bir sistem mesajı belirdi:

   [‘Ay Taşı’, seni daha yüksek evrim seviyesine yükseltmeyi teklif ediyor.]

   “Reddediyorum.”

Teklifini reddedince içindeki enerji geri çekildi.

Ay Taşı’nın özü gece gücüyle rezonans hâlindeydi. Muhtemelen yamyamların Kurt adamlara dönüşmesini sağlayan, insan dışı türleri güçlendiren şey de buydu.

   [‘Ay Taşı’ seninle gizemli bir bağ hissediyor.]

Ayrıca bu meteoritin asıl kullanım amacı yalnızca insan dışı türleri evrimleştirmek değildi. Binlerce kurt adam bile yaklaşan felaketi durdurmaya yetmezdi.

Belki binlercesi işe yarayabilirdi, ama bu kez de insan dışı türlerin kalabalığı ve Şeytan Kralların gücü yüzünden bambaşka bir felaket patlak verirdi.

Han Sooyoung, düşüncelerimi bölerek seslendi.

   “Hey. Bir şeyler bulabildin mi?”

Ben meteoriti incelerken, o da yaralı hayatta kalanlarla ilgileniyordu.

Onu böyle görmek alışılmadık bir manzaraydı ama beklendiği gibi niyeti pek de masum değildi, jeton avlıyordu.

   [Mutlak İyilik sisteminin bazı takımyıldızları ‘Han Sooyoung’un iyi niyetli davranışlarından etkileniyor.]

Bir Şeytan Kral’ın lanetini aldığından bağış gelirleri muhtemelen fırlayacaktı.

İnsanlar gerçekten karmaşık varlıklardı.

‘Sponsor Seçimi’ yaklaşırken, belli ki tüm ihtimallerini güvenceye almaya çalışıyordu.

Mutlak İyilik tarafındaki güçlü bir sponsor, Abisal Kara Alev Ejderhası’yla bile boy ölçüşebilirdi.

Etrafıma baktım; savaş alanı hızla toparlanıyordu.

   “Avatarlar gerçekten kullanışlı.”

Han Sooyoung’un onlarca avatarı etrafı toparlıyordu; insan dışı yaratıkların cesetlerini yakıyor, kafesleri söküyor, insan mezbahalarını yerle bir ediyorlardı. Verimlilikleri gerçekten inanılmazdı.

Buna karşılık, gerçek bedeni kanlı burnunu silip homurdandı.

   “Ee? Ne zaman açıklayacaksın?”

   “Neyi açıklayacağım?”

   “Az önceki olayı.”

O an meteoritten bahsetmediğini fark ettim.

   “Sen hâlâ orada mısın?”

   “Herhâlde. Nasıl merak etmeyeyim ki?”

Anlıyordum. ‘Son Vazgeçen’ olarak bilinen Han Sooyoung için, iki tane kimliği belirsiz vazgeçenin bir anda ortaya çıkması son derece huzursuz ediciydi.

   “Muhtemelen tanıdığım biri.”

   “…Tanımadığını söylememiş miydin?”

   “Konuşan kadını değil. Grubun liderinden bahsediyorum.”

   “Gezginlerin Kralı?”

Başımı salladım.

   “O bir vazgeçen değil. Teknik olarak, orijinal hikâyeyi hiç okumadı.”

   “Ne? O zaman orijinal bilgileri nereden biliyor?”

   “Ben anlattım.”

Han Sooyoung’un ağzı açık kaldı.

   “Ne? O sıkıcı hikâyeyi birine mı anlattın? Neden?”

   “Onunla görüştüğümde konuşacak bir konuya ihtiyacım vardı.”

Devam etmeden önce kısa bir an duraksadım.

   “O zamanlar konuşacak başka hiçbir şeyim yoktu.”

Ortam bir anda ağırlaştı. Han Sooyoung ruh hâlimi sezmiş olmalı ki üstelemeye çekindi.

Yine de son bir söz etmeden duramadı.

   “Onları öylece bırakman sorun olmaz mi? Geleceği bilenlerin sayısı artarsa…”

Endişesi yerindeydi, ama emindim.

Gezginlerin Kralı ilkeleri olan biriydi. Geleceğin bilgisini pervasızca kullanmazdı.

Ay Taşı’na hafifçe dokunup konuştum.

   “Daha önemli olan bu. Bunu uyandıracağız.”

   “Ne? Bunu mu?”

Han Sooyoung bana deliymişim gibi baktı.

   “Bir ‘felaketi’ mi uyandıracaksın?”

   “Ne var bunda? Daha önce sen de yapmıştın.”

O, ‘Kâhinler Gecesi’ sırasında ateş ejderhası ‘Küçük Ejderha Ignir’in uyanışını bizzat tetiklemişti.

   “O küçük bir felaketti! Ama bu—”

   “Bu bir felaket değil.”

   “…O zaman ne?”

   “Demek yeterince iyi araklamamışsın. Buradan ne çıktığını hatırlamıyor musun?”

Han Sooyoung dişlerini sıktı ve akıllı telefonundaki romanın dosyasını açtı.

   “Bu da ne… Olamaz.”

   “Şimdi anladın mı? Bak bunu da kopyalamışsın.”

   “Kes şunu. Ama bunun için biraz erken değil mi? Ya bir olasılık fırtınası yersek?”

   “Bu onu tetiklemez.”

   “Orta seviye bir dokkaebi’yi zaten kızdırdın…”

   “İşte tam da bu yüzden, o ortalıkta yokken yapmamız lazım.”

Dokkaebi şu anda Büro’nun azarlamalarıyla uğraşıyordu.

   “Şimdi başlıyoruz. Buna mana aktaracağız. Hesaplarıma göre on saat içinde çatlayacaktır. Ben dört saat, sen ise altı saat aktaracaksın.”

   “Niye ben altı saat yapıyorum?”

   “Mana seviyen benden daha yüksek değil mi? Dürüst ol kaç seviye?”

Tam o anda avatarları hızla yok olmaya başladı.

   “…Söylemek zorunda mıyım?”

   “Senaryoyu tamamlamak için lazım.”

   [Geçici Taahhüt’ün şartları yürürlükte.]

   Han Sooyoung kaşlarını çattı.

   “…55 Seviye”

Gerçekten şaşırmıştım. Onlarca avatarı aynı anda kontrol edebildiğine bakılırsa 40 civarında sanıyordum ama 55, bu senaryonun üst sınırına çok yakındı.

   “Plan değişti. Ben iki saat, sen sekiz saat yapacaksın.”

   “Hey! Bu hiç adil değil! Manam neredeyse tükendi.”

Dokkaebi Çantası’nı açıp birkaç orta seviye Mana Yenileme İksiri satın aldım.

   “O zaman bunları iç.”

   “Bunlar ne?”

   “Pahalı eşyalar.”

   “Sponsorun bayağı büyük biri olmalı. Bunları almam sorun olmaz mı?”

   “Büyük olan benim.”

Homurdanarak iksiri aldı.

   “İçine zehir katmadın değil mi?”

   “Önce ben başlıyorum.”

Elimi Ay Taşı’nın üzerine koyup mana aktarmaya başladım.

On saat sonra, içinde ne varsa uyanacaktı.

      * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Han Sooyoung beni uyandırana kadar ne kadar zamandır uyuduğumdan emin değildim.

   “Uyan! Hareket etmeye başladı!”

Ay Taşı, hafif bir cızırtı sesiyle çatlamaya başlamıştı.
Bu süreç, ateş ejderhasının kırmızı meteoritinin parçalanmasına benziyordu. O kadar saldırgan olmasa da yapılacak tek bir hata sona davetiye çıkarabilirdi.

Bir ışık huzmesi fırlayıp gecenin karanlığını deldi. Ay Taşı’nın içinden ezici bir varlık uyanmaya başlıyor, varlığını dünyaya ilan ediyordu.


*¹Jeon Woochi, Joseon döneminde geçtiği anlatılan, sihir kullanan ve zalimleri alt edip yoksullara yardım eden efsanevi Koreli taoist kahramandır.



Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

77   Önceki Bölüm