Max adamın nefretle dolu olacağını düşündüğü gözlerine bakmak için cesaretini topladı. Babasının sesi tekrar edip duran sinir bozucu bir melodi gibi yankılandı.”Calypse’e boşanmayı kabul etmediğini açıkça belirt. Tekrar ediyorum, eğer ailemi rezil edersen bedelini çok ağır ödersin!”
Ama onun dudakları görünmez bir yapıştırıcıyla birbirine yapıştırılmış gibi sıkı sıkı kapalıydı.
‘ ‘ Ne söylemeliyim? ‘ ‘
Ona göre Riftan sadece korkutucu adamlardan biriydi, tek fark kocası olmasıydı.
"Titremeyi kes!”
Adam aniden sesini yükselterek Max’in korkuyla gerilemesine neden oldu. Ardından Max’in sırtı duvara değdi ama adam ona yaklaşmaya devam ediyordu, kasları gözle görülür bir şekilde kasılmıştı.
“Bana gördüğün en iğrenç şeymişim gibi bakma! Senin gözünde bir çeşit canavar falan mıyım ben?” Riftan’ın beklenmedik sorusu onu gafil avlamıştı.
“Ben…Ben….”
Riftan ona sert bir bakış attı ve ellerini (kendi) saçlarına geçirdi. Max’in gözleri kararıyordu. Birbirlerini göreli henüz beş dakika olmamıştı ama şimdiden onu rahatsız etmişti. Ki hala onu boşanma kararını yeniden düşünmesi için ikna etmeliydi.
Yanaklarının alev alev yandığını hissedebiliyordu. Ayrıca ağlayacağının habercisi olan yanma hissi gözlerini sarmıştı. Ama adamın onun önünde bir çocuk gibi ağladığını görmesine izin veremezdi.
“B-ben senin bir canavar…bir canavar olduğunu…düşünmüyorum. Be-be-ben biraz…gerginim…evet…titreme…dur.”
Dili onun sözünü her zamankinden daha fazla dinlemiyordu. Çok rezil hissetti ve yüzüne bakamadı. Her şeyden önce adamı boşanmaması için ikna etmek Max’in becerilerini aşıyordu. Daha düzgünce konuşmayı bile beceremeyen bir kız için bu imkansız bir şeydi.
Max kırmızı yüzünü saklamak için kafasını eğdi ama çoktan kulaklarının ucuna kadar kızarmıştı. Sıkıntıyla ağzını kapalı tutsa daha iyi olacağını düşündü. Yetişkin bir kadın bir aptal gibi kekelememeliydi. Sonuç olarak, onun karşısında çıplakmış gibi utanmıştı.
“Lanet olsun…”
Lanet okumak için fazla kibar olan bu ses tonu Max’in omuzlarını ürpertti. Babası haklıydı. Dünyada onun eşi olmasını isteyecek bir adam yoktu. Ne cüretle ondan kraliyet ailesinin ondan kat be kat güzel kızını reddetmesini isteyecekti ki?
Artan çaresizliğiyle, göz pınarlarına biriken göz yaşlarının akmasını engellemeye çalıştı. O anda,yanaklarının üzerine bir soğukluk hissetti ve aniden ürktü. Şövalyelerin kullandığı sert demir eldivenler giyen bir el esrarengiz bir hassasiyet ve özenle yüzünü kavramıştı.
“Ağzını aç.” diye mırıldandı, neredeyse duyamayacağı bir sesle.
Max neler olup bittiğini anlamadı ve Riftan’in geceyi gözleri önüne seren karanlık gözlerine şaşkın şaşkın baktı. Adam derin bir nefes verdi, sabrı test ediliyor gibiydi. Ardından çenesini hafifçe indirdi ve dudakları açılmaya zorladı.
Dilini ustalıkla Max’in ağzına soktuğunda Max şaşkınlıkla kolunu yakaladı. Adamın sinirlice mırıldandığı şeyin bununla alakalı olduğunu düşündü.
Riftan başka bir acayip sözü söylemeden önce dudağını ısırdı.
“Kahretsin… Önce zırhımı çıkarmalıydım.”
Max aklını başına tolplayamadı. Ne olduğunu anında anlayabilecek durumda değildi. Zihni hala bulanıktı, Riftan onu geriye doğru itti. Birkaç saniye önce ayakta garip bir şekilde dikilirlerken şimdi koltuktalardı. Adam bir dizi koltuğun üzerinde, onun karşısındaydı. Tek bir hareketle zırh eldivenini çıkarttı.
Gümüş eldivenler yavaşça onun uzun ve sağlam dudakları arasından kaydı ve düştü. Max içgüdüsel olarak onun kıyafetlerini yakaladı. Hiç beklemeden adam dudaklarını tekrar onunkilere kilitledi ve diğer eldivenini de çıkarttı. Artık elleri özgür olan ellerini onun saçlarının arasına geçirerek sıcak avuçlarıyla kafasını kendine yaklaştırdı.
Dilini vahşice onun ağzında dolaştırırken onun dişlerini veya dilini bu sadırısından mahrum bırakmadı. Her hareketinde Max kendini soğuğu kesilmiş bir halde buldu. Oksijensizlikten aklı bulanmaya başlamışken sonunda adamı itebildiğinde hala onun alt dudağını kemiriyordu.
“Sadece birazcık daha…”
Kalbi adamın alçak sesiyle hızla atarken sıcak eli bir defa daha sırtına sabırsızlıkla bastırdı, diğer eliyse göğsüne yerleşmek üzere yüzünü ve boynunu geçti. Max utanç içinde titrerken Riftan onu sırtındaki eliyle kendine çekti ve koltuğa yatırdı. Ardından bir an bile tereddüt etmeden Max’in eteğini indirdi ve derisini soğuk havayla buluşturdu.
“Ri-Riftan…!”
Bunu zaten bir defa deneyimlemişti ve Riftanın hareketlerinin anlamını kesinlikle anlamıştı. Max odanın kapısına şaşkınca baktı ve hararetle düşündü. ‘ ‘ ‘Gün ışığında, herkesin serbertçe girip çıkabileceği salonda ne yapmayı planlıyor? ’ ‘
Ama öyle gözüküyordu ki Riftan geleneklere uymayı umursamıyordu. Aceleyle yüzünü onun boynuna gömdü. Birbirini takip eden öpücükler devam ederken sertleşmiş bedenini, iki bacağının arasına bastırdı. Max şaşırarak ufak bir çığlık attı. Adam kendini ona yavaşça sürtmeye başladığında bacaklarına giydiği zırh onun bacaklarına değdi ve soğuk metalin değmesi tüylerini diken diken etti.
Max bacaklarını sıkıca kapatamadığı ve mahrem bölgelerini saklayamadığı için utanıyordu. Riftan aniden sıçradı ve neredeyse vücudunun tamamını peleriniyle kapattı. Max ancak o zaman onları izleyen biri olduğunu fark etti. Riftan gibi giyinmiş bir adam kapının önünde şaşkın bir yüzle duruyordu.
“Fare gibi neyi gözetliyorsun!!”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.