Serseri - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 


           
İşkence gibi geçen bir haftadan sonra nihayet hafta sonu gelmişti. Muhtemelen bizi müdüre şikayet eden kişi aynı zamanda bu konuyu okula yaymıştı ve sınıfımdaki herkes teker teker ne olduğunu sormuştu, hayır dayak yedim de diyemedim ki.... Hatta tanımadığım insanlar bile hevesli hevesli gelip soru sorup durmuşlardı, muhtemelen o aptalın hayranlarıydı.
Tam bu stresli haftanın üzerine bir güzel uyuyacaktım ki telefonum çaldı. Oflayarak komodinin üzerindeki telefonumu aldım ve yüzüstü uzandığım için sesim boğuk bir şekilde konuştum.
''Alo?''
''Anıl! Neredesin sen beyinsiz?'' İrem telefonda bağırarak konuştuğunda yatakta doğruldum ve söyledikleri üzerine kaşlarım çattım.
''Ne demek neredeyim? Evdeyim işte.'' Karşı taraftan bir oflama sesi geldiğinde bir şeyi unuttuğumu anlamıştım.
''Biliyordum işte, kuş beyinli bir salak olduğun için unutacağını biliyordum ama merak etme ablan bunu hesaba kattı!'' Ablam? İyi ki benden bir ay önce doğmuştu ''Berk sizin kapının önünde çabuk hazırlan ve aşağı in.'' Berk, İrem'le benim sınıfta anlaştığımız sayılı insanlardan biriydi. Bütün hafta okula gelmediği için onu tamamen unutmuştum.
''İlk olarak neden Berk'in bizim kapının önünde olduğunu açıklar mısın?'' 
''Bugün Sena'nın doğum günü evinde bir parti verecek! Sen de geleceğine söz vermiştin sakın itiraz etme bak bütün okul burada zaten çok eğlenceli olacak.'' Normalde doğum günü partilerine gitmeyi severim ama şu an gerçekten aşırı yorgunum ve annemden izin alma sürecini bile çekebileceğimi bile sanmıyorum.
''İrem ben gelms-''
''Ah, anlıyorum tabii gelmeyebilirsin sadece Berk bizim sevgili arkadaşımız iki saat boyunca seni almak için yol gitti, çocukcağız kim bilir ne kadar yorulmuştur ama sakın üzülme ben söylerim şimdi bütün o koskoca yola tekrar geri gelir hem de bunları ne için yapmış olur? Koca bir hiç için!'' Vay şerefsiz, duygu sömürüsü yapıyor...
''Üff, tamam geleceğim ama ona söyle biraz beklemesi gerekecek çünkü donumlayım!'' Karşı taraftan kıkırdama sesi geldi.
''Tamam, tamam. Bekliyorum hızlı ol!'' Telefonu kapattıktan sonra dolabımın karşına geçtim. Giysi seçmekten nefret ederim gerçekten işkence gibi bir şey ama iki saatlik bakışmanın ardından zümrüt yeşili bir gömlek altına da siyah bir pantolon giyip aynadan kendime baktım. Eh, en azından gömlek gözlerimle uyumlu olmuştu.
Aşağı indiğimde Berk arabasına yaslanmış telefonuyla uğraşıyordu. Yanına gittiğimde geldiğimi hissedip kafasını kaldırmıştı.
''Anıl gelmeseydin parti bitmiştir zaten şimdiye kadar.'' Gülümseyerek konuştuğunde ben de ona gülümsedim. Kapıyı binmem için açıp o da sürücü koltuğuna geçti ''Seni özlemişim.''
''Neden bu hafta gelmedin?'' Yola bakarken bir süre sessiz kaldı.
''Uzun hikâye...'' Başımı ona çevirdim.
''En azından kısaca anlatsan?'' Derin bir iç çekti.
''Zeliha'yla ayrıldık.'' Gözlerimi kocaman açıp ona baktım. Daha bir süre öncesine kadar çok yakınlardı birdenbire ne olmuş olabilirdi ki?
''Neden ki?'' Sorduğum soruyla yutkundu. Ben doğrudan ona bakıyordum ama dümdüz yola bakıyordu ''Özür dilerim eğer anlatmak istemezsen...''
''Yok, sorun değil sadece şu an konuşmak istemiyorum.'' 
''Peki...'' Kafamı cama çevirdim. Ne oldu bilmiyorum ama bir hafta gelmediğine göre ciddi bir şey olduğu belliydi. Kim bilir belki sonra anlatırdı.
*
Arabadan indiğimizde içeriden bağırışlar geldiğini fark ettim. Berk'le birbirimize bakıp içeriye girdik kocaman bir kalabalık vardı ve doğrudan bir yere bakıyorlardı. Ne olduğunu görebilmek için insanların içlerinden ittire ittire geçip herkesin baktığı yere baktım. Siktir...
''Bu olaydan sıyrıldığını düşünüyorsan çok yanılıyorsun seni piç!'' İrem bağırırken bir yandan Tolga'yı ittirmeye çalışıyordu ama Tolga milim kıpırdamıyordu. Hatta ciddiye aldığı bile söylenemezdi İrem köpürerek konuşuyordu ama Tolga ona küçümseyerek bakıyordu ''Arkadaşım saflık derecesinde iyi niyetli olduğu için şanslısın yoksa çoktan bu okuldan siktir olup gitmiştin!'' Bu salak farkında mı bilmiyorum ama aşırı yüksek sesli konuşuyordu ve fazla küfrediyordu. İleri atılarak İrem'in kolundan tuttum.
''İrem! Ne yapıyorsun, dur!'' 
''Salak mısın sen Anıl? Neden bu aptalın ceza almamasına göz yumdun? Sonunda tamamen sıyırdın mı?'' Tam ağzımı açacakken Tolga araya girdi.
''Ciyaklaman bitti mi?'' Tolga'ya döndüğümde baymış bir şekilde İrem'e bakıyordu.
''Elimde fotoğraflar var Tolga! Bunu müdüre götürdüğümde işin biter. Anlıyor musun beni?'' Tolga gözlerini devirdi, bu konuşmanın onu sıktığı belliydi.
''Ve benle beraber sen de yanarsın.'' İrem bu sefer öfkeyle değil endişeyle bakıyordu. Bense mal gibi bir İrem bir Tolga'ya bakıyordum.
''Okula telefon getirmekle ilgili çok katı kurallar var ve bunu sen de biliyorsun beni şikâyet edersen sen de ceza alırsın.'' Haklıydı ve benle İrem bunu tamamen unutmuştuk.
''A-ama herkes getiriyor tek ben getirmiyorum ki!'' 
''O zaman beni şikâyet et ve bunu müdüre anlat. Niye tartışıyoruz ki bunu?'' Ölüm sessizliği oldu ve İrem'in diyecek bir şeyi kalmadığını anlayan Tolga arkasını dönüp yürümeye başladı arkasından nereye gittiğine baktım, balkona gidiyordu.
İrem'e döndüğümde burnun hızlı hızlı soluduğunu fark ettim galiba onu asıl sinirlendiren Tolga'nın sözleri değil de umursamazlığıydı... Bir süre sonra İrem'de arkasını dönüp bir yere oturdu, bense ortada kalmıştım bir İrem'in olduğu yere bir Tolga'nın gittiği yere bakıyordum ama en sonunda balkona doğru yürümeye başladım. Onun konuşmam gerekiyordu.
Balkon kapısını açıp içeri girdim. Tolga duvara yaslanmış doğruca gökyüzüne bakıyordu.
''Tolga!'' Ona seslenmemle kafasını oynatmadan bakışlarını bana çevirdi bu sertçe yutkunmama sebep oldu.
''Ne yaptığını sanıyorsun sen? Olay kapandı sanıyordum!'' Derin bir iç çekti anlaşılan bütün bu olaylar onu gerçekten baymıştı... Bir süre bana baktıktan sonra bakışlarını tekrar gökyüzüne çevirdi.
''Ben de öyle sanıyordum. Sonra arkadaşın gelip bağırıp çağırmaya başladı.''  Bakışlarımı yere indirdim. Muhtemelen İrem, Tolga'nın ceza almadığını duymuştu ve patlamıştı, bu bir bakıma benim suçumdu bu durumda ne diyebilirdim ki ''Beni neden şikâyet etmedin?'' Tolga'nın sorusuyla bakışlarımı tekrar ona çevirdim o da bu sefer kafası dönük bir şekilde bana bakıyordu.
''Ne?''
''O gün neden beni şikâyet etmedin? Benden korkmadığın belli sadece yanağını gösterseydin bile kolayca ceza alabilirdim.'' Bir şey demeden önce ben de onun yanına geçip sırtımı duvara yasladım.
''Başımın ağrısını istemedim. Seni şikâyet etseydim ve ceza alsaydım muhtemelen bunun altında kalmazdın çünkü çok gururlu birisin değil mi? Yediremezsin sen kendine...'' Sesim istemeden sitemli çıkmıştı ve yine istemeden ona kafa tutmuştum ama buraya gelirken amacım bu değildi sadece konuyu bitirmek istiyordum artık ama olmuyordu işte bu çocuğu gördükçe kan beynime hücum ediyordu, kendimi kaybediyordum.
Bir süre ses gelmeyince kafamı yana çevirip ona baktım, kaşları çatılmıştı. Ani bir hareketle yanımdan ayrılıp tam karşıma balkonun demirliklerine yaslandı.
''Beni kafanda nasıl canlandırıyorsun bilmiyorum ama sandığın kişi değilim. İnsanları çok iyi analiz ettiğini zannediyorsun değil mi ama bilemezsin.'' Gayet de bilirim hatta hayatında kurduğun en uzun cümlenin bu olduğuna bile eminim ama sakin kalmalıydım, omuz silktim.
''Eh, senin karakterini analiz etmek pek zor değil. Her okulda senin gibi bir tip vardır.'' Doğruca bana bakıyordu ve ben sanki küçümsüyormuş gibi onu baştan aşağı süzdüm ve bakışlarımı tekrar gözlerine çevirdim. 
''Nasıl bir tip?'' Artık onun sesi sitemli benimkisi sakin çıkıyordu.
''Şu çete halinde gezip kendini okulun kralı sanan, birisinin yaptığı en küçük hareketi hemen gurura bağlayan her boka sinirlenip, bütün sorunları kavgayla halleden tipler.'' Göz bebekleri o günkü gibi koyulaşmaya başlamıştı ve benim ürpermeme sebep olmuştu.
''Öyle biri değilim.'' Her kelimeyi vurgulayarak, kelimenin tam anlamıyla tıslayarak söylemişti ''Bir bok bilmeden konuşma, beni ne kadar uzun süredir tanıyorsun da böyle bir sonuca varıyorsun ki, kimsin sen?'' Yaslandığı yerden doğrulmuş bana doğru yavaşça yaklaşıyordu, aslında şu an söylemek istediğim çok şey var, onu daha öncesinden tanıyordum arkadaşlarıyla konuşmalarından, girdiği kavgalara kadar aslında her şeyi. Aslında çoğu kavgasında haklı taraf oydu ama bu söylediklerim konusunda haksız olduğumu göstermezdi, sebep ne olursa olsun kavga etmek bana göre salaklık belirtisiydi. Bütün bu düşüncelerimi ona söylemek isterdim ama damarına fazla bastığımı fark ettiğim için sustum çünkü ölmek için çok az şey yaşadığımın farkındaydım ve o şu an bakışlarıyla bile beni öldürebilirdi. 
İyice yaklaştığında gözlerimi kapattım ve en azından ölümümün acısız olmasını diledim... Uzun bir süre bekledikten sonra garip bir şekilde hiçbir acı hissetmediğimi fark ettim. Yavaşça gözlerimi tekrar açtığımda dibimde olduğunu ve yüzümü incelediğini gördüm. Gözleri yavaş hareketlerle suratımın her noktasına bakıyordu.
 Bu hareketi karşısında kalbim deli gibi atmaya başladı. Aşırı yakınımda olduğu için kokusunu alabiliyordum ve hafifte olsa alkolün kokusunu hissedebiliyordum. Keşfini bitirmiş olacak ki en sonunda bakışlarını gözlerime çevirdi ve bu hareketi deli gibi atan kalbimin bu sefer durmasına sebep olmuştu ama çok sürmedi hemen ardından bakışları dudağıma kaydı ve ben her yapacağı hareketi endişeyle takip ediyordum. Dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı ve anında içimde bir his belirdi. Rahatsız edici ama aynı zamanda güzel bir histi bu... 
Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra alt dudağımı yavaşça emmesiyle içimdeki o his kat kat artmaya başladı... Uzun uzun beni öpmeye başladığında duygularım birbirleriyle savaş haline girdi. Normalde onu öpme düşüncesi bile beni iğrendirmeye yeterken şu an daha fazlasını istiyordum... Dudakları çok yumuşak, sıcak ve tatlıydı ve şu an yaşadığım hissiyatın iğrenmekle alakası bile yoktu çok güzel bir histi. Huzurlu hissediyordum, az önceki endişemden eser bile kalmamıştı ama bu uzun süren hareketsizliğimden sonra ellerimi omzuna koyup geri çekildim, kesik ve titrek nefesler almaya başladıktan sonra bacaklarım işlevini yitirdiği, ve yere kapaklanmamak için kollarımı boynuna doladım ona sarıldığım için başta afallasa da o da sonra kollarını belime doladı.
Bir süre soluklandıktan sonra suratımı boyun girintisine gömdüm. Az önce alkol kokusundan dolayı fark edememiştim ama çok güzel kokuyordu. Hani yeni yıkanmış çarşaf kokusunu durmadan koklamak istersiniz ya ben de bu kokuyu durmadan koklamak istiyordum.
''Çok güzel kokuyorsun Anıl.'' Bir kez daha kalbim durdu.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.