Sekaiichi Hatsukoi – Yokozawa Takafumi no Baai - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2.2   Önceki Bölüm 

           
‘Yani? Bugün nereye gidiyoruz?’
 
 
‘Gittiğimizde öğreneceksin. Bu yüzden dört gözle bekle, bugün dünyadaki en lezzetli yemekleri yemene izin vereceğim~’
 
 
‘Ha?’  Bu Yokozawa’nın, Kirishima’nın genel ruh haline verdiği aldırışsız karşılıklarından daha fazlasıydı. Eğer sadece akşam yemeği yiyecek olsalardı, herhangi bir yer iyiydi, ancak Kirishima, onları istasyondan gittikçe uzaklaştırmaya devam ediyordu. İşten çıktıktan sonra trene binmişler ve indikten sonra yirmi dakikaya yakın yürüyüş yapsalar da belirli bir hedefleri olmadan yürümeye devam etmişlerdi.
 
 
Yokozawa, itibarını temizlemek ve işlerini planladığı şekilde beş buçuktan önce bitirmek için işe gömülmüştü. Bu durumdan rahatsızmışçasına dışarıya yansıtsa da aslında Kirishima ile olan planlarını dört gözle bekliyordu. Adamdan bir mesaj almıştı.
 
 
// Görüşüne göre işim biraz uzun sürecek ,bu yüzden beni istasyonda bekle. Eğer erkenden çıkabilirsen, üç tane yeşil çay aromalı  Bavarian profiterolünden satın al.//
 
 
Gelen mesaja oldukça şaşırmasına rağmen, Yokozawa söylendiği gibi yaptı, fakat şu anda elinde tutmakta olduğu şeyle ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Belki de onları Kirishima yiyecekti? Ancak şuana kadar birlikte yedikleri yemekleri düşününce özellikle tatlıya düşkün biri gibi gözükmüyordu. Tatlı şeyleri sevmediğini düşünmesinin sebebi bunun ona uymamasıydı yine de bunu saklamışta olabilirdi, emin olmak zordu.
 
 
‘Buralarda mı yiyeceğiz?’
 
‘Sadece çeneni kapat ve beni takip et.’ Kirishima oldukça normal görünümlü bir apartmana doğru ilerledi. Otomatik kapı kilidini şifreyle açtı ve asansöre yöneldi. Belki de burada bir oda şekilde çalışan restoran vardı? Nereye gidecekleri hayal dahi edemese de Kirishima susup onu takip etmesini söylediği için daha fazla soru sormadı.
 
‘Pekala, işte geldik!’
 
‘Bu…?’
 
Bina, her katında yer alan aile tipi dairelerden oluşuyordu. Dış kapının girişinde ek olarak bel hizasına kadar uzanan küçük bir giriş kapısı vardı. Daireye giriş yolundaysa küçük bir çocuğa ait açık mavi bir bisiklet duvara yaslanmıştı. Kirishima’nın yaşam tarzına uymayan bu görüntüyle birlikte Yokozawa’nın zihnindeki sorular çoğalmaya başlamıştı.
 
Yokozawa, bakışlarını etrafta gezdirerek restoran tabelasının herhangi bir yerde asılı olup olmadığını görmeye çalıştı. En sonunda kapının üstünde yer alan isimlikte yazı olan şeyi fark etti: Kirishima.
 
‘Burası… Senin evin mi?’
 
‘Evet. Çok düzenli değil ancak endişelenme, en azından akşam yemeği yenilecek kadar yer var.’
 
Adamın, kendisini evine getireceği aklının ucundan bile geçmemişti. Kirishima cebinden çıkarttığı anahtarla giriş kapısını açtı ve ışığı yanmakta olan bir odaya doğru seslendi, ‘Hiyo, evdeyim!’
 
‘Tekrardan hoş geldin! Oh, misafirimiz mi var, babacığım?’
 
‘Babacığım?!’ Bu alışılmadık kelime kulağında çınladı. Önündeki adama ve küçük kıza karşılaştırmak için tekrardan baktı. Pek benzemeseler de Kirishima’nın takındığı bakışlar Yokozawa’nın daha önce herhangi birine bakarken gördüğünden çok daha nazikti.
 
Görünüşe göre kapının önündeki bisiklet kızına aitti. Eğer başka birisi olsa bu durumu o kadar garipsemezdi ancak Kirishima ile ilgili ilk izleniminden dolayı onun bir baba olmasını anlamlandıramıyordu.
 
‘Ne, babacık olmamla ilgili bir problemin mi var ?’
 
‘Ben-hayır, bu… Değil, demek istediğim…’
 
Onların önünde saçı at kuyruğu yapılmış, ciddi ve düzgün, yaklaşık on yaşlarında küçük bir kız çocuğu duruyordu. İri kahverengi gözleri, uzun kirpiklerle çevrelenmişti ve her göz kırpışında gözlerinden taşacak gibi duruyordu, pembe yanaklarıysa yuvarlak ve dolgundu.
 
Yokozawa, itiraf etmesi gerekirse Kirishima’nın evine geldiklerini fark ettiğinde şok olmuştu ancak asıl şaşırtıcı olan şey bu kadar büyük bir kızının olmasıydı. Yokozawa’nın tereddüt ettiğini fark eden Kirihima, kızını tanıttı.
 
‘Bu, kızım Hiyori; on yaşında. Ve buradaki adam da Yokozawa, aynı şirkette çalışıyoruz. Böyle görünebilir ancak hala yirmili yaşlarında bu yüzden ona ‘’oji-san’’*  gibi şeyler deme, tamam mı?’
 
(VN : Bilmeyenler için ‘’oji-san : amca’’ demek.)
 
‘Anladım! Size Yokozawa onii-chan* diyebilir miyim?’
 
 
(VN: Yine bilmeyen olursa diye ‘’Onii-chan : abi’’ demek’
 
 
‘Ah ,elbette…’
 
 
Hiyori, hala şaşkın olan Yokozawa’ya uygun bir selam vermek için kısa süreliğine başını eğdi ve ‘Tanıştığıma memnun oldum. Ben Kirishima Hiyori! Her zaman babacığımla ilgilendiğin için teşekkürler!’
 
 
‘Ah,evet.Bu gece nezaketinizden yararlanacağım. Ben Yokozawa Takafumi.’  Doğru anı yakalayan Yokozawa da kendini uygun bir şekilde tanıttı.
 
 
Yokozawa’nın yaşına göre Hiyori’nin kendisini ne kadar iyi idare ettiğinden etkilendiğini gören Kirishima araya girerek ‘Hiyori, benimle ilgilenmiyor. Ona bakmak zorunda olan benim.’ dedi.
 
 
‘Babacığım! Çocukça şeyler söyleme!’
 
 
‘Tanrım, bu sadece bir şaka! Oh, doğru ya Yokozawa, Hiyori için bir hediyen yok mu?’
 
 
‘Huh? Ah-oh, bu mu?’ Görünüşe göre öncesinde satın aldığı yeşil çay aromalı kremalı profiteroller Hiyori içindi. Kirishima’nın isteği üzerine elindeki kese kağıdı şeklindeki karton poşeti Hiyori’ye doğru uzattığında küçük kızın yüzündeki ifade birden aydınlandı.
 
 
‘Uwaah!! Yeşil çay aromalı Baverian profiterolü! Bunları seviyorum! Teşekkürler, Yokozawa onii-chan!’
 
 
‘Oh, onları sevmene sevindim.’
 
 
‘Şimdilik onları buzdolabına koyacağım, sonrasında her birimiz birer tane tatlı yiyebiliriz!’
 
 
Kese kağıdı şeklindeki karton poşeti sanki bir hazineymişçesine göğsüne bastırdı. Yokozawa’nın yüzünde bir gülümsemeyle onu izlediğini gören Kirishima alışılmadık bir şekilde nazik bir sesle ‘Hiyorim oldukça sevimli, ha?’ dedi.
 
 
‘Tanrım,babacığım! Aptalca kızına tapan babalar gibi konuşmayı kes! Akşam yemeği hazırlıklarını bitireceğim, beklerken bira ya da başka bir şey alabilirsiniz.’
 
 
‘Pekala, hanımefendi.’
 
 
Hiyori, Kirishima’nın sözleri üzerine kızardı ve mutfağa doğru kaçtı. Yokozawa bile sırıtmaktan kendini alamadı.
 
 
‘Kabul edeceğim, o kadar sevimli ki onun senin çocuğun olduğunu asla tahmin edemezdim.’
 
 
Yokozawa’nın sözlerindeki üstü kapalı ince alaya karşı Kirishima, genellikle takındığı havalı tavırları yerine keyifli bir ifade takınarak ‘Annesine benziyor. Onu asla evlendirmeyeceğim. ’dedi.
 
 
Kirishima bile kendi evinde tipik korucuyu bir ebeveyn oluyordu.
 
 
 
 
 
Yokozawa ilk kez Kirishima’nın baba tarafıyla karşılaşmıştı.’Peki, karın ne olacak? Alışverişe filan mı çıktı?’ Sadece şuan bir karısının olduğu aklına gelmişti. Alyans takması ve bir kız çocuğuna sahip olması bir yerlerde ‘’bir annenin’’ olması gerektiği anlamına geliyordu.
 
Bu noktada Kirishima’nın evli bir adam olduğunu fark etti. Bu geçen gece karısını Yokozawa ile aldattığı anlamına gelmiyor muydu? Yokozawa’nın bu konuda gerçekten herhangi bir seçeneği olmamasına rağmen şuanda adamın karısıyla yüzleşmek istemiyordu.
 
Göğsü suçlulukla daralmaya başladığı anda Kirishima, sesindeki bariz şaşkınlıkla ‘…Bekle, bilmiyor muydun? Benim karım yok.’ dedi.
 
‘Ha?’
 
‘Ve boşanmadık. Hiyori, onu hatırlamayacak kadar küçük bir yaştayken hastalıktan öldü.’
 
‘…Üzgünüm. Böyle bir şeyi sormam gerçekten duyarsızcaydı.’
 
Muhtemelen Kirishima’nın  bu kadar rahat konuşmasının sebebi Yokozawa’yı rahatsız hissettirmek istememesiydi. Her şeyden öte bu soru pek çok kez ona sorulmuştu.
 
‘O kadar da önemli değil. Her şey şirkete yeni girdiğim zaman gerçekleşti, bu durumu bilmemen garipsenecek bir şey değil.’
 
Aniden… Her şey mantıklı gelmeye başlamıştı. Baş editör olmasına rağmen her zaman işten erken ayrılmasının sebebi, döngünün* sonuna gelindiği zamanlar hariç, çalışma saatlerini kızına göre ayarlamasından kaynaklıydı.
 
(VN: Hatırlamayanlar ya da bilmeyenler olabileceği için açıklama gereği duydum. Burada ‘’döngü’’ kelimesi, yazarların yeni bölüm, cilt vs. çıkarmaya başlama ve sonlandırma aşamaları arasında geçen süreyi tanımlıyor.)
 
‘Tanrım, biraz kafanı çalıştır. Gerçekten seninle birlikte olup karımı aldattığımı mı sandın?’
 
 
‘Pekala, nereden bilebilirim. Sonuçta hala yüzüğünü takıyorsun!’ Adamı, gözünde bu şekilde görmesi aşağılayıcı olsa da Kirishima’nın olayı doğru bir şekilde açıklamaması ve Yokozawa’nın ilk etapta olayı yanlış yorumlaması onun suçuydu.
 
 
Bu suçlayıcı cevap karşısında Kirishima beklenmedik bir yanıt verdi.’…Ne, yoksa kıskanıyor musun? Eğer çıkartmamı istiyorsan tek yapman gereken şey sormak. Sadece yazarların aptalca sorularını engellemek için takıyorum.’
 
 
‘Böyle bir şeyi asla ima etmedim!’ Yokozawa, adamın kıskanç olduğunu varsaymasını kesmesini diledi. İlk etapta Kirishima’ya üzüldüğü için kendini aptal gibi hissetti.
 
 
‘Hadi ama kızarmana gerek yok.’
 
 
‘Kızarmıyorum.’  Kendisiyle alay etmekte olan Kirishima ile uğraşırken Hiyori genkana* doğru kafasını uzattı. Akşam yemeğini hazırlamayı bitirmişti ve onları beklerken sıkılmıştı.
 
(VN: Genkan: Japonya da evlerde bulunan geleneksel giriş holü)
 
‘Babacığım! Yokozawa onii-chan! Ne zamana kadar genkanda kalacaksınız?’
 
 
‘Geliyoruz, bir dakika bekle. Hadi,Hiyo’yu bekletme.’
 
 
‘Burada konuşmayı başlatan sensin!’ Sahte masumiyet kokan yanıta itiraz ederek onu kolayca neşelendiren Kirishima’nın arkasından odaya girdi.
 
 
Odanın duvarları Hiyori’nin çizimleri ve resimleriyle süslenmişti. Yumuşak pastel renklerle birleşen duvarlar, Yokozawa’nın Kirishima’yı hayal ettiğinden uzak bir dünyada yansıtıyordu.
 
 
‘Yalnızken burada ne yapıyor?’
 
 
‘Ailem yakınlarda yaşıyor, bu yüzden geç saatlere kadar çalışmam gerekirse onlarda kalıyor. Annem zaman zaman eve gelip akşam yemeği de hazırlar.’
 
 
‘Neden onlarla yaşamıyorsun?’
 
 
‘Eğer öyle yapsaydım, onlardan yararlanmış olurdum. Gördüğün gibi bu kadar uzakta yaşamak doğru olan şey. Ah, oraya oturabilirsin.’
 
 
Masaya ulaştıklarında lezzetli kokular yayan köri dolu bir tencereyle karşılaştılar. Davetkâr kokusu, Yokozawa’ya kesinlikle yemeklerinin ünlü olduğunu hatırlattı. O, öğleden sonra adam akıllı hiçbir şey yememişti, sadece işlerini hallederken atıştırmak için marketten bir onigiri* almıştı.
 
 
(VN: Bilmeyen olursa diye ‘’onigiri’’ bir çeşit pirinçle yapılan japon atıştırmalığı. Pirinç topu da denebilir.)
 
 
‘Yokozawa onii-chan, bira mı istersin yoksa oolong çayı mı?’
 
 
‘Bira al. Ne de olsa yarın izin günü. Çok fazla içersen geceyi burada geçirebilirsin.’
 
 
‘Bunu pas geçeceğim, teşekkür ederim. Oolong çayı alabilir miyim?’
 
 
‘Eeh??  Geceyi burada geçirmelisin ~!’
 
 
Yokozawa’nın göğsü Hiyori’nin yönelttiği acınası ifade karşısında ağrısa da geceyi Kirishima’nın evinde geçirme konusunda isteksizdi. İşlerin sarpa sarmasını engellemek için kedisini bahane olarak kullandı. ‘Evde beni bekleyen bir kedim var. Belki bir dahaki sefere?’
 
 
Hiyori’nin gözleri parladı ve kedi kelimesine takıldı. ‘Bir kedin mi var? Adı ne?’
 
 
‘Sorata. İlk başlarda benim kendim değildi ancak birtakım şeyler oldu. On yaşından büyük yani yaşlı bir kedi. Kedileri sever misin?’
 
 
‘Evet!! Onları seviyorum! Çok şanslısın… Evcil hayvan olarak kedi istiyorum ama babacığım her zaman ona bakamayacağımı söylüyor…’
 
 
‘Hey, ben asla hayvan sahibi olamayacağını söylemedim. Sadece kendi başına bakabileceğin sürece bu duruma aldırış etmediğimi söyledim. Ne de olsa kendime bile zar zor vakit ayırabiliyorum.’
 
 
Hiyori’nin takındığı mutsuz ifade karşısında üzülen Yokozawa, davet yapmadan edemedi. ‘Öyleyse, bana gelip onu görmeye ne dersin?’
 
 
‘Yapabilir miyim?’ Hiyori’nin yüzüne heyecanlı bir ifade yerleşti. Adından da anlaşılacağı gibi ilkbahar güneşi gibi hissettiren bir gülümsemeydi. Yokozawa sadece ona bakmakla kalbinin sıcacık olduğunu hissetti.
 
 
Hiyori ile yakınlaşmak… Kirishima ile ilişkisinin daha da derinleşeceği anlamına geliyordu. Adamla ilişkisinin derinleşmesi akıl kârı değildi ancak böylesine sevimli biriyle karşılaşınca kendini onun taleplerini gerçekleştirmek isterken bulmuştu.
 
 
‘Benim için sakıncası yok ancak… Babacığının kabul edip etmeyeceğinden emin değilim.’
 
 
‘Babacığım?? Yokozawa onii-chan’nın evindeki pisiyi göremeye gidebilir miyim?’
 
 
‘Hmm,bilmem… Bu sanırım üçüncü yarıyıldaki notlarına bağlı.’  Kirishima koşulunu, çıkarabildiği en tatlı sesle kendisine yalvarmakta olan Hiyori’ye sundu.
 
 
‘Eeh… Ah,tamam…Elimden geleni yapacağım.’
 
 
‘Yeterince basit, değil mi? Tek yapman gereken şey matematik notlarını yükseltmek.’
 
 
‘Babacığıma göre basit olabilir ama benim için değil!’  Görünüşe göre Hiyori, matematikte iyi değildi ve ifadesi sanki sevmediği bir şeyi zorla yemeye çalıştırılıyormuşçasına tiksintiyle doluydu.
 
 
Onun bu haline acıyan Yokozawa, bir teklifte bulundu.’ Öyleyse, sana öğretmemi ister misin?’
 
 
‘Gerçekten mi? Sonrasında ödevimi yapmama yardım eder misin? Ne kadar uğraşırsam uğraşıyım yapamadığım şeyler var!’
 
 
‘Elbette, öyleyse yemek için teşekkür ederim.’
 
 
Yokozawa ve Hiyori’nin anlaşmasını izleyen Kirishima araya girmeden edemedi.’ Öğretebilir misin?’
 
 
‘Elbette yapabilirim. Üniversite yıllarımda yarı zamanlı özel öğretmenlik yapmıştım.’ Elbette öğrencilerinin çoğu onun yorucu, şeytani öğretim yöntemlerinden korksa da notlarının yükselmesi , ebeveynlerinin Yokozawa’yı özel öğretmen olarak tavsiye etmesiyle sonuçlanmıştı. Ve sadece yeterince çaba göstermeyenler için dersleri zorlu geliyordu, çaba gösterenler içinse zaten köstek olmasının imkânı yoktu.
 
 
‘Tamam, öyleyse bu bir randevu onii-chan!’
 
 
‘Pekala.’  Dal misali küçük serçe parmağıyla söz verirken, Yokozawa’nın kendi parmağıyla en ufak bir güç uygulasa kırılacakmış gibi hissetmesine sebep olmuştu.
 
 
‘Ups! Salatayı getirmeyi unutmuşum. Bir dakika bekleyin!’
 
 
‘Pekala, tabağı sakın düşürme!’  Hiyori mutfaktayken Kirishima, keyifli bir şekilde yorum yaptı. ‘Tanrım, bunu beklemezdim ancak çocuklarla gerçekten iyi anlaşıyorsun. Sakın bana hayvanların da seni sevdiğini söyleme?’
 
 
‘Bunun sebebi hayvanların ve çocukların insanları olduğu gibi görmesi.’ Daha önce başka bir hayvanın etrafında bulunmasa da kendisine yaklaşmaktan hoşlanmayan kedi ya da köpeğe rastlamamıştı. Genellikle ona yaklaşmaktan korkanlar yetişkin insanlardı.
 
 
‘O zaman bu ilk bakışta korkutucu olduğunu kabul ettiğin anlamına mı geliyor?’
 
 
‘Kapa çeneni.’ Korkutucu bir görünüme ve aynı şekilde korkutucu bir sese sahip olduğunun farkındaydı ancak bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Fazla gülümserse başkalarını rahatsız edebilirdi ya da çekici bir ses tonu kullanması düşünülemezdi bile.
 
 
‘Pekala, sen ve Hiyo’nun iyi anlaşması güzel bir şey. Seni buraya getirmeme değdi. Onunla yakınlaşmaktan çekinme.’
 
 
‘Bunu istediğine emin misin? Ya sonrasında sana gelip Hiyori ile evlenmek istediğimi söylersem?’
 
 
‘Hmm, evet… Sonuçta, eşcinselsin. Bu karşılıksız bir aşk olacağı için sonunda Hiyo vazgeçer. Ah, hayat böyle.’
 
 
‘Sana söyledim. Eşcinsel değilim.’
 
 
‘Tanrım, açlıktan ölüyorum! Hiyo~ Köriyi yemeye başlıyoruz, tamam mı?’
 
 
‘Tamam! Daha çok şey var, istediğiniz kadar yiyin!’
 
 
‘Buyur, sen de. İtadakimasu!*’
 
 
(VN: Japonların yemeğe başlarken söylediği kelime.)
 
 
Atışmaları Kirishima tarafından kesilmişti ancak o da çok aç olduğundan yorum yapmadan kaşığını aldı. ‘…İtadakimasu.’
 
 
Sos ve pirinci aynı anda kaşığına alarak ağzına götürdü. Sos; havuç, tavuk, patates ve biraz da bıldırcın yumurtası içeriyordu. Belki Hiyori’nin zevkine göre yapıldığından nezaketle dolu tatlı bir tadı vardı.
 
 
Kendisi mükemmel bir şekilde yemek yapardı ancak Marukawa’da çalışmaya başladığından beri yemek yapmak için yeteri kadar zamanı olmuyordu. Atıştırmalık hazırlamak daha kolaydı ancak yine de yemeklerini dışarıda yemeye daha meyilliydi. Vücudu için sağlıksız olduğunu bilmesine rağmen bu konu üzerinde durmak zahmetli gelirdi. Bu yüzden mutfakta fazla durmazdı.
 
 
Üniversite yıllarında çok parası olmamasına rağmen, yanındaki belirli bir kişinin düzgün beslendiğinden emin olmak için öğünlerine dikkat etmek zorundaydı. Bu yüzden her gün besin değeri açısından yüksek yemekler yapardı. Bu yüzden mutfak konusunda yeteneklerini bayağı bir geliştirmişti ancak son günlerde oldukça paslanmıştı.
 
 
‘Babacığım, Yokozawa onii-chan köri nasıl olmuş?’ Salatayı taşıyan Hiyori, biraz endişeli gözüküyordu.
 
 
‘Lezzetli. Yokozawa, Hiyo’nun körisi oldukça lezzetli ha?’
 
 
Yokozawa, Kirishima’nın ifadesi karşısında kıkırdamadan edemedi. Birlikte çalıştıkları iş arkadaşları ve yazarlar büyük ihtimalle Japun’nun Genel Yayın Yönetmeninin bu şekilde görünebileceğini hayal dahi edemezdi. Omuzlarının titremesini engellemeye çalışarak ‘Dünyanın en iyisi.’ Dedi.
 
 
Yokozawa’nın sözleri üzerine Kirishima gülümsedi. ’Gördün mü? Sana söylemiştim.’
 
 
‘Onii-chan, istediğin kadar ye tamam mı?’ Hiyori, Kirishima’dan bile mutluydu ve gülümsemesi tüm yüzünü aydınlatıyordu.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2.2   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.