Garip bir şey enjekte edildikten sonra bayılmadan hemen önce duyduğum sesin aynısıydı.
Hala ağır olan göz kapaklarımı zor bir şekilde ayırdım ve odaklanamamış gözlerimi birkaç kez kırptım.
Görüşüm tamamen beyazdı.
İlk başta, beyaz bir odada sıkışıp kaldığımı düşündüm. Ama çok geçmeden bunun böyle olmadığını fark ettim. Gözlerimin önünde çaprazlama olarak ortada duran çizgilerin karışıklığına baktım. Çok ince ipliklerdi.
Onlarca, yüzlerce... hayır, bundan daha fazlasıydı. Sayısız yoğun dokuma iplikler bir koza gibi vücuduma sarılmış haldeydi.
“Bu şaşırtıcı. Buna dayanabileceğini sanmıyordum...”
“Görünüşe göre genç organizmaları daha önce denemeliydik...”
“Doktorumuzdan beklendiği gibi!”
“Değil mi? Böyle bir şey düşünmesi gerçekten şaşırtıcı!”
İster kulaklarıma akan sesler olsun ister burnumun etrafını saran koku olsun, onları eskisinden daha net hissedebiliyordum. Beş duyum bir şekilde daha iyi olmuş gibiydi.
Parçalar!
Önümdeki beyaz duvarı parçalamak için ellerimi kullandım. Ama nerede olursam olayım uyuyakaldığım yer boş bir yatak değildi. İplik kozasını parçalayıp dışarıya doğru eğildiğim an, ayaklarımın altından bir şey çıktı. Yerçekimi tarafından aşağı çekildim ve bir hamlede yere düştüm.
Vınlar!
Ancak, yukarıdan bir şey beni destekledi, böylece yere güvenli bir şekilde inebildim. Anında etrafımda heyecanla gevezelik eden insanlar aynı anda nefeslerini tuttular.
“Oh, uyanmışsın!”
Sadece beni buraya getiren adam, yüzünde geniş bir gülümseme ile beni sıcak bir şekilde karşıladı.
“Nasıl hissediyorsun? Bir yerin acıyor mu?”
Cevap vermeden etrafa baktım. Vücudumu saran aynı beyaz iplikler, bir örümcek ağı gibi her yere yayılmıştı. Bir süre önce düştüğümde beni destekleyen tavandaki bir iplikti.
Başımı tekrar indirdim ve uzun siyah ipler zemini süpürdü. Benim için sürpriz oldu, o benim saçımdı. Saçım rengi solmuş solgun altın rengindeydi. Ama uyuyup uyandığımda sanki boyanmış gibi kurum kadar siyah bir renge dönüşmüştü. Bu nedenle ilk başta saçım olduğunu düşünmemiştim. Dahası, uyuya kalmadan önce saçlarım açıkça o kadar kısaydı ki kulağıma ulaşamıyordu bu yüzden nasıl ve ne zaman bu kadar sürede uzadığını anlayamadım.
Şüphelendim ve vücuduma baktım. Vücudumda bir kumaş parçası, bir çuval demek görünüşe göre daha mantıklıydı, vardı. Her nasılsa, biraz daha uzun olduğumu hissettim ve vücudum biraz daha gelişmiş gibi görünüyordu.
Onlara bakmak için ellerimi kaldırdım ve her türlü yara izi ile dolu ellerim beyaz yeşimden oyulmuş gibi beyaz tenli ve pürüzsüzdü. Sadece ellerim değildi. Görebildiğim tüm cilt, kumaş parçası ile kaplı olmayan bölgeler, böyleydi. Bunu düşündüğümde, daha net hale gelen sadece işitme ve koku duyum değildi, görüşüm dramatik bir şekilde gelişmişti ve vücudum şaşırtıcı derecede hafifti.
Bu kesinlikle garipti, ama garip bir şekilde, o zamanlar başıma gelen değişikliklere çok fazla ilgi duymadım.
Doğal olmayan bir derecede sakin hissettim. Kısa incelememi bitirdikten sonra kafamı kaldırdım. Ve beni izleyen birkaç bakışla karşılaştım. Bunun ortasında ağzımı açtım ve dedim ki:
“Açım.”
Hissettiğim açlık, kim bilir kaç gün boyunca açlıktan ölmüşüm gibiydi.
“Doğru, doğru! Düzgün beslenmenden bu yana uzun zaman geçti, bu yüzden aç olmalısın!”
Adam söylediklerimi duyduğunda dramatik bir şekilde cevap verdi ve çevredeki diğer insanlara acele etmelerini emretti:
“Neden orada dikiliyorsunuz? Acele edin ve Arachne'nin yemesi için bir şeyler alın!”
Beni buraya getiren adam araştırma enstitüsünde deneysel biyoloji doktoru olduğunu söyledi. Bana 'Arachne' adını verdi ve ilk tanışmamızın aksine benimle ilgilendi. Tabii ki, bu ilgi sadece bir test deneğini önemsemekti. Bu deneyin ilk başarılı sonucunun ben olduğumu duydum.
Bana enjekte ettikleri şey bir harabede bulunan gizemli bir parçaydı ve bana bu parçaların içinde garip bir güç olduğu söylendi. Bu nedenle, bu parçaların insanlar tarafından özümsenmesinin mümkün olup olmadığını inceliyorlardı. Ve bu alandaki ilk başarı benden başkası değildi.
Daha sonra araştırma enstitüsüne ilk geldiğim gün ile uyandığım gün arasında üç yıllık bir boşluk olduğunu öğrendim.
Görünüşe göre ben bilinçsizken bile araştırmaları devam ediyordu. Bunu düşündüğümde, rüya görürken bazen vücudumun her yerinde kıvranan bir acı hissettiğimi hatırladım.
Parçacık enjekte edildikten sonra çabucak ölen diğer deneklerin aksine düşündüklerinden daha uzun dayanmıştım bu yüzden onlar, üzerinde deney yapmak için küçük çocukları getirmeye başladılar. Ben uyandıktan sonra bile, araştırmacılar heyecanla çocuklarla denemeye daha fazla odaklandılar.
Bununla birlikte, nihai sonuç, parçanın gücünü özümseyen ve zarar görmeden uyanabilen tek denek olduğumdu. Araştırma enstitüsündeki insanlar, neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışarak beyinlerini patlattılar. Ve böylece beni aldılar ve üzerimde her türlü testi yapmaya başladılar.
O zamandan bu yana 3 yıl daha geçti. Orada o kadar süre sıkışıp kaldım ki, her türlü deneyden geçmiştim.
Bu süre zarfında araştırmacıların yetenekleri ortaya çıktı ve başarılı deneyler olan çocuklar ben de dahil olmak üzere dört kişi oldu.
Parçadan özümsediğim gücün saldırı ya da öldürme ile hiçbir ilgisi yoktu bu yüzden daha önce sahip olmadığım bir yeteneği edindikten sonra bile araştırma enstitüsünden kendi başıma kaçamadım.
Bu arada, doktorun açgözlülüğü sürekli büyüdü ve tekrarlanan deneylerde tekrar tekrar daha fazla öğütülmüş parçayı özümsemek zorunda kaldım. Aynı şey diğer çocuklar için de geçerliydi. Yine de kârlı oldu ve vücudumdaki güç daha da güçlendi ve kazandığım yetenekleri daha ince ayrıntılarda kullanabildim.
Tabii ki, gücü yetmeyip dayanamayan ve ölen bir çocuk da vardı.
Her ne kadar ilk baştan farklı olarak bir şeyleri yok etmek için parçanın gücünü kullanma konusunda iyi oluyorsam aynı zamanda araştırmacılar da bana karşı gizlice uyanık oldular ve beni izole etmek için beni bir yere taşımak hakkında tartışmaya başladılar.
Kaçma günümün yaklaştığını hissettim.
Bom...!
Ve sonra bir gün 'o adam' ortaya çıktı.
***
BOM!
Havada gök gürültüsü gibi sağır edici bir kükreme yankılandı. Aynı zamanda binanın dış duvarı bir yığın halinde yıkıldı.
“Birden bire ne oldu?!”
“Neler oluyor?”
Araştırma enstitüsündeki herkes bu ani durum karşısında şaşkına döndü.
Çıtırdar.
Siyahlar içindeki bir adam kısa süre sonra toz bulutundan çıktı.
Hayır...
Ona genç adam yerine çocuk demek mantıklı olurdu çünkü garip bir şekilde ergenlik çağında görünüyordu, bazı çocuksu bakışları hala kalmıştı.
Bu duruma uygun olmayan tembel, sıkılmış bir ses kulaklarımı doldurdu.
“Bu bir kurtçuk yuvası, iğrenç kokmasına şaşmamalı.”
Adam inanılmaz derecede güzeldi. Adamın arkasındaki manzara kesinlikle bina duvarının çökmesi nedeniyle düşen tozdu ama garip bir şekilde arkasında parlayan bir hale gibi gözüken bir yanılsama vardı. Bir toz çukurundan çıkmasına rağmen kusursuz altın rengi saçları büyüleyici bir şekilde parlıyordu, ışığı kırık bir cam parçası gibi yansıtıyordu ve o saçın altında yer alan gözler berrak, donmuş bir gölün yüzeyi gibi canlı ve soğuk bir şekilde parlıyordu.
Nezaket ve dinginlikle süzülen muhteşem bir yüzdü ve özellikleri o kadar uyumlu bir şekilde dengelenmişti ki, bana adım adım biçimlendirilmiş bir sanat eseri olduğu söylense, inanırdım. Kusursuz, kutsal bir güzelliği vardı, bu da bana kana bulanmış bir araştırma enstitüsü yerine tertemiz bir katedralde durduğu izlenimini verdi. Vücudunun oraya buraya sıçrayan kırmızı kan lekelerinin gözlerimde görünmez olduğu noktaya kadar.
“Sen-Sen..”
Doktorun gözleri sanki adamı tanıyormuş gibi pörtledi.
Bunu görünce adamın yüzünde hoşnutsuzluk hissi uyandıran bir gülümseme belirdi. Hemen sonra ağzından çıkan ses bal kadar tatlıydı ama içindekiler çok kötüydü.
“Sanırım sana o **** ifadeyi suratına yapmamanı söylemiştim. Bu seni dövmek istememe neden oluyor ama gerçekten dinemiyorsun.”
Etraftaki herkes bu durumdan sarsıldı ama rahat olan tek kişi adamdı.
Bazı nedenlerden dolayı, doktor dehşete düştü ve anlamsızca konuşmaya başladı.
“Nesiller içinde yaklaşan değişim çoktan başladı mı? Hayır ama yine de, neden buradasın... Nasıl... bana bunu söyleme...?”
Adam, doktorun tepkisi yakışıksızmış gibi gözlerini daralttı ve ağzı alaylı gülümsemesiyle büküldü.
Ç/N: Anlıyorum kötü adam fetişim var
“Kendini bokun içindeki bir kurtçuk gibi gömerken dışarıda neler olduğunu bilmiyormuşsun gibi görünüyor.”
Ç/N: Neden bu adamın sözlerine bu kadar düşüyorum...
Dudaklarında bariz bir alay vardı.
“Yine de, o haşerelerle ilgilendiğimden haberdar olduğunu sanmıyorum.”
Güzel yüzündeki açık kibir bile ona çok yakışmıştı.
“Bunun dışında…”
O boncuk gibi gözleri doktordan ayrıldı ve bir sonraki anda etrafa bir göz attı.
“Bu ne şimdi? Bu arada siz kurtçukları yumurtalardan mı çıkardınız?"
Keskin bakışları odadaki denekleri silip süpürdü ve kısa süre sonra dudaklarında soğuk bir yaklaşımla sordu.
“Neden bu kadar çok velet yığını var? Mide bulandırıcı.”
Daha önce fark etmemiştim ama adam çok vahşi bir ruh hali içinde görünüyordu. Son olarak belirtti.
Ç/N: Bölümden umarım keyif almışsınızdır. Ana erkek karakterimizi de görmüş oldunuz. Bu kitap hakkında baya olumlu düşüncelerim var. Kadın karaktere bayılacağınızdan eminim, en azından ben bayıldım çünkü diğer o reenkarne novellerine kıyasla bu karakter soğuk bir kişiliğe sahip geri kalanını yazamam çünkü spoi yazabilirim :) Kurgu bakımından da baya farklı bu yüzden bu novele bir şans vermenizi öneriyorum. Çok konuşmadan kısa keseyim, iyi okumalar:)
~michie
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.