Jean hızlı cevabıma belli belirsiz inanamayan gözlerle bana baktı.
“Neden beşinci katın yasaklı olduğunu merak etmediğinize emin misiniz?”
Ona bu şartlarla sorunum olmadığını garanti ederek gülümsedim, gerçi o bana neden beşinci katın sınır dışı olduğunu söyleyemezdi. Ben aslında o katın neden sınırlı olduğunu çoktan biliyordum. Jean açıklamaya devam etti ve ifadesi, beşinci kat hakkında bana hiçbir şey söyleyememesine aşırı üzüldüğünü belirtiyordu.
“Size detayları söyleyemediğim için üzgünüm. Beşinci kata sadece buradan bakabilirsiniz.” Jean'ın tonu tamamen umutsuzdu. “Bu hakikaten hayat memat meselesi, bu yüzden gerçekten o kata asla gitmemelisiniz.”
Ne yazık ki, benden istediği şeyi yapamazdım. Bir gün beşinci kata gitmek zorundaydım, çünkü Kyle'ın lanetini kaldırmanın anahtarı o kapılar arkasındaydı.
“Endişelenme.” Uşağa gülümseyerek tekrar garanti verdim. Ufak bir suçluluk ona yalan söylediğim için vicdanımı çimdikledi, ama en azından beşinci katı şimdilik ziyaret etmeyecektim.
“Hanımefendi, bahçeyi gözden geçirsek nasıl olur?” Jean dikketimi başka bir yere çevirerek düşük modu yükseltmeye çalıştı. “Şu an güllerle dolu olmalı.”
“Evet, hadi bahçeyi ziyaret edelim.” Memnuniyetle teklifini kabul ettim ve onu bahçenin bulunduğu ilk kata doğru takip ettim.
“Ah!”
İkinci kata ulaşmak üzereyken Jean'le ben aynı anda şaşkınlıkla bağırdık. Ofisinden ayrılan Kyle ile bir anda yüz yüze gelmiştik. Jean hafifçe Arşidük'ü selamladı.
“Geçen gece rahat uyudunuz mu efendim?”
“Evet.” Kyle cevapladı. Kısaca bana bakıp kabaca topuğu üzerinde döndü ve beni görmezden geldi.
Engelleyemedim ama bir miktar üzgün ve dışlanmış hissettim. Gizlice Jean'in yanına yaklaştım ve Kyle'a gülümsedim.
“Günaydın, Arşidük. Umarım geçen gece rahat uyumuşsunuzdur.”
“Jean, dün söylediklerimi ona anlattın mı?”
Aman tanrım! Yeniden görmezden geliniyordum, bir günde bir değil iki kere.
“Evet, söyledim ona... Ah!” Uşak aniden aklına bir fikir gelmiş gibi göründü. “Efendim, neden hanımefendiyle bahçelere gezintiye çıkmıyorsunuz?”
Jean önerirken dikkatini bana verdi, ama Kyle'ın tepkisi hoşnutsuzdu.
“Neden bu kadınla bahçelerde yürümeliyim? Yapacak hiçbir şeyi olmayan biri gibi mi gözüküyorum?”
“O zaman onun yerine, kütüphaneyi gezerken bize katılmaya ne dersiniz?”
Jean'ın ısrarlı önerileriyle, Kyle bana beğenmeyerek baktı.
“Bunu yapmayı da reddediyorum.” Aksi bir şekilde söyledi.
“…”
“Eğer yapacak hiçbir şeyin olmadığı için sıkıldıysan gününü çay içerek geçirebilirsin.”
Vay, ondan nefret ediyorum. Bu adam gerçekten modumu kötüleştirmek için bir yeteneğe sahip. Doğrusu, yeteneğini takdir etmek için alkışlamalıyım.
“Jean, gezimi yalnız bitirmekle iyiyim ben, yani...”
Uşak aniden öksürmeye başladı.
Ha? Ürktüm ve hemen ona yardım etmeye başladım.
“Jean! İyi misin? Doktoru çağırmalı mıyız?”
“İyiyim, hanımefendi.” Öksürükler arasında anlaşılmaz konuştu. “Bu günlerde çok işim var, bu yüzden biraz yorgunum. Benim için endişelenmeyin, ölecek olsam bile size hala kütüphaneye eşlik-"
Başka bir krize aniden yakalanınca cümlesini tamamlayamadı. Göğsü çılgınca kabarırken Jean'ın yüzü kırmızıya döndü. Öksürükleri epey şiddetli ses çıkardı.
Yani bu Jean'ın Kyle'a karşı gizli silahı mı?
Uşağının rahatsız sağlığının bahsiyle Kyle, ricasını isteksizce kabul etmek zorunda kaldı, sadece Jean kendini zorlamaya devam ederse gerçekten ölecekmiş gibi hissettirdiği için.
Ne kadar korkunç bir uşak.
Neyse numarası bu sefer de işe yaramış gibiydi. Kyle, Jean'a yüzü tamamen kzıgınlıkla dolu baktı. Çoktan bir alkşkanlığıymış gibi, Kyle dilini cıklattı ve bana gözlerini dikti.
“Beni takip et. Sana kütüphaneye refakat edeceğim.”
Davetini reddetmem için hiçbir neden yoktu. İyisimi bunu ilişkimizi güçlendirmek için bir fırsat olarak düşüneyim böylece bu anlaşma mükemmel işlesin. Ama hala Jean için endişeliydim.
Bu kadar ciddi bir hastalığı varsa doktoru aramamız gerekmez miydi?
Jean’a baktım, gözlerimiz buluşunca göz kırptı ve iki baş parmağını da yukarı kaldırdı.
Oyuna gelmiştim. Sadece roldü. Rolü beni tam olarak kandırmıştı.
Beceriksizce güldüm ve çoktan uzaklaşmış Kyle'ın arkasından gittim.
***
Bu malikanenin kütüphanesi İmparatorluk Kütüphanesi kadar ünlüydü. Altın renkli kitaplıklarda yüzlerce kitap titizlikle düzenlenmişti.
On binden fazla kitap bu kitaplıklarda duruyor gibiydi.
İmparatorluk kütüphanesinden farklı olarak burada her gün kitaplarla ilgilenen bir kütüphaneci yoktu. Bunun yerine, kütüphaneci Arşidük etrafta yokken seyrek olarak ciltleri düzenlemeye geliyordu.
Kyle, girişe yakın bir kitaplığa yaslandı ve kollarını bağladı. Huysuz karakterine rağmen, bu kitaptaki en yakışıklı adam olma ünvanına gerçekten uyuyordu.
Yüzünün keskinliği, mermer bir heykelin dış hatlarını hatırlatıyordu. Görünüşünün çekiciliği, önceki Riddel'ın eski nişanlısını nasıl onun üstüne seçtiğini sorgulamama sebep oldu.
“Okumak istediğin kitapları seç.”
Sesi kulaklarıma alçak ve boğuktu.
“Siz ne dersiniz, Arşidük?” Merakla konuştum. “Hiç kitap seçmek istemiyor musunuz, kendiniz?”
Sorum onu rahatsız etmiş gibi kaşlarını çattı. Gözleri dümdüz bana dikildi, onunla konuşmamam için benim gözümü korkutmaya neden oldu.
“Kitaplarını seçmeyi bitirince başka bir yere gideceğiz.”
Neyseki, Kyle bu sefer kibarca cevaplamıştı. Bir sonraki gideceğimiz yerin neresi olduğunu merak ettim.
“Nereye gidiyoruz?”
“Benim odama gidiyoruz.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.