Durum | Hikaye | Çizim | Karakterler | Genel Puan |
Okuyorum | 10 / 10 | 8 / 10 | 10 / 10 | 10 / 10 |
Animesini 1,5 yıl önce izlediğim ancak izlediğimden çok da bir şey anlamayıp, bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine mangasına başladığım bu muhteşem ama sarsıcı yapıtı inceleyeceğim.
Baştan söyleyim bol spoilerlı bir inceleme olacak ve de mümkün olduğunca kapsamlı bir inceleme yapacağım.
Öncelikle kesinlikle ve kesinlikle mangasını animesine tercih ettiğimi,keşke animenin de manga kadar uzun olduğunu görebilseydim dediğimi belirtmeliyim. Eminim öyle olsa,izlenme rekorları kırardı
Keiko Takemiya-sensei'miz manganın bir çok yerine iç karartıcı ve sarsıcı unsurlara yer vermiş. Öyle ki kimilerinin psikolojisi kaldırmaz diye düşünüyorum.
Konuya gelirsek, eskiden hayat kadını olan çingene bir kadınla, bir viskontun oğlu Serge'nin babasının izinden giderek piyanist olmak istemesiyle başlıyor. Bunun için de Lacombrade Akademisi'ne yazılıyor. Aynı zamanda babasını mirasını devralıyor. Çünkü babasının hayatı da bu okulda geçmiş.
Serge'nin ciddi anlamda babasına benzediğini söylemek mümkün. Çünkü yakışıklılığını, saygı ve terbiyesini, en önemlisi de piyano çalma yeteneğini ondan almış.
Serge'miz okula gelir gelmez okulun en problemli çocuğunun yanına veriliyor. Oda arkadaşı olacak Gilbert de ayrı bir alem ve rezilliğiyle kariyer yapmış biri olduğu herkesin dilinde. Bir nevi okulun gay fahişesi, işini gören erkeklerin altına yatıyor ve her geçen gün de başka birinin yatağında. Bir yerde Gilbert'in hakkını vermek lazım. Aynı anda hem kız hem erkek gibi görünebilen bir güzelliğe sahip. Heteroseksüel bir erkeği bile gay yapabilecek potansiyeli var.
Serge başta doğal olarak Gilbert'ten hoşlanmıyor. Serge'yi Gilbert'in yanına veren yurt yönetim kurulu da belki Serge onu adam eder umuduyla oda arkadaşı olmalarını kabul ediyorlar. Serge de elinden geleni yapmaya çalışıyor, fazla saf ve temiz kalpli olmasına vermek gerek ki, Gilbert'e hak etmediği halde çok nazik davranıyor. Ancak Gilbert'in adam olmaya pek de niyeti yok gibi görünüyor.
Serge arkadaşları tarafından Gilbert'ten uzak durması konusunda uyarılıyor. Haksız da sayılmazlar, ama Serge de burnunun dikine gitmeye kararlı. Gilbert'i anlamaya çalışan tek kişi olabilir. (Belki)
DİPNOT: Alois Trancy karakterinin Gilbert'ten ilham alınarak çizildiği kanaatindeyim çünkü birbirlerine çok benziyorlar
Lacombrade Akademisi'nde herkes kendi aleminde,ancak çoğunlukla öğrenciler arasında Gilbert gündem oluyor. Serge'yi Gilbert'e çeken ve onu cezbeden de dedikodular olabileceği fikrindeyim.
Tarafsız bir bakış açısından bakacak olursam, bu manganın ana fikri aslında herkesin içinde bulunan nefsi -küçük şeytan- ve de onunla mücadele eden insanlar. Bu küçük şeytanı -sembolizmden yararlanarak- Gilbert olarak düşünebiliriz. İnsanın en büyük düşmanı bizzat kendisidir demişler ya. İşte söz ettikleri şey, insanoğlunun içindeki nefsi ve kendiyle mücadelesi, nefsini yenmeye çalışması, belki de bu dünyada aldığımız nefes süresince en zorlu sınav olacak.
İnsanın en büyük savaşı da kendisiyledir
Serge ve Gilbert ilk yaoi shipim olsa da, shiplesem de objektif olarak demem o ki, Serge Gilbert'e aşık olmamalıydı. Çünkü ikisine de istemeden büyük zarar verdi. En çok da kendine.
Doğrusu Gilbert'e asla güvenemedim. Kişilik bozukluğu yaşadığı ortada ve ne gün ne yapacağı belli değil. Serge'yi gerçekten sevdi mi o da hala kafamdaki en büyük soru işaretlerinden biri.
Ama şundan eminim ki Gilbert, birinin hiç koşulsuz ciddi anlamda onu sevmesini istiyordu. Acılarından kurtulmak, huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamak. Taşımak zorunda olduğu ağır yük,sürekli yaralanan ruhu onu geceleri uykusundan ediyordu. Çıkmaz bir yola girmişti ve o yolda da gül gibi solup gidecekti.
DİPNOT: Gilbert de Semiramiş Pekkan'ın Bana Yalan Söylediler şarkısı çok uyuyor ve ne zaman dinlesem aklıma Gilbert geliyor
Yeri gelmişken, Serge ve Gilbert dışında en çok tuttuğum bir karakterden daha bahsedeceğim. Arion Rosemarine. Buz gibi bakışlarıyla, varlığıyla dahi ürperti veren disiplin kurulu başkanı. Kadınsı bir güzelliği, ancak bir o kadar da ürkütücü bir havası var. (Erkek olduğunu anlayana kadar saçlarım ağardı bu arada :D)
Aslında sadece animesini izleyenler için ya da mangaya ilk başlayanlar için kibirli,gaddar, değnekçi başı
ve acımasız görüntüsüyle dikkatleri üzerine çekiyor. Haliyle gören başta ondan nefret eder hale geliyor. Fakat ben bu hikayede onu çok tuttum. Nedenine giriş yapıyorum daha kapsamlı ifade edeceğim yerde spoiler olacak.
Öğrencilerin bir çoğu ondan korkuyor. Elinde değnekle gezen birinden kim korkmaz gerçi? Tam bir disiplin kurulu başkanı modeli. Asil duruşundan,biraz da sadist havasından dolayı ona her baktığımda burun kanaması geçiriyorum. Yalnızca dış görünüşünü baz almıyorum elbette. Okulda katı kurallar uygulaması da takdir ettiğim kişilik özelliklerinden biri.
Ancak o tam anlamıyla kurnaz bir şeytan. İstediğinde tuttuğunu koparabilen birisi. Animesini izleyenlerin şu soru aklına mutlaka gelmiştir. Auguste'nin neden kulu köpeği olmuş? Niçin onun her istediğini yapmak zorunda? İşte bu sorunun iki cevabı var
Birincisi işine öyle geldiği için yapması, ikincisi ise
Rosemarine'in Serge'ye olan özel ilgisini -aşk manasında değil- fark edenleriniz olmuştur. Diğer öğrencilere aynı ilgiyi göstermiyor. Serge'yi bir şeylerden
Ayrıca Gilbert'i de hor gördüğü ortada. Auguste'nin günahını Gilbert'ten çıkarır gibi bir hali var.
Adamın kafa kırık belli ki, kırbaçlara takıntısı ve zaman zaman da deli deli gülmesi insanı korkutuyor.