A Fairy Tales For The Villains(Novel) - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 


           
Birinci Bölüm

Her hikayenin başlangıcı gibi bununda başlangıcı normaldi.
 
Elbette normallik herkese göre farklıdır ama ben çok normal bir çocuktum. Yine de, benim statüme göre diğer çocuklarla karşılaştırıldığımda inanılmaz derecede şanslı olduğumu inkar edemezdim. Ve hepsi annem sayesinde olmuştu.
 
Annem beni doğurmuş ve tek başına büyütmüştü. Ben doğduktan sonra daha önce çalıştığı ve oraya yerleştiği güney kontluğundan sadece bir tavsiye mektubuyla başkente kadar gitmişti. Kısa süre sonra daha yeni kendi kız çocukları olan Cervanteler için çalışmaya başlamıştı.
 
Dük ve düşes mükemmel insanlardı. Diğer soyluların nasıl davrandığını bilmiyordum ama dük ve ailesi anneme ve bana son derece nazik davrandılar. Bize aile gibi davrandılar! Sadece onlar sayesinde, ben, bir hizmetçinin kızı olarak, yapmam gerektiği gibi çalışmak yerine onların çocuklarıyla oynayabildim. Hatta Dük ikinci oğlunu beni ağlatacak kadar alay ettiği için uyaracak kadar ileri gidilmişti.
 
Çocukluğum mutlu anılarla doluydu, her düşündüğümde beni sıcaklıkla dolduruyordu. Annem, dük ve düşes hayattayken, geçirdiğimiz her gün neşeliydi.
 
Ama annemin öldüğü gün her şey dağıldı. İmparatorlukta bir veba, statüleri ne olursa olsun ardında yedi bin ceset bırakarak kasıp kavurdu. Ve annemin ölümünden bir gün sonra İmparatoriçe Alicia da öldü.
 
Dük ve düşesin nezaketinden dolayı hasta anneme uygun bir cenaze töreninden sonra küllere kadar yakılmak yerine huzur içinde yatabilmişti. Önümüzdeki birkaç gün tam bir cehennemdi. Sadece on dört yaşındaydım ve hayatımın kriziyle karşı karşıyaydım. Gençtim ve gidecek hiçbir yerim yoktu. Şimdi nereye gidecektim ki? Neyse ki, Cervanteler malikanelerinde kalmama izin vermişlerdi.
 
Bu travmatik dönemde, hatıralar aklımı doldurdu. Neredeyse bir film makarası gibiydi, aklımda ki her ayrıntı canlıydı. Birdenbire her şey netleşti - şu anda yaşadığım hayatla ilgili gerçek. Ben… geçmiş hayatımın anılarını hatırlayabiliyordum.
 
İlk başta, aklımın kederimi hafifletmek için uydurduğu bir fantezi olduğunu düşündüm… Ama o anılar bana bir romanın kurgusal bir dünyasında yaşadığımı söylüyordu. Ve önceki hayatımda bir öksüz olup korkunç bir sonla karşılaştığımı – son nefesime kadar kırık bir asansörde tek başıma kalıp donmak.
 
Kim böyle bir hikayeye inanmak isterdi ki?
 
Dahası doğduğumdan beri birlikte olduğum insanların korkunç bir trajediden muzdarip olacağını düşünmek… Böyle vahşi bir hikayeye inanmamın imkanı yoktu.
 
Ama sonra tıpkı daha önceki hatıralarımda olduğu gibi dük ve düşes bir hafta sonra vefat etti. Bu olayın korkunç sonuçlarını anladığım anda, anksiyete ruhumu kemirmeye başladı.
 
Geçmiş yaşamımda okuduğum romanda ki dünya gerçekten de bu dünya olursa bu geleceğimizin tamamen trajedi olacağı anlamına geliyordu. Lettice, Benya, Estelle ve ben- hepimizin korkunç bir sonu olacaktı.
 
Ana karakterin anlatımında ki romanın akışına göre Cervante kardeşler ebeveynlerinin cenazesinden sonraki iki yılı başka bir ülkede geçirirlerdi. Bu karar akrabaları tarafından verilmişti çünkü onlar Lettice’i düklüğün başı olması için genç görmüşlerdi. Krallığın durumuna bakarak Lettice’nin yerine Cervante ailesine bakmanın daha iyi olduğunu düşündüler.
 
Ben de onların peşinden gittim ve sadakatle Estelle’e baktım ama kardeşlerin bu dönemi nasıl geçirdiğine dair hiçbir şey yazılmadığını hatırlıyordum.
 
Kitapta onları Estelle için onların peşinden gitmiştim ama kardeşlerin orada geçirdikleri zamanı okuduğuma dair hiçbir anım yoktu. Tek bildiğim, zayıf durumu ve hassasiyeti nedeniyle Estelle'in orada vefat etmesi, ardından iki kardeşle birlikte ülkeye dönmesi ve imparatorluğu harabeye çevirmesiydi.
 
Evet ben kitabın son kötü karakteriydim- yılanlar kraliçesi; insan etindeki şeytan! Kitabın sonu adaletle sona erdi. Benim son derece acı bir şekilde ölmek kaderimde vardı.
 
Ah, buradaki hayatımın çok basit olduğunu düşünmüştüm! Bu kadar berbat bir ikinci hayata nasıl sahip oldum? Geçmiş hayatımda yeterince erdemli işler yapmadım mı? Belki hayır… Sonuçta, erdemli olmaya zamanım bile olmamıştıı. Yeniden doğduğumu düşünmek ve sadece kötü ana kadın karakter olmak için ...
 
Peki, sadece gelecekte kötü bir şey yapmazsam iyi olacaktı. O halde herhangi bir sonuç için endişelenmem gerekmezdi değil mi?
 
Ancak, buradaki problem bilgilerimin eksik olmasıydı. Hikaye, kahramanın bakış açısıyla anlatıldı, bu yüzden onun bildiklerinden başka hiçbir şeyin farkında değildim.
 
Bunun yanında halka anlatılanlar doğru olmayabilirdi. Ne de olsa, hatırladığım kadarıyla, Lettice, Benya, Estelle ve benim malikânedeki gizli bir odaya kapatıldığımıza dair hiçbir açıklama yoktu. Kitabın tek söylediği başka bir ülkeye gittiğimizdi.
 
Ne kadar büyürsem büyüyeyim asla o geceyi unutamayacaktım.
 
Ebeveynlerinin cenazesi biter bitmez, Lettice ve Benya akrabalarıyla uğraşırken Estelle ve ben sessizce gökyüzünü izlemek için bahçeye gitmiştik. İçimizde tıkanmış duygular birbiriyle beslenirken ikimiz birbirimize sımsıkı sarıldık ama ikimiz de ağlamadık ve konuşmadık. Minik kalpler çılgınca birbirlerine çarpıyordu.
 
Gökyüzüne dağılmış sayısız yıldız, bizimle konuşmaya çalışıyor gibiydi. Her nasılsa, parıldayan yıldızların ortak görüntüsü sanki cennetin kendisi ağlıyordu - umutsuzca geleceğimiz hakkında bizi uyarmaya çalışıyorlardı.



*************************************************************

İkinci Bölüm


Bundan sonra ne olacağını biliyordum ama yine de gergin olduğumu hissettim. Kafamda bir şeylerin kapalı olduğunu gösteren uyarı çanları çaldı. Ama işaretler üzerinde düşünmek için yeterince zamanım olmadı.
 
‘‘Estelle’’
 
Yas kıyafetleri giymiş Lettice’i bulabilmek için etrafımda döndüm. On beş yaşındaki çocuğun bir zamanlar parlak mavi gözleri şimdi boş gözlerle bize bakıyordu. Sanki gözlerindeki ışık sönmüş gibiydi.
 
‘‘Amcamın hepimizle tartışacak bir şeyleri var’’
 
Zavallı çocuk… Estelle’i çağırmak için emredebileceği çok sayıda hizmetçisi vardı ama yine de tek başına gelmişti. Bir süredir yalnız başına çaresiz kalmış olmalıydı.
 
Acı görünümünü tutmasına rağmen Lettice utangaçtı ve duygularını kontrol edip saklamakta zorlanıyordu. Bu soylu bir ailenin başı için ölümcül bir kusur olarak kabul edilmişti.
 
Estelle kardeşine baktı, gözleri aynı boşluğu yansıtıyordu. Döndü ve bana baktı, neredeyse gitmesine izin vermemem için bana yalvardı. Ebeveynleri hayattayken bile, ben ya da annem yanında olmasaydı, gergin ve endişeli hissederdi. Ve şimdi onları kaybettiğine göre ... Ne hissettiğini hayal bile edemiyordum.
 
 
Yine de, ne kadar çok istesem de aile toplantısına katılamazdım. Kardeşlerle birlikte büyümüş olmama rağmen resmi olarak onların ailesinden değildim. Orada bulunmam imkansızdı.
 
Ona gülümsedim ve eline hafifçe vurarak rahatlatmaya çalıştım. Halen isteksiz olan Estelle yavaşça elimi bıraktı ve Lettice'e doğru yürüdü.
 
Parlak ay ışığı altında, malikaneye doğru yürürken sürekli bana dönüp baktıklarından kardeşlerin soluk mavi saçları parıldadı. Onlar benim için… endişelenmişler miydi?  Onlara sarılmak istiyordum ve onlara beraber olursak her şeyin iyi olacağını söylemek istiyordum.
 
Ama o sırada onların endişelerinin boşuna olmadığını bilmiyordum.
 
Keşke o gecenin iki yıl boyunca bahçedeki son gecemiz olduğunu bilseydim… Yanıma yabani çiçek alırdım.
***
Gözlerimi açtığımda beni garip bir tavan karşıladı. Bu günün ilk sürpriziydi. Başkalarının aynı durumda ne yapmış olabileceğini bilmiyordum ama aniden panik üzerime gelmeye başladı.
 
Kısa süre sonra ikinci sürpriz beni karşıladı. Kafamı döndürdüğümde Estelle’nin uzun soluk mavi saçlarının tepemde durduğunu gördüm. Dün gece ek binadaki annemle birlikte yaşadığım odaya uyumaya gittiğimi kesinlikle hatırlıyordum. Birimizden biri uyurgezerlikten mustarip olmadıkça aynı yatakta uyumamızın hiçbir yolu yoktu. Daha da garip olanın odanın bana yabancı olmasıydı. Benim değildi ya da Estelle'nin de değildi. Buraya nasıl gelmiştik?
 
Estelle’in uyuyan figürüne şaşkın bir sessizlik içinde baktım. Bakışlarımın onu yaktığını hissetmiş olmalı çünkü çok geçmeden uyandı. Uykulu mavi gözlerini boş boş kırptı ve bana baktı. Tanıdık olmayan çevreye baktı ve sersemlemiş bir sesle konuştu.
 
‘‘Beni buraya sen mi getirdin?’’
 
Neden böyle düşünmüştü? Sanırım yarı uykulu olduğundandı. Keşke aynı soruyu sorabileceğim biri olsaydı.
 
‘‘Sasha? Estelle? "
 
‘‘Yukarıda mısınız?’’
 
Aniden Benya ve Lettice’nin bize seslendiğini duydum. Bir an panikleyerek nerede olduklarını bulamadım. Ama kısa süre sonra iki çocuk koşarak geldi, ayak sesleri basamaklara çarptı.
 
Gözlerimizle buluştuğu an hepimiz sustuk. Birbirimizi pijamalarla en son 8 yıl önce görmüştük. Birbirlerimizi böyle bir durumda görmek utanç vericiydi ama böyle bir şeyin üzerinde oyalanmanın zamanı değildi.
 
Lettice bana karşı bir soru yönelterek ‘‘Sasha bununla bir ilgin var mı?’’ dedi.
 
Ah, o da hiçbir şey bilmiyor muydu? Ve burada Lettice'e güvenebileceğimi düşünmüştüm. O kardeşler arasında en güvenilir olanıydı. Yardımcı olmadı ama hayal kırıklığı içinde ona baktım.
 
Benya elini dağınık saçlarının arasından geçirdi. Sorusunu duyduktan sonra Lettice'e bakmak için döndü. Karşılığında Lettice'in ifadesi, Benya'nın şüpheli yüzünü görünce ekşi bir hal aldı.
 
‘‘Ne? Sadece açıklığa kavuşturmak istedim tamam mı?’’
 
"Bunu söylemiş olman, zekanın büyük bir sorundan muzdarip olduğunu gösteriyor."
 
‘‘Sen de garip bir odada uyandıktan sonra birinin bize bir şaka yaptığını düşünmez misin?’’
 
Hepimiz şu anki durumdan cahil olarak birbirimize garip bakışlar attık.
 
Üzerime uğursuz bir his gelmeye başlamıştı. Sanki kalbim buz gibi suya dalmış gibiydi.
 
‘‘Evimizin hiç böyle bir odası var mı?’’
 
‘‘Sen salak mısın? Sen evin en büyük oğlusun ve bunu bile bilmiyor musun?’’
 
‘‘Sen biliyor muydun?’’ diye Lettice onu cevapladı.
 
Benya yumrukları sıktı ama bu yardımcı olmadı ve ‘‘Senin de bu konu hakkında bir şey bilmediğin gibi’’ dedi.
 
Çocukluğumuzda bu malikanenin her yerinde koşardık, bu yüzden bizim bile bilmediğimiz bir yer olduğuna inanmakta zorlandık. Yatak odası oldukça büyüktü, ancak odadaki tüm mobilyalar yüzünden sıkışık görünüyordu.
 
Odanın ortasında kısa bacaklı bir yatak, etrafı farklı türden sandalyeler ve üstünde lamba olan mermer bir masa ile çevriliydi. Aynalı dolabın hemen yanında duvara yaslanmış birkaç sandık ve dolap vardı ve kalın kilimler soğuk zemini kaplıyordu. Ancak hiçbir mobilya, sanki güzelliğe özen gösterilmeden seçilmiş gibi birbiriyle uyumlu değildi.
 
Güneş ışığı duvara yerleştirilmiş büyük cadı penceresinden içeri sızıyordu. Orası odadaki tek hava ve güneş ışığı kaynağıydı. Oldukça rahatsız ediciydi. Sanki ...
 
"Uyandığınızda alt katta bir odada mıydınız?"
 
‘‘Evet, onun yanında uyandığımı hayal edebiliyor musun!?’’
 
‘‘Hey, sence ben nasıl hissettim?’’
 

Şaka yapan ikiliyi geride bıraktım, bunun yerine yeri keşfetmeyi seçtim. Tam karşımızda küçük bir kapı gördüm. Ona doğru yürüdüm ve paslı pirinç kapı kolunu tuttum. Ben çevirirken kapı gıcırdadı.



*****************************************************

Yeni bir hikayeyle karşınızdayım. Bölümleri kısa olduğu için tek bölüm atmak yerine bundan sonra iki bölüm atacağım. Umarım beğenirsiniz.... İyi okumalar...

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.