Advent of the Three Calamities - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 

           
"Burası, burada kaldığın süreçte senin odan olacak."
Bugün açılış günüydü. Konuşmanın ardından yurt odalarımıza getirilmiştik. 
Konumumdan dolayı odama diğerlerinden önce getirilmiştim. Böylece Leon’dan ayrılmıştım. 
Bu iyi bir şeydi. 
Onun yüz ifadesini hatırladıkça neredeyse yüzüm düşüyordu. 
"İşte anahtar. Yatakhanene girebilmek için buna ihtiyacın olacak."
Binayı gözlemlemek için sessizce dikildim. 
Rondeo Binası. Ondan fazla katıyla oldukça büyük görüyordu. 
Gerçekten de en üst sıralamacıyı içine alacak bir binaydı. 
"Öğrenci Julien?"
Sonunda dikkatimi yanımdaki siyah karta yönlendirdim.
"Teşekkürler."
Süslü bir şey değildi. 
Sadece sade, eski metalik bir karttı. 
"Eğer başka bir şey için yardımıma ihtiyacınız olursa lütfen söylemekten çekinmeyin."
"Söylerim."
Binaya girdiğim gibi merdivenlerden çıktım ve son kata ulaştım. Odam bu kattaydı. 
Derecede ilk sırada olmak bu avantaja sahipti. 
"Bu olmalı."
Uzun ahşap bir kapı gözüme ilişti. 
Kartımı geçirip kapının kilidini açarken duraksamadım. 
"Vay."
Beklemediğim bir şey değildi ama... 
"Büyük."
Oda devasaydı. Hayal edebildiğimden de daha çok büyüktü. Büyük pencereler odanın bir ucunu kaplıyor, bana aşağıdaki muazzam büyüklükteki bahçenin manzarasını sunuyordu.
Odayı boydan boya kaplayan koltuklar ve dizili mobilyalar odayı tamamlıyordu. 
Normal bir durumda olsaydım mekanı daha çok keşfetmek için zamanımı harcardım. 
Ancak maalesef ki zamanımı boşa harcayabilecek biri değildim.
"Haah..."
Zemine oturdum. 
Egzersizime devam etmeye koyuldum. Zihnim yorgundu ve bedenim de öyle. Buna rağmen yorgunluğumu bir kenara bırakıp çalışmaktan başka çarem yoktu. 
Kendimi bu duruma sokan kişi bendim. 
Kararlarımın sorumluluğunu almak zorundaydım. 
Tzz--
İlk denememde başarısız oldum. 
"Tekrar..."
Ama umudumu kaybetmedim. 
Devam etmekten başka seçeneğim yoktu. 
Bir kez daha, bunu kendime ben yapmıştım. 
Şu anda çalıştığım büyünün adı [Lanetli Eller]di. Bu, Lanet elementinden olan elemental bir büyüydü. 
Başlangıç-tipi bir büyü olarak çok zor değildi. 
Leon’un bana söylediğine göre büyüler beş farklı sırayla sınıflanıyordu. Başlangıç, orta, gelişmiş, yüksek ve kusursuz. 
Büyüleri sınıflandıran şey içerdikleri rün sayılarıydı. 
[Lanetli Eller] bir başlangıç-tipi büyü olarak sadece on iki rüne sahipti. 
Hedefim tam bir büyü çemberi oluşturmadan önce her rünü birbiriyle bağlamaktı. 
Ki bunu henüz başaramamıştım. 
Bütün rünleri birbirine bağlamayı ve çemberi tamamlamayı başarabildiğim sürece büyü aktif olacak ve istediğim zaman büyüyü çağırabilecektim. 
Kilit nokta kullanmadan önce çemberi tamamlayabilmemdi. 
Tzz--
Ama işler o kadar kolay ilerlemiyordu. 
"Başka bir başarısızlık daha..."
On iki ründen dördünü bağlamayı başarabilmiştim. 
Umudumu kaybetmedim. 
"Tekrar."
Mana karnımdan aktı. Sıcak bir akıntı gibiydi, yavaşça onu soluk bir çemberin ortaya çıktığı parmak uçlarıma yönlendirdim. 
Bu ilk adımdı. 
Şimdi rünler geliyordu. 
Birinci rün. 
İkinci rün. 
Üçüncü rün. 
Beşinci rün. 
Altıncı r... 
"Ah."
Tzz--
Tekrar parçalandı. 
Hayal kırıklığına uğramıştım ama pes etmedim. 
Açık bir gelişme vardı. 
Bu yüzden devam ettim. 
"Sadece biraz daha..."
Sanki transtaydım, zihnim aşırı hızlı çalışıyordu ve rünler birbiri ardına bağlanıyordu. 
Bu manzara vücudumda garip bir his bıraktı. 
Daha çok can atmamı sağladı. 
"Evet, evet!.."
Önümde yanan rünlerin görüntüsüyle tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi sekiz... 
Burnumdan damlayan ıslaklığı henüz hissetmediğimden çok heyecanlıydım. 
O anda düşündüğüm tek şey... 
"Biraz daha! Hadi!"
Rünlerdi. 
"Sadece birazcık..."
Hissedebiliyordum. 
Devam ettiğim sürece başarabilirdim. 
Zihin performansım muhteşemdi. Bu, pes edemeyeceğimden emin olduğum bir şanstı. 
Şimdi denemek zorundaydım. 
"Biraz daha!.."
Bu hissi kaybetmeden önce... 
Devam etmeliydim. 
Nihayet ilk büyümü yapabilecektim. 
Devam edersem... 
Edersem... 
"Öhö."
Dudaklarımdan tuhaf bir ses çıktı ve bir şey farkettim. 
Bu nasıl olabilirdi? 
Nefes alamıyordum... 
Hava sadece vücuduma girmiyordu. 
"Hık..."
Ne kadar kendimi zorlarsam zorlayayım ağzım açılmıyordu. Sanki burnumu da nasıl kullanacağımı unutmuştum. 
Birden başım sersemleşti. 
Önümdeki dünya kaymaya başladı. 
Aklımda bir yerde buna sebep olan şeyi biliyordum. 
Parmak uçlarımda dalgalanan büyü çemberine baktım. 
On rün vardı. 
İki tane kalmıştı. 
Yapabilirdim... 
Evet. 
"Kıh!.."
Kendimi zorladım. 
Şıp!.. Şıp!... 
Burnumun iki deliğinden de bir şey boşaldı. 
Cilalı zemini kırmızıya boyadı. 
Ama görmezden gelmeyi seçtim. 
Duramazdım. 
Durumum buna izin vermiyordu. 
Bu hareketlerimin sonucuydu. 
Onları üstlenmeliydim. 
"Uakh!.."
Zihnim oksijen için yalvarmaya başladı. 
O his gittikçe daha belirgin hâle geliyordu. 
Göğsümde tuhaf bir sızlama hissettim. 
Parmaklarım kasıldı. 
Sol kolum da öyle. Sanki kramp gibiydi. 
Nefes alamıyordum. 
Zihnim umutsuzca bırakmam için yalvarıyordu. 
Bırak çember dağılsın. 
Nefes al. 
Ama. 
"Akh!"
Yapamazdım. 
Bu kadar yaklaşmışken değil. 
Hayır! 
Henüz olmaz! 
Çok... Yakınım! 
Onuncu rün aydınlandı. 
Hissedebiliyordum. 
Neredeyse başarmıştım. 
"B-biraz daha!.."
Sesim boğuk çıktı. 
Ama çok yakındım. 
Çok yakın. 
On bir rün. 
Evet! 
Ben... 
Tzz--
Ah. 
Güm!
Gevşeme çoğaldı, vücudum beni yarı yolda bıraktı. 
"Aahh!"
Başımın yere çarptığını hissettim. 
"Haaa... Haaaa... Haa..."
Ve ağır ağır nefes almaya başladım. 
Yaptıklarımın sonuçları nihayet beni bulmuştu. 
Bedenimin kontrolünü kaybetmiştim. 
Öfkeyle zeminin üzerinde titredi. 
"Kıh! Kh! Kh! Öhö!"
Acı boğuyordu. 
Ama. 
"H-hayır..."
Düşünebildiğim tek şey başarısızlığımdı. 
Acıyla başa çıkabilirdim. 
Ama başarısızlığımla başa çıkamazdım. 
Çok yakındım. 
Sadece birkaç saniye kalmıştı. 
"Ha... Haa... Hayır...."
Umutsuzluk hissi kahrediciydi. 
Beni yiyip bitiriyordu. 
"H-hayır! Ah."
Vücudumun kontrolünü tekrar ele alabildiğimi hisettiğim anda tekrar denedim. 
Ama. 
Tzz--
"H-hayır..."
Dört rün. 
Nasıl olurdu? 
"Tekrar."
Tzz--
Çember tekrar patladı. 
Üç rün. 
"Ah..."
Bedenim zayıftı. 
Gerçeklik kafama dank etti. 
Mantıklı düşünme yetimi kaybettim. 
Nihayet çemberi tamamlama şansım. 
Kaybetmiştim. 
"H-hah."
Kolumun kasıldığı gibi göğsüm titredi.
Güçsüz hissediyordum. 
Başım sersem ve dünya pusluydu. 
Nihayet beni vurduğunda...
"Khh!"
Dişlerimi sıktım. 
Yakındım!.. 
Çok yakındım!
Sadece son
Sadece birkaç saniye daha dayansaydım! 
Siktir!
Bu beden beni nasıl bu kadar önemli bir anda yarı yolda bırakabilirdi?! 
Lanet olsun!
"Ahhhhhhh!"
Avazım çıktığı kadar bağırdım.
Hayal kırıklığı hissi başa çıkamadığım bir şeydi. 
Bam!
Yeri yumrukladım.
Bam!
Tekrar yaptım. 
"L-lanet olsun!.."
Bütün çabalarım boşa çıkmıştı.
Oradaydı.
Tam önümdeydi. 
Çok yakındım. 
Hissetmiştim. 
Yani,
"Neden?.."
Neden?!! 
Neden yapamamıştım?!!!
Tekrar çığlık atıyormuş gibi hissettim. 
Ama ağzımı açtığım gibi... 
"..."
Hiç ses çıkmadı. 
O an farkettim. 
Sesimi kaybetmiştim. 
"Haaa... Haaa..."
Ağzımdan çıkan tek şey ağır soluklarımdı.
Kısa süre sonra ağzımı kapattım.
Ve kendi kendime bir karara vardım.
Bu son değildi. 
Vücudum parçalara ayrılana kadar başarının peşinde koşacaktım. 
Basit bir şekilde ölmeme izin vermeyecektim.
Vermeyecektim...
"...?"
Gözlerimi kırptım.
’Neredeyim?’
Durumu kavramaya çalıştım. 
Göz açıp kapayıncaya kadar etrafımdaki sahne değişmişti. 
’Az önce odamda değil miydim?’
Ay gökyüzünde asılı dururken ağaçlar beni her taraftan kuşatıyordu.  
Bu ortam kesinlikle benim odamdan farklıydı. 
’Bedenim!..’
Sanki bedenimin hakimiyetini kaybetmişim gibi kendi kendine hareket ediyordu.
Ürkekçe ağaçların etrafında gezindi. Sanki bir şeyden saklanmaya çalışıyordu. Bu bir süre devam etti. 
Ta ki,
"Cidden Siyah Yıldız mısın?"
Soğuk bir ses kulaklarıma ulaştı. 
Vücudum titredi ve ayaklarım bir adım attı. Yavaşça başım döndü ve biri göründü. 
Siyah bir başlığı vardı ve onu gizliyordu. 
Bana yavaşça yaklaşırken bedeninden garip bir baskı sızdı. 
Neler oluyordu?.. 
Bu durum beni şaşkına döndürmüştü. 
Bu sahne...  
Olay... Tüyler ürpertici derecede tanıdıktı. Bana bu dünyaya gelmeden hemen önce gördüğüm imgelemi hatırlattı. 
Olabilir miydi? 
"Düşündüğümden de daha güçsüzsün."
Aramızdaki mesafe azaldı. 
Geriye bir adım attım.
"Heh."
Göremesem bile başlığının altından sanki gülümsediğini hissediyordum. Bu sahne ona eğlendiriyor gibi görünüyordu. 
"Haven senin gibi beceriksiz birini seçecek kadar nasıl alçaldı? Sadece hiçbir büyüyü kullanmaktan aciz olman da değil, üstelik o aptalca kibrinle herkese karşı çıkıp meydan okudun. İlk düellonu kaybetmene şaşmamalı."
Ah?
Düelloyu mu kaybettim?
Tam emin olmasam da bu imgelem ve bedenin... Önceki Julien’in değil, benim gelecek versiyonuma ait olduğunu hissediyordum.  
Bu nedenle...
Düelloyu kaybettiğimin haberi beni özellikle etkilemişti.
’Yani sonunda yine de başarısız mı oluyorum?..."
Herkese meydan okuduğum zaman boyumdan büyük işlere kalkıştığımı farketmem bir saatimi almamıştı. 
Mevcut becerilerimle herhangi birini mağlup etmem imkansızdı. 
Aptal. 
Ahmak.
Ben buydum.
Ve henüz...
’Hayır, sadece yeterince çabalamadığım için.’
Kararlılığımı takınmakta bir saniye bile gecikmedim.
Eğer kaybedersem bu, yeterince sınırları zorlamadığım anlamına gelirdi. 
Yeterince çaresiz değildim. 
Çektiğim acılar. 
Yeterli değildi.
"Her durumda..."
Dikkatim tekrar siyah başlıklı adama döndü.
Görünmeyen bakışları üstüme dikildi ve bütün bedenimin ürperdiğini hissettim. Sanki iki eliyle boğazımı sıkıyordu, nefes almakta zorlanıyordum. 
Tanıdık bir duygu bütün vücudumu kontrol altına aldı. 
Korku...
"Muhtemelen bunu sonlandırmalıyım."
Sakin adımlarla bana ulaştı. 
Benden birkaç santim uzakta durdu. Gözleri bana kilitlenmişti, nefesimin bedenimi terkettiğini hissediyordum. 
"İlgilenmem gereken daha önemli insanlar var..."
Kısa süre sonra dünya siyaha boyandı. 
"Huaaaa!..."
Gözlerim kocaman açıldı ve fırlayıp oturdum. 
Düzensiz ve derin nefesler alırken her yerimden ter boşandı. 
"G-geri... Haaa.... Mi döndüm?"
Durumu kavramaya çalıştım. 
Binlerce soru zihnime akın etti. 
O da neydi? Kimdi? Ve beni neden öldürmüştü? Nerede ölmüştüm?
Ve imgelemi anlamaya çalışırken başıma sancı girdiği gibi önümde bir şey belirdi ve ağzımdan tuhaf bir ses çıktı. 
"Ah..."
Çünkü, 

- ● [Julien D. Evenus]● -
Seviye:17 [Kademe 1 Büyücü]
Exp : [0%-[16%]-------100%]

Meslek: Büyücü
﹂ Tür : Elemental [Lanet] 
﹂ Tür : Zihinsel [Duygusal]

Büyüler :
﹂ Başlangıç tipi büyü [Duygusal] : Öfke 
﹂ Başlangıç tipi büyü [Duygusal] : Hüzün
﹂ Başlangıç tipi büyü [Duygusal] : Korku
﹂ Başlangıç tipi büyü [Duygusal] : Mutluluk 
﹂ Başlangıç tipi büyü [Duygusal] : Tiksinti
﹂ Başlangıç tipi büyü [Duygusal] : Hayret
﹂ Başlangıç tipi büyü [Lanet] : Alakantria Zincirleri
﹂ Başlangıç tipi büyü [Lanet] : İlletli Eller

Beceriler :
[Doğuştan] - Öngörü 

- ● [Julien D. Evenus]● -

Önümde tuhaf bir ekran yüzüyordu. 
O bir ekrana da diğer küçükler eşlik ediyordu. 

﹂ | Lvl 1. [Korku] EXP + %0.01
﹂ | Lvl 1. [Korku] EXP + %0.05
﹂ | Lvl 1. [Korku] EXP + %0.04
﹂ | Lvl 1. [Korku] EXP + %0.3
﹂ | Lvl 1. [Korku] EXP + %0.01


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.