Gece vakti her yer sessizleştiğinde atımla yola çıktım. Saraydaki muhafızlar tek tek beni selamlıyordu. Gözlerindeki parlak ışıklar, seslerindeki heyecan hala bana saygı duyduklarının işareti gibiydi.
Atımı büyük bahçenin yanındaki bir ağaca bağladım. Üstümü sirkeledim. Etrafıma bakındım. Gece görüntüsüyle de insanı büyülüyordu saray. Uzun merdivenleri çıkarken eskiden sarayda, daha şövalye birliğindeyken geçirdiğim günler geldi aklıma. Önümde kocaman bir giriş belirdiğinde karşımda duran kâhya beni karşıladı. Yolu bildiğimi bilse de eşlik etmesi kraliçenin bana olan konukseverliğinden ve saygısındandı. Büyük gösterişli kapının önünde durduk. Muhafızlardan biri gülümsedi.
"Hoş geldiniz Komutan Glazz. Kraliçe sizi bekliyor."
Diğer muhafız kapıyı açtı. İçeriye girdim. Sessiz, huzur dolu olan bu büyük salonun camlarının önünden birinde kraliçe duruyordu. Dışarıyı izlerken kafasını yavaşça bana cevirdi. Gülümsedi . Bana doğru yürüdü. Hemen bir ayağımın dizini yere gömdüm. Gözlerim kraliçedeyken konuştum.
"Eski şövalye Glazz sizi selamlıyor Majesteleri. Galina' nın huzuru sizinle olsun."
"Bu kadar resmiyete gerek yok Komutan Glazz. Ayağa kalkabilirsin. Anlat bakalım bu haftaki raporunu. Dinliyorum."
"Otel işleri gayet iyi gidiyor. Çocuk kaçıranların asıl amacının cinayetleri çoğaltıp imparatorluğu suçlamak olduğunu öğrendiğimizden itibaren güvenliği artırdılar. Şüpheli insanlara rastlanmadı. Bir de bu konu hakkında sizden bir ricam olacak."
"Devam et. Dinliyorum."
"Sorgu işlerini benim üstlenmemi bir kez daha gözden geçirmenizi istiyorum. Size bu durumları şimdiki Kızıl Ay Şövalyeleri ‘nin bildirmesinin daha iyi olacağını düşünüyorum."
"Haklısın. Uzun süre önce emekli oldun. İtiraz etmeden emirleri uyguluyorsun. Senden çok fazla şey istediğimizi biliyorum ama geçen ayki olayı bir düşün. Rodel mahkumu sorgularken iki kolunu da kırmıştı. Biz barış ülkesiyiz Glazz. Bunu şiddetle çözemeyiz. Bu şekilde sorgulamanın iyi olduğunu düşünmüyorum. Aksine yeni düşmanlarımızı tetikler bu hareket."
"Ben de size katılıyorum. Rodel gerçekten asi. Komutanlığı üstlenemeyecek kadar sorumsuz hareketleri var. Ama yetenekli olduğu gerçeği de hiç bir şekilde örtülemez. Sanırım ona bir kaç ders vermem gerekiyor." "Seni dinleyeceğini umuyorum. Bir kaç gün sonra onu sana yollarım. Artık sorgulamadan sen sorumlu değilsin. İsteğin resmi olarak kabul edilmiştir."
"Teşekkürler Kraliçe Einfy. Son günlerde birkaç dedikodu ortada geziyor. Kral Andre 'nin hastalığının birden arttığını duydum."
"Şaşırdım doğrusu. Olayların bu kadar çabuk yayılması her zaman beni şaşırtıyor. Sen kimden duydun bunu?"
"Bazı esnaflar konuşurken duymuştum. Herkes çok endişeli. Kral 'ın durumu ilerlerse bu yeni varisinizi seçmenizin vakti geldiği anlamına geliyor. Halk yeni Kral 'in Galina 'yı koruyabileceği endişeler içerisindeler."
"Varisim tabiki büyük oğlum Cyrill olacak. Buna çoktan karar verilmişti. Onu en iyi şekilde eğitiyoruz. Ben de şu sıralar çok yoruldum. Kral gerçekten çok kötü durumda. Doktor günlerinin sayılı olduğunu söylüyor. Her şeyle ben ilgileniyorum. Bu gidişle yeni taç giyme töreninin hemen düzenlenmesi gerekecek sanırım."
"En iyisini siz bilirsiniz majesteleri. Kral Andre 'ye sağlıklı ömürler dilerim."
Kısa bir iç çekti.
"Teşekkürler Glazz. Senin yeni çalışanın nasıl? Olaylara karışan şu kız. Adı neydi..."
"Rin 'den bahsediyor olmalısınız. Kılıç çalışmalarını her gün eksiksiz takip ediyor. Ayrıca bana bu konuda çok istekli olduğunu da söyledi."
"Demek çok çalışıyor. Bu güzel haber."
"Küstahlığımı affedin ama neden ona kılıç dersleri vermemde ısrar ettiniz?"
Acı bir gülümsemeyle yavaşça cama doğru yürüdü. Karanlık yüzü ay ışığıyla kırışıklıklarını belirginleştirmişti. Uzun uzun dışarıya baktı.
"Kendini koruyamayacak kadar güçsüz görünüyordu. Bu yüzden güçlenmesi gerekiyor diye düşündüm sadece. Aslında bakarsan onu kraliyetin şövalye birliğine almayı düşünüyorum. Madem kılıç kullanmayı sevdi bunu ona bir sor bakalım. Önümüzdeki dönemde resmi şövalyelik sınavları başlayacak. Halktan kişilerin de şans verildiği bu arenada herkes gücünü gösterebilecek. Onun için iyi bir şans olabilir değil mi?"
Biraz düşündüm. Daha fazla soru sormak istedim ama haddimi çok aşamazdım. Kraliçenin iyi niyetini suistimal etmek istemedim.
"Evet. Ona söylerim."
Bakışlarını camdan ayırdı ve bana döndü.
"Bu günlük bu kadar yeter. Her seferinde bu saatte saraya gelmek yorucu olmalı. Maalesef bütün işlerimi bitirip kendime zaman ayırdığım sadece bu vakit var. Şimdi istediğin bir şey varsa bana söyle."
Başımı eğdim, bir elimi göğsümün üstüne bastırdım.
"Bu benim için onurdur majesteleri. Hiç bir zaman zor olduğunu düşünmedim. İstediğim bir şey yok. Sizlere iyi geceler dilerim"
Sıcacık gülümsediğini hisseder gibiydim.
“Senden beklenildiği gibi. Her zamanki gibi sadıksın. İstemesen de seni zaten ödüllendireceğim. İyi geceler Glazz."
Saraydan hızla ayrılırken yorucu günün bittiğini kutlamak adına bir pipo yaktım. Atımın yanına çömelip bir süre gökyüzünü izledim.
-°-°-°-
Glazz gider gitmez aklıma dolan anılarla kendimi düşüncelere kaptırmıştım. Bir yandan aya bakarken düşüncelerim gözlerimin dolmasına yetmişti.
Uzun zaman önce kraliyet sarayının önünde gözümü açmıştım. Sanki yeniden doğmuş gibiydim. Ama 15 li yaşlarındaydım o sıralarda. Nerden geldiğimi, ne yaptığımı, adımı dahi hatırlayamıyordum. Günler, aylar, yıllar geçse de hatırlayamamıştım. Bana eski bir hizmetçi sahip çıkmıştı. Annem gibi ilgilenmişti benimle. Sarayın küçük bölümünde hizmetçiler için olan yerde kalıyorduk. Herkes hafızasını kaybeden halktan bir çocuk olarak görüyordu beni. Yıllar geçti. Ben artık ona anne diyordum. Bana adımı da o vermişti.
“Einfy”
Günlerimi anneme yardım ederek, krala hizmet etmekle geçirerek büyüdüm. O zaman kral çok zalimdi. Anneme en küçük hatasında sözleriyle işkence ederken ben sessizce izlemek zorunda kalıyordum. Saraydan çıktığımda imparatorluk tarafından ağır vergilerle sömürülmüş bu halkın mutsuzluğunu, umutsuzluğunu yüzlerinde izliyordum. O zamanlar düşündüğüm şey para biriktirip annemle uzak bir ülkeye kaçmaktı. İçimde bir nefret vardı. Krala, saraya, bu imparatorluğa karşı.
Bir gün tek başıma, annemin bana festivalden aldığı bir oyuncakla oynarken yanıma bir çocuk geldi. Benden büyüktü. Boyu uzundu. Zengin, bakımlı görünümüyle asil biri gibi gözüküyordu. Onunla konuşmak istememiştim. Bir sürü şey sordu bana.
"Ne yapıyorsun? Adın ne? Kaç yaşındasın? Neden mutsuzsun?"
Birden ona döndüm. Sorularına sinirlendim. Kaşlarım son derece çatık bir halde döktüm içimdekileri.
"Sizin gibi insanlarla alay eden, halk bu haldeyken üstünde sayısız altınlarla, zümrütlerle gezen, herkesin karnı açken yüzlerce ekmek parasıyla kendine şık takım elbiseler alan kibirli insanlar beni anlayamaz."
Şaşırdığı yüz ifadesinden belliydi. Bir süre gözleri ardına kadar açık bir şekilde öylece baktı yüzüme. Sonra bir kahkaha attı. Benim sinirlerim daha da gerilmişti.
"Boyuna göre çok büyük laflar söylüyorsun. Uzun zamandır ilk defa beni güldüren biri oldu. Çok açık sözlüsün."
"Seni güldürmeye çalışmıyorum. Gerçekler bu kadar komik mi geldi? İnsanların bu kadar çaresiz, zavallı oluşu gülünecek bir şey değil! "
Birden ciddileşti. Yanıma oturdu. Uzaklara doğru baktı. İfadesiz, donuk bir bakışı vardı.
"Asla böyle bir şeye gülmem. Ben biliyorum. Bu ülkenin nasıl bir yer olduğunu. Çürümüş bu sistemi her gün yok etmek istiyorum. Üstüme giydiğim anlamsızca pahalı bu kıyafetleri, önüme gelen bir ordunun doyabileceği onca yemeyi, soylu olmadıkları için ezilen, alay edilen insanların gözyaşlarını, bu düzeni yıkmak istiyorum."
O da beni şaşkına çevirmişti. Böyle sözler söyleyeceğini beklemiyordum. Karşılaştığım her soylu kibirli, açgözlü insanlardı. Bu insanın varlığıyla ve söylediği sözlerle bir kişinin bile krallığın bu alçak düzenin farkında oluşuna rahatlamıştım. Ona baktım dikkatlice. Aniden bana döndü ve kararlı bakışlarıyla söyledi her şeyi.
"Ben bu ülkeyi değiştireceğim. Bana şimdi inanmayabilirsin. Ama bir kaç yıl sonra tamamen yeni bir imparatorluk kurulacak."
"Sen... Sen! Bu söylediklerin suç biliyorsun değil mi? Biri duysa sorguya alınabilirsin!"
"Şiiii! O yüzden sessiz olmalısın. Sana büyük bir sırrımı söyledim. Bunu kimseye söylememelisin anlaştık mı?"
"Bunlar pek mümkün gibi gelmiyor zaten. Bu düzensiz düzen değişecek gibi görünmüyor."
Çarpık bir gülümsemeyle " Bunu kralın kafasını halka gezdirirken bir daha söylersin."
Şaşkınlıkla baktım yüzüne. Tüylerim ürpermesine rağmen gülümsemiştim. O konuştukça rahatlıyordum. Sormadan edemedim.
"Neden bana bunu anlattın? Daha beni tanımıyorsun bile. Ya seni gidip şikayet edersem?"
"1. Si benimle aynı şeyleri düşündüğün için anlatmanın sorun olmayacağını düşündüm. 2. Si bunu herhangi birine söylesen bile sana inanacaklarını sanmıyorum."
Gülümseyerek kafamı okşadı.
"Hey! Ne yapıyorsun?"
Uzaktan gelen bir kadının sesiyle irkildim. O da bir anda beni bırakıp ayağa kalktı.
"Gitmem lazım. Beni arıyorlar. Sonra görüşürüz küçük kız."
Kadının sesi hızla yaklaşırken sözleri artık duyabileceğim mesafeye gelmişti.
"Andre! Andre neredesin! Oyun oynamaktan vazgeç ve saraya gel!"
Demek ismi Andre' ydi. O giderken arkasından bakakaldım.
O günden sonra her saraya geldiğinde beni de ziyaret etti. Bana ülkeyi nasıl değiştireceğini, nasıl bir krallık hayal ettiğini anlattı her seferinde. Anlamadan yakın arkadaşlar olduk. Ben gizlice ona soylulardan ve kraldan duyduğum bilgileri aktarırken o kurduğu birlikle yaklaşan savaşa hazırlanıyordu.
Zaman akıp giderken beklenen gün geldi. Ben bir kaç korumayla birlikte halkı ve saraydaki hizmetçileri güvenli bölgelere götürmeye çalıştım. Krallığın değişimine şahit oldum. Tamamen hayallerindeki gibi bir krallık kurmayı başarmıştı. Tahta geçtiği sırada bana kraliçeliği teklif etmişti. Aramızdaki yaş farkına rağmen ilk arkadaşımın, yıllardır güvendiğim yoldaşımın teklifini kabul ettim ve evlendik. Kraliçe olup, kendimi yeni Galina Krallığına adadım. Artık ülkemi, sarayı, düzeni seven biri olmuştum. Herkesin hayatını değiştiren, yıllarca hayranlık duyduğum bu insan sayesinde. Kraliçe olduğumun sabahı uzun bir rüya gördüm. Rüyamda bana tıpatıp benzeyen bir kız yanında onunla ağlayan arkadaşına hıçkırarak anlatıyordu hayallerini.
"Ben... Ben... İlerde öyle zengin olucam ki artık kimse beni ve ablamı küçümsemeyecek. Ablam kimse tarafından aşağılanmayacak. Ona yeni bir ev alacağım. Ve... Ve her zaman mutlu olucaz. Bir daha asla onu döven insanların evine temizlik yapmaya gitmek zorunda kalmayacak. Çok zengin olucam."
Yanındaki arkadaşı ona sarılarak başını sallıyordu. Sonra birden başka bir sahne geldi. Kız tek dayanakları olan babasının iş kazası geçirdiğini öğrenmişti. Hastanede babasını kaybetmişti. Ablasıyla babalarının elini sıkarak ağlıyorlardı. Sonra bir anı daha kesti bu görüntüleri. Bu sefer yine aynı kız ablasının elini tutmuş bavullarıyla yolda yavaş yavaş yürüyordu. Ablasının suratında donuk bir ifade vardı. Kızın gözleri dolduğu halde gözyaşlarını tutuyordu. Hiçbir şey demeden zorla yürüyordu. Demir kapının önüne geldiklerinde ikisi de durdu. Ablası kardeşine uzunca sarıldı.
"Kardeşim. Her şey senin için. Burada sana benden daha iyi bakacaklar. Yakında seni almaya gelicem. Katlanmak zorundasın tamam mı? Her şey senin iyiliğin için."
Ablası kardeşinin saçlarını okşarken o eteklerini sıkıca tuttu.
"Biliyorum. Sana söz veriyorum. Çok güzel bir hayatımız olacak. Seni alıp uzaklara gidicem. Kocaman bir evimiz olacak."
Gözyaşlarını tutamadan ablasına tekrar sarıldı. Öyle sıkı kucaklaştılar ki sanki hiç ayrılmayacaklarmış gibi. Sonra kardeşini alnından öptü. Kocaman gülümsedi.
"Sen istersen her şeyi yaparsın. Sana inanıyorum kardeşim."
Takım elbiseli bir adam gelip kızı elinden tuttu. Adamla ablası bir şeyler konuşuyordu ama o duymuyordu. Sanki bir daha onu hiç göremeyecekmiş gibi bakan gözlerini kitledi ablasının yüzüne. Sessizce ağlarken içinden geçen fırtınaları bastırıyordu büyük bir çabayla. Boğazındaki o düğümü, bakışlarındaki o hüznü her şeyi anlatmaya yetiyordu. Ablası son kez kardeşine döndü. Çömeldi ve elini tuttu.
"Seni çok seviyorum birtanem. Özgürce, dilediğin gibi yaşa."
Sadece kafasını sallayabilmişti. Eli yavaşça ablasından ayrılırken arkasından bakamadı gidişine. Buna gücünün yetmeyeceğini biliyordu çünkü. Eğer bakarsa ona sarılıp, bağıra bağıra ağlayacağını biliyordu.
Bir kaç gün sonra kulağına gelen gürültülü ayak sesleriyle yatağından hızla doğruldu. Aynı odayı paylaştığı arkadaşlarını rahatsız etmemek için yumuşak adımlar attı. Sesleri takip etti. Duyduğu gürültü onu müdürün odasının kapısına getirmişti. Odada bir kaç kişinin olduğunu farklı seslerden anlamıştı. Kapıya iyice yaklaştı ve dikkatle dinledi. Duyduğu sözlerden öyle bir sarsıldı ki birden yere çöktü. Gözlerini dahi kırpmadan dakikalarca öyle kaldı. Eğer onu kapıdan fark etmeselerdi bütün gece öylece durabilirdi. Ona ne kadar seslenseler de fayda etmedi. Kendine gelemedi. Gözleri açıktı, bilinci yerindeydi, insanları duyabiliyordu ama ruhu başka bir yerdeydi sanki. En çok olmayı istediği kişinin yanında. Ablasının yanında... Saatler sonra dudakları kıpırdadı. Acı dolu bir tebessümle söyledi.
"Ablam özgür oldu. Artık acı çekmeyecek."
Bu 3 kelime herkesi hüngür hüngür ağlatmaya yetmişti. Onu tanıyan herkes ablasını ne kadar çok sevdiğini biliyordu. En çok da onunla her zaman ilgilenen ablasının eski okul arkadaşı neler yaşadıklarını çok iyi biliyordu.
Günler geçse de yemek yememişti, uyuyamamıştı. Öyle çok uykusu vardı ki ama onu engelleyen düşünceler mani oluyordu dinlenmesine. Onu her an unutabilirim korkusuyla anılarını canlandırıyordu kalbinde. Unutmak istemediği tek şeydi...
Yavaşça gözleri kapandı. O gün bir rüya gördü. Bir kaç gün önce duyduğu sözlerin rüyasını. Ablası ağlarken boynunu kalın bir ipe geçiriyordu. Rüyanın sonunu gördüğündeyse ne kadar uyanmak istese de uyanamadı. Rüyasında tavanda asılı duran ablasının bedenine yapışıp haykırdı.
"Seni çok mutlu edecektim! Zengin olacaktık! Çok güzel bir işim olacaktı! Birlikte çok uzaklara gidecektik! Kimse sana el kaldırmayacaktı! Mutlu olacaktık!"
O sırada bir melodi duydu. Bağırışlarını kesip ayaklarının onu yönlendirmesine izin verdi. Yürüdükçe ev beyazlıyordu ve melodi belirginleşiyordu. Her yer bembeyazdı. Kar yağıyordu ve ablasıyla kar topu oynuyordu. Kendini rüyasında izlerken gözyaşları akmaya devam ediyordu. İkisi öyle mutluydular ki. Tek hayali yerine gelmişti sanki. Sonra şarkının sözlerini tekrar ederken buldu kendini. Karşısında kendisiyle oynayan, kahkaha atan ablasına özlem dolu bakarak...
“Aileni özledin mi? Sırlarını kimse bilmesin.. Sana bir şey söyliyim mi? Yakında benle gideceksin..”
Gözünü açtığında terler içindeydi. Bu melodiyi zaman zaman duyuyordu. Ama ablasının ona söylediği bir ninni zannediyordu. Her bir şey hatırladığında sözleri değişiyordu. Şimdi de değişmişti. Eski anılarımın hepsini hatırlamıştı sanki. Kucağımda altın yazılarla yazılmış bir kağıt vardı. Kağıtta yazılanları okudu.
"2 hayalin de gerçekleşti. Melodinin satırları tamamladı. Hayallerin mutluluğa, pişmanlıkların umuda, hikayen kar tanesine dönüştü. Eve gitmek için söylenen şarkı her şeyin başladığı yerde okunmayı bekliyor. Söylersen gidersin. Söylemezsen unutursun. Beyaz mi olacaksın? Siyah mı kalacaksın?"
Bütün yazılar okudukça siliniyordu. Elimdeki kağıt yok oldu. Her şeyi anlamıştım. Olaylar yerli yerine oturmuştu sanki. Bir anda hatırladım bütün bağlantılı olayları. Sarayda gözümü açtığım gün hikayemin başlangıcıydı. Bu krallık insanları pişmanlıklarından dolayı gidip hayallerini gerçekleştirdiği bir yerdi. Hayalim ablamla mutlu olmaktı. Bunu burada bana ablam gibi bakan şimdiki annemle gerçekleştirmiştim. Eskiden bir hizmetçiyken, ona soylu makamı verip her şeyi önüne sererek mutlu etmiştim onu. Hayalim zengin olmaktı. Şimdi ise bütün ülke benimdi. İstemediğim kadar çok paraya sahiptim. Bir şey daha vardı. Kar tanelerinin siyah olduğunu biliyordum. Ama bu bana tuhaf gelmemişti. Hiç bir anımı hatırlayamadığım için... Şimdiyse ablamla oynadığım zamanı hatırlayınca bunu da fark etmiştim. Kar taneleri beyazdı. Beyazken güzellerdi...
Bir karar vermem gerekiyordu. Bunu yapmam uzun sürmedi. Kararımı hemen saniyeler içinde vermiştim. Geceliklerimi umursamadan odamdan çıktım. Koştum ve Andre 'nin çalıştığı odaya girdim. Ayağa fırladı. Telaşla bana yürüdü. Ona sımsıkı sarıldım ve bir kaç gözyaşının yanağımdan süzülmesine engel olamadım.
"Benim hayallerimi gerçekleştiren sensin. Sen olmasaydın hep siyah kalırdım. Ama artık pişmanlığım yok. Beyaz olmak için gitmeme gerek yok. O yüzden seninle kalıp mutlu olucam."
"Ne? Neler söylüyorsun bir anda?"
Gülümsedim. Ve tekrar sarıldım ona. O da sırtımı sıvazladı.
"Tabi ki yanımda kalacaksın. Nerelere gitmeyi düşünüyordun? Gideceksen de benimle git. Yalnız gitme.”
“Yalnız gitmem.”
Bu anılar gözümün önünden geçtiğinde gözyaşlarımı sildim. Ayrılıp hasta eşimin olduğu odaya doğru yavaş adımlarla yürürken yüreğimi hüzün kapladı. Ama aynı zamanda aklımdaki sorulara cevap aradım.
Rin denen kızında benim gibi acıları olmalıydı. Onunda bir anda ortaya çıktığını Rodel rapor vermişti bana. O zamandan anlamıştım her şeyi. Her 5 yılda bir gelen bu kış mevsiminin ardındaki gerçeği. Kar tanelerinin sırrını... Ona sahip çıkmalıyım. Belki hayallerini gerçekleştirip ailesinin yanına dönebilir. O zaman gelene kadar kendi başının çaresine bakacak kadar güçlenmeli. Benim yanımda annem ve Andre vardı. Ama başta Plumeria Meydanı ‘nda kimsesiz ve yalnız gözüküyordu. O yüzden Rodel 'den onu takip etmesini istemiştim. Her ne kadar farklı olaylar yaşansa da artık ona destek çıkan arkadaşlar edindi. Artık yalnız değil. İlerde onun için çok güzel planlarım var. Merak ediyorum. Beyaza mı dönüşmek isteyecek yoksa siyah mı kalacak?
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.