Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 

           
“FORVET” OLARAK BİLİNEN VARLIK

Bölümler;
Bölüm 1: Seçmeler
Bölüm 2: Sulugöz Yocchan
Bölüm 3: Noel Noa
Bölüm 4: Birimiz hepimiz için

Futbol dünyasında, birinci sınıf kaleciler, defans ve orta saha oyuncuları yetiştirilebilir ama forvetler tamamen farklı bir şeydir. Birinci sınıf forvet olarak bilinen varlıklar tam da futbolun en kızıştığı zamanda ortaya çıkar.

BÖLÜM 1: SEÇMELER.

Bardakta yakisobayı sevmiyor değil, aslında seviyor. Genellikle lezzetli olur, ama günde üç öğün yemek mi? Japonya Futbol Birliğinin bir çalışanı olan, Teieri Anri, bir kaşını kaldırıyor
Çabuk hazırlanan kap yakisobalar masanın üstünde birikmiş, yerdeki alışveriş poşetlerinin içi de çabuk hazırlanan yakisobalar ile dolu. Ve dahası, tam şu anda bir hazır yakisoba şapırdatılarak mideye indiriliyor.

Blue Lock’un Koçu, Ego Jinpachi.

Ağzı işliyor, ama gözlüklerinin ardındaki şişkin gözleri monitöre bakıyor.

O Anri’nin kendisi davet ettiği Japonya’yı Dünya Kupasına götürmek için Anri tarafından işe alınan anahtar kişi ve “Blue Lock” adı verilen acımasız projeyi ortaya koyan kişiydi.

Kesinlikle garip biri… Hayır, Anri onun normal kişiler tarafından ölçülemeyecek iyi bir adam olduğunu, en azından şimdiye kadar, biliyordu. Ama kap noodleları bu kadar sevdiğini bilmiyordu. Bu durum Ego’nun sağlığını tehlikeye sokabileceği için birazcık endişeli

“Şimdi seçmeler için sıradaki videoya geçiyorum.”

Dikkatini kap yakisoba yemektense işe geri verdiğinde, Anri ekranı değiştirmek için kumandayı kullandı.

Blue Lock İzleme Odası.

Bütün duvar birbirinden farklı oyun tekrarları ve daha fazla veriyi yönetmek için bilgisayarlarla kaplıydı. Ekranda, Liseler Arası Ulusal Futbol Turnuva’sının Saitama ilinin öne çıkan kısımları oynuyordu.

Kamera #11 numaralı oyuncuyu takip ediyordu. Maçın son dakikalarında #11 numaralı oyuncu müthiş bir pas verdi ve takım arkadaşı gol atmaya karar verdi. #11 numaralı oyuncu şut çeken arkadaşına sıcak bir kucak verdiği an Anri videoyu durdurdu.

“Bu çocuk… iyi bir forvet değil. Seçmeler için sıradaki videoya ilerleyeceğim."
Bir forvet olarak, bu çocuk iyi değil.

Ego ve Anri dünyadaki en iyi forvetleri yetiştirmek için bir deney yapmak üzereydiler. 18 yaşının altındaki 300 forvet, cilasız taşlar, birlikte yaşayacaklar ve Ego tarafından planlanmış özel, üst düzey bir antremana katlanacaklar. Ve bu da “Blue Lock”

Blue Lock’ta hayatta kalacak ve diğer 299 kişiyi ezdikten sonra kalacak olan tek kişi dünyadaki en iyi forvet olacak. Yani, yakın dostu ve takım arkadaşına pas vermekte bu kadar hızlı davranan bu çocuk pekte doğru bir seçenek değil. Onların aradığı şey bunun gibi diğerlerini düşünen arkadaş canlısı bir oyun tarzı değil.

“Bekle, Anri-chan. Burada ilginç bir malzeme var.”

Kap yakisobasını yeni bitiren Ego, öne eğildi. İçindeki her şeyi sömürüyormuşçasına ekrana dik dik baktı.

“Bana onun tüm videolarını göster. Adı ne?”

Anri verileri kontrol etmek için koşturdu. İchinan Lisesi Futbol takımının #11 Numaralı oyuncusu…

“......Adı Isagi Yoichi-kun.”

Ego, İsagi Yoichi’nin birkaç maçının görüntülerini oynattı. Tamamen sistematik bir oynayış şekli vardı. Topu etrafta dolandırıyor, hücumun gidiş yönünü ilerletiyor ve topu boşta olan bir oyuncuya paslıyor.  

(Hmmm. Şüphesiz, olağanüstü derecede iyi ama, sadece bu.)

Bütün devir açan forvetler nadir egoistlerdir. Her şeyden çok kendi gollerinden zevk alırsın ve sadece o an için yaşarsın. Sahada başrol sensindir. Senin haricinde herkes yardımcı karakterdir. Eğer dünyanin en egoisti olmazsan, dünyadaki en iyi forvet olamazsın……!

Ego böyle düşünüyordu.

Ego'nun kendi kanı ve saptamalarıyla belirlenen 300 forvet Blue Lock’a davetli olacak, Anri bunun farkında.

(Isagi Yoichi……Bu çocuktan olmaz.)

“Tamam, bu iyi, Isagi Yoichi. Anri-chan, onu çağırmaya karar verdim.”

İmkanı yok.

“Tabii ki……!”

Anri, aklı karışmış olmasına rağmen hemen İsagi Yoichi’nin davet kutusunu kontrol etti.

BÖLÜM 2: SULUGÖZ YOCCHAN.

“Abababa!! Yocchan~♡ Ben babacığın ♡ Sana yeni bir oyuncak aldım~♡”

Açık mavi çıngırağı sallarken bebek İsagi’nin yüzü buruştu ve ekşidi.

“Guh, Uwaa~”

“Ha…”

Onu mutlu etmek için aldığı oyuncak karşısında ağladığı için babası hayal kırıklığına uğramıştı

“Böyle olmaz, hayatım. Yocchan yüksek seslerden korkuyor. Yocchan, ben anneciğin~ Bak, oyuncak ayı~♡”

Tatlı bir pelüş ayı bebek İsagi’nin önüne getirildi.

“Uwahhh!!”

Daha çok ağlamaya başladı.

“.....Amanın, oyuncak ayıdan da korkuyor.”

Kibar ve neşeli bir baba olan, İssei ve sakin, sevecen bir anne olan İyo

(Ç/N: İsagi’nin adı Yoichi  anne ve babasının adlarındaki karakterlerin kombine edilmiş hali gibi bir şeymiş. Babasının adından “İchi” “生” ve annesinin adından “世” karakteri gelerek oluşturulmuş bir isim.)


İki nazik ebeveyne sahip Isagi Yoichi “ürkek” bir şekilde doğdu. Kaynayan kettle’ın sesi, yürüyüşteki bir köpek ya da bir ağustosböceğinin dökülmüş derisi...... duyduğu her seste korkup ağlamaya başlardı. Ne zaman bir yabancı olsa hemen annesinin arkasına saklanırdı, bu yönü arkadaş edinmesini veya kreşe gitmesini zorlaştırıyordu. İsagi’nin 3 yaşına girdiği yaz, ürkek yapısı yüzünden bu şekilde bazı olaylar yaşandı.

İsagi oturma odasında oynarken birden boş bir alana bakıp ağlamaya başladı.

“Korktum~! Uwahhh!”

İyo çabucak ağlayan İsagi’yi kucağına alarak yatıştırdı.[/size][/font]

“Ne oldu? Neyden korktun?"

İsagi ağlayarak umutsuzca boş alanı işaret etti. İyo gözlerini kısmış olsa bile hiçbir şey göremedi. İsagi’nin işaret ettiği yerde beyaz duvardan başka bir şey yoktu.

“Yocchan, orada ne var…?”

İyo İsagi’nin sonrasında söylediklerini duyunca bir anda ürperdi.

“Annem göremiyor mu?”


Eskisinden daha çok ağlayan çocuğunu kucakladığı gibi İyo’nun omurgasından aşağı bir ürperti geçti. Bu çocuk görülemeyen şeyleri görebiliyor muydu...?

İsagi boş alanları işaret edip ağlamaya devam etti. Mutfağın köşeleri, yatak odasındaki pencere, gardırobun içi....... Bu evde sadece İsagi’nin görebildiği bir şey vardı.

Acaba bir hayalet olabilir mi……?

Çift ciddi anlamda bir ruh çıkarma ayini yaptırıp yaptırmamayı düşünürken İsagi yeniden ağlamaya başladı.

“Uwahhh! İşte orada! korkutucu~!"

Orada……! Ne olabilir!?

İsagi’yi kucaklarken İssei ve İyo titremeye başladı. Tam o anda Issei kulağının yakınında bir ses duydu. Bu nahoş ses yaza özel bir şeydi ve gözünün hemen önünden geçti. Şaşkınlıkla yukarı baktı. İlk defa İsagi’nin gördüğü şeyi görebiliyordu.

“Şimdi anladım, Hayatım……! Yocchan sineklerden korkuyor!

İsagi sinekleri normal insanların göremeyeceği bir uzaklıktan işaret ediyordu. Sinek savar sprey sıktılar ve İsagi’lerin evindeki doğaüstü olaylar çözüldü. Sonra başka bir olay oldu.

İsagi bazen parkta oyun oynarken başını tutup ağlamaya başlardı.

“Başın mı acıyor?”

“Hayııır! Uwahhh!”

Gökyüzüne bakıp ağlamaya başladı, bu yüzden ebeveynleri etraflarına bakıp kafasına bir fındık mı düştü ya da biri onlara taş mı fırlattı diye bakındılar ama hiçbir şey yoktu. Ellerinde başka seçenek kalmadığından, huysuzca ağlayan İsagi’yi kucakladılar ve eve döndüler. Eve her döndüklerinde yağmur yağmaya başlardı. İlk başta sadece tesadüf olduğunu sandı ama bu şekilde uzun bir süre devam edince İyo fark etti ki;

“Yocchan…yağmurdan korkuyor!”

Hava’nın kokusu, rüzgardaki nem, sürüklenen bulutlar. Havadaki değişimlere karşı hassastı, yağmurun yağacağını hissediyordu. İsagi korkuyordu çünkü geniş bir görüş alanı, ileri mekânsal farkındalığı, görüş kabiliyeti, kinetik görüşü, koku farkındalığı, keskin duyma becerisi ve ten hassasiyetinin hepsi mükemmeldi. En küçük değişiklikleri normal insanların görüp anlayamayacağı bir seviyede tespit ediyordu ve bu tehlikelerden kaçınıyordu. Bu yüzden sinekler tarafından ısırılmıyor ya da yağmura yakalanmıyordu.

Bu üstün algı, mekânsal görüşü sayesinde futbolda oyunu öngörebilmesini sağlıyordu. Ama ne ailesi ne de kendisi o zamanlar bunu bilmiyordu. Sonradan, Sulugöz Yocchan için dönüm noktası o dört yaşındayken geldi.

Babası bir arkadaşından J-Lig bileti almıştı ve aile hep beraber maçı izlemeye gitmeye karar verdi. Gittikleri yer Saitama Stadıydı. Ailesi’nin futbola karşı biraz ilgisi vardı ama bu maç derbi olduğu için stadyum coşkulu yerli taraftarlarla doluydu. Ebeveynlerinin kalabalıktan korkup ağlayacağını düşünmesinin aksine, İsagi ağlamadı.

“Vaay… Muhteşem……”

[size=2][font=Arial, sans-serif]Oyun başladığında, İsagi göğsünde daha önce hiç hissetmediği bir çarpıntı hissetti. Parlak yeşil çimen ve mavi gökyüzü. Oyuncular topu kovalıyor. Kalabalık deliye dönüyor. Kuralları ya da diğer şeyleri bilmiyor ama sadece orada olmak istiyordu. O da topu kovalamak istiyordu.


(......Ben de futbol oynamak istiyorum.)

Maçtan sonra eve dönerken İsagi ebeveynlerine “Ben de bir futbol topu istiyorum!” dedi. Sessiz oğullarının futbola ilgisi olması şaşırtıcıydı, ama tabii ki de ailesi çok destekleyiciydi.  Hemen bir futbol topu aldılar ve İsagi’nin gözleri siyah beyaz topu gördüğünde “Vay……! Diyerek parladı.” Büyük bir coşkuyla oğullarının topu tekmelediğini gördüklerinde İssei ve İyo mutlu hissetmekten kendilerini alamadılar.

“Sevdiğin bir şeyi bulduğun için memnunum, Yocchan!”

“Doğru! Spor güç toplamak için de iyidir! Bu harika~”

Sağlıklı büyüdüğü sürece bir sulugöz olması önemli değildi. İlk defa biricik ürkek oğulları onlara kendi isteğiyle bir şey yaptığını göstermişti. Bu tek başına onları mutlu etmeye yeterdi.  

BÖLÜM 3: NOEL NOA.

O zamandan beri, İsagi futbol bir tutkuyla oynuyordu

Ailesine onu futbol kursuna yazdırmalarını istemişti, ne zaman canlı yayınlanan bir futbol maçı olsa televizyonun karşısına geçer ve izlemeye başlardı. Öğle arası ve okuldan sonra bile her zaman futbol oynuyordu. Futbol aracılığıyla arkadaşlar edinmiş ve bir zamanlar sulugöz olan İsagi, gitgide daha da aktif olmaya başlamıştı. Öyle olsa bile sessiz ve çekingen kişiliği değişmemişti. Arkadaşlarıyla asla kavga etmezdi ve öğretmenlerine karşı gelmezdi. Atletik biriydi ama dersleri pek de iyi sayılmazdı, futbol oynamayı seven sıradan bir çocuktu. İsagi her zaman böyle durgun biri olmuştu, bir güne kadar. İsagi 8 yaşındayken şaşırtıcı bir şey olmuştu. Televizyon izlerken bir oyuncuyla tanışmıştı. Bu kişi gol atarken tek bir yüz ifadesi bile değişmeyen genç Noel Noa’ydı.  

“Acayip havalı……!”

Bu oyuncu rakip takımın oyuncularını teker teker geçip hatasız bir şekilde gol atıyordu, İsagi başka bir dünyadan gelen bu oyun tarzında gözlerini alamıyordu. Bu inanılmazdı. Galibiyet sonrası röportajında bile çok havalıydı.

“Bugün yine harikaydınız! Maça tekrardan göz gezdirdiğinizde nasıl hissediyorsunuz? Bu süper gol hakkında nasıl hissediyorsuz?”

“……Özel bir şey yok. Sadece he zamanki gibi işimi yaptım.”

Heyecanlı spikere biraz vasat bir cevap vermişti.

“Beni yanlış anlamayın. Süper bir gol olsun olmasın her gol bir puandır. Futbol puan toplanan bir spordur ve ben de puan almam beklenen bir pozisyondayım. Bu benim yaşam sebebim, sadece yapmam gereken şeyi yaptım.

Noel Noa’nın yüzünde ufacık bir gülümseme bile yok ama spikerin sesi gitgide heyecanla yükselmeye devam ediyor.

“Ahh! Bunu… dünyanın en iyi forveti olmak istediğinizin ve Dünya Kupası’nı hedeflediğinizin bir açıklaması olarak düşünebilir miyim!?”

“......Futbolda her şey kazanmak değildir. Tabii ki de Dünya Kupası’nı kazanmak istiyorum ama futbolla alakalı her şeyi de hissetmek istiyorum. Mesela……”

İsagi az sonra duyacağı cümleyi ölene kadar unutmayacaktı.

1-0’lık bir skor için takım arkadaşlarıma asist yapıp kazanmaktansa bir hat trick* yapıp 3-4’lük bir skorla kaybetmek daha iyi hissettiriyor. Böyle bir duyguyu her yerde yaşayamazsınız, değil mi?”

Ne kadar da heyecan verici! İsagi’nin bedeni elektrik çarpmış gibi ürperdi.

(Bu kişi benim neden futbolu sevdiğimi biliyor!)

Futbolla ilk tanıştığı zaman onu derinden etkileyen sadece ne kadar “Havalı” ya da “Harika” olduğunu hissetmesi değildi. Bundan daha çok, İsagi futbolu “Güzel” bulmuştu. Futbol 11’e karşı 11 yapılan bir takım oyunudur ama aynı zamanda bireysel de oynanır. Aynı zamanda  etrafı saran taraftarlar, stadyum, gösteri ve yaşam mücadelesi var. Böyle bir forvet olmak istiyor, her şeyin merkezinde olan.

(Noel Noa gibi bir forvet olmak istiyorum……!)

Noel Noa futbol dünyasının en tepesine ulaşmaya çalışıyor

(Ben de……! Tıpkı Noel Noa gibi olacağım!)

Sadece futbolda değil diğer sporlarda da gelişmenin en hızlı yönünün profesyonel oyuncuları taklit etmek olduğunu söylerler. Hiç kimse ona öğretmese bile İsagi, Noel Noa’nın her hareketini taklit etti. Onun videolarını izledi, analiz etti ve onları bir not defterine kaydetti.

Her gününü antrenman yaparak, aklı Noel Noa’nın futbol oynayışıyla dolu bir şekilde geçirdi.

(Bir gün, Japonya’yı temsil edeceğim ve Dünya Kupası Finallerinde bir gol atacağım!)

Noel Noa olmayı hedefliyordu.

Hayranlık duyduğu kişi sorulduğu zaman “Noel Noa” cevabını verdi. Öz tanıtım kartına “Hayalim dünyadaki en iyi forvet olmak” yazdı, Noel Baba’dan istediği şey ise “Dünya Kupası Şampiyonluk Ödülü” idi. 

İsagi daha güçlü ve iyi bir oyuncu oldu. Sanki hiç sulugöz biri olmamış gibi, rakiplerine karşı korkusuzca koşuyordu. İlkokulda artarda beş rakibi geçip gol atmıştı. Ortaokulda, memleketi Saitama’da yenilmez forvet diye biliniyordu.

(Noel Noa gibi bir forvet olacağım!)

Bu hayal İsagi’yi iyi bir yönde değiştirdi.

Ortaokuldan mezun olduktan sonra, yerelde çok başarılı bir takım olan İchinan Lisesi’ne girdi.

BÖLÜM 4: BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN

Noel Noa gibi bir forvet olacağım! Öncelikle, İchinan Lisesi’ne gideceğim ve Ulusallarda oynayacağım! Sonra profesyonel bir oyuncu olacağım, Milli Takım’a çağırılacağım ve Dünya Kupası’nda son golü atacağım!)

Bu sekiz yaşından itibaren kabinde tuttuğu hayaldi. İchinan Lisesi Futbol Kulübü’ne katıldığı ilk günde, hayaline doğru atacağı ilk adımdan beklenti doluydu. Kulüp odasına girdiğinde çoktan yeni üye gibi görünen kişiler oraya varmıştı. Kulüp eski sertifikalar, dolaplara hayran bırakan kupalar ve fırça darbeleriyle kocaman duvara yazıldım kulübün mottosu ile güçlü ve tarihi bir havaya sahipti. Ne kadar uzun zamandır orada olduğunu bilmediği sararmış kulüp mottosuna bakarken, küçük bir huzursuzluk hissi İsagi’nin kalbinde filizlenmişti

Bir şeyler yanlış sanki, değil mi……?

Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Bu herkesin birbirinin yararı için çalışması gerekmesi demek, kulağa hoş geliyor. Ama oynanan oyun bu mottodan biraz uzak değil mi? Kalbini ateşleyen futbol daha acımasızdı. Bu acımasız dünyayı tek başına yıkıp geçen forvet daha güzeldi.

“Sen İsagi Yoichi’sin , değil mi?”

Biri aniden omzuna dokundu ve arkasını döndüğünde kendisi de yeni bir üye gibi gözüken uzun bir öğrenciyi gördü.

“Ha? Evet, ama……”

“Vay, bu harika! Ben Tada Tomonari! Ben de bir forvetim! Seni daha önceden yarışmalarda görmüştüm, İsagi! Gerçekten çok iyiydin! Seninle aynı takımda olduğum için çok şanslıyım!”

“Yok, gerçekten önemli bir şey değil…… Ha ha.”

lk defa tanıştığı biri ona böyle yaklaşınca, biraz ürkmüştü.

“Hey, millet! Bu İsagi!”

Tada herkesi çağırmıştı.  

“Bu cidden o! O Isagi Yoichi!”

“Bir kere bölgesel turnuvayı kazanmıştım!”

Geri kalan diğer birinci sınıflar da toplanmıştı. Hepsi çok neşeli ve iyi gözüküyorlardı. Ortamcı Tada sayesinde, gergin olan birinci sınıflar birbiriyle rahatça kaynaşabilmişti. 

Isagi-kun’un oyun stili kesinlikle hiçbir ortaokul öğrencisininkine benzemiyor, çok çılgınca~”

Tada onunla hiç çekinmeden konuşuyordu ve İsagi rahatlamaya başladı. ……O da bir forvetti, yani belki anlayabilirdi. Ürkekçe, duvardaki kulüp sloganını işaret etti.

“Umm, Tada-kun… Bununla alakalı bir şeylerin yanlış olduğunu düşünmüyor musun?”[size=2][font=Arial, sans-serif]Hissettiği huzursuzluğu dile getirmişti.

“Neden?”

Şaşkınlıkla ona bakıyordu.

“Şey, futbol tek başına rakiplerini geçip kendi gollerini attığın zaman iyi hissettiriyor değil mi? Bu bir forvet olmanın güzel yanı. Bu birlik olmakla alakalı değil, her forvetin kendi gücü ile alakalı… bence.”

Tada’nın nasıl tepki verdiğini görmek için ona baktı.
“Ha? Futbolu tek başına oynayamazsın.”

“Neyden bahsediyorsun?” dedi ve güldü.

“Futbol on bir oyuncuyla oynanan bir oyundur! Benim gölüm bu on bir oyuncunun bağını simgeleyen bir takım oyunudur! Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!”

Aniden, birbirlerinin omuzlarına girdiler.

“Hadi hepimiz takıma girip ulusallara gidelim!”

“Evet!”

Tada böyle söylediğinde, takımdaki diğerleri de heyecanlandı.

(Ha? Bunun bir saçmalık olduğunu düşünen tek ben miyim?)

İsagi daha fazla bir şey söyleyemedi.


Kulübe girdikten bir süre sonra, İsagi, İchinan Lisesi’nin futbol felsefesinin kendi ideallerinden fazlasıyla uzak olduğunu kabullenmişti. Koçları, arkadaş canlısı, şefkatli ve iyi biriydi. Yine de, topu sahanın etrafında dolandırarak kurdukları oyun gerçekten sıkıcıydı. Koçları sadece güç ve hıza değil, aynı zamanda takım arkadaşlarıyla aralarındaki kombinasyonlara da önem veriyordu. Bu, gole yaklaşırken topu keskin paslarla oyunda tutan bir “takım çalışması” idi

“İsagi, pasları güzel zamanladın!!”

Bir gülümsemeyle cevap veriyordu ama ne zaman takım arkadaşları onu övse şunu merak ederdi “Bu yapmam gereken şey mi?” Ne kadar iyi paslar verirse versin hiç hayaline yaklaştığını hissetmiyordu.

(Ben…gerçekten bunun istediğim şey olduğundan emin miyim?)

Yetenekli olup hevesle çalışan İsagi daha birinci sınıf olmasına rağmen bir forma numarası almıştı ve antrenman maçlarında oynuyordu. Ama maçlarda bile bir forvet olamıyordu. Maçları kazanıyorlardı ve şikayet etmek istemiyordu. Ama yine de…

Bir gün antrenman sonrası, İsagi tüm cesaretini topladı. Hevesle, koça ne düşündüğünü söyleyecekti. Ayrılmaya hazırlanan koçun arkasından “Ah! Affedersiniz!” ”

“Hm? Bir sıkıntı mı var, İsagi?”

Ayrılmak üzere olan diğer takım arkadaşları da sessiz ve yumuşak başlı İsagi’nin koçla konuştuğunu görünce durdular.

“Umm… Önümüzdeki maç bir forvet olarak çıkmak istiyorum, eğer mümkünse daha çok gol atmak isterim…”

İsagi’nin toparlayabildiği bu kadardı.

“Hahaha! Gösteriş mi yapmak istiyorsun?”  

Koç ve takım arkadaşları kahkaha attı.

“Şu ana kadar maçları bireysel yeteneklerinle kazanmış olabilirsin, ama lise çantada keklik değildir. Öncelikle iyice takım çalışmasına odaklanacağız.  Birlikte kazanacağız, ve birlikte güçleneceğiz! Böyle yaparsan, iki kat eğlenirsin! Ve yarısı da hüzün, İchinan’ın futbolu böyledir!”

Koç sürekli olarak takım çalışmasının önemini vurguladı ve İsagi’nin katkıda bulunmasını şiddetle umdu.

“İchinan tam on bir kişiyle birlikte ulusallara çıkmayı hedefleyen bir takımdır! Futbolun tek başına kazanılacak bir spor olduğunu düşünme!”

Yüzü utançta kırmızıya dönerken kafasını eğdi. İchinan’ın futbolu takım oyunuyla kazanmaktı ve belki de bu Japon stili futboldur.

“Ne demek isteğimi anladığına eminim. İsagi, sana güveniyorum!”

Sırtına bir kez vurduktan sonra koç ayrıldı. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.

(Herkes için oynamam lazım……)

Kulüp odasına döndüğünde Tada onu bekliyordu.

“İsagi, geciktin. Hadi eve gidelim, çabuk!”

Tada başta olmak üzere, tüm takım arkadaşları iyi kişilerdi. İyi bir ilişkileri vardı, maçları kazanıyorlardı ve eğer sıkı çalışırlarsa ulusalları hedefleyebilirlerdi.

(Bu iyi. Aslında, bu bir takımın çalışma şekli. Futbol on bir kişiyle oynana bir spordur. Eminim takımdaki uyumu bozmam doğru olmaz… tek başıma.)

Kulüp sloganına baktı ve mırıldandı.

“Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için…”

Kimse duymadan, bu sözleri tekrar etti.[/font][/font]


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.