Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 

           
Ah bu açıkça kararımı görmek için olan bir testti.
 
‘’…’’
 
‘’Düşünecek olursam, kale kapının dışına çıktığında bazen bu havada bazı çiçek açan çiçekler görebilirsin, Bu sadece…. Gece tek başına kapıya gitmek sizin için çok tehlikelidir’’
 
Chloe sigarayı ağzına tekrar koydu ve sonra beyaz duman tekrar dışarı çıktığında ‘’ Vahşi hayvanlar başıboş dolaşabilir ve gece yolunu kaybeden canavarlar da olabilirler’’
 
Beni korkutmak istermiş gibi sesini alçalttı. ‘’ Her şeyden çok, çiçekleri bulmak için karanlık ve engebeli yolda yalnız dolaşmak zorundasınız.”
 
Duman Chloe’nin yüzünü bir süre önceki gibi kapladı. Yüzünde ne tür ifade olduğunu görmedim ama devamının hangi kelimeler olduğunu biliyordum. Neden bir anda fikrini değiştirdi bilmiyorum ama Chloe bana bir şans vermeye çalışıyordu.
 
‘’ Çiçeği bulmaya çalışırken ölebilirsin. Hala bana çiçek getirebilir misin? Neden teklifi kırmızı pamuklu yapma çiçeklere çevirmiyorsun?’’
 
‘’Eğer çiçeklerin bükülmüş olmasına aldırmazsan istediğin kadar getiririm’’
 
Ve ortada teklifini reddetmek için hiçbir sebep yoktu. benim kararlı  cevabımla, dönen beyaz sis ağzının köşesindeki ışığı yansıtıyordu. Ağzının köşelerinde çok tatmin olmuş bir gülüş vardı.
 
Chloe söylediğim cevabın doğru olduğunu düşünerek tatmin olmuştu ama yanındaki çocuk öyle düşünmüyordu.
 
‘’Anne! Neden bahsediyorsun? Gecenin bir köründe onu nereye göndereceksin?’’
 
Solgun yüzlü çocuğun umutsuz girişimi bana tanıdık gelmedi. Belki de ilk kez beni hor görmeyen ve benim için gerçekten endişelenen birini gördüm.
 
Bilemeden ona baktım. O benim gözlerimi fark ettiğinde bir anlık utandı ve boğazını temizleyerek Chloe’i caydırmaya çalıştı.
 
‘’Lütfen farklı bir koşul koy. Bu çocuk korkunç görünüyor… Eğer bir şey yanlış giderse yaralanabilir. Bugünlerde ormanlar iyi değil…’’
 
‘’Bu Daphne’nin seçimi, sen neden inatçısın?’’
 
Chloe’nin sözleri aniden çocuğun ağzını kapattı ve haksız hissetti, ifadesini çabucak bozdu ve bana baktı. Ben başımı salladım çünkü benim gerçekten yapıp yapamayacağımı soruyor gibiydi. Sonra dehşet içinde sesini yükseltti.
 
‘’Sadece beş ya da altı yaşındaymış gibi gözüküyor!’’
 
‘’Ben yedi yaşındayım ve bu kadar uzağa geldim çünkü çok hızlı koşabiliyorum.’’
 
Benim kesim cevabımla o usanmış gibi görünüp bana değil Chloe’e baktı.
 
Chloe sanki onu endişelendirmemiş gibi ona baktı ve sordu ‘’Sorun ne?’’
 
‘’Şimdi Daphne yangın çıkarttığı için kalenin kapısından senin düşündüğünden daha kolay çıkacak ve o güçlü olacağından bir problem olmayacak’’
 
Chloe çocuğun başını bir kez okşadı ve bana baktı.
 
‘’Ama ben gerçekten beklemeyi sevmem bu yüzden hızlı ol ve şafak sökmeden geri gel’’
 
Açıkça şartlarını söyledikten sonra dumanla birlikte ortalıktan kayboldu. İlk defa böyle bir şey gördüğüm için kaybolması garipti ama şimdi izlemeye vaktim yoktu. Fazla zaman olmadığını kendime hatırlatarak hemen kale kapısına gitmeye çalıştım.
 
Sana bir şans verildiğinde hareketlerini çabucak yapmalısın!
 
‘’….’’
 
Heyecanla dışarı çıkmaya hazır olmak güzeldi ama çabucak duruşumu gevşettim ve yavaş yavaş çocuğa baktım.
 
“Kale kapısının nerede olduğunu bilmiyorum.”
 
‘’….’’
 
‘’Bana oraya kadar rehberlik edebilir misin?’’
 
‘’…..’’
 
Çocuk uzunca bir süre sessiz kaldı ve iç çekip ‘’Sanırım önce ayakkabı giymelisin bu yüzden biraz bekle, ben seni kale kapısına kadar götüreceğim.’’
***
Yeşil saçlı çocuk yani Lennox daha önce tanıştığım insanlardan farklı olarak bana oldukça kibardı.
 
‘’Adın Daphne değil mi? Benim adım Lennox Benedito.’’
 
Lonnox hemen çabucak dışarı çıkmaya çalışan beni bekletti ve bir çift ayakkabı ile geldi. Muhtemelen bu sahip olduğu en küçük ayakkabıydı ama bu bana biraz büyük olmuştu.
 
Ona baktığımda yüzünde zavallı bir ifade vardı. Açgözlülük için değil ama endişe barındıran gözler benim için tanıdık değildi.
 
‘… O garip birisi’
 
Eğer gerçekte sempatik birisi mi bilmiyordum ama bu benim için bir çocuğa verilen ilk kibarlıktı ve kötü kadının kızı olduğum umursanmadan, bu yüzden parmak uçlarım biraz gıdıklanmıştı.
 
Lennox karışık gözlerle benim ayakkabıları giymemi izledi ve sonra tekrar bir şey çıkardı.
 
‘’Dışarısı soğuk. Eğer ortalıkta böyle gezinirsen üşüteceğinden eminim.’’ Bana küçük bir cübbe verdi ama sanırım o cübbeyi beğenmedi.
 
‘’Şimdilik sahip olduğumun bu kadar olması bir utanç. Sadece bu seferlik katlan’’
 
Bir sonraki sözün sözünü söylemeden nazikçe başımı salladım.
 
‘’… Kalenin kapısına gitmek biraz zaman alıyor bu yüzden el ele tutuşarak gitmek daha iyi değil mi?’’
 
Elleri bir süre önceki ben gibi titriyordu ama ben reddetmek istemiyordum. Lennox dikkatlice elimi tuttu ve kale kapısına kadar hızımla eşleşerek bana eşlik etti.
 
‘’Kalenin kapısından dışarısı gerçekten tehlikeli oluyor bu yüzden eğer korkarsan ve bırakmak istersen, bırakman sorun değil, geri gel’’
 
‘’O zaman çiçek bulunmaz’’
 
‘’Ama dışarısı gerçekten tehlikeli. Senin düşündüğünden de fazla’’
 
Bu söze verebileceğim tek bir cevap vardı.
 
‘’Hayatımda hiçbir zaman benim için tehlikeli yer olmayan bir yer olmadı. Yürüdüğüm yol dikenli olanlardan bir tanesi bu yüzden önümdeki yolun biraz tehlikeli olması bir fark yaratmıyor’’
 
Bana sıcak davranması güzeldi.
 
“Yani bu kadar endişeli gibi davranmana gerek yok.”
 
Ama bu davranışın bir numara mı yoksa gerçek mi olduğunu bilemiyordum. Ulinee'yi hatırlayarak sebepsiz konuşmayı bıraktım ve kasıtlı olarak Lennox'tan uzaklaşmak için başımı aşağı indirdim. O zamandan beri aramızda tek kelime oluşmadı.
***
Havada duyduğunuz ses gibi kale kapısını önünde hiçbir gardiyan yoktu.
 
‘Bunu bir yangın için yaptığınıza inanamıyorum. Eğer başkentin başına bir sorun gelirse ne yapmayı düşünüyordunuz?’
 
‘’Gardiyanlar görevlerini düzgün yapmıyorlar’’
 
Lennox şaşırmıştı ve benimle aynı düşünmeye sahipmiş gibi dilini şaklatmıştı. Empati hissettim bu yüzden elimi bir kez yavaşça hareket ettirdim.
 
‘’Dikkatlice geri dönmelisin’’
 
Kalenin kapısını geçtik. Orman kapının önünü aydınlatan lambanın ateşi dışında çok karanlıktı.
 
Uzaktan kreş alevler içinde yenmiş gibi gözüküyordu, orman ise karanlık tarafından yenmiş gibi gözüküyordu. Karanlıkta hiçbir sebep olmadan titrediğimde, Lennox'un endişeli bir ifadeyle bana baktığını hissettim.
 
‘’….Biliyorsun. Burada bırakman daha iyi….’’
 
‘’…Hayır. İstemiyorum’’ gerçek bir endişesi olsun ya da olmasın burada vazgeçemezdim. Vazgeçtiğimde dönecek bir yerim yoktu.
 
Lennox kaşlarını çattı ama artık beni durdurmadı.
 
‘’Görünen yoldan gidersen… iyi olursun’’
 
Karanlığın içinde saklanmış gibi görünen yolu gösteren kelimelerine baş salladım. Lennox’u arkamda bırakarak yavaşça ormana doğru yürüdüm. Tam önümü bile göstermeyen karanlık ağzını açıp beni yiyecekmiş gibiydi bu yüzden adımlarımı daha da yavaşlattım.
 
‘Karanlık….’
 
Belki de bu yüzden tek bir böceğin ağlamasını bile duymuyordum. Buna rağmen ay ışığını loş olarak görüyordum.
 
Oldukça sessiz olan ormanda sadece ayak seslerimin tokluğunu ve üzerinden geçtiğim çalıların sesini duyabiliyordum. Dünyada yalnız kalan tek kişi olduğum gibi görünen durgunluk bana bir irkilme verdi.
 
‘Biraz… Korkutucu olabilir.’
 
Bu gibi zamanlarda uyanman gerekir ve çiçeği çabucak bulabilmen. Neyse ki yol iyi düzenlenmişti ve ay ışığı yumuşak bir şekilde parlıyordu, bu yüzden yolu bulmakta hiçbir zorluk yoktu.
 
Karanlıkta parlayan bir kırmızı renk bulmayı umarak beyaz bir nefes bıraktım ve kafamı hareket ettirdim.
 
Çiçeklerden uzak…
 
Çimenlerin büyümesine sevindim.
 
Temiz bir yolda yürürken, kendimi bir cübbeye sarıp soğuğu unutmaya çalışırken, kısa süre sonra bir taraftan garip bir ses duydum.
 
‘’…..’’
 
Sadece benim hareketlerimin duyulduğu sessiz bir ormandı. Bu yüzden doğrudan yeri dinliyorum gibi küçük sesi bile kaçırmadan duyabiliyordum.
 
Rrrrr (Kükreme)
 
Ağlayan yaratıkların sesi ve çarpma ve koklama sesi. Tükürüğümü yutarak yavaşça başımı oraya doğru çevirdim. Bakışlarımın yönlendirildiği yerden, ses gittikçe yaklaşmaya başladı.
 
Büyük bir hayvanın yüzü ağaçların kuru dallarında ortaya çıktığında, içimden ‘ kesinlikle burada öleceğim’ dedim.
 
Gerçeği fark ettiğimde, yürüdüğüm yolu değil, çalılıklardan çekinmeden pervasızca koşmaya başladım. Arkamda ağlayan hayvanın sesini duyabiliyordum ama geriye bakmayı bile düşünmeden titremekten başka bir seçeneğim yoktu.
 
Bu bacakla ne kadar uzağa gidebileceğimi bilmiyorum. Çaresizce koştum çünkü duramadım.
 
Uzun zamandır mı koşuyordum?
 
Sert nefes boğazımı doldurdu ve boğuldum, titreyen bacaklarım sınırlardaydı ve çığlık atıyordu. Bunu düşündüğüm an, son kez yaralı ayağım dayanamadı ve kayıp düştüm.
 
Zemine düşme sesimle çevreye bakarken neyse ki beni kovalayan şeyi görmedim. Düşüncelerimi toplayıp etrafıma bakarken, buranın karanlık ve ıssız bir yer olduğunu fark ettim, nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
 
Ayağa kalkmak için zonklayan bacağımı güçlendirmeye çalıştım, ama güç bulamadım. Yolu aydınlatan ay ışığı bile kayboldu.
 
Karanlığın içinde olduğum yeri anladığımda gerçekten bulunduğum durumu anladım.
 
Sadece karanlıktı. Çalı ve sık ağaçlarla kaplı ormana ay ışığı sızmıyordu. Dünyada gerçekten terk edilmiş gibi hissettim. Her şeyden önce bu ışıksız olan karanlık yerden nefret ettim.
 
[Benden nefret eden birinin sahip olduğu bu renkten nefret ediyorum.]
 
Gerçekten bundan nefret ediyorum.
 
Yanımda asılı kalan karanlık, soğuk enerjiyi sevindiriyor gibiydi ve şu anda beni parçalara ayırıyor gibi görünüyordu.
 
Kafam diyordu ki ayaklarımı hareket ettirmeli ve buradan çabucak uzaklaşmalıyım. Ancak hiç hareket etmediği ve hala halsiz olduğu için ayaklarımın başımı takip etmek gibi bir amacı yok gibiydi.
 
‘Hareket et, hareket et!’
 
Sen yaşamak istediğin için kaçtın. Her şeyi geri çevirmek için artık çok geç.
 
Ah, artık dayanabileceğimi sanmıyorum. Gözyaşları yavaşça gözlerimin etrafında toplandı ve yaşlar devamını getirerek zemine düşüyordu.
 
Sadece o zaman umutlarımı, eti delen soğuk rüzgâr, bu sessizlik ve yolumu kaybettiğim bu ormanda bu durum gizlenebildi.
 
Beni baskılayan bu karanlık bile cildime düz bir şekilde dokundu.
 
"Korkuyorum…’’
 
Bu karanlığın sonunda beni yutacağını ve bir şekilde ölümümü tamamlayıp mutlu bir hikaye yaratacağını düşündüm. Sonunda, varlığımın mutlu bir son için reddedileceği konusunda çok korktum.
 
Bu korkunç karanlıkta, zonklayan ayağımda hiç ağrı olmasaydı, zaten öldüğümü düşünürdüm. Başım kendi kendine eğildi ve umut yere düştü.
 
Bu karanlıkta oturacak yeri bile olmayan birisini aşağı ve aşağı düşme hissi.
 
Umut kelimesi silindiğinde ‘bırak’ kelimesi ortaya çıkar.
 
Loş görüşümün ötesinde bir şeyin hareket ettiğini görebiliyordum.
 
*********************************
En heyecanlı yerde bitti ve size kötü bir haberim var çeviriyi yapan kişi ancak ayın yirmi birinden sonra bölüm atabilecek. Sınavları olduğu için bölüm  atamıyor. Şu anda günceldeyiz. İyi okumalar…. Umarım beğenirsiniz. (Arkadaşlar bir de ayın yirmi birinden sonra hemen bölüm atamayabilirim. Ailemle birlikte köye gitmem gerekiyor ve ne yazık ki orada internet hiç çekmiyor:((  )


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.