Yukarı Çık




5   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   7 

           
6.BÖLÜM

——————————————-

 General leon,yüzünde ve zırhında arbededen kalma kurumuş ağır kan kokusu,çamur lekeleriyle korkunç görünüyordu.

Dalgalı saçları terden sırılsıklam olmuş,tel tel yüzünü perdeleyerek düşerken,ardındaki çatık kaşları ve öfkenin ateşiyle yanan bakışlarıyla beni kendisine esir etmişti.

 Onun arbedeyi çabucak bastırıp yanı başımda belirmesi beni hem sarsmış hem de korkunun verdiği hayretle ne diyeceğimi bilememiştim.

Adeta kelimeler boğazımda düğümlendiği sırada gilbreth:

"Lordum,iyi misiniz?...Bu kan!" Dedi korku ve panikle gözleri büyüyerek.

"Benim kanım değil."

"Peki saldıranlar kimmiş lordum?...Ne istemişler?"

"Bir kaç soysuz eşkiya...kuledeki antika eşyaları yağmalamaya kalkmışlar." Dedi general leon ve bana bakarak devam etti:

"Ya sen...sen ne istiyorsun,derdin ne?" Dedi kibirle.

Cevap veremedim.Vücudumu bir ürperti ve titreme kaplamıştı.Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atarken nefes alış verişlerim sıklaşıyor,duvağım da aynı anda hafifçe havalanıp duruyordu.

 O an general leon, birden beni ayaklarımdan baş ucuma kadar keskin bakışlarıyla ağır ağır süzerek duvağımın kenarına gelip duraksayınca içimde çok garip duygular yükselmişti.Sonra gözlerini biraz daha yukarı kaldırdı ve tam göz hizamda tekrar durdu.

 Bakışları öyle deliciydi ki bir ara gerçekten gözlerimin içine baktığını sanıp istemsizce bakışlarımı ondan kaçırarak başımı aşağı eğdim.Boşta kalan kollarımı yana sarkıtıp kendime dayanak sağlamak için elbisemi sımsıkı avuçladığım sırada general buna müsaade etmeyip, sol titrek bilek kemiğimden yakalayıp yukarı kaldırınca yerimden sıçramıştım.

Anlamsız,ortamın havası birden değişmiş,fırtına öncesi sessizlik bütün malikaneyi kaplamıştı.Aramızda soğuk rüzgarlar esiyor,kara bulutlar dolaşıyordu.Başımı kaldırıp general leonunun acımasız ve tehditkar bakışları altında ezilirken damarlarımdaki kan buz kesmişti.Elinin arasına sıkıştırdığı ince ve narin bileğim avuçlarının içinde kaybolmuş,acıyla sızlarken gözlerim dolmuştu.

 O çok kuvvetli bir adamdı.

Kaya gibi sert,sağlam bir duruşu vardı.Ve bunu iliklerime kadar hissetmemi istercesine karşımda gövde gösterisi yapıyordu.İçimdeki kendini koruma içgüdüsüyle ayağım bir adım geri gidince,general leon ne yapmak istediğimi anlayıp bileğimi daha şiddetli bir şekilde sıkarak bırakmadan aşağı doğru savurdu ve beni koridor boyunca çekiştirip, sürükleyerek yürümeye başladı.Sert ve hızlı adımları koridorda yankılanırken kahya gilbreth de arkamızdan geliyordu.Leon,bizim için hazırlattığı odanın kapısından beni paldır küldür içeri sokup kendisi de girdikten sonra kapıyı kapadı ve içeriden kilitleyerek sımsıkı tuttuğu bileğimden beni ittirip kapı duvarına yasladı.Öyle hızlı ittirmişti ki neredeyse kafamı patlatacak zannedip gözlerimi bir iki saniyeliğine sıkıca yumup tekrar açtım.

 Leon,beni kendi ve duvar arasına sıkıştırdığına emin olunca bileğimi bırakıp,iki kolunuda açıp ellerini duvara ses çıkartarak vurdu ve bana bariyer ederek ondan kaçmamı sağlayacak tüm yolları kapatmıştı.Başını yüzümün hizasına getirdi ve duvağımın önüne eğdi.Çok yakındı.Aramızda bizi ayıran siyah bir bez parçası olan duvaktan başka hiçbir şey yoktu.

“Nasıl bu kadar cesur olabiliyorsun?…Daha dün bir bugün iki…ne çabuk evin hanımı oldun da hizmetlilerime emir yağdırıyorsun sen?…Bu malikanede kafana estiği gibi gelişi güzel hareket edemezsin.Attığın her adıma dikkat edeceksin.Burada kaldığın müddet ,koyduğum kuralların dışına çıkamazsın.Özgürce her şeye dokunamazsın,her yere giremezsin.Sessiz sakin bir hayat yaşamak istiyorsan bu dediklerimi harfiyen yerine getirmek zorundasın.Yoksa Bu evde cehennemi yaşatırım sana,anladın mı beni?” Diye general esip gürlemişti.

 Baskın ses tonu ve otoriter duruşu karşısında elim ayağım birbirine dolanmıştı.

Yutkundum..

Nefes alıyor muyum onu bile bilmiyordum.Çabucak başımı onu doğruladığımı belirtircesine aşağı yukarı sallamakla yetinmiştim.

General leon böylelikle beni azarlamaktan ve üstüme gelmekten vazgeçmişti.

 Geri çekilmeden önce soğuk bakışlarını bedenimde gezdirip ağzından hırıltı, homurtu arası bir ses çıkarttı ve memnuniyetsizliğini dile getirerek gözlerini yumdu.

Bunun üzerine aniden omuz hizamdan duvara dayadığı ellerini yere indirdi.

Kendini benden bir,iki adım uzaklaştırıp son bir kez daha bana,benimle yan yana durmaktan rahatsızlık duyan bir surat ifadesi yaparak kilitli kapıya ilerledi ve anahtarı açıp,hızla arkasından kapıyı yüzüme çarpıp dışarı çıkmıştı.

 Ben ise yalnızlığımla beraber bu karanlık ve ıssız odada bi başıma bırakılmıştım.Lakin Ondan ayrılıp özgür kalmanın verdiği rahatlama ile biraz olsun vücudum gevşeyip ağırlaşmış, kendimi yere yığılmaktan son anda kurtararak zar zor bacaklarımı hareket ettirip yatağın bir köşesine taşıdım ve ellerimle yataktan destek alıp oturdum.Duvağımı başımın arkasına attığım gibi elimi göğsüme bastırıp nefesim düzeline kadar bir süre öylece durdum.

 Şöyle bir düşününce,O oda general leon’nun en değer verdiği,unutamadığı geçmişi, prenses ella’nın hatıralarını sakladığı oda olabilir miydi?…

Ah rose…aptal rose…nasıl böyle bir düşüncesizlik edebildim inanamıyorum.

 Neyseki general leon,benim ella’nın varlığından haberdar olduğumu bilmiyordu.Eğer bilseydi facia yaşanırdı.Öyle ya da böyle bunun hiçbir şey değiştirmeyeceğini biliyordum.Marry’e söylediğim kendime verdiğim sözü çiğneyip,en başta da kendime ihanet etmiştim.Fevri ve sorumsuzca davranmak bana pahalıya patlamıştı.General leon’nun hayat hikayesini duyduktan sonra adımlarımı daha temkinli atmam gerekirdi.Ama o altın oymalı kapıyı görünce aklım başımdan gitmiş,kralın emrettiği gibi sırra bir adım daha yaklaştığımı hissedip kontrolümü kaybetmiştim.

İçimde taşan merak,coşku ve heyecana yenik düşmüştüm.Fakat dersimi almıştım.

 Dikkatli davranmazsam çok tehlikeli durumlarla yüzleşeceğim kaçınılmaz bir gerçekti.Bu şekilde devam etmeyi sürdürürsem herşeyi kaybedebilirdim.İstesem de istemesem de general leon ile ters düşmemeye gayret göstermeliydim.İnatçı kişiliğim buna nasıl müsaade eder,hiçbir fikrim yoktu ama başka çıkış yolu da göremiyordum.İlk işim duygusallık kelimesini hayatımdan söküp atmak olmalı,diye kendime söz geçirmeye çalışırken yanağımdan aşağı süzülen ılık gözyaşları elime damlayınca bunu o kadar da kolay gerçekleştiremeyeceğimi gözler önüne sermişti.

Acınacak haldesin rose,diye söylenip gözyaşlarımı ve hıçkırıklarımı dindirmek için yüzümü yastığa gömdüm.

Herşeyi unutmak isteyerek tüm benliğimle ağladım.

 Neden sonra gözlerimi araladım.Başucumdaki sehbada duran saate bakışlarım kayınca paniğe kapılıp,hızlıca doğruldum.Saat çoktan dokuzu geçiyordu.Hay aksi…en son deli gibi ağlıyordum ne ara bayılıp,uykuya dalmıştım hatırlamıyordum.Yaşadığım yoğun stres ve yorgunluk beni yıpratmış,sonunda da bitkin düşüp bayılmış olmalıydım.Ah,olamaz!…ya general leon ben uyurken odaya geldiyse,of,duvağımı da açmıştım… ya yüzümü gördüyse of ya of….diye endişeyle yataktan fırlayıp,karşı duvardaki boy aynasının karşısına geçerek dikildim.Eyvahlar olsun!!…

Yüzüm berbat bir haldeydi.

Aşırı ağlamak kremin tesirini yok etmiş,yine o çirkin çiller ve göz altı morluklarım gün yüzüne çıkmıştı. Kıyafetime çeki düzen verdim.Başımın gerisindeki duvağım tamamen kırışmış, saçlarıma dolanmıştı.

Canımın acımasını görmez gelip, dolanan duvağımın tokalarını saçlarımın arasından bir kaç saç teliyle beraber kopartıp kurtardım.Düzgün bir biçim verip,saçlarıma tekrar taktım.Bavulumu henüz yerleştirme fırsatı bulamamıştım.Giysi dolabının önündeki bavuluma uzandım. mücevher kutumu çıkardım ve kapağını açıp içinde sakladığım,küçük yuvarlak krem kabını elime aldım.Bir miktar alarak geri yerine koydum.Kremi güzelce görünmesini istemediğim yerlerime ovalayarak yüzüme sürdükten sonra duvağımla yüzümü kapadım. Kremin bulunduğu mücevher kutumu kimsenin eline geçmemesi ve gözden uzak,dolabın en kuytu yerine,üst raftaki boş kısma doğru itekleyip yerleştirdim.

‘Aklın nerde senin rose…nasıl dikkatsizce uyursun?… 

bu hiç iyi olmadı…

şimdi ne yapacağım,aşağı inmelimeyim?…

ne yapmalıyım,marry nerede acaba?… diye sesli düşünürken odamın kapısı usulca tıklatılmıştı.Gelen kişi gilberthdi.

İçeri giren gilberth ve yanında getirdiği üç hizmetli ile selam verip:

“Leydim,Akşam yemeği yaklaştı.Arzu ederseniz size yemek salonuna kadar eşlik edeyim efendim.” Dedi.Bu sırada yanında getirdiği hizmetliler odayı aydınlatmak amacıyla mumları ve şamdanları yakıp odadan ayrılmışlardı.

“Akşam yemeği mi?”dedim.

“Evet,leydim.Hatta bugün gecikti.Lordum evde olduğu vakitler saat sekizde yemeğini hazır ister.”

“Peki ya şimdi?…O çoktan…”

“Lordum bu akşam çalışacağını söyledi.

Bu gece gelmeyecek.Onu beklememenizi söyledi.”

Yaşasın!!…zaten onun yanında diken üstündeydim.Sonunda Birazcık huzur yüzü göreceğim bu gece…Onun olmadığı bir odada rahat,deliksiz bir uyku çekebilmenin mutluluğunu bana bahşettiği için minnettardım.

“Leydim eğer hazırsanız…”

“Evet.” Diyerek gilberth’in eşliğinde odadan çıktık.

 Aşağıdaki büyük yemek salonuna doğru ilerledik.Salona girdiğimizde orta yerde bulunan on altı kişilik yemek masasının hemen ön tarafında bekleyen marry’i görünce yüreğime soğuk sular serpilmişti.

Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle yanına yürüdüm.Gilbreth,hafifçe sandalyemi çekip,oturmama yardım ederek salon kapısının önünde bekleyen servis arabasını görevlilerden teslim alıp tekrar yanımıza geldi.servis işini marry’e devretti ve bana dönüp:

“Bir ihtiyacınız olursa emrinizdeyim leydim.” Diyerek benden onay aldıktan sonra salondan ayrıldı.

  Marry’den başka iki hizmetli daha salon kapısına yakın yerde beklemekteydi.General leon ile tartışmamızdan sonra evdeki herkes bana mesafeli yaklaştıklarını emindim.

Masanın üzerine büyük bir şamdan ve yayvan bir tabağın içinde çeşitli meyvelerin bulunduğu bir tabak vardı.

Marry,yemek tabağını servis arabasından aldığı tabağı servis ederek:

“Leydim,general leon’nun geldiğini işittim.Siz iyi misiniz?…Tartıştığınız doğru mu?” Dedi marry endişeyle sorarak,tabağı masaya koydu.

“Ah,demek duydun.Ama Hemen Tasalanma, bir şeyim yok.” Dedim,masadaki beyaz önlüğü alıp bacaklarımın üstüne serdim.

“Ama leydim..” dedi marry.

“Ben iyiyim,gerçekten.Dert etme, küçük bir münakaşa o kadar.”

“Peki,anladım.Lütfen,güçlü kalın leydim.Ben her daim sizin tarafınızdayım.”

“Biliyorum.En kötü günlerimde yanımda sen vardın.Bunu hiç unutmayacağım marry.” Dedim ve marry’nin göremediğini fırsat bilip duvağımın arkasından acı bir tebessüm ile ona gülümsedim.

 Hayatım,bu malikanedeki sırra bağlıydı.Evcilik oynayarak zamanımı boşa harcayamazdım.Yiyecek dolu tabağıma bakıp,çatalımı haşlamış minik yuvarlak patatese batırdım.Ancak İştahım kaçmıştı.Midem yemeyi reddediyordu.Tabağın hepsini bitiremesem de birkaç lokma yemeyi güçlükle başarmıştım.Yarım saat sonra Yemek faslı bitmiş, marry’den ayrılarak odamın yolunu tuttum.Kahya gilberth,bana eşlik etmeyi önermiş ama kendim gidebileceğimi söyleyip,onu geri çevirmiştim.

 Nihayet odama girip derin bir oh çektim.General leon’suz bir gecede uyumak beni biraz olsun teselli ediyordu.Her ne kadar Onun yanında nutkum tutulsa da Uzak kaldığım her an rahatlamış hissediyordum.

Neyse şimdi bunları düşünerek moralimi bozmak istemiyorum.Anın keyfini çıkarmak istiyordum.Özellikle de şu kara duvaktan bir geceliğine de olsa kurtulduğuma aşırı mutluydum.

 Duvağı çıkarıp yatağa fırlattım.Öyle uykusuzdum ki başım dönüyordu.Esneyerek giysi dolabına yürüdüm.

Bavulum çoktan hizmetliler tarafından dolaba yerleştirilmişti.

Askıdan beyaz geceliğimi alıp üzerimi değiştirdim.

Gözlerimden uyku akıyordu.Şamdanların mumlarını söndürüp kendimi yatağa attım.Tam derin uykuya dalmak üzereyken odanın kapısı ürkütücü bir gıcırdamayla ardına kadar açılıp, büyük bir gümbürtüyle duvara çarpmıştı.Korkuyla yerimden kalkıp kapı tarafına,karanlığa doğru baktım.

“Ki ki kim var orda?” Dedim kekeleyerek.

“Kapa çeneni,bağırma!!Gürültü yapıyorsun.” 

Aman Allah’ım…Bu general leon…Diye düşünüp elimle ağzımı kapattım.Ne işi var onun odada?…Hani bu gece çalışacaktı.Hay aksi!…neler oluyor böyle?…Aklımı kaçırmak üzereyim.Allak bullak olmuş o an saklanma gereği duyup nedense yatağın yanına çömeldim.Düzgün düşünemiyordum.General leon,yatağa oturunca yatağın yayları genleşmiş,onun ağırlığıyla çökmüştü.Onu göremesemde giysilerini çıkardığını duyabiliyordum.

Kahretsin!…

Nasıl böyle vurdum duymaz olabiliyor,diye düşünürken yoğun alkol kokusu burnumun direğini kırmıştı.

Saçma sapan hareket etmesine bakılırsa o çok sarhoştu.Yatağa yatıp derin derin nefes almasından uyuduğunu anlamıştım. Çok şükür uyuduğunu için ferahlamıştım ama bu odada uyuduğunu değiştirmiyordu.

Of of… Bir bu eksikti,diye elimi alnıma götürünce fark etmiştim ki duvağım yerinde değildi.Olamaz,yatakta unuttum.Nasıl alacağım onu şimdi?…

En iyisi biraz beklemek iyice uyuduğuna emin olduktan sonra alacağım,diye düşünerek on dakika bekledikten sonra başımı hafifçe yerden kaldırdım ve yatağa baktım.Çok karanlık…duvağı bırak generali dahi güçlükle seçebiliyordum.Ay ışığı yön değiştirdiği için oda zifiri karanlığa yakındı.Beni duymayacağını düşünüp,masaya usulce emekleyip üstündeki kibriti çakarak mumu yaktım.Ortalık biraz olsun aydınlanınca yatağa geri döndüm.

General yarı çıplak çarşafı beline kadar çekip, sağa doğru yüz üstü yatmıştı.

Kollarını yastığın üstüne atmış,O koca cüssesi yatağın yarısını kaplamıştı.Nerede bu kahrolası duvak,diye gözlerimle yatağı aradım.Ama yoktu.Çaresizce bakışlarımı yatağın dört bir tarafına gezdirirken, yastığa yakın yerde generalin dirseğinin altında bir karartı gözüme çarpmıştı.Olamaz ya!…

duvağım bu iri kıyım adamın altında kalmıştı.Okyanusun dibine düşse bu kadar üzülmezdim. Nasıl çekip çıkaracaktım şimdi onu ordan?…Onu uyandırmadan duvağı almanın bir yolu mutlaka olmalı,diye düşünüp yatağın boş kısmına geçip dizlerimin üstüne oturdum.

Parmaklarımı Yavaşça dirseğinin altına götürüp,duvağın görünen minik üçgen ucundan tutarak çektim ama çıkarmak ne mümkün!!…Ne biçim bi’ kol bu ya!…Demir yığını gibi duvak altında ezilmiş resmen…Nefes alışlarına bakılırsa baya derin uyuyordu.Tam bir kere daha denemek üzere elimi duvağa uzattığım sırada general leon hızla yön değiştirip,başını bana çevirerek derin ve yoğun bakışlarını gözlerime dikti.Kaskatı kesilmiştim.

Gözlerimi ondan ayıramadım.

Beni duvaksız ilk kez görüyordu.

Ne düşünüyordu?…

Bekledim…

Bekledim ama Sabit şekilde gözlerime bakarken ne konuşuyor ne de kıpırdıyordu.Şimdiye dek çoktan küplere binmesi gerekirdi. Hay aksi!… Ben neyi bekliyorum ki saçma sapan düşünmeyi kes rose!…o sarhoş…Diye teyit etmek için elimi gözlerine salladım.Haline bakılırsa gözleri açık uyuyor.

ondan uzaklaşmam lazım…Eğer uzaklaşmazsam bu sefer cidden uyanacak.

Şans bu şans diye düşünerek ellerimden destek alıp geri geri emekleyerek tam yataktan inmeyi planlarken general leon geç kaldığı hamlesiyle beni şaşırtarak yattığı yerden kalkmadan tek kolunu belime dolayıp süratle kendine çekti.

Of,o hep uyanıktı değil mi? Diye düşünürken o bana çoktan sarılmış,başını boyun çukuruma bastırmıştı.O söz vermemiş miydi?Hani çirkin karısına ömrü boyunca el sürmeyecekti?Bu olanlarda neyin nesiydi? diye düşündüm çaresizce.

Öfke,korku ve panik…tüm bu duygularımı aynı anda yaşarken o başını kaldırmadan bana:

“Ella…” diye seslendi.Sesinde özlem ve hüzün vardı.O an kalbim kırılmış,Yüreğim yanmıştı.

Sonra tekrar yineledi:

“Ella…”

———————————

BÖLÜM SONU…. ♡♡☆♡♡

Yeni bölümde görüşürüz.♡♡☆☆♡♡



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


5   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   7 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.