Horikita sabah somurtuyordu. Bir çocuğa kırıldığı zaman, yanaklarını şişirip sevimli sevimli bakan ve darıldığı çocuğun göğsüne hafifçe vuran tiplerden olsa keşke.
Ama o tamamen suratsız ve sesiz. Hatta hala varlığımı kabul etmiş bile değil.
Ona sırtımı dönersem, pusula iğnesini çıkarabilir….
Okul bitti ve..
“Herkes çalışma grubu için bir araya gelecek mi?”
Söylediği ilk sözler çalışma grubuyla ilgiliydi. Hem de bir şey ima eder gibi konuştu.
“… Kushida herkesi bir araya getirecek. Katılıp katılmayacaklarını merak ediyorum.”
“Kushida getirecek ha. Ona gruba katılamayacağını kesin bir dille söyledin mi?”
Horikita kütüphaneye geçti. Tam sınıftan çıkacakken Kushida’ya baktım. Bana gülerek göz kırptı.
Kütüphanenin en uç kısmında uzun bir masayı tutup onları bekledik.
“Onları getirdim~!”
Biz beklerken Kushida geldi. Onun arkasında—
“Kushida-chan’dan çalışma grubunu duyduk. Bu okuldan bu kadar hızlı ayrılmak istemiyorum. Lütfen bizimle ilgilen.”
Ike, Yamauchi ve Sudou. Bir de beklenmedik bir misafir, Okitani isimli bir çocuk.
“Okitani, sen de mi kötü not aldın?
“Hmm şey, hayır. Tam da çizginin üstünde olduğum için endişeliyim. Benim katılmam… da bir sakınca.. var mı? Hirata-kun’un grubuna katılmak biraz zor da..”
Okitani hafif yanakları kızarmış bir halde bana bakıyordu. Zarif ve ince görünen, kısa küt mavi saçlı biri. Eğer bir erkeğin kızlara zaafı varsa, hemen ‘ Aşığım~!” diye bağırır. Ama eğer okitani erkek değilse, sorun çıkabilir ya.
“ Okitani-kun bize katılabilir dimi?”
Kushida, Horikita’ya sordu. Puanı, 39’muş sonuçta. Onun da kaygılanması çok normal.
“ Eğer düşük not almaktan endişelenen bir öğrenciyse, tabii. Ama çok çalışmak zorundasın.”
“T-tabii.”
Okitani sevinerek oturdu. Kushida da onun yanına oturmak istedi. Ama Horikita fark etti.
“Kushida-san, sana Ayanokouji-kun söylemedi mi? Sen—”
“Açıkçası, ben de kötü not almaktan korkuyorum.”
“Sen… ama son sınavdan düşük not almadın.”
“Evet, şans eseriydi ama. Çok fazla çoktan seçmeli soru vardı. Yarısı salladım. Yani, anlayacağın zar zor geçtim.”
Kushida “Ehehe” diyerek yanağını kaşıdı.
“Galiba ben de Okitani-kun ile aynı durumdayım, belki daha kötü. Kötü not almamak için gruba katılmak istiyorum haliyle. Olur dimi?”
Kushida’nın beklenmedik bu cesur planına şaşırmaktan kendimi alamadım. Okitani’nin gruba katılabileceğini teyit ettikten sonra, durumu kendi aleyhine çevirdi ya.
Horikita’nın onu kabul etmekten başka çaresi kalmadı.
“… Peki.”
“Teşekkürler!”
Kushida , Horikita’ya doğru gülümseyerek eğildi. Okitani’yi getirmek onun planının bir parçasıydı kesin. Onu, kendisini gruba kabul ettirmek için mazeret olarak kullandı.
“32’nin aşağısı kırmızıçizgi ise, o zaman 32 de düşük not olarak mı sayılıyor?”
“Aşağısı dendiği için, 32 puan kötü demek değil. Sudou, bu kadarını yapabilir misin?”
Ike bile Sudou için endişeleniyordu.Tabii, bu çocuklar ‘altında’ mı ‘tam yeterli ’mi bilmek isteyecekler..
“Bu ikisi de önemli değil. Amacım buradaki herkesin en az 50 puan almasını sağlamak.”
“Geh, bu çok değil mi bizim için ya?”
“En düşük puanı hedeflemek daha tehlikeli. Siz daha çizginin altında bile değilsiniz. Çok tehlikeli.”
Horikita’nın mantıklı açıklamasına, başarısız olanlar grubu gönülsüz onay verdi.
“Bu sınavı kapsayan nerdeyse tüm konuların özetini çıkarabildim. Önümüzdeki 2 hafta içinde tüm bu konuları bitirmek istiyorum. Eğer bilmek istediğiniz bir şey varsa, sorun.”
“… Hey, ben birinci soruyu bile anlamadım ya.”
Sudou, Horikita’ya kaşlarını çatarak baktı. Ben de okudum soruyu.
“A, B, ve C’nin toplam 2150 ¥ (yen’i) vardır. A’nın parası, B’den 120 yen daha fazladır. C, B’ye parasının 5’te 2’sini verdikten sonra, B’nin parası A’nın parasından 220 yen fazla olur. A’nın parası ne kadardır?”
Denklem içeren bir problem. Bir lise öğrencisi için, çocuk oyuncağı.
“Beynini kullanmayı dene. Eğer en baştan vazgeçersen, hiçbir yere gelemezsin.”
“Eğer böyle söylüyorsan… o zaman nasıl çalışmam gerektiğini de bilmiyorum ben.”
“Bu okuldaki herkes geçti.”
Okul, öğrenci kabulünü sadece akademik başarıya göre yapmıyor. Sudou büyük ihtimalle yüksek fiziki becerilerinden dolayı okula kabul edilmiştir. Eğer bu açıdan düşünürsek, sırf kötü notlar aldı diye okuldan atılması garip olmaz mı ya?
“Ugh, Bilmiyorum bunu da…”
Ike da şaşkındı. Kafasını kaşıyordu.
“Okitani-kun, bu soruyu nasıl çözeceğini biliyor musun?”
“Um… A+B+C eşittir 2150 yen, ve A eşittir B+120…”
Bir şekilde son testten kalmamayı başaran Okitani, denklem oluşturmaya başladı.
Kushida da onu izliyordu.
“Un un, doğru. Evet. Peki sonra?”
Kushida çok cesur ya. Kötü not almaktan korktuğunu söylemesine rağmen, aslında Okitani’ye ders çalıştırıyordu.
“Dürüst konuşacağım. Bu problem 5. Ve 6. Sınıf öğrencileri tarafından rahatlıkla çözülebilir bir seviyede. (ortaokul öğrencileri) Eğer bunu çözemezseniz, devamını hiç getiremezsiniz.“
O zaman biz ilkokul çocuğu muyuz yani…?”
“Horikita-san’ın dediği gibi, eğer bu soruları çözemezseniz, işiniz oldukça zor. Testteki birkaç matematik sorusu nerdeyse bu zorluktaydı, ama son sorunun nasıl çözüleceğini bile bilmiyordum ben.”
“Denklem nasıl kurulur isterseniz size öğretirim.”
Horikita eline hemen bir kalem aldı. Ama anlattıklarını sadece Kushida ve Okitani anladı ya. Ne kadar üzücü bir durum.
“ pardon ama ’denklem’ ne ola ki…?”
“… Ciddi misin sen?”
Vaay, bu çocuklar hiç ders çalışmadan yaşamışlar ya.
Sudou kalemini masaya fırlattı.
“Hayır, dur. Böyle olmayacak.”
Daha başlamadıydık. Ama Sudou bıraktı bile.
Onun acınası haline bakan Horikita’nın tepesi atmıştı.
“M-millet, bekleyin. Lütfen elimizden geleni yapalım. Bu soruları çözmek istiyorsak, bilgilerini testte kullanmalısın. Tamam mı?”
“… Eh, eğer Kushida-chan böyle diyorsa, elimizden geleni yaparız ama.. Eğer Kushida-chan bize öğretseydi, daha çok çabalayabilirdim.”
“U-um…”
Kushida, Horikita’ya tam sormak üzereyken, o sessizliğini koruyordu. Onun tek kelime dahi etmemesi can sıkıcı oldu.
Ama eğer sessiz kalmaya devam etmezse de, diğerleri ders çalışmaktan vazgeçebilir ya. Kushida hızlıca karar verip tükenmez kalemini eline aldı.
“Bu, as Horikita-sa’ın anlattığı gibi, denklem kurarak çözülecek bir soru. Size açıklamaları not edeceğim.”
Böyle söyler söylemez, 3 denklem yazdı. Anlaşılan çaba harcayacaklar. Ama denklemleri yazıp göstermesine rağmen, bence anlamayacaklar. Çalışma grubundan çok, zorla birilerine alıkoymaya döndü bu iş. Onun yaptığı açıklamaları anlamıyorlar.
“Yani, cevap 710 yen. Anladınız mı?”
Durumdan hoşnut olan Kushida gülüp Sudou’ya baktı.
“… Uh, peki bu soruyu çözebilir misin? Neden?”
“Uu…”
Sonunda onların yaptığı açıklamayı tam anlamadıklarını fark etti.
“Sizi garipsemeye çalışmıyorum ama arkadaşlar, sizler çok salak ve yeteneksizsiniz.”
Sessiz kalan Horikita sonnuda konuştu.
“Eğer bu soruyu çözemezseniz, sizin geleceğinizden endişe duyacağım.”
“Ne yani. Sana ne ki bundan.”
Horikita’nın sözlerinden tedirgin olan Sudou masaya vurdu.
“Evet bunun benimle yakından uzaktan alakası yok. Ne kadar çok acı çekerseniz çekin, beni ilgilendirmez. Sadece size acıyorum bu kadar. Sanırım tüm sıkıntılarımdan hayatım boyunca kaçtım, kaçıyorum.”
“Ne söylemek istiyorsan direkt söyle. Ders çalışmanın gelecekte faydası olmayacak ne de olsa.”
“Ders çalışmanın gelecekte faydası olmayacak mı? Ne ilginç bir savunma tekniği bu böyle. Seni böyle düşündüren ne peki?”
“Bu tarz soruların nasıl çözüleceğini bilmesem bile ben hiç sorun yaşamayacağım. Ders çalışmak çok gereksiz bir kere. Deftere bir şeyler karalamaktansa, profesyonel basketbol oyuncusu olmayı hedeflemek benim için gelecekte daha faydalı.”
“Hayır. Eğer bu problemi nasıl çözeceğini öğrenirsen, tüm hayatın değişebilir. Başka bir deyişle, Eğer ders çalışırsan, hayatında daha az problemle karşılaşacaksın. Basketbol için de aynısı geçerli. Kendi kurallarına göre mi basketbol oynuyorsun merak ediyorum şuan. Ders çalışırken yaptığın gibi basketbolda da sorun çıkınca, sorunlardan kaçıyor musun? Görünüşe göre, çok da ciddiye alıp antrenman yapmıyor gibisin. İşte bu da senin kişiliğin. Eğer kulübün koçu olsaydım, seni as oyuncu yapmazdım.”
“Tsu!”
Sudou ayağa kalkıp, Horikita’nın yakasına yapıştı.
“Sudou-kun!”
Bir hışımla Kushida ayağa kalkıp Sudou’nun kolundan tuttu.
Horikita kaşlarını kaldırıp sakinliğini korudu.
“Sana merakım falan yok ama nasıl bir karakterin olduğunu anlayabiliyorum. Profesyonel basketbol oyuncusu mu olmak istiyorsun sen? Böyle çocuksu bir isteğin, böyle bir toplumda gerçekleşeceğine inanıyor musun yani? Senin gibi çok çabuk vazgeçen iradesiz birisi asla profesyonel bir oyuncu olamaz. Ayrıca profesyonel oyuncu olsan bile, yıllık yeterli kazanç sağlayacağını sanmıyorum. Böyle bir işi hayalin olarak görecek kadar salaksın.”
“Senii…!”
Sudou’nun kontrolü kaybetmesi yakındır. Eğer yumruğunu havaya kaldırırsa, hemen atılıp onu tutmam gerekecek.
“Ders çalışmaktan vazgeçip okulu bıraksan ya direkt? Sonra da profesyonel basketbol oyuncusu olma hayalinden vazgeçer, sefil bir hayat yaşarsın, part time iş falan yaparsın işte.”
“Ha… olur. Vazgeçiyorum. Zor olduğundan değil, kulüpten bir günlük izin almıştım. Ama vaktimi boşa harcamışım anlaşılan. Görüşürüz!”
“Garip garip konuşuyorsun. Ders çalışmak zordur.”
Horikita ona son kez saldırırdı. Eğer Kushida orada olmasaydı, Sudou büyük ihtimalle onu bu kadar kolay bırakamazdı. Sinirini saklamadan, defterini çantasına tıkıştırdı.
“Hey, iyi misin?”
“Önemli değil. Kayıtsız birisi için… böyle birini önemsemek mantıksız. Okuldan atılmanın eşiğinde olmasına rağmen, okulda kalmak için ufacık bir isteği yok.”
“Hiç arkadaşı olmayan birisinin bizi ders çalışmaya çağırdığını duyunca garipsemiştim. Bizi buraya kendimize salak dedirtmek için getirttin. Eğer kız olmasaydın, seni çoktan dövmüştüm.”
“Bana vurmaya cesaretiniz yok bir kere? Cinsiyetimi bahane etmeyin.”
Çalışma grubu az evvel başlamıştı ya. Dakikalar önce. Ama dağıldı bile.
“Ben de bırakıyorum. Bırakma nedenimin en önemsiz nedenlerinden birisi çalışamıyor olmam olsa da…. En önemlisi, rahatsız oluşum. Horikita-san belki zekisin ama bu senin bizden üstün olduğun anlamına gelmiyor.”
Sabrını kaybeden Ike da bıraktı.
“ Okuldan atılın, atılmayın umurumda değil. Ne isterseniz yapın.”
“Peki, geceleyeceğim bunun için.”
“İlginç. Buraya ders çalışamadığın için gelmedin miydi?”
“Tsu…”
Genelde neşeli olan Ike bile Horikita’nın iğneleyici sözlerinden dolayı gerildi. Ve tabii Yamauchi de toplanmaya başladı.
Sonunda, olaylara kayıtsız kalamayan Okitani da ayağa kalktı.
“M-millet… Gerçekten sorun olmayacak mı sizin için?”
“Gidelim, Okitani.”
Ike, tereddütte olan Okitani ile kütüphaneden çıktı.
Kushida ile ben kala kaldık. Kushida da birazdan gider herhalde.
“… Horikita-san, neden gitmelerine engel olmadın…?”
“Hatalı olan benim. Eğer bu çocuklar zar zor da olsa geçseler, bu durum yine devam eder. Sonra da yine vazgeçer bunlar. Ben de yeni fark ettim boşa zamanımı ve enerjimi harcadığımı. ’’
“Nasıl yani…?”
“Diyorum ki, gereksiz çöplerin atılması da güzel bir şey.”
Eğer akademik başarısı düşük öğrenciler olmasaydı, onlara ders vermeye ihtiyaç olmazdı. Ve böylece sınıf ortalaması yükselirdi. Bunu demeye getirdi yani.
“Demek öyle… H-hey, Ayanokouji-kun. Sen de mi böyle düşünüyorsun?”
“ Horikita böyle özetlediyse, doğru değil midir?”
“A-ayanokouji-kun, böyle mi düşünüyorsun gerçekten?’
“Eh, onların vazgeçmelerini istemem. Ama onlara ders anlatan ben olmadığıma göre, bu konuda bir şey yapamam. Kısacası, benim de düşüncem Horikita’nınkine benziyor.”
“… Anlıyorum.”
Üzülen Kushida çantasını alıp ayağa kalktı.
“Bu konuyla ilgileneceğim ben. Kimsenin bu kadar hızlı ayrılmasını istemiyorum.”
“Kushida-san. Bunlar senin samimi düşüncelerin mi?”
“… Kötü mü? Sudou-kun, Ike-kunve Yamauchi-kun’u böylece bırakamam.”
“Söylediklerinde samimi olduğunu, söyleyip söylememen fark etmez. Onlara gerçekten yardım etmek istediğine inanmıyorum.”
“Neyden bahsediyorsun? Ne ima ettiğini anlamıyorum. Hiç tereddüt dahi etmeden neden bu kırıcı sözlerinle kendine düşman ediniyorsun? Bu… çok üzücü.”
Kushida üzüldü.
“… Yarın görüşürüz.”
Bu kısa konuşmadan sonra, Kushida da gitti. Bir anda yine ikimiz kaldık. Kütüphanede derin bir sessizlik hâkimdi.
“Sıkıntılı durum. Böylece çalışma grubu da bitti.”
“Öyle oldu galiba.”
Kütüphanenin sessizliği kötü hissettiriyor.
“Bir sen beni anladın. O değersiz salaklardan biraz daha iyisin sanırım. Eğer anlatmamı istediğin bir şe varsa, anlatabilirim hemen.”
“Gerek yok.”
“Yurda mı döneceksin?”
“Sudou ve diğerleri de yurda gidiyordur. Onlara yetişip, konuşacağım.”
“Okulu yakında terk edecek insanlarla konuşmanın bir faydası olmayacak.”
“Sadece arkadaşlarımla iletişim kurmaya çalışıyorum.”
“Ne kadar da bencilsin. Onlara arkadaşım diyorsun ama arkana yaslanmış onların okuldan atılmasını izliyorsun. Bence, senin yapabileceğin en acımasız şey, bu.”
Evet, bunu inkâr edemem. Yanlış bi şey söylemedi.
Sonuç olarak, ders çalışmak demek, birinin kendini nasıl iyi motive ettiğine bağlıdır.
“İnkar etmeyeceğim. Sudou gibi ders çalışmayı sevmeyen birisine salak demeni de anlıyorum. Ama Horikita, Sudou’yu da onun içinde bulunduğu durumu da değerlendirmek önemli değil mi? Eğer sadece profesyonel basketbol oyuncusu olmayı hedefleseydi, onun için bu okulun bir önemi olmazdı. Onun neden bu okulu seçtiğini anlamak istemiyor musun?”
“… İlgilenmiyorum.”
Horikita sözlerimi önemsemeden not defterine bakmaya devam etti.