Youkoso Jitsuryoku Shijou Shugi no Kyoushitsu e - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




43   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   45 


           
Öğle tatillerinin aksine, okuldan sonrası çok daha rahat. Malum, ilişkileriniz için endişelenmenize gerek kalmıyor.

Dahası, benim gibi okuldan sonra direkt yurda dönenler olduğu için dikkat de çekmiyorum.
Ninjalar gibi kalabalığın içinden bir anda kaybolabilmek de yetenek gerektiriyor.
Eğer bir arkadaş grubunun arkasına takılırsam, onların grubundan biriymiş gibi yapabiliyorum.

“…Üzücü ya.”

Arkadaşım varmış gibi rol kesmeyi başardığım için kendimle övünüyordum ama kiminle takıldığımla ilgilenen kimse yokmuş bu okulda.

“Sudou. Sana söylemem gereken bir şey var. Personel odasına gel.”

Sudou bir an önce sınıftan çıkmaya çalışırken Chiyabashira-sensei onu durdurdu.

“Ha? Benimle ne işiniz var ki? Basketbol antrenmanım var birazdan.”

Kayıtsız bir şekilde, çantasını açıp formasını Sensei’e gösterdi.

“Danışman öğretmenle çoktan konuştum. Gelme mecburiyetin yok ama sonra sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın.”

Sudou, Chiyabashira-sensei’nin tehdidine karşı savunmaya geçti.

“Ne demeye… Çabuk biter mi peki?”

“Sana bağlı. Burada dikilerek bile zaman kaybediyoruz.”

Bu sözlere karşılık, Sensei’yi takip etmekten başka çaresi kalmadı.

‘Cık cık’ diye tepki verdikten sonra, Sudou, sensei’nin arkasından giderek sınıftan çıktı.

“Değiştiğini düşünmüştüm ama Sudou, aynı Sudou. Okuldan atılsaydı, daha iyi olmaz mıydı ya?”

Kimin söylediğini bilmiyorum ama birisi, diğerlerine mırıldanıyordu.

Son sınavdan sonra,  sınıfın daha bir birlik içinde olacağını düşünmüştüm.  Galiba, benim tahminim bu yöndeydi; yalanmış demek ki.

“Sen de öyle mi düşünüyorsun? Sudou-kun okuldan atılsaydı, daha iyi olurdu diye.”

Bana soru sorarken Horikita, yurda dönmek için kitaplarını çantasına yerleştiriyordu.
Kitaplarını yurda götürüp de hem tekrar yapıp hem de gelecek dersler için hazırlanan çok öğrenci yoktur. Düşüncesi bile kötü.

“Eh, pek değil. Ya sen, Horikita? Sudou’ya yardım eden tek kişi olarak sen ne düşünüyorsun?”

“Hmm… Eh, ne kadar artı puan alacağımızı hala bilmiyoruz.”

Sıra komşum Horikita, ilgisiz bir ses tonuyla cevap verdi.

Sudou okuldan atılmanın eşiğindeyken, kendi puanını bilerek düşürdü, bir de ona sınav notu almak için kendi puanını harcadı. Böyle bir davranışı ondan beklemezdim.

Aynı anda, ikimizde yerimizden kalkıp sınıftan beraber dışarı çıktık.  Ne zaman oldu bilmiyorum ama beraber yurda doğru yürümeye başlamışız. Beraber yemek yemeyip birlikte takılmadığımız için bu durum garipti. Tek ortak noktamız, aynı yoldan gidiyor olmamız. Bu yüzden beraber yürümeye başladık belki de.

“Biraz endişeliyim, Sensei’nin sabah söyledikleri için.”

“Puanlarımızın yatırılmasının ertelenmesinden mi bahsediyorsun?”

“Evet. Bir sorun olduğu kesin. Ama bu sorun okul tarafından mı yoksa bizim taraftan mı? Eğer ikincisi ise…”

“Çok düşünüyorsun. Son zamanlarda, sorun çıkarmıyoruz. Sensei’nin kendisi böyle söyledi.  D sınıfının, puan almayan tek sınıf olduğunu zannetmiyorum. Basite indirgersek, okulun sorunu.”

Eğer endişelendirici bir durum varsa, tüm sınıfların puanlarında gecikme yapılmıştır. Yani, D sınıfını ilgilendiren bir ihtimal ise düşüktür… Bilemedim.

“Umarım böyledir. Sonuçta bu sorun direkt bizim puanımızı etkiler.”

Her gün sürekli Horikita nasıl puanlarımızı arttırabileceğimizi düşünüyor. Kendi kişisel puanlarını umursamıyor, A sınıfına ulaşmak için sınıf puanına dikkat ediyor. Tabii ki imkânsız değil, ama yine de anlayışımızın biraz fazla ötesinde.

Hala umut var ama. Eğer Horikita puan arttırmanın güvenilir bir yolunu keşfederse, D sınıfı için mükemmel bir avantaj olacak. Dahası, sınıf arkadaşlarımız Horikita’ya daha çok güvenecek ve arkadaş edinebilecek. Bir taşla iki kuş.

“Bu arada, sohbet grubumuza katılmalısın. Hala katılmayan tek kişi sensin.”

Telefonumu çıkartıp grup sohbet uygulamasını açtım.

Sınavdan sonra, Horikita’yı gruba davet ettik. Kushida, Horikita gibi insanlarla iletişim kurmaktan nefret eden birisinin sohbet grubuna katılabileceğini düşünmüştü. Çabaları boşa gitti, çünkü Horikta hiç katılmadı.

“Hiç ilgilenmiyorum. Zaten bildirimleri de kapalı tutuyorum hep.”

“Öyle mi?”

Eh, hiç katılmaya niyeti yok gibi.  Grubun kalanına bildirim gidecek diye programı silmedi herhalde.

Katılıp katılmamak onun sorunu, bu yüzden bu konuda üzerine gitmedim. Zaten böyle bir hakkım da yok.

“Ayanokouji-kun, bugünlerde çok konuşkansın.”

“Öyle mi?  Hep böyle olduğumu düşünmüştüm aslında.”

“Çok küçük bir değişim var sen de, ama değiştiğin kesin bilgi.”

Değişmek gibi bir niyetim yoktu ama kendim bile farkında olmadan değişmiş olmalıyım. Alışmış olmalıyım bu halime.

Özellikle, Horikita ile iyi anlaşıyor—hayır, hayır. Hiçte iyi anlaşmıyoruz.  Sadece ilginç bir şekilde o etraftayken garipsemiyorum artık. Başka bir kız olsaydı,  normal konuşamaz ve telaşlanırdım ya.

Bu yüzden sadece bana yakın olanlarla konuşuyorum.

Her şeyden çok sessizliğin, ambiyansı daha kötü bir hale getirmemesinden çok memnunum ya.
“Değişmeni sağlayan bir şey oldu mu?”

“Bilmem… Eğer bir sebep bulmak zorundaysam sebep,  herhalde okul hayatına alışıp birkaç arkadaş edinmem olurdu. Kushida da önemli bir faktör tabii.”

Eğer sadece erkeklerden oluşan bir grup olsaydı, kimse pek konuşmaz ve sohbetlere genelde sessizlik eşlik eder.

Kushida sohbette olduğu zaman, herkes zamanında cevap veriyor, daha kıpır kıpır bir atmosfer oluyor.

“Kushida-san ile aran iyi galiba. Onun farklı bir yanını gördükten sonra, endişelenmiyor musun peki?”

“Senden nefret ettiğini söylediğinde şaşırdım evet. Ama birilerini sevmek ve nefret etmek doğal şeyler. Böyle küçük şeylere takılmaya ne gerek var. Senden nefret ettiğini söyledi açık açık, sen niye onunla aranda hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyorsun?”

“Anlıyorum ama ben senden de nefret ediyorum, Ayanokouji-kun. Ama yine de konuşuyoruz. Pek umursamıyorum anlayacağın.”

“Hey…”

Bu neydi şimdi, niye yüzüme söylüyor ya…

“İşte tam bundan bahsediyorum. Eğer birisi, bir başkasından nefret ettiğini söylediğinde, sorun yok da birisi senden nefret ettiğini söylerse sorun mu ediyorsun?”

“…Beni mi test ediyordun?”

“Bilmem, sence?” derken, saçlarıyla oynamaya başladı, kendini zorluyordu.

“Onu rahatsız etme niyetinde değilim, ama Kushida-san ile yağ ile su gibiyiz. Onunla kavga etmeye gerek yok bence.”

Kushida’nın olduğu sohbet grubuna dâhil olmayacağını söyledi sanırım.

“İyi de, senden niye nefret etsin ki?”

Okul başladığından beri, ikisinin arasında pek iletişim olmadı. Ne zaman Horikita’dan nefret etmeye başladı acaba?

Kushida, hedefinin herkesle dost olmak olduğunu kendisi söyledi.

“Bilemiyorum. Benimle ilgili çok şey bilmediğindendir herhalde.”

Ama böyle bile olsa, sanki aralarında bir sorun var gibi..

“Merak etmiyor musun? Git sor.”

Asla olmaz.
Kushida Kikyou melek gibi mükemmel bir kız normalde, ama dikkatsizliğinden bana farklı bir yanını gösterdi.

Nazik ses tonu ve sevimli gülüşünden bunu söylemek imkânsız ama o günkü halini hala hatırlıyorum. Horikita’nın onun bu halinden haberdar olduğunu düşünmüyorum da.

“Gerek yok. Kushida’nın şuan ki halinden memnunum ben.”

“Bu söylediğin tiksinç, bilmem farkında mısın?”

“…Öyle mi?”

Bu sözler benim ağzımdan çıkmış olmasına rağmen, ben bile iğrendim..

[hr]


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


43   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   45 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.