Yukarı Çık




19.3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   20.1 

           
Bölüm 19.4

"...Yanlışın var!" Ortamdaki gerginliği yok eden bir ses, odada yankılandı. Çıldırmış bir kişi laboratuvara koştu. İnsan figürü Madarai'ye doğru kayarak geldi ve yumruğunun tersiyle adamın burnuna vurarak garip bir açıda bükülmesini sağladı. Madarai acı içinde gözlerini sıkıca kapattı. Düştüğü sırada, ona saldıran kişiyi muhtemelen gözden kaçırdı.

Yabancı, Madarai'nin göğsünü dürttü, sonra Naegi-kun'a döndü ve elleriyle kafasını tutup onu kaldırdı. Nazikçe onu yatağa koydu ve arkasını döndü, Madarai ona doğru atıldı. Yabancı kişi incelikle bir döner tekme savurdu ve Madarai'ye tam çenesinden vurdu. Bu vuruş adamın çenesindeki ana kısmı tamamen parçaladı ve kafasını şiddetle sarstı, enerjisi bitmiş halde yere düştü.
(burada parçaladığı yere 'keypoint' demiş, net bir anlam bulamadığım için tahmini bir şey yazdım.)

Bu arada az önce şahit olduğum bu sahne, göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti. Bilinmeyen bu kişi, tekmesini bitirdikten sonra hiçbir ses çıkarmadan ustaca yere indi. Eteği nazikçe süzüldü - oh, o bir kız mıydı?

"İ-İkusaba-san!" Naegi-kun rahatlamış biçimde yataktan bağırdı.

Bu kızın adı buymuş demek ki. Tabii ki adını ilk defa duyuyorum.

Naegi-kun yataktan kalktı ve aceleyle kıza koştu.

"T-Teşekkür ederim, İkusaba-san! Çok teşekkür ederim!" dedi, ona tekrar tekrar teşekkür etti. Ancak kız cevap olarak tamamen sakin ve soğukkanlı kaldı. Yani sakin ve soğukkanlı diyorum ama ondan çok, hiçbir duygu hissetmiyor gibiydi sadece.

"Sadece sınıf arkadaşıma yardım ediyordum..." Sessizce kendi kendine mırıldandı. İnatla oğlanın bakışlarından kaçındı İkusaba-san. Ama garip olan şu ki ona şimdi baktığınızda birkaç saniye önce zekice savaşıyor olduğunu tahmin edemezdiniz. 

"Ah… ama İkusaba-san, neden buradasın?"

Kabul etmeliyim ki ben de aynı şeyi merak ediyordum, genelde laboratuvarda sadece Matsuda-kun olurdu - yani defterime böyle yazmışım, ayrıca bugün okula gelmemiş gibi duruyor ama deminden beri birçok sayıda ziyaretçi alıyor. Belki de büyük bir şey üstünde çalışıyordur?

"Oh… ee…" İkusaba-san sesini biraz yükseltti ama bir fısıltıdan neredeyse farkı yoktu, dikkatle dinledim. "...Buradan geçiyordum sadece?"

"Eh, neden bunu soru cümlesi gibi söyledin?" Düşünmeden sordum.

"...İkusaba-san, azıcık bile değişmemişsin." Naegi-kun araya girdi. "O zaman sadece buradan geçerken olayla karşılaştın ve bizi kurtarmaya geldin öyle mi?" İkusaba-san yanıt olarak başını salladı.

"İşte böyle… sonra beni kurtardın. Bir anlığına gerçekten endişelenmiştim… Teşekkürler İkusaba-san. Çok teşekkürler!" Naegi-kun rahat bir nefes aldı ve samimi teşekkürlerini tekrarlamaya devam etti, İkusaba-san bundan çok utandı.

"Çok şanslıydım… senin yolun buraya düştü… çok şanslıydım..."

Şans - nasılsa biz böyle kurtarıldık. Tamamen şans. Ama bu sadece bir söyleyiş biçimi. Yoldan geçen güçlü bir kişi sayesinde böyle kötü bir durumdan kaçmayı başardık da diyebiliriz ama...

Bu şans gerçekten uygun ve güzeldi.

Ancak diğer taraftan Madarai'nin yaptıkları ise en kibar tabiriyle uygunsuzdu.

Ah, Süper Lise Seviyesi İyi Şans bu mu yani?

Ancak bu şans ise tüm bu kötü olaylara rast gelme sebebimizin de şans olduğunu düşünmeden edemiyorum.

"Afedersin."

"…Eh?" Aniden İkusaba-san'ın tam önümde durduğunu fark ettim. "AYAYAYA!!" Elimde olmadan geriye sıçradım. Şimdi düşünüyorum da onu cidden fark etmedim mi? Yoksa ışınlandı mı?

"………………………" Niyeyse İkusaba-san sessiz kaldı.

"………………………" Ağzını açıp konuşacağını gösteren bir işaret bekledim ama sonunda pes edip kendim konuştum. 

"Ee, tanıştığıma memnun oldum… demin olanlar için çok teşekkürler."

"Eh?" Naegi-kun şaşırmış halde sesini yükseltti. Yanımıza gelip görüş alanımızı engelledi ve şok içinde gözlerini kırptı... ama bu kadar şaşırtıcı olan neydi?

"...Ben İkusaba Mukuro." Tepki olarak başımı hafifçe yana eğdim, İkusaba-san sesini birazcık arttırdı. Ben 78. sınıf grubundan 'Süper Lise Seviyesi Asker'im… Tanıştığıma memnun oldum." Kendini tanıtırken ağzını mümkün olduğunca az oynattı, gözlerini bile kırpmadı. Sözünü bitirdiğinde mutlak sessizliğine geri döndü.

"………………………"

Dürüst konuşursam o kız doğuştan sessiz gibiydi. Üstelik o Süper Lise Seviyesi Asker, muhtemelen herkesin yanında böyle davranıyordur. Belki de tüm askerler böyledir? Ancak önceden hiçbir ordu üyesiyle tanışmadığım için bilme imkanım yok. Hiç bilmiyorum...

"……………………." Onunla birlikte sessizlik içindeydim.

"……………………." Naegi-kun bile sessizdi ama kafası deminki kadar karışıktı.

"……………………." Madarai, hala ağzından köpükler saçıyordu ve tabii ki o da sessizdi.

Herkes sessizdi.

Tuhaf bir sessizlik.

Ama bu tuhaflık uzun sürmedi. Bir süre sonra, tuhaf sessizliği unuttum. Başka bir düşünce aklımda gezindi.

Ah, şimdi aklıma geldi de Matsuda-kun burada değil.

Bu doğru. Tek hatırlayabildiğim şey Matsuda-kun.

Acaba şu an Matsuda-kun'un işi var mıdır merak ediyorum.

Onu kısa süre içinde görmek istiyorum. Umarım hemen geri gelir.

Ben dalgın dalgın baktıkça düşüncelerim devam etti ve -

"…..!" Kız aniden çömeldi… Ee, sanırım adı İkusaba-san'dı.

"S-Sorun ne?" Şaşırmış oğlan, şey, galiba Naegi-kun, soru sordu. Kız uyarıcı bir sesle cevap verdi.

"...Burada biri var." Laboratuvar çok daha endişeli bir havaya büründü.

"Eh? Saklanıyor mu…?"

"Araya girdiğim için üzgünüm. Saklanmaya çalışmıyordum! Ama insanlar hakkında dedikodular yaymamalısınız!" Bir ses geldi ve herkes refleks olarak odanın etrafına bakındı.

"…Ha?" Ama ne kadar bakarsak bakalım kimse yoktu.

"Hayır, buradayım! Bak, bak, tam buradayım!"

"Eh? N-Nerede..?" Biraz panik olmuş şekilde odaya göz gezdirmeye ara vermeden devam ettim.

"İ-İşte orada!" Naegi-kun işaret etti, İkusaba-san laboratuvar kapısına yürüdü.

"Ah!" Diğerlerinden biraz sonra fark ettim, kapının önünde saf ve masum yüzlü bir oğlan duruyordu.

"Oh, sonunda fark ettiniz mi beni?" Oğlanın yüzü ayırt edici özelliklerden yoksundu, sesi de hiç özgün bir tonda değildi. "Biraz zamanınızı aldı ama sonunda beni gördünüz… Yani bu yeteneğimin suçu, o yüzden beni zor fark etmeniz kaçınılmaz… Sizi affediyorum."

"N-Neden burada küçük bir çocuk var?!" dedi Naegi-kun aniden, bu oğlan onu şok etmişti.

"Hey, hey, bana küçük çocuk muamelesi yapmamalısın. Bence bebek yüzlü birini görmek nadir bir şey değil ama ben Umudun Zirvesi Akademisi'nin saygıdeğer bir öğrencisiyim! 'Saygıdeğer' gibi zor bir kelimeyi kullanma zahmetine bile girdim… Oh, bunlar da ne?" Oğlanın bakışı Madarai'nin olduğu yere doğru çevrildi. "Amanın, amanın… sanırım karmaşık bir şeye bulaşmışsınız..."

"Ah! O-O konuda hatalısın!" Naegi-kun hemen koşup oğlan ile Madarai'nin arasına girerek oğlanın görüşünü engellemeye çalıştı. "N-Nasıl desem… minik bir kaza gibi görünebilir ama..."

Oğlan, eliyle Naegi-kun'un omzuna hafif hafif vurdu.

"Ah, canını sıkma. Benim yanımda bahaneler üretmene gerek yok. Hem ben de bu olayları araştırıyorum… Doğru değil mi, abla?"

"Eh?" Onun büyük hikayesinin dizginlerinin bana verilmesine rağmen hiçbir şey hatırlamıyordum bu hikaye ile ilgili. Başımı yana eğip "Sanırım öyle?" demekten başka bir şey yapamadım.

 "...Ha? Beni tekrar unuttuğunu söyleme sakın." Kollarını kavuşturdu ve sevinçle başını salladı. "Yani artık insanların kim olduğumu unutmasına alıştığım için sorun yok. Bu sadece yeteneğimin bir diğer yan etkisi. Bak, fark edilme oranımın sıfır olduğunu söylemiştim değil mi? İnsanlar çoğunlukla beni görmez ve beni unuttuklarını söylerler hep… ama bilirsin ya, abla." Çocuk ellerini ovuşturmaya başladı ve yine sesini arttırdı. "Artık adımı söylediğimde hatırlamanı istiyorum senden! Adım Kamishiro Yuuto! 77. sınıf grubundan 'Süper Lise Seviyesi Gizli Ajan'ım!"

"B-Bekle… bir saniye..." Çocuk yakınıma geldikçe ona karşı çıktım, "Ryouko Otonashi'nin Anı Defteri"ni açtım ve onunla ilgili anıları hızlıca bulmaya çalıştım. "Ah, buldum! Kamishiro-kun! Seni hatırlatıyorum! Hiç özgün özelliği olmayan Kamishiro-kun!"

"Ben olsam 'hiç' demezdim..." İkusaba-san boş bir ifade ile mırıldandı. "Bir politikacı kadar az yaratıcılık seviyesine sahip biri tarafından yapılmış bir oyuncak bebeğe benziyor, kötü bir his veriyor..." Böyle açıkça konuşacak türden biri olduğunu düşünmezdim.

Kamishiro-kun bir anlığına İkusaba-san'a kızgınca baktı ve bana dönüp abartılı bir ses ile konuştu.

"Peeeeki öyleysee!! Bu kadar unutkan olman gerçekten berbat, abla! Bana unutkan olduğunu ilk söylediğinde şaka yaptığını zannettim, az kalsın gülüyordum, haha!"

"B-Bekle… bu insan içinde itiraf edebileceğin bir şey değil..!!" onu az önce duyan Naegi-kun hemen araya girdi ama Kamishiro-kun hiç aldırış etmedi.

"Ahaha, dikkatli olmama gerek yok. Dikkatli olmanın eziklere göre olduğunu düşünürüm hep. Ama senin bu konuda deneyimin yok sanırım, değil mi abi? Gördüğün gibi, tamamen anlıyorum." Kamishiro-kun, Naegi-kun'u geçti ve önüme geldi, konuşmaya devam etmeden önce yüz yüze durduğumuza emin oldu. "Sen şaşırtıcı derecede unutkansın. Böyle sersemce şeyler söylemen sana uymuyor ama yine de hoşuma gidiyor. Şimdi düşününce burada sersem bir kişiliği olan çok kız var… hatta bundan sadece bahsederken bile aşağıdaki aletim biraz sertleşiyor!"

Hepimiz şaşkın şaşkın gözlerimizi kırptık. Bunun suçlusu tabii ki o patavatsız ve sansürsüz yetişkin esprisiydi.

"Yani ne olursa olsun o (Ryouko) benim müşterim, bu yüzden başına bir şey gelmediğini görünce cidden rahatladım. Ama sonuç olarak…" Kamishiro-kun bakışlarını yine Madarai'ye çevirdi. "Ne kadar düşünsem de bu durum kötü mü değil mi, karar veremiyorum. Gerçekten kötü olduğunu düşünmüştüm. Anlarsınız ya, kişiliğimin bir bakkaldaki tüm dondurmaları eritecek kadar sıcakkanlı ve arkadaş canlısı olduğunu söylerler ama sanırım böyle bir şey, bazıları için nefret edilecek bir özellik olabiliyor."

Dürüst olayım son kısımda dediklerine bir anlam veremedim.

"Ee, s-sanırım biraz fazla güç kullanımı oldu…" Naegi-kun bir kez daha o durum için af dilemeye başladı. "Nasıl diyeyim… belki de nefsi müdafaa demek daha doğru olur..."

"Demek istediğim o değil." dedi Kamishiro-kun ona hafifçe vurarak ve Madari'nin yanına yavaşça gelip kendi kendine fısıldadı. "Açıkçası, en kötü durum senaryosundan bahsetmek… pekala hiçbir şeyi hiçbir şekilde çözmeyecek. Ama kalktığında yine şiddete mi başvuracaksınız? Ne yapacaksınız? Onu burada öylece bırakamazsınız, değil mi?"

"Şey… hepimizi güvenlik departmanına gidip açıklarsak -"

"Bunu yapamayız abi." Naegi-kun'a baktı, onu inceledi. "Sırf müşteri abla ile önemli bir görüşme yapmak için ne kadar yol teptim haberin var mı? Anlıyor musun? Önemli bir görüşme bu, anladın mı? Çok meşgulüz demeye çalışıyorum!"

"Ş-Şey… ama..." Kamishiro-kun'un dondurucu soğuklukta bakışları, Naegi-kun'a boyun eğdirdi.

Beklenmedik biçimde, odada bir ses yükseldi.

"Bununla ben ilgilenirim..." Herkes dönüp İkusaba-san'a baktı. Kız hemen gözlerini yere çevirdi ve sözlerini tekrarladı. "B-Bununla ben ilgilenirim..."

"Kendin yapabilir misin bunu?" diye sordu Kamishiro-kun ve kıza yaklaştı. Kız başını salladı. "Vay be, sen anladın mı beni?!" Hemen sonra, Kamishiro-kun'un gözleri ışıl ışıl parladı. "Anladım, anladım. Jeton düştü şimdi! Bunların hepsini kendin halledebiliyor musun? Hm, hm, bunu duymak gerçekten içime su serpti! Ah, bu arada, olanları güvenlik departmanına söylememek daha iyi olur. Onlarla uğraşmak zor olur çünkü."

"B-Bekle bir saniye!" Naegi-kun onun sözünü tekrar böldü. "Durumu düzgünce açıklamazsak İkusaba-san'ı suçlarlar."

"Ha?" Kamishiro-kun, Naegi-kun'a dikkatlice bakmaya devam etti. Onun genç yüzünü artık hayal edemiyordum ve vücudumun ısındığını hissettim, Naegi-kun ölü gibi sessiz kalmaya devam etti. "Milyon kez söylememe rağmen hala anlamıyor musun? Ben ve abla meşgulüz. Olayı açıklığa kavuşturmanıza yardım etmeye zamanımız yok. Siz yan karakterler bizim iznimize gerek olmadan bunu girip yapabilirsiniz. Zaten en başında böyle şiddetli bir çözüme başvuran siz olduğunuz için, bu durumda kötü adamlar sizsiniz. Sizin yerinizde olsam çok daha iyi bir iş çıkarırdım."

Kendisinin ne kadar harika olduğu konusunda gevezelik etmeye devam etti. Naegi-kun verecek hiçbir cevap bulamadı ama nasılsa henüz sakinliğini yitirmemişti.

İkusaba-san biraz daha mırıldandı.

"Sorun yok… Ben hallederim, o yüzden..."

"İ-İkusaba-san!"

"...Sıkıntı değil." İkusaba-san kısa bir cümleyle, endişeli Naegi-kun'u susturmayı başardı.

Kamishiro-kun ile ben birbirimize döndük ve o fısıldadı. "Şimdi yolumuzu değiştirmek için iyi bir zaman olabilir..." 

"Peki o zaman, karar verildi!" Kamishiro-kun'un yüzünde masum bir gülümseme vardı ve mutlulukla alkışladı. "İşi buradaki ablaya bırakalım… aptal abla ve ben ise başka bir yere gideceğiz!"

Kamishiro-kun elimi tuttu ve sabırsızca "Oley, hadi gidelim, hadi gidelim!" diyerek fakir ailesini oyuncak dükkanına sürükleyen bir çocuk gibi davranmaya başladı.

"Bekle bir-"

"Sorun yok, sorun yok! Eski huzurlu hayatına geri dönmek istiyorsun, değil mi abla? Öyleyse sadece sessiz olup benimle gelmelisin!" Kamishiro-kun laboratuvarın kapısına ulaşana kadar arkasında beni sürüklemeye devam etti, ben de umutsuzca ardıma baktım. Hep ifadesiz olan İkusaba-san ve yine endişeli görünen Naegi-kun ayağa kalktı.

Naegi-kun tek bir adım attı. Kararlı bir hali vardı. Ancak hemen ürktü - İkusaba-san elini onun omzuna koydu. Oğlan arkasını dönüp ona baktı, kız onu uyardı ve hafifçe başını salladı. Bunu gören Naegi-kun pes etmiş gibiydi, omuzlarını gevşetti. Dönüp bana bir kez daha baktı - iki figür uzaklarda kayboldu.

"Öyleyse şimdi, devam edelim ve elimizden geleni yapalıııım!!" Koridora geçtiğimiz an, Kamishiro-kun heyecanla bağırdı. "Hadi sorununu çözeliiim!!"

Kamishiro-kun yürümeye devam etti, beni arkada bıraktı.

"…Ah, beni bekle!" Arkasından aceleyle koşarken seslendim ama aklım başka bir yere kayıyordu.

O son anda Naegi-kun'un bana bakması hakkında düşünüyordum. Gözleri bana şiddetli bir huzursuzluk hissi gönderiyordu. Adı Naegi Makoto olan kişi, bana güvenilmezlik hissi vermişti ve etkisiz tavırları vardı ama o anda gözlerinin derinliklerinde; bu kişinin kim olduğu hakkındaki eski önyargılarımı sarsan, özünden gelen inanılmaz bir güç vardı. Bana büyüleyici bir aura ile baktı. Bir problem de olsa, yenilmez bir düşmanı da olsa asla pes etmemesini sağlayacak büyüklükte bir gücü vardı hep.

Böylesine öngörülemez bir kişi, o gözlerle doğrudan bana baktı. Böyle garip, gizemli bir kuvvetin etrafında nasıl böyle hissettiğimi bilemiyorum. Ancak bilmeye hiç ihtiyacım olur mu şüpheliyim. Sonuçta onun benimle hiçbir ilgisi yok ancak bu sadece işime geldiği için kullandığım bir sebep değil, sadece benimle hiçbir alakası olmadığını hissediyorum işte. Örneğin alternatif boyutlardaymışız gibi, eminim ki Naegi-kun'un hikayesi ve benim hikayem tekrar asla kesişmeyecek. Sonuç olarak, birbirimizle hiçbir alakamız yok. 

Nedense böyle hissettim.

Bundan dolayı, bu oğlanı bir sebebe dayalı olarak unutacağım. Biyoloji binasının koridorlarından aşağı yürürken bu sonuca varmıştım.

Gerçekten de dakikalar içinde onun varlığını bütünüyle unuttum.



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


19.3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   20.1 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.