Dry Drowning - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm 

           
Chapter 3: Rüyalar bu kadar uzun sürebilir mi? 

Uşak Ed’in odundan yapılmış bir tepsiyi (Ian’ın) kucağına koymasını izlerken Ian, durumun saçmalığı karşısında şüphelerini saklayamıyordu.


Bu 2 haftadır tekerrür eden bir olaydı.

 
Ed’in yüz ifadesi her gün aynı zamanda ince ince doğranmış sebzelerle sıcak çorba ve yahniyi servis ederken samimiydi ama bu onun gösterdiği tek yüz ifadesiydi. Doktor ses tellerinin aldığı zarardan dolayı konuşamadığını söylediğinde de (yüz ifadesi) aynıydı. 


Aptallar bile birinin hiç üzgünmüş gibi görünmeyen bir yüz ifadesiyle “Tüh.” dediğinde anlayabilirdi.

Doğrusu, Ian doktordan kendi sağlık durumunu açıkladığında ilgisiz bir yüz ifadesine sahipti, belki bu yüzden aynı şeydi.


Ian, kendisine işitme engeli teşhisi koyulan bir insan olarak fazla sakin olduğu için şaşıran doktor da bu doktordu.

 
Belki de şok kabul edilemezdi.

 
İlk gün bunların hepsinin bitmesini istiyordum ama tekrar gözlerimi açtığımda yine bu odadaydım.

 
Yüksek tavan ve ona asılan avize aynı olunca Ian yarı şaşırmış bir şekilde yataktan kalktı.


Tekrar ve tekrar aynı yerden kalkarsan, bu gerçek olduğu anlamına mı gelir? 


Yataktan kalkıp bir adım atınca, acı vücudunun her yerinde hissediliyordu ve kesinlikle canlıydı.


İlk olarak nerede olduğumu öğrenmem lazım.


Ve gerçekten beni kurtarmaya çalışmışlarsa, onun nedenini de öğrenmem lazım.


Kimsenin odada olmadığını teyit ettikten sonra perdelerin katlarını aşağı çekti. Yüksekliği aşacak kadar geniş cam pencereler küçük bir teras oluşuyordu. Ian tereddütsüzce kapıyı açtı, bir adam attı ve çevreye baktı.


Soğuk hava yanaklarına işledi ve ondan önce açıkça manzarayı içine aldı.

 
Burada hiçbir şey yoktu.


Sadece koyu yapraklı orman, orman, orman vardı.
 

“……?”

 

“Ağaçlar bu kadar koyu renkli olabilir miydi?”

 

Ian manzaranın görünüşüyle ağzını kapalı tuttu ve tekrar göz kırptı. Hafif yansımadan dolayı oluşan basit bir ilizyon değildi. Durum öyle olsaydı günbatımında veya gece yarısında olurdu. 

 

Ama tamamen güneş ışıklı bir öğlendi.



Parlak gökyüzüne rağmen, karanlık düşüyordu ve the ormanla kaplı tüm alan sanki Karadeniz gibi sonsuzdu.


Pencereyi açtığımda ıssız bir şehir manzarası bekliyordum ama açtığımda manzarayı nasıl ifade edeceğimi bilmiyordum. Canlı görsellerden şaşırmış olarak malikaneye odaklanmaya çalıştım ama aslında aşağıdan bakınca malikanenin manzarasının görülmesi zordu.

Bir kuleymiş gibi görünen bir ahır bulunuyordu.

Sadece çok geniş zemin değil ayrıca malikaneyi çevreleyen duvarlar gizemli bir şekilde uzak bir mesafedeydi.

Ne kadar bakarsam bakayım o kadar uzak hissediyordu ki ancak gözlerimi kısınca görebiliyordum. 

Ian bariz bakışa karşı başını eğdiğinde gözleri aşağısındaki insanla karşılaştı. Normalde bir insan bundan dolayı yerinden sıçramazdı ama rakip Ian’ın her an yerinden sıçrayacağını düşünmekteydi.


“Rüzgar serin, lütfen içeriye geçin.”


Cümlenin kendisi kibardı ama soğuk bakışında açık bir düşmanlık vardı. Ama Ian’ı daha çok rahatsız eden adamın giydiği kıyafetti.

Görme yetisi yerindeyse bu kesinlikle zırhtı.

 
21. yüzyılda bazı insanların bu kıyafetleri günlük hayatında giydiğini ve mızrak tuttuğunu görünce varabileceği tek bir yargı vardı. 


Beklenildiği gibi, hâlâ rüya görüyorsun.



Bununla birlikte zırh oldukça dayanıksız ve gülünçtü.



Bu takdirde koridora açılan kapıyı açtım ama orada da insanlar vardı…İfadesiz bir şekilde odama gitmemi söyleyenler öncekilerden çok da farklı değildi.


“Dinlenmelisin.”

 
Bu sözden hemen sonra yemeğimi getiren Ed, bozuk bir makine gibi bu sözleri soyledi. İyi bir söz seçimiydi; dinlenme yani hapsedilmenin iması.

 

“……”


Geniş bir odaydı ama Ian’ın hiçbir şeyi olmadığı için yapacağı şey yoktu.


İlk kez çalışmadan böyle lüks bir yerde iyi bir şekilde dinlenmiştim bu yüzden sanırım birkaç gün huzurla uyudum.

  
 En son ne zaman hiçbir şeyi umursamadan güzelce dinlenmiştim? 

 

Düşüncelerimi topladım ama hiçbir şeyi hatırlamadım.. Zihnim bomboştu.

 

Bazen, şafak vaktinde uyandığımda uzaktan gelen tuhaf sesler duyuyorum.

 

Hava rüzgarlı olduğundan önemli bir mesele olmadığını düşünmüştüm ama uzun zaman geçmeden öyle olmadigini fark ettim.


Pat! 

 
Bir gece gürültülü, acıklı bir ses tarafından uyandırıldım.


Çok kez gözlerimi kırpıştırdım çünkü bulanık ruhumu kendine getiremiyordum, “ses” tekrar pencereden sızdı. İlk kez bunu duymuştum. Kapanıp duran göz kapaklarımı tekrar ve tekrar açtım, bunun rüya olup olmadığı konusunda kafam karışmış bir şekilde.
 

……Zar zor kalktım.


Ian, ciddi bir şekilde çökmüş olan kafasını sallayarak yataktan kalktı. Perdelerin gölgelediği pencereye yaklaşmak için bir adım attı. Özenle yapılmış cam çerçevesi gıcırdadı ve büküldü. Belki de rüzgar yüzünden kırılmıştı.
 

O ses de neydi? 


Ormandan geliyor gibiydi ama oradan gelmemiş de olabilirdi.


Doğa tarafından sarılmış bir yerdi bu yüzden her türlü garip şey orada yaşıyor olabilirdi. Ayılar, tilkiler ve hatta daha da büyük hayvanlar orada yaşıyor olabilirdi.
 

Ama bu hayvan seslerinden farklı bir sesti.



Ian yavaşça elini kaldırarak kendi kendine mırıldandı.



Onun yerine, bu biraz daha…

 

“Ian-nim.”



Rüyamda bile ismim Ian’dı.


Arkadan gelen sesi duyunca Ian pencereyi açmaya çalışmayı bıraktı ve arkasına döndü. Ed kapıyı çalmadan geldikten sonra nazikçe gülümsüyordu.

 

“Lord yakında geri dönecek.” 

 

Yine aynı şey. 

 

Ian bu sözü daha önceden birkaç defa daha duyduğu için gözlerinin köşesi hafifçe çatarken dudakları hafifçe titriyordu.

Lakin zarar görmüş ses telleriyle soru sormak imkansızdı.

 
Ağzını kapadı ve donuk bir yüzle ona baktı ve dolayısıyla Ed yatağına geri dönmesini tavsiye etti.

 
Dimdik duran Ed, Ian yatağına geri dönüp üstüne japon şiltesi örtene kadar İran’a bakmaya devam etti. Sallanan mum ışığından dolayı sallanan gölgesinde bile hareketsizce gülümsemekteydi. 
 

Gözlerimi kapattığımda bile bakışlarını hissedebiliyordum.


Nefes alış ve verişini kontrol edip uyuyor gibi davrandıktan birkaç dakika sonra  kapının kapandığını duydu. 


Daha sonra Ian iki hafta boyunca gölge gibi yaşadı. Aslında herkesi görmezden geldiği için yokmuş gibi davranmıştı.
 

 
Fakat bunun gerçekten rüya olup olmadığının kesinliği bulanıklaşmıştı. 

 
Muhtemelen aklıma gelen tüm düşünceler saçma olduğundandı ama ne kadar uyuyup uyansa da değişmeyen gerçekliği açıklamanın hiçbir yolu yoktu.
 

Hiç ayna yoktu ve pencereden yansıyan yüzüm hep aynıydı.

 

Uzayan saçlarım aynıysa, hala aynı mıyım? 
 

Sanki iyi bakılmış gibi yumuşak ve parlaktı ama saçlarını omzundan altına uzatmayan Ian için bu sadece bu meşakkatliydi. Kesmek isteseydi bile odadaki malzemeler yeterli değildi.

 

Kendimi incitmeyi düşünüyordum ama tüm keskin aletler kaldırılmıştı.

 

Perdeleri yırtıp kendini assa yeterdi ama sonraki gün yemeğini getiren Ed “İğneler gevşemiş.”  diyerek mırıldandı.
Tabii ki, pencere o zamandan beri boştu zaten.


“…….”

 
Ed’in hiçbir şey olmamış gibi davrandığını gören Ian, aklında gitgide bir yığın soru biriktirdi. Konuşkan biri olmadığı için konuşamıyor olması sinir bozucu değildi ama ne zamana kadar “kayıtsız esir” rolünü oynamaya devam edeceğini sormak isterdi. 

 
Ve akşam düşündüğü şey buydu.

 

Tam olarak 15 gün sonra öğlendi.

 

Sessiz malikane garip bir şekilde gürülrülüydü, pencereler tamamen açılmıştı ve büyük bir kalabalık vardı. Yarı uyanık olan Ian trompet sesinden dolayı zorla uyanmıştı.

 

Kafamı sesin ne olduğunu anlamak için çevirdiğimde perdesiz pencereden  hayal meyal bir şekilde sıkıca kapatılmış kule kapısının açıldığını gördüm. 

 

Bu ne olabilirdi? 

 

Şaşırmış olan Ian, uykusunu böldü ve pencereye yaklaştı.

 
Daha ne olduğunu anlamadan açık kapıların arkasında büyümüş ağaçların çevresinde dolaşan sisli bir toz gördüm.

 

Daha önce kapıyı hiç açık görmemiştim.

 

Mesafe onun görmesini imkansız kılıyordu ama toz aniden yayıldı ve sürüler halinde atlar eve doğru uçtu. Pencereyi açtığında toynaklarının yüksek seslerini duydu. Siyah zırhlı adamlar yeri inleterek atları sürüyordu.

 

O anda sessiz malikane bir masaldaymıçcasına coşkuyla doldu.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.