Bölüm3: Milyonlarca Saplama [2] Eğitim Oyunu mu? Yani onca şey bir eğitim miydi? Dalgalanan çeşitli hologram panellerinden dışarı bir siluet çıktı. “Vay canına! şimdi başlıyoruz… OH?” Siluet Jaehwan’a baktı. “Vay be! Sonunda karşılaştık!” Siluet takım elbise giymiş aslan kafalı bir insandı. Hatta centilmence bir duruşu bile vardı. Aslankafa konuştu; “Şaşırdım! Tüm yolu tek başına geldin! Bu daha önce hiç olmamıştı!” “…Bu deli saçmalığı de ne böyle?” “Vay canına! Ne kadar şiddetli bir adam. Hala savaşmak mı istiyorsun, eh? Sen Yüce Topraklardaki bütün efendilerin dikkatini çeken bir Yürüyensin!” “Sen kimsin lan?” “Doğru! Kabalığımı bağışlayın.” Aslankafa şapkasını başından çıkardı ve zarafetle eğildi. “Ben iblis Beastlain. Şimdi tamamladığın Kâbus Kulesinin ve dünya 294’ün Eğitim Oyununun ustasıyım.” Oyun. Eğitim Oyunu. Yanlış düşünmüyordu. Hepsi, tüm insanlığı yıkıp geçen, sadece bir eğitimden ibaretti. Jaehwan hiçbir şey söyleyemedi. Duygularının kakofonisi ile savaşıyordu. Bir kısmı delirmek isterken bir kısmı da gerçeği kabullenmesini söylüyordu. Bir süre sonra kendine geldi. Hayır, gözlerinde çok daha soğuk bir bakışla kendine gelmişti. Beastlain, etkilenmiş görünüyordu. “Oh, çok çabuk kabullendin.” Jaehwan ifadesiz bir şekilde Beastlain’e baktı. Eğer bu şoka direnemeseydi buraya kadar gelemezdi. “Eğer bu eğitim oyunu ise, beni bekleyen bir de ana oyun var demektir.” “OH HO! Sen kesinlikle hızlı anlıyorsun. Bitirmeyi başaran çoğu yürüyen ya kılıçlarıyla bana vurmayı denedi ya da delirdi.” “Ana oyun nedir?” “Tahmin ettiğin gibi.” Sonra Beastlain korkunç ve ürkünç şekilde güldü ve parmaklarını şıklattı. Ardından hologram panelleri çeşitli ekranlar gösterdi. -1.Kat- Jaehwan Birçok kişinin olduğu bir grup içinde duruyordu. “Bu ne böyle? Aynı oyun gibi.” Jaehwan’ın ilk çağırıldığı zamandı. -7.Kat- 3 kişi parti düzenliyordu. Biri konuşmaya başladı. “Ben Yoonhwan. Bu Seoyul.” Bu Yoonhwan ve Seoyul’un ilk karşılaşmalarıydı. -32.Kat- Jaehwan -Gölge Mağarası Denemelerini- bir ay sonra yeni geçmeyi başarmıştı. İşte [Saplama] o zaman güçlü bir hale gelmişti. -54.Kat- Jaehwan ortada dikiliyordu ve etrafında insanlar vardı. “Ben Jaehwan. Seul’luyüm. Sınıfım Kılıç Ustası.” Sonra -Kılıç Yürüyenlere- katıldı. -66.Kat- Boss canavar Succubus ile savaşırken hemen yanındaki kadına baktı. İşte ilk defa aşkı hissettiği zamandı. -76.Kat- Jaehwan hortlak kemikleri arasında kadını tutarken ağlıyordu. Kalp kıran bir acı hissetti. Bu aynı zamanda Ölü Şövalyenin saldırısıyla Seoyul’u da kaybettikleri zamandı. -77.Kat- İnsanlar ışıkların içinde kayboluyordu. Bu [Geri Dönüş Taşının] bulunduğu ve -Kılıç Yürüyenlerin- dağıldığı zamandı. -85.Kat- Onu dinleyenlere sesleniyordu. -Carpediem’in- kurulduğu gün. -98.Kat- Canavar Giltikas. İşte Yoonhwan’ı kaybettiği gün. -99. Kat- Bir süre önce Ayaz Ejderhasını öldürdüğü zaman. “Bu…” Jaehwan konuşamadı. Bunca zaman yaşanan her şey kaydedilmişti. “Bu 30 yıllık destansı drama! Sana sahip olduğuma sevindim! Biliyorsun, eğer burada kalırsan aynı şeyleri tekrar tekrar yaparsın! Senin gibi adamlardan tazeleyici hikayeler görmek güzel! -Yüce Toprakların- Efendilerinin senin hikayene baktıklarında zevk aldıklarına neredeyse eminim.” Beastlain istekli bir şekilde açıkladı. ‘Kim bu -Yüce Toprakların- efendileri.’ Jaehwan’ın soracak çok şeyi vardı ama direndi. “Olayın ne?” “Basit. Şimdi oyuna en baştan başlayabilirsin.” Beastlain devam etti. “Tüm anılarınla elbette. Tüm bölümleri temizleyen adama verilen bir ayrıcalık! Muhteşem değil mi? Bu senin dünyanda sadece romanlarda olabilecek bir şey! Aynı hafızayla yeniden başlayan biri! Müthiş değil mi? Cezbedici değil mi? Nasıl, beğendin mi?” Jaehwan şaşkın döndü. Bu bir ödül demişti. Ama kuleyi temizlemenin ödülü insanlığı kurtarmak değil miydi? Ya da en yukarı ulaşmanın ödülü tam olarak neydi ki? Kule bundan bahsetmiş miydi? Bahsetmemişti. Kule ‘Son Ödül’ hakkında hiçbir şey söylememişti. Sadece insanlık böyle umuyordu. Diğer oyunlarda olduğu gibi otomatikman böyle düşünmüşlerdi. Onlara kurtuluş verilirdi. Bu amaç kafalarında belirmişti ve insanlığın yapabileceği tek şey, amacına ulaşmaktı. Ve şimdi bu. Son ödül Jaehwan’ın önünde bekliyordu ve yalnızca Jaehwan’a verilmişti. “Yani, şu ana kadar yaptığım her şeyi en baştan yapmamı mı istiyorsun?” “Pekâlâ, böyle söyleyebilirsin ama küçük bir farkla tabi ki.” Jaehwan ne olduğunu anlayamamıştı. Sadece bu dünyayı kurtarmak için savaşmıştı. Dünyayı kurtarmak, herkesin kendini adadığı gibi. Amaç insanlığın aklını başında tutmaktı. Ama başarılı bir şekilde kuleyi temizledikten sonra elinde kalan tek seçenek dünyadan vazgeçmesiydi. “Yani… beni geçmişe göndermek mi istiyorsun.” Jaehwan’ın sesi soğudu. “Eğer beni izlediysen şunu bilirsin. Geçmişe gitmeyeceğim.” Beastlain’ın kafası karıştı. “Geçmiş? Geçmişten mi bahsediyorsun?” “Evet.” Ardından mekanik bir gülme sesi geldi. “Bu kadar komik olan ne?” “HAHAHA! DOĞRU! Kesinlikle haklısın. Kesinlikle geçmişe gitmeyen bir tipsin! Diğer türlü buraya kadar gelemezdin zaten. HAHAHA!” Beastlain bir süre daha mekanik bir şekilde güldü. Sonra birden durdu. “Sana doğruyu söyleyeceğim. Bu çok acımasız ama bayağı gerçek.” Soğuk ve ürkütücü bir sesle açıklamaya başladı. “Kulenin içindeki veya dışındaki, hatta -Yüce Topraklardaki- hiçbir eşya seni zamanda geri gönderemez.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.