Arayüz sistemine giden ekranı çekip aldı. Jaehwan bunca zaman limitlerini her seferinde zorlayarak sınıra ulaşmayı çalışmıştı. Ve böylece 30 yıl sonra tüm statülerde en yüksek dereceye ulaştı. İşte o zaman düşünmeye başladı.
‘İnsanlar böyle sayılarla hesaplanabilir miydi?’
Bazen garip şeyler görmeye başlıyordu. İlk başta sadece illüzyon sanmıştı ama değildi. Gördüğü şey burada doğaldı. Bazen yumuşak bir tanecikti, bazen de sert bir kayaya dönüşüyordu. Daima farklı şekil ve boyutlara bürünüyordu.
İşte o zaman saplama düzensiz bir hal almaya başladı. Ne zaman [Saplama] yeteneğini kullansa garip hissediyordu. Muhteşemde takılı kalmış olan yetenek şimdi gevşemişti ve Jaehwan unutmakta olduğu bir şeyin geri dönmekte olduğunu hissetti. Bu ‘yaşama’ hissiydi.
Jaehwan şimdilik buna [Şüphecilik] dedi. Dünyanın içindeki gerçekliği görme gücü. Ne de olsa bu gücü henüz nasıl kullanacağını bilmiyordu. Jaehwan’ın kılıcından gelen hızlı saldırı kolayca yönünü değiştirmişti. Beastlain kızgın bir şekilde bağırdı.
“Hey, Jaehwan, konuş benimle.”
Jaehwan cevap vermedi.
“Wow, bu çılgınlık.”
Beastlain öfkelenmiş gibi görünüyordu.
“Geri dönmeyecek misin! Oyuna daha yeni başlıyorsun!”
Jaehwan’ın eğitimi bitirmemesinin ikinci nedeni Beastlain’dı.
Jaehwan bir zaman sonra, Beastlain’ın bir nedenden dolayı kendisini öldüremediğini fark etti.
‘Nedenini bilmiyorum ama beni zorlayamaz.’
Beastlain oyunu bitirmesi için zorlayamıyordu ya da öldürmüyordu, al işte sana kanıt. Eğer kuleyi açabiliyorsa kapatma gücü de vardır ama kapatmadı. Bunun bir nedeni olmalı. Jaehwan için Beastlain şimdilik sadece iyi bir öğretmendi. Değişimine ayak uydurmak için onunla sayısız kere karşılaştı.
Beastlain gittikçe daha çok öfkeleniyordu.
“Kahretsin! Çift randevuları yaklaşıyor!”
Ne de olsa yapabileceği pek şey yoktu. Yapabileceği tek şey Jaehwan’a sormaktı.
“Hey, lütfen bana cevap ver?”
“Neye cevap vereyim?”
Beastlain’ın kaptığı kılıcı geri aldı.
“Wow! Teşekkür ederim. Konuşmadığın için delirdiğini sanmıştım. Değerli [Ürünün] hasar aldığı konusunda endişelenmiştim… uh, son söylediğimi unut.”
Beastlain duraksadı.
“İyi. Benden ne istiyorsun? Kendimi öldürmem ve gelecek kata çıkman dışında.”
Jaehwan kılıcını durdurdu.
‘İşte başlıyoruz.’
Jaehwan üstün durumda olduğunu fark ettiğinden beri tam olarak bu anı bekliyordu. İblis önünde yılana kadar bekledi. Jaehwan, Beastlain’ın daha fazla bekleyemeyip yemi yutmasını bekledi.
“Sana bir şey sormam gerek o zaman.”
“Nedir? Ne olursa!”
Beastlain canlandı ve devam etti;
“Şimdi pazarlık yapabilir miyiz?”
“Pekâlâ, bu sana bağlı.”
Cevap üzerine Beastlain kaşlarını çattı.
“Şaşırmadım, zaten evren de bir boyuta bağlı değil.”
“Biliyorum.”
“…Huh? Biliyor musun?”
Jaehwan sert sert baktı.
“Beni aptal mı sanıyorsun?”
Jaehwan evren hakkında pek bir şey bilmezdi. Bildiği her şey okulda öğrettikleri ve kuleye tırmanırken Sakamoto’nun söyledikleriydi ama evren hakkında çok fazla farklı hikâye duymuştu.
“Yani evren -Yüce Topraklarda- ve sayısız -Uzak Topraklardan- mı oluşuyor?”
“Evet bu doğru.”
Beastlain’a göre, evren -Yüce Topraklar- denen bir ana boyut ve diğer milyonlarca -Uzak Topraklardan- oluşmuştu. Dünya ise çoklu -Uzak Evren- içinde Beastlain’ın dünya 294 dediği küçük bir gezegendi. Jaehwan açıklamayı özetledi.
“Yani bu Kâbus Kulesi Yürüyenleri -Yüce Topraklara- adapte olması için hazırlıyor.”
“Doğru.”
“Ve sadece eğitim ve gerçek oyunu bitirenler -Yüce Topraklara- gidebiliyor.”
“Tamamen haklısın. Konuyu çabucak kaptın.”
Beastlain [Yetiştirme] ya da [Hasat] kelimelerini kullanmamıştı. Eğer dünya bunu duyarsa ne hale geleceğini biliyordu. Jaehwan sordu; “Adapte olunca ne oluyor? Sadece daha mı güçlü oluyorsun?”
Beastlain kafasını salladı.
“Hayır, bu -Yüce Topraklardaki- -Arayüz Sistemini- kullanabilmek için.”
“…yeteneklerini, eşyaları almak, ya da durumunu sorgulamak için.”
“Böyle de söylenebilir.”
Beastlain sırıttı.
“Çoğu ırk -Yüce Topraklara- hazırlanmadan gittiği ve ayak uyduramadığı için öldü. Biz de bu yüzden ayak uydurmalarına yardımcı olmak için -Kâbus Kulesini- yaptık. Eğitimden gerçek oyuna kadar -Yüce Topraklarda- sisteme sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu ve hayatta kalma oranını arttırmayı öğreniyorsun. Benim gibi İblisler de yardımcı olarak çalışıyor.”
Beastlain açıklamayı yaparken dikkatli ve aynı zamanda afallamıştı. Dünya hakkında gerçekleri duyup da sakin kalan bir ürün görmemişti. Onun yetiştirdiği tüm ürünler ya çıldırmış ya da inanmayı reddetmişti. Nasıl oluyorsa Jaehwan duyduğu şeyleri kabul etmişti. Bu oyun için doğmuş gibi görünüyordu. Beastlain bu durumdan memnundu.
“İzin verirsen daha fazla sorum var.”
“Devam et.”
“Bunu neden yapıyorsun?”
Beastlain hafifçe gülümsedi. Jaehwan’ın sonunda bunu soracağını biliyordu. Yüzlerce yıldır binlerce ürün yetiştirmişti. Bazıları Yüce Topraklardakigüçlü varlıklar olurken bazılarının ruhları mahvolmuştu ama hepsi bu soruyu sormuştu.
-Bunu neden yapıyorsun?
Beastlain soruya soruyla karşılık verdi.
“Sorunu anlamadım. Neden Kâbus Kulesini yönettiğimi mi soruyorsun?”
“Evet.”
“Pekâlâ, bence bu gerçekten bilmek istediğin şey değil.”
Beastlain sırıttı ve konuşmaya devam etti.
“Bilmek istediğin şey Kâbus Kulesini neden sayısız diğer seçenek yerine SENİN dünyana getirdiğim değil mi?”
*Arkadaşlar bu seriyi sitemizde çok daha önden bir şekilde okuyabilirsiniz. Sitemizde çoktan 180. bölüme ulaştı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.