Bazı kişilerin kafası karışmış olabilir diye bir açıklama yapayım. Şimdi Fu Shen'in unvanı Jing Ning Markisi, ama bazen ona Marki diye de hitap ederler. Markisi'ndeki 'si' aitlik ekidir. Tıpkı 'Antalya Valisi' derkenki gibi, gelen ek ayrılmaz. Antalya'nın Valisi diye yazılmak yerine Antalya Valisi diye yazılıyor ya, Jing Ning Markisi de aynı şekilde, Jing Ning'in Markisi diye yazılmaz. Mesela "Antalya Valisi geldi" yerine "Vali geldi" dediğimiz gibi, Fu Shen'den "Jing Ning Markisi" yerine sadece unvanıyla bahsetmek istenildiğinde "Marki" diye söylerler. Umarım anlatabilmişimdir. :D Kısaca 'si' eki sadece Marki kelimesinin önüne 'Jing Ning' geldiği zaman ekleniyor, normalde bu unvan Marki'dir. Bir de bunun kadın olanı var ona da Markiz denir, ama kadını karıştırmaya gerek yok. Neyse inşallah açıklayıcı olmuştur yaw. :)))
Keyifli okumalar. ^^
----------
Fu Shen iyi uyuyamamıştı. Aldığı ilacın kalp çarpıntısı, kabuslar ve nefes darlığı içeren sayısız yan etkisi vardı. Yarım yamalak uyku ve uyanıklık arasında, göğsüne büyük bir kaya basınç yapıyormuş gibi hissetti. Hareket edemiyor, başı dönüyor ve kulakları çınlıyordu- Tam olarak halk arasında bilinen "uyku felci"¹ semptomlarıydı.
¹鬼压床 tam anlamıyla "yatakta sana baskı yapan bir hayalet" gibi bir şeye çevrilir, ama bugün bu duruma 'Uyku Felci' diyoruz. Kısaca bilinciniz açık ancak hareket edemiyorsunuz. Genellikle doğaüstü bir varlığın hayali yada kişinin göğsüne korku ve panikle birlikte bir baskı olur.
Fu Shen henüz tam olarak uyanmamış olmasına rağmen, bilinci açıktı. Sessizce nefes alışını yavaşlattı ve gözlerini kırpmaya çalıştı. Sonunda göz kapaklarının kontrolünü tekrar kazandığında, oturmaya çalışarak yatağa tutunmak için uzandı--
Ama bacaklarının hala sakat olduğunu ve dizlerinin altında hiçbir his olmadığını unutmuştu. Kolları ve karnı aynı anda güç kullandı. Bu aşırı güç kullanımının yanı sıra dengesiz ağırlık merkezi nedeniyle, devrilip yataktan aşağı düştü.
Yatak özellikle yüksek değildi ama hemen altında bir tabure vardı. Fu Shen düştüğünde, ilk önce tabure karnını sertçe dürttü. Sonra sırtı buz gibi soğuk fayans döşemeye indi, başının arkasını çarptığı anda görüşü karardı ve kulakları çınlamayı durduramadı.
Ancak donuk olan acıların başladığını hissetmeden önce, yatak odasının kapısı tekmelenerek açıldı ve birisi kollarından kaldırmak için odaya koştu. Sonbahar gecesinin serinliği hala o kişinin kollarından yayılıyordu, ama avuç içleri o kadar sıcaktı ki neredeyse haşlandığını hissetti.
Fu Shen kucaklandı, başı bu kişinin göğsüne yaslanmış ve yüzü koyu mavi, işlemeli yetkili cübbesine bastırılmıştı. Kumaşın dokunuşunda yumuşak ve pürüzsüz bir his vardı. Yaka ve kollardan süzülen sıcak ve huzur verici bir ödağacı² kokusu dalgalandı. Bu çok aşina olduğu bir kişi gibi görünüyordu, ama aralarındaki yakın mesafeden dolayı bu aniden garip geldi.
²Görünüşe göre 沉水香= "ödağacı reçinesi" Ödağacı: Hindistanda yetişen ve buhurdan olarak kullanılan reçineli, güzel kokulu bir ağaç.
Yakıcı sıcak nefesleri ince kıyafetleri doyurdu, o kadar haşlayıcıydı ki bu kişinin bedeni aninden şok içinde kaskatı kesildi. Hemen yatağa geri konuldu ve alnına hafif sert bir el yerleştirildi: "Nefesin nasıl bu kadar sıcak, ateşin mi var?"
Hem bulanık görüş hattı hem de bedenindeki acı yavaş yavaş temizlendiğinde, Fu Shen onu tutan kişiyi tanıdı. İlk eylemi o eli uzağa itmekti: "Ne için geldin buraya?"
Peşinden, yaşlı hizmetçi ve Uçan Ejderha Muhafızı kapıya vardıklarında bu soğuk ve sert sorgulamayı duydular. Nihayetinde söylentilerin yanlış olmadığını düşünerek derhal oldukları yerde durdular: Bu adamların ikisi de dost canlısı hoş insanlar değildi ve dövüş kaçınılmaz olarak başladığında ilk önce Yan Xiaohan'ı tutmak son derece önemli olacaktı.
Yan Xiaohan gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı, Fu Shen'in seviyesine inmek istemiyordu. Katı bir şekilde konuştu: "Ateşin kafanı karıştırıyor, kalk ve biraz su iç. Birinin nabzını dinlemesini ve sana bir reçete vermesini sağlayacağım."
Fu Shen gözlerini kapadı ve ilgisizce bir cevap verdi: "Zahmet etme. İş konuşalım: Sör Yan, mütevazi konutumu gecenin derinliğinde varlığıyla onurlandırıyor, beni hangi öğretiyle aydınlatmak için geldiniz?"
Yan Xiaohan onu görmezden geldi. İlk olarak sormadan önce, masaya yürüdü ve çaydanlığı aldı. Yarım fincan zaten soğuk olan çayı döktükten sonra, ifadesi anında karardı. Yaşlı hizmetçiye soğuk bir şekilde baktı: "Efendinize böyle mi hizmet ediyorsunuz?"
Fu Shen başının ağrıdığını hissetti: "Hala daha bitirmedin mi..."
Yan Xiaohan konuştu: "Marki'nin asil bedeni kıyaslanamaz derecede değerli³, nasıl böyle bir saygısızlığa göz yumulabilir? Bu kadar kaygısız olmaya devam edersen, bu olaylarla ilgili durumu Majesteleri'ne bildirdiği ve titizce cezalandırdığı için bu yetkiliyi suçlama."
³千金贵体 kelimesi "bin altın kadar değerli asil beden" gibi bir şeye çeviriliyor. Adam zaten yeterince ceza çekiyor bence, daha ne kadar cezalandırılabilir Sör Yan?
Fu Shen'in yan tarafından sarkan parmakları neredeyse fark edilmez bir şekilde seğirdi.
Yaşlı hizmetçi bu tür korkuya hiçbir şekilde dayanacak kabiliyette değildi ve paldır küldür merhamet yalvarmak için diz çöktü. Fu Shen o kadar sinirlenmişti ki artık buna dayanamıyordu ve sonunda teslim oldu: "Bu kadarı yeterli, bu Marki'nin mahalindeki hanehalkı hizmetkarlarımı yönettin için teşekkür ederim Sör Yan."
Sözleri Yan Xiaohan'ı başkalarının işlerine karıştığı için alaycı bir şekilde azarlamanın izlerini taşıyordu. Yan Xiaohan ustaca akışına bıraktı, gönülsüz bir şekilde cömertlik göstermeden ve hizmetçinin gitmesine izin vermeden önce soğuk bir tavırla "Biraz sıcak su getir." diye tısladı.
Artık odada sadece üç kişi kalmıştı. Yan Xiaohan yatağın yanında durdu ve onu izlemek için aşağı baktı. Başucu lambası yeteri kadar parlak değildi, bu yüzden Fu Shen'in yüzünün çoğunluğu gölgede kaldı, yüzünün ana hatlarını gizli bir derinlikle özellikle keskin gösterdi. Sahiden sadece bir deri bir kemik kalmıştı, ancak kıyaslamanın ötesinde gerçekten de güzeldi- o kadar güzeldi ki birinin gözlerini incitebilirdi.
Yan Xiaohan oldukça sahte bir samimiyetle tebessüm etti: "Marki açıkça imparatorun kalbindedir. Başkente geri döndüğünüzü duyan Majesteleri, bana Marki'nin nabzını kontrol etmesi için birini getirmemi özel olarak emretti."
Fu Shen'in gözleri bıkkın bir yorgunlukla konuşurken yarı kapalıydı: "Majesteleri'ne benim durumumla ilgilendiği için teşekkür ederim. Geri dönüp kararnameye cevap verebilirsiniz: Bu Marki iyidir. Zaten Kuzey Yan Ordusu askeri doktoru tarafından teşhis ve tedavi gördüm, bu yüzden herhangi bir imparatorluk hekimine rahatsızlık vermeye gerek yok."
Başkentte Jing Ning Markisi'nin, hem tatlı söze kanmaya hemde zorlamaya karşı bağışıklığı olduğu⁴, dik kafalı ve şiddetle özgür biri olduğu söylentileri vardı. Bunlar sahiden doğru görünüyordu.
⁴软硬不吃 kelimenin tam anlamıyla, "ne yumuşak ne de sert yiyecek." Temel olarak, tatlı dilli olsanız yada tehdit etseniz bile bir önemi yok, hiçbir sonuç alamazsınız anlamında.
Beraberindeki Uçan Ejderha Muhafızı askeri doktoru Shen Yi'ce ileriye bir adım attı. Bir hekimin yardımseverliği ile, amirinin adına inatçı generale ricada bulunmayı amaçladı. Fakat Yan Xiaohan durmasını işaret etmek için hemen elini kaldırdı ve ilk olarak beklemesini belirtti. Kazara Yan Xiaohan'ın yüzünde meydana çıkan ifade tam olarak baş belası, azılı bir canavarla uğraşan birisi gibiydi.
"Majesteleri Marki'nin yaralanmasından endişe duyuyor, bu yüzden bu düşük yetkili⁵ Majesteleri'nin kafası rahat etsin diye bugün buraya geldi." Yan Xiaohan, Fu Shen'in yan profiline baktı, yavaş ve açık bir biçimde her kelimeyi dile getiriyordu: "Marki'nin güvenini kazanabilmek için, Kuzey Yan Ordusu'ndaki askeri doktorun mükemmel bir tıbbi beceriye sahip olması gerekir. Bu düşük yetkili yanlış teşhis konusunda endişeli değildir. Sadece Marki'nin yaralanması inanılmaz derecede mühim olduğu için, ikinci bir görüş olarak kontrol etmesi için birkaç doktor daha bulmak her zaman iyi bir fikirdir. Ne düşünüyorsun?"
⁵ 下官 kelimesi "düşük seviye yetkili" devlet memurları tarafından, gerçek rütbelerinden bağımsız olarak kendilerini mütevazı ve küçük gören bir terimdir.
Fu Shen göz kapaklarını kaldırdı ve bakışlarıyla karşılaştı.
Bu donmuş demir kadar soğuk bakışlarla karşılaştığı gibi, Yan Xiaohan'ın kalbi titredi. Aniden garip bir yanılsama aklına geldi, sanki Fu Shen ona bakarken başka bir kişiye duygusuzca gözlerini dikmiş bakıyor gibiydi.
Bir süre sonra, bu inanılmaz inatçı Jing Ning Markisi gözlerini indirdi. Bir avuç dolusu dağılmış uzun saçı taradı ve Yan Xiaohan'ın ona yardım etmesi için işaret yaparak, ilgisizce bir elini uzattı: "Çoktan geldiğinden... o zaman seni rahatsız edebilirsem, lütfen devam et."
Shen Yi'ce dondu, ancak Yan Xiaohan bu anlaşma konusunda herhangi bir yanlışlık fark etmemiş gibi görünüyordu. Fu Shen belkide, Uçan Ejderha Muhafızı Kraliyet Müfettiş Temsilcisi'ne kendi kişisel hizmetkarı gibi emir veren ilk kişi olarak sayıldı.
Yan Xiaohan ona yatağa yanlamasına otururken yardım etti. Yatağın başlığının onun yaralarına çarpacağından endişelenen Yan Xiaohan, Fu Shen'in arkasına yastık yapmak için bir kol uzattı. Aşağı kaymasını önlemek için onu neredeyse kollarına aldı. Tam bu hareket nedeniyle, Fu Shen'in saçları dağıldı. Bu yüzden Yan Xiaohan düşünmeden onu kucakladı ve dağılmış saç tutamlarını dikkatlice Fu Shen'in kulağının arkasına sakladı. Böylece Fu Shen'in bedeninin çoğu onun kollarına düştü. Jing Ning Marki'si muhtemelen bu 'yastığın' yataktan daha yumuşak olduğunu düşündü, bu yüzden Yan Xiaohan'ın ne kadar nefret uyandıran bir kişi olduğu üzerine yaygara çıkarmadı. Biraz kaydıktan sonra, uzanmak için rahat bir pozisyon seçti.
Bu pozisyon iki "yeminli düşman" için fazla samimi görünüyordu, ama çok şükür Shen Yi'ce tamamen Fu Shen'in durumuna odaklanmıştı. Ne Kraliyet Müfettiş Temsilcisi bütün yetkililer tarafından korkulan örtüyü dikkatlice yukarı çektiğinde ve Jing Ning Markisi'nin üstüne örttüğünde onu fark etti, de ne Jing Ning Markisi'nin yorganın altında nasıl gerginliğini atıp rahatladığını ve bedenin tüm ağırlığının Yan Xiaohan'a baskı yapmasına izin verdiğini gördü.
Fu Shen'in ateşi gerçekten çok yüksekti ve bu son düşüşten sonra bütün vücudu ağrıyordu. Aslında o kadar narin bir insan değildi, ama Yan Xiaohan muhtemelen "rüzgarda titreyen zayıf söğütlere"⁷ benzeyen çok fazla yüksek rütbeli yetkili görmüştü ve böylece bilinçsizce ona kırılgan bir vazo gibi davranmıştı.
⁷ 弱柳扶风 özellikle zayıf/güçsüz olmayı tasvir eder.
"Marki'nin bedeni yaralandı ve bünyesi eskisi kadar iyi değil, bu yüzden soğuk algınlığından kaçınmaya dikkat etmeli. Herhangi bir soğuk şeyi kullanmayın veya uyarıcı yiyecekler yemeyin. Yatak odası soğuktan korunmalı ve nemsiz olmalıdır. Artık hava yavaş yavaş soğuyor olduğundan, kömür mangalları ve çerçeveleri erkenden yakılmalıdır." Shen Yi'ce nabzını dinledikten sonra, Fu Shen'in bileğini serbest bıraktı ve devam etti: "Marki lütfen kusurumuza bakma, bu düşük yetkilinin bacaklarındaki yaralara bakması gerekiyor."
Yan Xiaohan sessizce yorganı açtı ve pantolonunun paçasını kıvırmasına yardım etti. Bu eylemleri esnasında parmak uçları kaçınılmaz olarak cilde temas etti. Fu Shen hareketlerinde anormal bir şey hissetti ve ona garip bir bakış attı.
Yan Xiaohan'ın kan gördüğünde başının dönmediğini yada rahatsız olmadığını açıkça hatırladı, öyleyse neden titriyordu?
Fu Shen şu anda herhangi bir acı hissetmiyor olmasına rağmen, Shen Yi'ce yine de çok fazla güç kullanmaktan kaçınmaya çalıştı: "Yüzeysel yaralar çok iyileşmiş. Ateşlenmeniz dışarıdaki soğuk hava yüzünden olmalı. Marki'nin en ağır yaraları dizlerde ve damarlardadır. Bunlar üç ila beş yıllık yavaş bir rehabilitasyon isteyecek ve biraz toparlanma umudu olacaktır, ancak... korkarım ki gelecekte ayakta durmak ve yürümek zor olacaktır."
Yan Xiaohan, Fu Shen'in pantolonun paçalarını onun için aşağıya kıvırdı ve onu tekrar yorgana sardı. Shen Yi'ce nabzı tutmak için kullandığı bilek yastığını geri aldı: "Marki için ilk önce soğuk algınlığını tedavi etmeye odaklanan bir reçete yazacağım. Bacak ve ayaklardaki yaralanmalara gelince, şimdilik Kuzey Yan doktorunun tedavi planını takip etmeye devam edin. Bu mütevazı kişi geri dönecek ve bunun üzerine iyice kafa yormak için imparatorluk hekimlerine danışacaktır. Onların ortak ilminden faydalanırsak, belki daha iyi bir yol bulabiliriz."
Fu Shen kafasını salladığı gibi, aniden soğuk bir nefesi içine çekti ve tısladı: "...Daha nazik!"
Shen Yi'ce: "Ha?"
"...Yok bir şey," Fu Shen dişlerini gıcırdattı ve Yan Xiaohan'ın acıyan noktasını kavradığı omuzlarını büktü. Başını salladı ve ona teşekkür etti: "Tüm bu sıkıntıları üstlendiği için Doktor Shen'e teşekkür ederim."
"Övgünüzü kabul etmeye cüret edemem," Shen Yi'ce alçak gönüllü bir şekilde yana döndü. "Bu düşük yetkilinin tıbbi becerileri yeterince iyi değil ve Marki'nin endişelerini ve zorluklarını hafifletmeye yardım edemediğim için gerçekten utanıyorum."
"Doktor Shen hiçbir şekilde vasıfsız değil," Tam tersine Fu Shen buradaki en sakin ve açık fikirli kişiydi. "Bu boyutta yaralandım, kendi durumumun farkındayım. Sadece elimden geleni yapabilirim ve Cennetin benim için istediklerine kulak verebilirim⁸."
⁸Kaderime boyun eğerim anlamında.
"Marki lütfen emin olun ki, Cennet asla tüm çıkışlarını kapatmaz-- kesinlikle yaralarını tedavi etmenin bir yolu olacaktır." Yan Xiaohan birden konuştu ve sonra Shen Yi'ce'ye döndü, "Reçeteyi Marki'nin konutunun hizmetçilerine götürün ve şifalı bitkileri kaynatarak özünü çıkartmalarını sağlayın. Herhangi bir ilaç eksik olursa, birinin satın almak için dışarı çıkmasını sağlayın. Hiçbiri bulunamazsa, kendi konutumdan biraz alın."
Shen Yi'ce ikisin birbirine söyleyecek bir şeyleri olduğunu sezdi, böylece Fu Shen'e eğilerek selam verdi ve emirleri takip etmek için ayrıldı.
Yan Xiaohan ifadesi anlaşılmaz biçimde, sırt üstü uzanması için Fu Shen'i destekledi. Doğallıkla samimi, nazik ve kibar bir görünüşle doğdu. Yalnız yüzüne bakıldığında, inatçı General Fu'yu soğuk bir nefes almaya zorlayacak kadar sertçe sıkan, az önceki kişi olduğunu söylemek imkansız olurdu.
Sonunda odada sadece ikisi kalmıştı. Yan Xiaohan bir tabure çekti ve ondan uzakta oturdu: "Bacakların-"
"Demin zaten söylemedim mi, işte aynen böyle," Fu Shen bir el kaldırdı ve onu böldü. "Bana bir bardak su dök."
Yan Xiaohan kaşlarını çattı: "Soğuk."
"Soğuk olsa da hala istiyorum, onun yerine susuzluktan ölmemi mi istiyorsun?" dedi Fu Shen, "Aynı şekilde, hala kırık bacaklarla yaşamak zorundayım. Ne, sadece bunun için kendimi mi asacağım?"
Yan Xiaohan suskun kaldı. Sadece yarım bardak artık çayı boşaltabilir ve ona vermek için yenisini dökebilirdi: "Majesteleri'nin kalbinde şüphe kalıyordu ve benim özel olarak insanları kontrol etmemi sağladı."
Fu Shen: "O zaman o yaşlı adam⁹ şimdi rahatlayabilir."
⁹老人家 yaşlı bir erkek veya kadın için kullanılan kibar bir terimdir. "yaşlı adam" biraz resmi değilmiş gibi olduğu için çevirmen ing olarak nasıl yapacağını bilememiş ama gene de böyle yapmış. Yani burada bir kibarlık var, yersiz bir söylem yok.
Yan Xiaohan kabaca karşılık verdi: "Gördüğüm kadarıyla, olmasa da olur. Hala nefes almıyor musun?"
Fu Shen ona açıkça "yine yok yere sorun çıkarıyorsun" ifadesiyle baktı.
"Her zaman bunun aslında gerçek olmadığını hissediyordum." Yan Xiaohan sordu, "Gerçekten kendini dışarıda bırakmadın yada kasıtlı olarak sahte haberler çıkarmadın mı?"
Fu Shen geri sordu: "Neden bunu düşünüyorsun?"
Yan Xiaohan dürüst bir şekilde cevap verdi: "Çünkü akıllı ve yetenekli bir görünümle doğdun. Sadece yüzüne bakıldığında, bu çeşit aptalca bir şeyi yapacak bir tip olmamalısın."
"Doğru," Fu Shen başını salladı ve yavaşça suyu içmeyi bitirdi. "Aydınlıktaki bir silahı atlatmak kolaydır, ancak karanlıktan gelen bir oka karşı korunmak zordur. Asla kandırılmayacağımı yada tuzağa düşmeyeceğimi düşünmek... beni daha çok bir tanrı gibi düşünmüyor musun?"
Yan Xiaohan, Fu Shen'in kendini değerlendirmesinin bu kadar aşağı olacağını beklemiyordu ve bir an için dondu kaldı.
Genç yaşta orduya girmek, savaş alanında huşu uyandıracak kahramanlıklar gerçekleştirmek... Fu Shen "imkansızlık" kavramını kırmak için var olmuş gibiydi. Jing Ning Markisi ve Kuzey Yan Demir Süvarileri pek çok insanın kalbinde yenilmez efsanelerdi. Bu imaj insanların zihninde, hatta bu yanılsamaların Yan Xiaohan'ı bile etkileyeceği noktaya kadar çok derinlere kök salmıştı.
Lakin Fu Shen, üç başı ve altı kolu olmayan, bakırdan derisi ve demirden kemikleri olmayan sadece sıradan bir insandı. Etten ve kandan vücudu hala gökten düşen dev bir kayaya direnemeyebilirdi.
"Biliyor musun, başkente dönüş yolunda bir çay evinde durdum ve oradaki insanlarla sohbet ettim. Başkentin her yerinde 'Komutan Fu Kuzey Sincan'da olduğu sürece, başkent hala huzur içinde uyuyabilir' adında bir halk şarkısı söylediklerini duydum." Fu Shen devam etti, "Böyle söyleyince gerçekten çok gülünç oluyor. Kuzey Yan'da yedi, sekiz yıl kaldım. Bunca zamandır kendim için seçkin bir kariyer yaptığımı, ülkeyi koruduğumu ve insanlara güven verdiğimi düşünmüştüm. O kadar kibirli ve vahşiydim ki kendi soyadımı bile unuttum. En sonunda nihayet sadece Tatar ve Zhe halkının uyumasını engellemediğimi fark ettim- hatta 'birilerinin' huzurlu uykularını da rahatsız ettim..."
Yan Xiaohan dedi: "Bunu çözdüğünden bu yana, neden sadece askeri gücünü teslim edip, bir çiftlikte sessiz bir emeklilik için olay çıkarmadan evine gitmiyorsun? Varlıklı ve onurlu bir aylak olmak, savaş alanında mücadele vermekten ya da başkentteki politik entrikaya bulaşmaktan daha iyi değil mi?"
"Hadi ama," Fu Shen alay ederek güldü. "İlk karşılaşmamız mı bu? Kardeş Yan, ne olursa olsun 'hala koyu muhabbetler edebilen tanıdıklar' olarak sayılacağımızı düşünmüştüm. Yine de bana hala bu konuşmayı mı veriyorsun?"
Ses tonunu düşürdü: "Doğu Tatarları planlarından vazgeçmediler ve Yi halkı hala bizi hasetle izliyor. İmparatorluk mahkemesinde kaç insan bu on yıllık barış ve refah tarafından kör edildi? Eğer şimdi ayrılırsam, Kuzey Yan Demir Süvarileri'ni kim devralacak? Sınır orduları lehine kim imparatorluk mahkemesiyle anlaşma yapmaya kim istekli olacak? Saldıran orduların şehir kapılarına ulaştığı zamanlar geldiğinde, en şansız olan kişiler sıradan askerler ve masum halk olmayacak mı?"
"Bunun seninle ne ilgisi var?"
Fu Shen, sanki Yan Xiaohan'ın ona bu kadar çabuk döneceğini tahmin edemezmiş gibi, ansızın bakışlarını kaldırdı.
Yan Xiaohan soğuk bir şekilde dedi: "Majesteleri senden korkuyor, saray mensupları senden kuşku ve şüphe duyuyor, bu aptal halk sadece rüzgara nasıl körü körüne bağırılacağını biliyor¹⁰. Bugün bu duruma düştüğüne göre, seni gerçekten önemseyen birisi var mı? Kendini barındıracak bir yerin bile yok, yine de cennetin altındaki herkes için endişelenecek fazladan kalbin var. Bunu ironik bulmuyor musun General Fu?"
¹⁰Bunun ne olduğunu anlamadım, ama sanırım çomar olduklarını söylüyor. Her şeye kanan salaklar olduklarını.
Bu sözler tüm toplumsal nezakete karşı, soğuk ve kalpsizceydi. Ama Yan Xiaohan'ın beklentilerine karşı, Fu Shen alaycı bir şekilde misillemede bulunmadı.
Yan Xiaohan, derin düşüncelere dalmış gözlerle onun yan profilini izledi, ve aniden geçmişte Fu Shen'in gençliğin getirdiği kibrinin ve dikkat çekici netliğinin... karardığını ve yavaş yavaş yok olduğu fark etti.
Hastalık ve acı, rüzgar, kar ve toz, yada başka bir şey tarafından... tamamen yıpranmış ve süzülmüştü.
Somut bir mesafeyle ayrıldılar, ama tavırları neredeyse 'birbirlerine kalplerini açma' denecek noktaya kadar, başlangıçta olduğundan daha samimi ve açıktı. İkisi gerçekten uyuşmuyordu, ancak bu uyuşmazlık alenen söylenen karşılıklı antipatiden uzaktı. Birbirleriyle gençken tanışmışlardı, ve sözde "yeminli düşmanlar" olan ilişkileri kolayca faydalanmış oldukları bir yanlış anlaşılmaydı. Nihayetinde, birisi askeri otoriteyi elinde tutan önemli bir bakanken, diğeri İmparator'un sevilen ve güvenilen sırdaşıydı. Eğer bunun yerine ilişkileri çok iyi olsaydı, başkalarının şüphesini çekerdi.
Altta yatan samimi konuşmaları gizlemek ve karşılıklı anlayışlarını örtbas etmek için yabancıymış gibi numara yaptılar. Ancak bu kurdukları düzen kuşkusuz epey sıkıntıdan kaçınmalarına izin vermiş olsa da, ikisi arasındaki belirli farklılıkları da genişleyen bir uçuruma yükseltmişti.
Fu klanı nesilden nesile asil bir değer kazanmıştı. Fu Shen'in baba kuşağının hepsi savaş meydanında ölmüştü; sadakat ve sorumluluk neredeyse etine ve kemiğine oyulmuştu. Diğer taraftan Yan Xiaohan, alçakgönüllü ve alt tabaka kökenliydi. Bugünkü mevcut konumuna gelmek için sayısız insanın üzerinden geçmişti. Sadakat gösterdiği tek şey imparatorluk iradesiydi- prensip yok, sonuç yok. Nihai kaderleri de dahil olmak üzere, geri dönüş olarak hiçbir şeyi kazanmadan durmadan para kaybeden bu "onurlu dürüst beyefendileri" tamamen anlayamazdı.
Sonunda, ikisi de aynı yolda yürümedi. Belki de ikisi de uzun zamandan beri bunu bekliyordu. Sadece bu anlaşmazlığın onları hazırlıksız yakalamasını hayal etmemişlerdi, ve aslında böyle yüksek bir bedel ödemeleri gerekiyordu.
----------
Bölümün sonu.
Oy verip yorum yapanların elleri dert, evleri sıkıntı görmesin. :D
Bu arada çeviri hakkında ne düşünüyorsunuz? Eksikleri veya eleştirilerinizi yazın, kendimi geliştirmeye açığım. Bu hemen hemen ilk çevirim olduğu için acemiyim umarım keyif alıyorsunuzdur. :)) Düşüncelerinin çok merak ediyorum. (~ ̄▽ ̄)~
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.