Beyaz ışık yavaşça bedenini küçülttü ejderhanın. Sonunda çıplak bir kadın figürü ortaya çıkmıştı.
Dolgun göğüsleri yapılı bir bedeni vardı. Yumuşacık teni bembeyazdı.
Jet siyahı saçlara, neon mavisi gözlere sahipti. Ölümcül bir güzellikti!
Aran kızarmış suratını direk başka yöne çevirdi. Her ne kadar şuan 12 yaşlarında bir çocuk olsa da, sağlıklı bir erkekti.
Öte yandan kız hemen üstündeki uzun ceketi Aurum'un üstüne örttü.
Aurum küçümsemeye elbiseyi baş ve işaret olmak üzere iki parmağıyla tutarak "Bu şey rahatsız ediyor, giymesem olmaz mı ?" diye söylendi. Aurum'u duyan iki kişi de hızla "OLMAZ!" diyerek sertçe çıkıştı.
"Tamam, her neyse. Li Shi işiyle sonra ilgileniriz. İkiniz de gelin bakim buraya. Sonuçta öğrencilerime iyi bir eğitim verebilmek için sizi tanımam lâzım. Bu arada epey şanslısınız ha, elimde epey bir teknik var. Gerçi hepsi ejderhalar için olsa da..."
"Umm..."
*düşünür*
"Ölmezsiniz heralde ya"
Aran "..."
Kız "..."
"İşin garip tarafı, insan dünyasına hiç ilişkim olmadığından bilgim sıfir" "Öğretmeniniz size emanet çocuklar"
Büyükçe ve şirince sırıtan Aurum'a bakan ikili nedense epey bir kazıklanacaklarını hissediyordu.
Uzun ceketi üstüne sıkıca sarsa da göğüslerinin üst kısmı belli oluyordu.
Ceket diz kapaklarına kadar ulaşıyordu ve neyse ki ceketin kalıplı yapısı olduğundan bedeni pek de belli olmuyordu.
Bunun dışında ince ve pürüzsüz bacakları aşırı seksi görünüyordu. Aran yutkunarak bakışlarını kaçırdı.
Kız bile bir an büyülendiğini fark ettikten sonra bakışlarını kaçırdı. "Eh çocuklar gelin yanıma ve kendinizden bahsedin." Aurum ciddiyetle onlara baktı. Kız "B-ben Sora" dedi.
Aran ise "Aran Barn" dedi.
Aurum başını salladı ve "evin yolunu gösterin" diyerek yürüdü.
***
Shi La'nın taraflarında
Güneş doğarken yeni bir güne daha 'merhaba' demek yerine 's*tir git!' diyerek uyandım. Bu arada dün yanlışlıkla kuyruğuna bastığım şu domuz kılıklı kara tilki sülük gibi yapıştı, peşimi bırakmıyor.
"Her neyse, nerede kalmıştık ? Hah, şu salak kurtların beni kovaladığından bahsediyordum! Yahu bu kurt meğersim kömüş! Kör değilmiş de bulanık görüyormuş! Beni kovalarken çamura battı, tabi çamur da kap kara! Ardından bembeyaz postu kararınca kendini ben sanıp kendi kuyruğunu kovalamaya başladı salak ha ha ha!"
"Lan bir sus! Yeter! Valla sabrım taştı!" Elimdeki süpürgeyi tilkiye fırlatarak bağırdım.
"Yaa~ Shi La, beni duyan ve bulanık da olsa gören bir tek sensin. Bu zamana kadar yanlızdım, beni kovacak mısın ?"
Her ne kadar bulanık görsem de, şu tilkinin masum bir yüz takındığını hissedebiliyordum.
Aniden jetonum düşünce bağırdım "Dur! Sen ne dedin? Seni bir tek ben mi görebiliyorum ?!"
Tilki açıklamaya başladı "Dedim ya, ben şeytan ruhuyum"
"Şeytan ruhu da nedir ?" merakla sorduğumda tilki iç çekerek cevap verdi.
"Ölen canlıların ruhları öteki dünyaya gider, değil mi ? Lakin dünyadayken gerçekten güçlü olan ve çok fazla kin besleyerek inatla dünyaya tutulan ruhlar öteki dünyaya gitmezler ve bu canlılara 'şeytan ruhlu' denir."
Merakla sordum "Kin beslediğimiz için dünyada kalıyorsunuz ve kininiz nedeniyle size 'şeytan ruhlu' mu deniyor?"
Tilki doğruladı "Evet lakin dünyada kalacak kadar güçlü olması gerek"
"Tam olarak ne kadar güçlü olmalı ?" Tekrar sordum.
"He he he, seviyesi "elmas" ve daha yüksek olanlar dünyada kalabilecek kadar güçlüdür" dedi kibirlice sivri burnunu havaya kaldırarak.
Derince ve soğukça nefesimi içime çektim.
Elmas seviyesi neydi ?
Efsanelerde geçen bir seviye değil mi ya bu ?
Ben daha bronz olamamışım, kısaca seviyesizim, karşımdaki çıkmış bana 'elmas seviyesindeyim' diyor. Ulan bu bana şakacana bi çaksa Hakkın rahmetine kavuşurum lan!
"Peki, ben neden seni görebiliyorum ?"
Kendimi toparlayabildikten sonra en çok merak ettiğim soruyu sordum.
Küçümseyen bir sesle "İnsan, hiçbir şeyde yeteneğin yok! Savaşçı ya da büyücü olma hayalini unut sen! Uzun zamandır yanındayım ve fark ettiğim kadarıyla sana doğruları söyleyeyim. Dost acı söyler demiş atalarımız. Fakat Tanrı hiçbir şeyi yeteneksiz ve boş yaratmamıştır. Az da olsa, çok da olsa en azından 1 işte yeteneği vardır her canlının. Senin yeteneğin ise ruhsal enerjiyi hissetmek"
Hayal kırıklığına uğrayarak "Bu kadar mı yani?" dedim.
Normal insanlar ruhsal enerjiyi hissedemezler. Ben hissetsem de bu işe yaramaz bir yetenek. Hissetsem ne olur, hissetmesem ne olur ? Hiç bir yararı yok ki bana!
"Öyle deme insan, o kadar insan arasında sadece senin bu kadar gelişmiş bir ruhsal hissin var!"
"E napim ben bu zımbırtıyı! Ne işime yarar bu benim!" Sinirle tilkiye çıkıştım.
"Beni yanlız bırak" ağacın gövdesine yaslandım ve yere çömeldim. Dizlerimi gövdeme çektim ve başımı dizlerime gömdüm.
Gücün geçerli olduğu bu dünyada güçsüzlük ölüm demekti.
Belki de pes etmeliydim?
Anne ve babamı aramaya çıkmalı mıyım ? Nasıl olsa onlar güçlüler ve beni korurlar.
Lakin birgün onlar da ölecek, beni sonsuza kadar koruyamazlar.
Durmaksızın yere dökülen şu damlalarını gördükten sonra ağladığımı fark etmiştim.
Mutsuzluktan değil, sinirden ağlıyordum.
"Ha ha ha..."
"Lanet olsun!"
Yere sertçe yumruk atarak bağırdım.
En nefret ettiğim şey şu güçsüzlük hırsıydı. Güçsüz olduğum için köleydim, güçsüz olduğum için açtım...
Aniden birisi saçlarımdan tutup beni yere fırlattı.
Bedenim acıyor...
Sinirle yerden kalkıp kim olduğuna bakacakken birisi ayağını sertçe başımın üstüne koyup üstüme tükürdü.
"Seni gerizekalı! Tembel tembel oturasın diye mi para ödedim lan ben sana!" Bedenimi tepikleyen adam bir yandan da hakaret ediyordu.
Hareket edemiyorum.
Lanet olsun.
Sen kimsin bana telik atıyorsun köpek!
Lanet olsun, bu adamı öldüresim var, lanet olsun!
Yeter, bu adamdan dayak yediğim!
Lanet olsun, gözlerim kararmaya başladı, bilincimi kaybedemem...
Hayır!
***
Sinir Shi La'nın hareketsiz kaldığını gören Ostim durdu. Tiksintiyle "çirkin ve bu çelimsiz çocuk, umarım ölür ve dünya bir pislikten kurtulur" arkasını dönüp oradan uzaklaşırken söylendi.
Lakin o arkasını döndüğünde Shi La'nın gözlerini tekrar açtığını bilmiyordu. Yerden titrekçe doğruldu ve oturur bir pozisyona geldi.
Simsiyah gözleri parlak altın rengine dönüşmüştü. Gözleri kılıç kadar keskin ve soğuk bir his yayıyordu.
Sağ eliyle yerden destek alırken sol elini yavaşça havaya kaldırdı yan ve düz durduğunda adamı işaret eden eli bir şeyi tutuyormuş gibi durdu.
Sol elinde aniden bir hareketlilik oldu. Sanki elinde kalp varmış ve atıyormuşcasına bir şekilde hareket ediyordu.
Acımasızca gülümsedi ve azrailin fısıltısı gibi duyuldu sesi "öl!"
Sonra elini sıktı.
Elini sıktığında gerçekten de elinde bir şey varmış gibiydi, elleri yumruk şekline girmek yerine bir şeyi tutup sıkıyormuş hissi verdi.
"Pat!"
Ostim'in şişman ve yaşlı bedeni sertçe yere serildi.
"Gah!"
Shi La ise kan kustu ve yere yığıldı.
-Devam Edecek-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.