Gardiyanların zaman çizelgesinde ufak değişiklikler oldu ve bu da onu ziyaret etmemi daha da zorlaştırdı. Yani şimdi hapishanenin bu tarafını denetlemesi için Hans’ın sırasını bekliyordum.
Hans benimle eskisinden daha yakın olduğu için diğer gardiyanlardan daha fazla şeyi gözden kaçırma eğilimindeydi. Buna ek olarak ona birinci sınıf sigaralarla kolayca rüşvet verebiliyordum.
"Bak, zemin çabuk kurudu. Aman Tanrım! Güneş ısısı, çok kuvvetli olduğu zaman cildin en büyük düşmanı olur. "
"Yine de Sally'nin cildi yeterince beyaz."
Yanımda yürüyen kıza döndüm ve gülümsedim. Yakınımdaki odada bulunan bir mahkûmdu.
"İyi."
Sırıttı. Kızıl saçları ve yüzündeki hafif çiller onu hem çekici hem sevimli gösteriyordu.
"Böyle günlerde, beni onun yerine koyan kardeşimi dövmek istiyorum."
"Hak ediyor."
Sally'nin erkek kardeşi vergileri zimmetine geçirmişti ama hapse giremezdi çünkü ailenin geçimini sağlıyordu bu yüzden onun yerine kanından birini göndermeye karar verdiler ve o da kız kardeşi Sally idi.
"Korkarım ki geri dönersem üçüncü bacağını kurtaramayacak. Kesinlikle keseceğim." (ÇN: Üçüncü bacak.. Öhöm..)
“… Şey, Sally, bir düşün; burada olmana rağmen şövalyelerle yakınlaştın. Burada kalman o kadar da kötü değil. "
Sözleri çok yoğundu. Aniden başı derde giren ağabeyi yüzünden, evlenmek üzere olan bu genç kız evlenememişti. Belki de bu yüzden hapsedildiği için ona çok kızgındı.
Bileğimi tuttuğunda geri dönmek üzereydim. Aman tanrım, iki saattir dışarıda olduğumuzdan gardiyanlar şikayet edebilir.
"Bu ne?"
Korkunç bir şey görmüş gibi yuvarlak gözlerini genişçe açtı. Neyin yanlış olduğunu merak ettim bu yüzden bakışlarını takip ettim ve hemen gözlerimi şaşkınlıkla açtım.
Bahçenin diğer tarafında bir grup insan yürüyordu.
"O, orta seviye bir koruma değil mi?"
Gardiyanlar arasında mavi takım elbise giymiş biri vardı. Bu, onun orta seviye bir şövalye olduğu anlamına geliyordu.
Kambrakam'ın doğası gereği, kaçma girişimlerini önlemek için birkaç mahkûmun yürüyüşleri sırasında bir araya gelmelerine izin verilmezdi. Ek olarak, mahkûmların küçük suçlulara ve bazı tembel aristokratlara hiç ilgisi yoktur bu yüzden birçok mahkûmun böyle bir arada olduğunu görmek nadirdir.
Kısa süre sonra kalabalık arasında nispeten küçük bir figür keşfettim.
Bu, Ricdorian'dı.
"Hey, bu tanıdık bir kumaş ..." Son ziyaretimde ona vermiş olduğum şalı tutuyordu ve o an korkmuş bir köpek yavrusu gibi görünüyordu.
"Yürüyüş mü yapıyorlar?"
"Sanırım öyle."
Lenag’ın hareket tarzına şaşırdım. Yağmur durduğunda Ricdorian'ın yürüyüşe çıkabileceğini söylemişti. Bunu bu kadar erken yapmasını beklemiyordum.
Kısa süre sonra saçma gözlerle Ricdorian'a baktım… Bu nasıl bir yürüyüş? Bu çılgınca!
Diğer mahkûmlardan mırıltılar duydum ayrıca onun yanlış bir hareket yapma ihtimaline karşı hazırlıklı olan çok sayıda şövalye vardı.
Bununla birlikte, Ricdorian'ı çevreleyen erkeklerin hepsi erkeksi ve sert görünüyordu. Alışılmadık şekilde fiziksel gücü yüksek olsa da 16 yaşındaki bir genç için etrafındaki gardiyanların sayısı çok fazla. Bir yürüyüş için bunca gardiyana gerek var mı ki?
"Bu bir yürüyüş değil, linçten önceki bir dakikalık yürüyüş."
Onlara hafifçe kaşlarımı çatarak baktım.
"Katılıyorum."
Gördüklerim sonucunda kafamda Lenag'a lanetler yağdırdım. Bu genç mahkûmu gerçekten umursamıyordu. Ricdorian hapis yattığı sırada klostrofobi geliştirmiş olabilir ve bu şekilde davranmasının nedeni de bu olabilirdi.
Üstelik, bu romana girdiğimden beri onu hiç dışarıda görmedim. Bu, muhtemelen Kambrakam'ın içinde yaptığı ilk yürüyüşüydü ama her şey bir maymun yürüyüş performansına dönmüştü.
Kafamda Lenag'a küfredip duruyordum ama onu kaç defa infaz edersem edeyim o, anlaşmada kendisine düşen görevi yerine getirmişti. Ricdorian'ın dışarı çıkmasına izin vermişti ama... Yürüyüş boğucu görünüyordu ve ben buna dayanamıyordum.
Anladığım kadarıyla Lenag ve Chaser, Ricdorian'ı bitirmek için el ele vermişlerdi.
Ricdorian’ın suçunu öğrenmeye çalışan çok sayıda mahkûm vardı. Ona doğru gidebilmek için aklımda her türlü fikir ve mazereti topluyordum ama meydana gelen olaylar dizisini farkedince biraz tereddüt ettim.
Bu yerine ona yaklaşabilir miyim diye durumu tartmaya başladım. O kalabalığın içinden geçebileceğime emin değilim. Ayrıca şu anda onun bir canavar mı yoksa mantıklı biri mi olduğunu bilmediğim için biraz endişeliydim. Onlara baktığımda artık ne düşüneceğimi bilmiyorum.
Ama birdenbire gözlerimiz buluştu.
Mavi gözleri benim gözlerimle buluştu. Ben bahçenin öbür tarafında olmama rağmen gözlerinin titrediğini görebiliyordum.
"İana, İana, bu bir zincir, değil mi?"
"Evet, öyle görünüyor."
Ve korkma şekli… Biliyordum! Şu anda bir canavar değil, mantıklı bir insan.
"... tamamen ölçülü ve bastırılmış."
Boynuna bir kemer takılıydı, bileklerinde kelepçe vardı ve ayakları birbirine kenetlenmişti. Boynundaki kemere bağlı olan zincir, yanında duran bir bekçi tarafından tutuluyordu. Ve sanki yürüyüş değil de taşımacılık yapıyorlar gibi görünüyorlardı.
"Gardiyana o mahkûmu sordum ve onun sihirli bir suçlu olduğunu söyledi."
"Ah." Boş bir şekilde cevap verdim.
O an kalabalıklaşan tutuklular birer birer dağılmaya başladı. Bu iyi bir şey çünkü Ricdorian'ın şu anda hissettiği boğulma az da olsa hafifleyecekti.
Kolumu sıkan Sally, ben kısa bir cevap verince Aegean isimli başka bir mahkûma doğru yöneldi. Orada yalnız kaldım ve Ricdorian'a bakarken bir adım attım. Ona yaklaşmaya çalışıyordum.
Kahrolası!
Olanlar karşısında istemsizce gözlerimi kırpıştırdım. Bu neydi? Nasıl yapabilir?!
Ricdorian bana sırtını döndü!
"Ne..."
Hızlı yürüyen Ricdorian'ın arkasından dik dik baktım.
"Ah, mahkûm! Hey! Yavaşla…"
Gardiyanlar onun hızlı adımlarını takip edip ona ayak uydurmaya çalışırken neredeyse yere düşeceklerdi. Ayrıca hiç iyi bir modda değildiler.
Gözlerim onunkilerle buluştuğunda Ricdiorian aceleyle kaçmaya başladı.
"... neden kaçıyor?"
Aniden utançla doldum. İğrenç hissettim. Bu şekilde yürümesine izin verilmesini sağlamış birine nasıl böyle davranabilir?!
Bir kötü adamın, Lenag'ın, ona hücresinin dışında biraz temiz hava soluması ve özgürlüğünün tadını çıkarması için izin vermesi... Bu onun sahip olabileceği tek fırsattı. Bunu da ben sağlamıştım.
O'nun nesi vardı? Kendimi sorgulamak için başımı eğdim ve çok geçmeden arkamı döndüm. Şu anda kafam çok karışıktı.
Neden böyle yaptığını bilmiyorum. Ama kesinlikle soracağım ona bunun hesabını!
-----Çevirmen Notu------
Ricdorian yaptı yapacağını. Neden böyle davrandı acaba? Sıradaki bölüme geçelim o zaman.
Devamı için sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sitede 40 bölüm yayımlandı bile. https://www.novelevreni.com/
Herhangi bir hatamı söylemek, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza gelebilirsiniz. https://discord.gg/9GhxJCn
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.