Yukarı Çık




18   Önceki Bölüm 
           
Bölüm 19 - Uygunsuz Bir Şey Yaparsak Tekrar Hapsedilir miyim? (2)

"Yürüyüş o kadar kötü müydü?"

"Yürüyüş mü?" gözyaşlarını silerek hafifçe sırıttı.

"Baş gardiyandan biraz yürüyebilmen için izin vermesini istemiştim." hâlâ ağlamaklı olan gözleri şaşırmış bir şekilde bana baktı. Ben de mavi gözlerinin titremesini hafifletmek için ona parlak bir gülümsemeyle karşılık verdim.
 
Ben hiçbir şey yapamam. Boynundaki o kelepçeye dokunsam açılmaz, gül desenine dokunsam durmaz. Rahat davranmamın sebebi de buydu. Sonuçta ben kadın ana karakter değildim. Bu süreçte ben sadece güzelliğini takdir edip ona destek olabilirdim.

Evet işte bu. Bir yan karakter olarak başarabileceğim tek şey buydu.

"'Teşekkür ederim'e ne dersin?" 

Bu kelimeleri söylerken biraz tereddüt ettim.

Ama aniden dizlerinin üzerinde yürümeye başladı. Bekle bir dakika. Hayır, böyle yürüme! Sen hayvan değilsin! Ona söylemek istedim ama ...

"…sen?"

"Doğru mu diye soruyorsan, evet doğru. Ama bana göz teması yoluyla değil, insan sözcükleriyle sorabilir misin? "

“Dış-...dışarı.”

"Evet. Dışarı. Güzel miydi?"

Ona sorduğum şeye yanıt olarak başını salladı.

Islak başını sallayışına gururla baktım. Evet, zaten yapmak istediğim buydu. Onun keyif almasını istiyordum. Açıkçası onun bu deneyiminden dolayı ben de çok mutluyum.

Bu bir kazan-kazan durumuydu, değil mi?

Aslında roman, diğer yaygın olarak okunan romanlardan daha kısaydı. Bu nedenle kahramanların cinsel birleşmeleri ana karakterin prangalarından kurtulmasından hemen sonra gerçekleşmişti.

Hepimiz sevişmenin iyi bir şey olduğunu biliyoruz ancak başka şeyler yaparak biraz daha az da olsa mutlu olunabilirdi. Ama ne bekliyorsunuz ki? Bu, +18 bir roman bu yüzden okuyucular yakında bir sevişme sahnesi bekliyordur. Olması gereken buydu.
 
Tıpkı kadın kahraman gibi ben de Ricdorian'ı bir hücrede gördüm ama bunun nedeni bu romanı okumuş olmam ve onu tanıyor olmamdı. Onların karşılaşması ise kaderin işiydi.

"Bir dahaki sefere birlikte yürüyüşe çıkalım." 

Bundan bahsetmişken yapacağımız şeyin bir köpek yürüyüşü olacağını hissettim. Belki de ona hâlâ köpek gibi diz çökmüş hâlde baktığım içindir. Ama yine de bunu yapmak istiyorum.

Titreyen bakışları sakinleşti ve bana döndü. Sadece onu görmek bile beni terletti.

Kısa bir süre sonra dudaklarını diliyle ıslattı. Bilinçsizce gözlerim o dudaklara sabitlendi.

"Us... Usta, ne diyorsun?"

"Ben mi? I-ıh. Şey... birlikte yürüyüş… ama… Usta da ne? "

"İlgi-ilgi-ilgileniyorum!"

"Ne kötü bir şaka." 

Güldüm. Neden bana usta diyordu?

Hâlâ beni bırakmadığını görünce şaşırdım. Ben de eline baktım ve elinin arkasını dürttüm.

"Beni ne zaman bırakacaksın?" eli hâlâ elbiselerimin kenarını tutuyordu.

Elinin bırakmasını sağlamak zor, sonuçta o çok güçlü. Bu yüzden parmaklarımla elinin arkasını gıdıklamaya başladım ve sonra elini aşağı kaydırarak kıyafetimi serbest bıraktım.

"Oh, ohh, ben hiçbir şey yapmadım."

"Giysilerimi tutup bırakmayan sensin!"

"Değilim, el…el…eller yok."

"Ne? Yani herhangi bir şeye dokunmasına izin verilen tek kişi sen misin? "

Parmak uçlarına dokunduğumda Ricdorian şaşırmıştı.

"...peki, peki öyle değil."

Onunla dalga geçmeye devam etmek çok hoştu. Saf bir yavru kedi gibi davranmaya devam ettiği için bir kez daha dokunmayı denemek istiyordum. Ağzımı kapatırken bu düşünceye güldüm.

“Haksızlık...” ona güldüğüm için başını çevirdi.

"Bir dahaki sefere yürüyüşe çıktığında kaçma."

"Arff!"

…Ne zaman köpek oldun tekrar?

Ona saçma bir şekilde güldüm. Kasıtlı mı yaptı bilmiyorum ama mükemmel bir zamanlamayla canavara dönüştü.

Ben farkına bile varmadan yüzündeki kızarıklık kayboldu. Akılcı tarafı yerini canavar tarafına bırakırken gün batmak üzereydi.

Gözlerimi kıstım ve ona baktım.

"Duymak istemediğin hiçbir şeyi dinlemiyorsun, değil mi?"

“Ruff! ruff, ruff? ”…Bu genç adam sadece işine geldiği zaman konuşuyor. Ahh ah!

Hey! Onunla karşılıklı bağrışacaktım ama sonra fikrimi değiştirip arkamı döndüm.

⛓⛓⛓⛓⛓ ⛓⛓⛓⛓⛓ ⛓⛓⛓⛓⛓

Ricdorian ile yürüyüşe çıkacağım gün düşündüğümden daha erken geldi.

"Uzun zamandır görüşemedik. İana.” 

Gardiyan beni memnuniyetle karşıladı.

Şaşırtıcı bir şekilde Ricdorian ile yürümek zor olmadı. Başlarda genç adamı çevreleyen gardiyanlara bir yük olabileceğimden ve sonra onlar tarafından reddedilip görmezden gelinebileceğimden endişeleniyordum ancak beklenmedik bir şekilde onunla birlikte merkeze yerleştirildim.

Dahası, arada bir, tanıdığım diğer gardiyanlar biz onların yanlarından geçerken beni selamladılar. Çoğu benden bir şey alan kişilerdi.

"Son zamanlarda çamaşır odasına gitmedim. Üzgünüm."

"Başka hiçbir şey için kendini kötü hissetme, yeterli. Çamaşırlar önemli değil."

Bana yeni kıyafetler getiren çamaşır görevlisi ile birkaç kelime konuştuktan sonra Ricdorian'a bir göz attım. Oğlan, etrafını saran gardiyanlarla birlikte beni bekliyordu ve gözlerimiz karşılaştığı anda yüzünü başka tarafa çevirdi.

"Selam."

"Hmph! Neden gözlerini kaçırıyor?"

Gözlerimiz her buluştuğunda başını döndürüyordu ve benim olduğum yerin tam tersi tarafına bakmaya başlıyordu. Ama o, bakışlarını kaçırmadan önce ben her seferinde bakışlarını yakalıyordum.

Onun nesi var yine? Sürekli bunu düşünmek şakaklarımın zonklamasına neden oluyor.

Yanına döndüğümde bileklerine tutturulmuş olan kelepçelere dokundum ve sordum

"Bundan rahatsızlık duymuyor musun?"

"Ben...rahatsız değilim..."

Bunları söyledikten sonra görebildiğimden emin olmak için gözle görülür bir şekilde başını salladı. Ama başını sallarken gümüş saçlarının arasından kırmızı kulaklarını gördüm.

Kambrakam'daki mahkûmlar, Ricdorian dışarıya ilk çıktığı andan beri onun gerçek kimliğini bulmaya çok hevesliydi. Ancak birkaç günlük araştırmadan sonra hiç kimse onun hakkında bilgi toplayamamıştı. Bu, Ricdorian'ın gerçek kimliğinin gizli bir bilgi olması gerektiğini gösteriyordu. Dahası, gardiyanlar bile Ricdorian'ı yalnızca 'Sihirli suç' u olan bir mahkûm olarak biliyordu.
 
Bir Sihirli Suç Mahkûmu, özellikle ağır hukuk suçlarına karışan bir mahkûm sayılırdı ve genellikle kargaşaya ve ani patlamalara neden olan tutuklu olarak sınıflandırılırdı.

İzleyenlerin çoğu hâlâ Ricdorian'ın kimliğini ve işlediği suçu merak ediyor olmalıydı.

Öte yandan, gardiyanların yanında gezerken onların dışarıdan göründükleri kadar tehdit edici olmadıklarını fark ettim.

Ancak Ricdorian'ın saldırgan olma eğiliminde olması durumunda, kimsenin incinmeyeceğini umuyorum, özellikle de bize yaklaşanların.

"Ama bu boynundaki ne?" başımı eğip Ricdorian'ın boynuna baktım, o şeyin ne olduğunu merak ettim.

Boynunda, doğduğundan beri taktığı kelepçelerden farklı olarak başka tür bir kelepçe vardı. Daha çok bir kolyeye benziyordu.

Kısa süre sonra Ricdorian'ın yanındaki gardiyan cevap verdi.

"Bu, özellikle sihirli suçlular için yaratılmış bir kolye. Mahkûm vahşileştiğinde ve şiddete başvurduğunda aktifleşir. Aynı zamanda onların kaçmalarını önlemek için de yararlı bir araç."

Kolyeye daha net baktım. Demir… Demirden yapılmıştı.

Gardiyan tuttuğu zinciri çekti. Ricdorian boğulurken bir inleme sesi çıkardı. 

"Bu, küçük bir şey ama çok büyük bir amaca sahip."

-----Çevirmen Notu-----

Herhangi bir hatamı söylemek, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza gelebilirsiniz.
https://discord.gg/9GhxJCn


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


18   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.